Pınar'dan
Sıradan.
Kesinlikle beni en kolay anlatabilecek kelime sıradan olurdu. Çünkü hayatımda her şey anormal derece normal gidiyordu. Güzel bir okul hayatı. Yarım da olsa mutlu bir yuva. İyi arkadaşlar. Böyle daha sayabileceğim bir çok normallik işte.
Neden her şey bir anda tepe taklak oldu?
Bir gün bile aile dediğim, kardeş gibi büyüdüğüm adama cinsel anlamda bir yaklaşım hissetmedim. Semih'e abi demedim hiç ama aynı evin içinde büyüdük biz. Birlikte güldük eğlendik aynı havayı soluduk. O iyiydi işte. Bende hiç sorgulamadım. Bir Semih vardı hayatımda. Beni koruyup kollayan yeri geldiğinde bana abilik yapan. Ama işte.
Bir ama var!
Onu seyretmeyi severdim ben. Hayran olunmayacak gibi değildiki. Hani yolda yürürken yanınızdan bir yakışıklı geçer. Dibiniz düşer. Bakarsınız. Ama o kadar işte. Ben Allah sahibine bağışlasın der geçerim mesela. Ama Semih'in bir sahibi olacağı hiç aklımın uçundan geçmezdi. Onun yanına kimseyi yakıştıramazdım. Kardeş gibi mesela. Kimse abisine kolay kolay bir kızı yakıştıramaz değil mi?
Kardeş gibi de değil ama!
Her şey nasıl sarpa sarmaya başladı?
Hayatın bana neler getireceğinden habersiz ne kadar boş yaşadığımı o gün Semih'in hayatımın ortasına bıraktığı bomba ile anladım.
O gün...
Gözleri kapalı, dudakları hafif aralık, kaşları çatıktı. Dudaklarının kenarındaki ufak kıvrılma tatmin olmanın verdiği rahatlamanın göstergesiydi.
Evet onu tatmin ettim. Evet bunu ağzımla yaptım. Lanet olsun ki aklımı başımdan aldı. İçimde bambaşka bir Pınar olduğunu gördüm. Semih'e harika bir orgazm yaşatmak için olduğum Pınar'ı eze eze çiğneyip geçen Pınar'ı gördüm.
Kendini toparlayıp bana döndü. Hayran bakışlarımı görmesini istemezdim ama yakalandım. Hayran olunmayacak gibi değildiki.
"Şimdi anlaşmamızı yapabiliriz."
Sözleriyle hayranlığım da son buldu.
"Seninle anlaşma falan yapmayacağım."
Böyle bir anlaşma bana sadece felaket getirirdi. Bana yaşattığı bir kaç dakika ve benim ona yaşattıklarım bir anlık zevkimize hizmet ediyordu. Sevmediğim bir adam ile sevişmek ya da herhangi bir yakınlık yaşmak istemiyordum. Semih ile böyle bir yakınlaşma yaşamak istemiyordum. Şimdilik -şimdilik- bana mecburdu. İhtiyacına malzeme olmaya niyetim yoktu.
Saman balyalarının üzerinden aşağıya atladı.
"Karar vermeden önce biraz düşün. Yarın cevabını söylersin."
"Düşünecek..."
'Birşey yok.' Diyecektim ama beni dinlemeden samanlıktan çıktı. Gitti.
Dürüst olmak gerekirse daha önce bana biri için böyle bir şey yapacağımı söyleseler 'hadi ordan' derdim. Düşününce tiksinç geliyor. O kadar da kötü değildi.
Hiç kötü değildi.
Hatta muhteşemdi.
Semih gibi bir adamın tutkularının peşinden gideceğini tahmin edemezdim. Tamam o da bir erkek ama benim şimdiye kadar tanıdığım Semih sanki taştan yaratılmıştı.
Onu bir tek kız kardeşiyle birlikteyken gülümserken gördüm. Yapmacıksız, samimi, gerçek. Kardeşi için dünyayı durdurabilecek güçte olan bir abi.
Düşününce evin dışındaki Semih'i pek tanımıyordum. Bir iki kez evde verdiği partilerde onun kızlara olan davranışlarınında pek de insancıl olduğunu görmedim. Dans etmek, konuşup sohbet etmek gibi insani davranışları yoktu.
Zor adam.
Hemde değil. Tam olarak tarif edecek kelimeleri bulamıyordum. Daha önce hiç düşünmem gerekmemişti. Onu olduğu gibi kabullenmiştim.
Mesela yemek seçmezdi. Spor ama şık kıyafetler tercih ederdi. Kalabalıkla değil, yalnız takılırdı. Parfüm sevmezdi.
Kuralları seven, belirli kurallar içinde uyumlu yaşayan bir adamdı.
Hem normal hemde anormal bir görüntüye sahipti. Dışardan bakınca 'aman aman' bir adamken onunla tanışan kadınlar kısa sürede ondan uzaklaşmayı tercih ediyorlardı. Akşam sarmaş dolaş geldiği kızların sabah evden giderken ona kaba adam, sen aşağılık, iğrenç bir pisliksin diye hakaret ettiklerine şahit olmuşluğum vardı.
Yarım saat içinde aklımı başımdan almıştı. Dokunuşları ile beni göklere uçurup, sözleriyle yerle bir etmişti.
Üniversitenin ilk senesi tanışıp arkadaş olduğum Eylem ve ikizi Eylül bir kızın sahip olabileceği en mükemmel arkadaşlardı. Onlara fazlaca güvenir her şeyimi çekinmeden paylaşırdım. Eylem ile defalarca bu konulardan konuşmuşluğumuz vardı. Hatta erkek arkadaşı Metin ile ufak maceralarını anlatıyordu arada. Henüz -Metin çok istesede- onunla birşeyler yaşayacak kadar güvenmiyordu.
Bense Semih'in karşısında -o benim birlikte büyüdüğüm adamdı- kendimi savunmasız ya da güvensiz hissetmedim. Aksine bana yaşattıklarından fazlasıyla zevk aldım. Semih ile aramda bir şey olabileceğini hiç bir zaman düşünmedim. Onu abim gibi görmüyordum ama aşık olmak ya da aramızda duygusal bir bağ olabileceği dahi aklımın uçundan geçmedi.
Tutku.
Bizi bir araya getiren tutkularımızdı. İlk andan itibaren dokunuşlarından haz almıştım. Bana muhteşem bir orgazm yaşatmıştı. Ona yaşattıklarımdan memnundu belliki.
Çünkü hala benimle anlaşma yapmak istiyordu.
Semih gibi güçlü bir adam bana çok zevkli anlar yaşatabilirdi. Onunla sevişmek, öpüşmek eminimki harika olurdu. Ağzımı becerirken bana yatak hayalleri kurduran adam yatakta kim bilir bana neler yapardı? Ustaca kullandığı dili ağzımın içinde, tenimin üzerinde bana muhteşem duygular yaşatabilirdi.
Semih beni seks kölesi haline getirebilirdi. Bir seferden, bir kaç dokunuştan bunları çıkartmam abartı gibi gelebilir. Bütün iğrenç tavırlarına rağmen kadınların ondan vazgeçemediğini de görmüştüm.
O şeytani, insanı ürküten bakışlarında, sihirli gibi harika kullandığı parmaklarında çok nadir yakaladığım hafif gülümsemesinde Semih'i vazgeçilmez kılan bir şeyler vardı.
Böyle bir şey yapamazdım. Doğru değildi. Birlikte yaşadığım, ailem dediğim insanlara bunu yapmaya hakkım yoktu. Ela abla, Haldun abi bana hep anne- baba gibi davrandılar. Aysima kız kardeşim oldu. Öğrendikleri zaman bir daha yüzlerine bakamazdım.
İşin özü düşünecek bir şey yoktu.
🌘
"Demek kız arkadaşı yok. Bana yardım et. Aramızı yap ne olur? En azından numarasını ver."
Evet kız arkadaşı olması için insan olması gerekiyor. Adamın işini görecek geniş bi çevresi var seni ne yapsın?
Semih. Semih. Semih.
Kız milleti hakikatten neden bu kadar saf. Dış görünüş harika olabilir ama o tam bir kazma neden anlamak istemiyorlar.
"Of Pınar. Ne kadar çok yalvartın."
"Ayşe. Semih düşündüğün gibi bir adam değil. Böyle şeylerden hoşlanmaz. Hem senin zaten konuştuğun biri yok muydu?"
"O öylesine."
"Öylesine konuştuğun kaç kişi var Allah aşkına."
"Ne yapayım nikahıma alacak değilim ya."
"Yengem duyarsa..."
"Aman aman bir de sen başlama. Hem nerden bilecek ki?"
İki saattir amca kızım Ayşe'nin köydeki maceralarını dinliyordum. Bakkalın oğlundan tutun yeni gelen cami imamına kadar herkesi elden geçirmişti. Birde böyle durumlarda şehirli kızları sürtüklükle suçlarlar. Artık bu işlerin köylüsü şehirlisi kalmamış. Köylü kızı, taşralı filan diyoruz diyoruz ama bunun gibisi insanı suya götürüp susuz getirir.
Semih ile karşılaşmamak için özellikle evde durmadım. Kahvaltıdan sonra akrabalarımı ziyaret etme bahanesiyle evden kaçtım. Akşam olmak üzereydi. Günü sorunsuz atlatmaydı başardığım için eve gitmek istiyordum. Ayşe'yi seviyordum ama beni bunaltıyordu. Sabahtan beri tek derdi Semih'in numarasını alabilmekti. Ayşe'ye güzel bir ders vermek isterdim ama Semih'in doğru düşünebildiğinden emin olamadığım için bulaşmasına izin veremezdim.
"Ben gideyim artık Zeliha Annem merak eder."
"Pınar bu akşam burda kalsana. Hem konuşuruz hem babamlar falanda kalmanı istiyorlar."
"Olmaz Ayşe. Hem anneme haber vermedim."
"Ararız hemen."
"Şimdi emrivaki yaparsam kızar."
"Kalmak istemiyorsun değil mi?"
"Üzgünüm canım. Ben yavaş yavaş gideyim. Hava kararmadan anca çıkarım yukarı."
"Tamam. Tamam. Bunu saymıyorum. Yine gel."
"Gelirim."
Bahçenin kapısından çıkarken üzgün gözlerde bana bakmaya devam etti Ayşe. İstemiyordum. Seneler evvel beni istemeyen akrabalarımın yüzüne dahi bakmak istemiyordum ama Zeliha annemi kırmak istemediğim için köye geldiğim zaman onları da görüyordum.
Amcamlarımın evi köyün içindeydi. Zeliha anne ise tepede köyün neredeyse bittiği yerde oturuyordu. Ordan ötede ev yoktu. Evin üst tarafından dağa çıkılıyordu. Yemyeşil araziler, hayvanlar için otlaklar vardı.
Çocukluğum aklıma geliyor ağlamak istiyordum. Annemi, babamı, abilerimi özlüyordum. Köye geldiğimde kendimi biraz olsun onlara daha yakın hissediyordum. İstanbul'dayken içime hasret doluyor kalbime acı çörekleniyordu. Köyün havasını soluduğum an kokuları doluyordu burnuma. Acım bir nebze olsun diniyor kimsesizliğin yükü kalkıyordu üstümden. Köyümün toprağı, taşı, suyu, havası annem- babam oluyordu.
Hava kararmak üzereydi. Yemyeşil dağlara gölge düşmüş akşam rüzgarı çıkmıştı. Tatlı bir esinti ferahlatıyordu sıcaktan bunalan bedenimi.
Eve giden yola girdiğimde beni karşılayan uzun basamakları birer birer tırmandım. Kocaman yaşlı bir ceviz ağacı vardı merdivenlerin bitiminde. Altında da tahtadan yapılmış oturak. Üç kişinin rahat rahat oturabileceği yere Semih yayılarak oturmuş karşıda batan güneşin mora boyadığı harika dağ manzarasını seyrediyordu.
Şeytan bu ya dürttü yine beni.
Ne biliyorsun belki seni bekliyor.
He canım yolumu gözlüyor.
Ne var? Olamaz mı?
Yürü git işine. Ne selam, ne kelam. İkimizde sanki diğeri orda değilmiş gibi davrandık. Ben yürüyüp gittim. O da gözlerini bile ayırmadan karşıya bakmaya devam etti.
🌒
Yine Zeliha annenin zoruyla tıka basa yediğim akşam yemeğinden sonra herkes odalarına çekildi. Saat epey geç olmasına rağmen Aysima bahçede Kocabaş'ın yavrularıyla oynuyordu.
"Eve gir artık kızım."
"Geliyorum anne."
Aysima Kocabaş'ın başını okşayıp öptü. İstemeye istemeye köpeyi ve yavrularını arkasında bırakıp içeri girdi.
"Doğru duşa. Temizlen öyle yat."
"Tamam anne. Bana çocukmuşum gibi davranma."
Aysima'ya kalsa köpeklerle birlikte uyurdu.
"Pınar Kerime'ye söyle eyvana bir döşek atsın da deli kız gölezlerle beraber uyusun." Dedi Zeliha anne.
Köpek yavrularına gölez deriz. Eyvan da kapının önüne denir. Aysima Zeliha annenin ne dediğini anlamayınca bana baktı.
"Kapının önüne yatak serelim de Aysima yavrularla uyusun diyor."
"Bana uyar."
"Sen hala konuşuyor musun?"
"Gittim gittim."
Üst kata çıktığımda Aysima ile Ela abla banyoda hala tartışmaya devam ediyorlardı. Odamın önüne geldiğimde Semih'in kaldığı odanın kapısına baktım. Kapalıydı. Yatmış olmalıydı.
Odaya girdiğimde yatağımın üzerinde uzanan Semih'i görmemle yanıldığımı anladım. Sakin kalmaya çalışarak içeri geçtim.
"Odalar karıştı galiba?" Mümkün olduğunca kısık sesle konuşmaya çalıştım.
"Verilecek bir cevabın vardı diye hatırlıyorum. Düşünmek için bol bol zamanın oldu." Benim aksime normal konuşması hoşuma gitmedi. Katta yalnız değildik ve ikimiz benim odamda yakalanırsak hiç iyi şeyler olmayacaktı.
"Düşünmedim." Sesimin tonumu elimden geldiğince alçak tutmaya gayret ettim.
"Daha fazla bekleyemem hemen kararını ver."
"Sessiz olur musun?"
"Neden? Korkuyor musun?"
"Birde soruyor musun? Elbette korkuyorum. Kimsenin seni burada görmesini istemiyorum."
"İstediğin gibi olsun." Dedi benim gibi sesini alçaltarak.
"Teklifini düşünmedim çünkü düşünecek bir şey yok. Seninle anlaşma yapmayacağım. Yanında büyüdüğüm insanlara ihanet etmeye niyetim yok. Hem sen de kendine bir kaç gün hakim olamayacak kadar aciz bir adam olamazsın."
"Gözünde ne kadar büyütmüşsün. Sen benim hiç bir şeyim değilsin. Seninle yaşayacaklarım kimseyi ilgilendirmez. Seni duyanda aramızda ciddi bir şey var sanacak. Altı üstü beni rahatlatacaksın o kadar. Merak etme aynı hizmeti bende sana yapacağım. Sadece kendimi düşündüğüm yok. Seni kullanmak gibi bir amacım olamaz."
"Neyse ne? Uzatmanın bir manası yok. İstemiyorum."
"Tamam."
Semih itirazsız odadan çıkarken bir an hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim.
Ne bekliyordum ki? Israr etmesini mi? Etmezdi. Etmedi de. Bir kerelik olsada dokunuşlarının hiç aklımdan çıkmayacağı gerçek.
🌘
Köydeki günlerim çok güzel geçiyordu. Semihle aramızdaki gerilim son bulduğu için mutluydum. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Eski Pınar-Semih ilişkimiz geri gelmişti. Ama ona ne zaman baksam içim bir hoş oluyor, aklıma yaşadıklarımız geliyordu. O anları hiç unutamamaktan korkuyordum.
Zeliha anne köyün ileri gelenlerinden olduğundan misafiri hiç eksik olmazdı. Gelen giden bitmediği gibi oturanlar da kalkmak bilmezlerdi. İstanbuldan misafir geldimi de bir başka olurdu.
Neresi olursa olsun; ister köy ister şehir, ister köylü ister şehirli her yerde bir getir götürcü, laf taşıyıcı vardır.
Yine evin dolup taştığı bir gün sabah erkenden köyün dedikodu kazanı Meryem abla annemin kapısına geldi. Annemle yalnız görüşmek istedi. Bu kadın bir evin kapısını boşu boşuna çalmaz. Annem benden iki kahve istedi.
Elimde tepsi içinde iki kahve fincanı, ikide su bardağı ile annemin küçük salonuna girdim.
"Durum böyle Zeliha ana. Sizin kızı görmüş beğenmişler. Zengin, hali, vakti yerinde insanlar. Oğlan bu sene mühendis çıkacakmış. Bir söz keselim adını koyalım diyorlar.
Kız Pınar başına talih kuşu kondu. Oğlan da pekte efendi, sessiz bir şey."
Çok beğendiysen kendine al.
Meryem hanım kahvesini alırken alıcı gözle süzdü beni.
"Pekte cılızmışsın kız senin nereni beğendiler ki?"
"Benim gelinlik kızım yok Meryem kadın. Kız okuyor. Okumuş, şehirde büyümüş kızın köyde işi ne?"
"Köye gelin gelmeyecek anacım. Bartın'a, merkeze yerleşecekler. Oğlan orada iş kuracakmış. Gelin kızımız nerde isterse orda oturur diyolar."
Zeliha annemin sözünün üstüne söz söylemem ama evlenmek gibi bir niyetim yoktu. Heleki görücü usulü ile hiç. Meryem abla çok ısrar edince anam buyursunlar ama benim verecek kızım yok dedi gönderdi.
İki saate kalmadı akşama kahve içmeye geleceğiz diye söylemeye ufak tefek bir oğlan gönderdiler.
Kerime abla hemen köyden iki üç kız çağırtıp temizlik ile yemek yapmaya başladı.
"Pınar abla Zeliha anne seni evlendiriyor mu?" Diye sordu Aysima.
"Hayır güzelim sadece istemeye gelecekler annemde münasip bir dille hayır diyecek."
"Gelmesinler deseydi ya ne zahmete giriyorlar bu kadar."
"Köy yerinin adeti böyle. Onlar şimdi biz bir şekilde ikna ederiz diye geliyorlar. Malum yetim kız zengin kapı bulmuş daha ne istiyor diye düşünüyorlardır."
"Öyle deme abla. Biz neciyiz? Senin ailen değil miyiz?"
"Burası köy yeri güzelim. Burda işler böyle yürüyor."
Gün boyu görmediğim Semih bey akşam misafirler geldikten sonra salona geldi. Kimseye bakmadan baş köşeye Zeliha annenin yanına oturdu. Herkes onun el öpmesini beklerken o selam verme gereği bile duymadı.
Kerime abla kahveleri yapıp büyük tepsiye yerleştirdi.
"Dökmeden götürebilir misin kız Pınar?"
"Ayıpsın abla."
"İyi bakalım oğlanı haşlamada."
Kahveleri Annemden başlayarak dağıttım. Hanım hanımcık bir kız olarak elimde tepsiyle kapının yanına koyulan sandalyeye oturdum.
"Efendim gelelim sebebi ziyaretimize. Allah'ın emri, Peygamber'im kavli ile kızınız Pınar'ı oğlumuz Rıza'ya istiyoruz."
"Hoş gelmişsiniz. Başım gözüm üstüne. Lakin benim evlenecek kızım yok."
"Yapma Zeliha Ana. Kız gelmiş yirmi beşine. Yetim kız. Bizden iyi dünür mü bulacaksın kendine."
"Pınar abla kimsesiz değil." diye yükseldi Aysima.
"Aysima sen karışma."
"Ama anne." diyerek itiraz etmek istese de Ela ablanın delici bakışları karşısında susmak zorunda kaldı. Öfke ile ayağa kalkıp ayaklarını sinirli sinirli yere vurarak salondan çıktı.
"Aysima!" Ela abla seslense de, Aysima inatçı bir kızdı annesinin ikazını umursamadan yürümeye devam etti. Onun arkasından tam ayaklanıyordum Zeliha annenin bakışıyla yerime oturdum.
"Kızın tahsili devam ediyor. Yaşı başında kimseye kalmadı. Çok şükür evde kalmışta değil. Yetimliğine gelirsek. Yetim kızsa niye kızı benden istersiniz. Benim kapımda olan benim ailemdir. Çok şükür Pınar kızım torunumun yanında yaşıyor. Büyüdü genç kız oldu. Ne bana ne sana laf düşmez.
Kızım sen istiyor musun evlenmeyi?"
"Hayır anne."
"Tamam kızım. Duydunuz. Kız istemiyor. Kızım fincanları topla misafirler kalkıyor."
Zeliha anne kibarca misafirleri kovarken kapının önünde Aysima kıs kıs gülüyordu. Annemin cevabı en çok onun hoşuna girmişti anlaşılan.
Misafirler gittikten sonra Zeliha annenin yanına gittim.
"Sağolasın ana."
"Ne için kızım?"
"Bana sahip çıktığın için."
"Sen sağol kızım bana evlat olduğun, evimi şenlendirdiğin için."
Zeliha annenin elini öpüp odasından çıktım. Herkes odalarına çekilmişti. Yukarı kata çıktım. Balkonda duran Semih'i gördüm.
"İy geceler."
"Başımıza mı kaldın şimdi sen?"
Birşey demeyeceğini düşündüğümden söylediklerine şaşırdım. Benimle alay ediyordu. Sözlerine biraz da bozulduğumdan çıkıştım.
"Sana kalmadım ya."
"Kim bilir?"
"Of Semih uğraşma gece gece benimle."
Daha fazla benimle dalga geçmesine izin vermeden yanından kaçtım. Nadir de olsa laf atmalarına alışıktım ama yaşadıklarımızdan sonra söyledikleri beni rahatsız etmişti.
🌒
Gözlerimi açtığımda odam kapkaranlıktı. Şehrin ışıkları geceyi bile aydınlattığından köyün gecesi dahi bambaşkaydı.
Sanki biri seslenmişti de uyandım. Yatakta doğruldum.
Onu gördüm.
Göz gözü görmüyordu ama koyu mavi gözleri karanlıkta havada asılı mavi boncuklar gibi parlıyordu.
Bana bakıyordu.
Yatağın ayak ucunun biraz ilerisinde sandalyede oturuyordu.
"Bir sorun mu var?" Yatağın yanına yerleştirilen küçük sehpanın üzerinden telefonumu aldım. Saat iki buçuktu.
Semih neden benim odamdaydı?
Yanına gittim. Öylece gözlerini karşıya sabitlemiş bakıyordu.
Sessiz sedasız.
Nefes aldığını duymasam nerdeyse orda olduğundan şüphe edebilirdim. Elimi omzuna koydum. Tişörtünün altında teni yanıyordu. Sıcaklığını hissediyordum.
"Ateşin mi var senin? Hasta falan olmayasın?"
Elimi alnına koyup ateşine baktım. Normaldi. Vücudu yanıyordu. Yüzüne yaklaşınca karanlığa rağmen kavislenmiş kaşlarını sert bakışlarını ve birbirine bastırdığı dudaklarını gördüm.
"Ela ablaya haber vereyim. Sen iyi görünmüyorsun?"
Yanından geçerken kolumu tuttu. Çekerek kuçağına oturmamı sağladı. Bir kolunu belime sararak beni sabitledi. Diğer elini yüzüme götürdü. Dudaklarımın üzerinde parmaklarını gezdirdi. Sürterek boynuma indi. Dokunuşu yarı sert yarı yumuşaktı. Acıtmıyor ama baskısıyla kendini fazlasıyla hissettiriyordu. Okşamaktan ziyade elini sürterek göğsüme indirdi.
İri eli penyemin altında çıplak göğsümü tamamen kavradı. İşaret parmağı ile anında dokunuşuna tepki veren göğüs ucumu okşamaya başladı.
"Uyuyamadım. Belki senide uyku tutmamıştır diye düşündüm ama çok güzel uyuyordun."
Biz ne zaman bu kadar samimi olduk.
Seviyesiz dokunuşu içimi gıcıklıyordu. Yanlış bir şey yapıyorduk. Biliyordum. Ama onu öpmek istiyordum.
Beni baştan çıkarıyordu.
Lanet olsun başarıyordu. Kendimi ona karşı koyabilecek kadar güçlü hissetmiyordum. Karşı koymak istediğimi hiç sanmıyordum.
Ne yapacağını merak ettiğimden sesizce bekledim. Göğsümdeki dokunuşu dakikalarca sürdü. İyice mayışan ve zevke gelen vücudum kucağında gevşedi. Kollarımı tutunmak istercesine boynuna sardım. Aramızda kalan elini göğsümden karnıma indirdi. Penyemin ucunu kaldırarak parmaklarını tenimle buluşturdu.
"Semih.
Ah..." Parmaklarını karnıma geçirdi.
"Canımı yaktın."
"Sende benimkini yakıyorsun."
Ne demek istediğini anlamadım. Ama beni kuçağında oynatınca altımda hissettim sertlik yenilir yutulur cinsten değildi.
"Beni baştan çıkardın."
"Sen başlattın."
"Anlaşma falan yok. Oyun diyelim."
"Ne fark var?"
"Pınar şimdi sana ihtiyacım var."
Kör karanlığa rağmen parlayan gözlerinde ki arzuyu hissetmemek imkansızdı.
Devam etti.
"Seninde bana. İkimizinde isteğiyle olan bir oyun oynayacağız."
Ben kuçağındayken kalktı. Beni yatağa yatırdı. Üzerime uzandı. Dudakları tenimde gezinmeye başladı. Düşünemiyordum. Bana sormuyordu. İstiyordu. Beni istiyor olması hoşuma gidiyordu. Sonunda dokunuşlarından cesaret alarak kollarımı ona sardım ve dudaklarını dudaklarıma çektim.
Öpüşü hayal ettiğimden güzeldi. Kalbim göğsümü delercesine çarpıyordu.
Heyecan, arzu, korku.
Dudakları dudaklarıma nefes aldırmazken zorla kendimi kurtardım. Nefes almaya ihtiyacı yok gibiydi. Ben deli gibi nefes alıp verirken o dudaklarını boynuma indirdi.
Ne yapıyordum?
Semih'e karşı hiç bir şey hissetmiyordum. Aşk, sevgi ya da başka bir duygu. İçimde ona karşı bir şey yoktu ama bu dokunuşları, bana hissettirdikleri çok güzeldi. Onu istiyordum. Onunla sevişmek istiyordum.
Ona karşı hissettiğim tek şey arzuydu.
Boynumu talan eden dudakları sık nefeslerle göğsüme indi. V yakalı bluzumun bir tarafını çekerek göğsümün birini dışarı çıkarttı. Çıplak göğsüme vuran nefesi tenimi yakıyordu.
"Semih."
Dili, dudakları, dişleri açıkta kalan göğsüme türlü işkenceler yaparken Semih'in altında arzudan kıvranıyor, saçlarına daldırdığım parmaklarım yolarcasına çekiştiriyordu.
Sonunda geri çekilip eserini seyretmeye başladı.
Ne kadar sürdü farkında değildim. Zaman kavramını yatağa geldikten sonra kaybettim. Dizlerinin üzerinde kalktı. Eşofmanını aşağıya indirdi. Ne istediğini biliyordum. Bende doğruldum. O yatağın kenarında durunca yere inip istediği pozisyonu aldım. Onu ağzıma alıp emmeye başladı.
Dağınık olan saçlarımı parmaklarıyla geriye doğru taradı. Ensemden tutup kendini bana itiyordu. Bir iki kez Israrla aynı hareketi yaptıktan sonra beni durdurdu.
"Böyle olsun istemiyorum."
"Başka ne...."
Ensemden kavrayarak beni göğsüne çekti. Elini bacak arama soktu. Pijamamın üzerinden biraz okşadıktan sonra içeriye elini sokup kadınlığımı avuçladı. Parmakları kadınlığımın dudakları arasında dolaştı. İşaret parmağını ortaya bastırdı. Anında irkilerek başımı kaldırıp yüzüne baktım.
"Bu gece içine girmek istiyorum."
"Semih."
"Adımı her söylediğinde arzumu körüklüyorsun."
"Semih... Ben.... Şey.... İlk olacak."
"Sana harika bir ilk yaşatabilirim. Hem sana hem bana ödül olur."
"Semih... Bu çok yanlış. Yapamayız. Yapmamalıyız. Bak her an biri içeriye girebilir. Bizi görebilir, duyabilirler."
Dudakları ufak dokunuşlarla boynumda ve kulağımda gezinmeye başladı.
"Sadece adımı söyle."
"Ben... Bak bu yaptığımız doğru değil."
Kulak mememi dudakları arasına alıp diliyle çevirmeye başladı. Dil darbeleriyle uyararak eniyordu.
"Kime göre?" Fısıldadı ve emmeye devam etti.
"Lütfen. Yapma."
"İstemiyor musun?"
"Benim istememle bitmiyor."
"Söyle hadi."
"Lütfen."
Dili boynumda geziniyordu. Düşünmemi engelliyor daha çok baştan çıkarıyordu.
"Söyle." Nefesi tenimi yaladı.
"Semih."
Derin bir nefes aldı.
"Semih."
Ne olduğunu anlayamadan kendimi yatakta buldum.
"Semih."
Erkekliği kadınlığımı tam güç halinde dayanmış nefes almama engel oluyordu. Ufak ufak kendini bana ittirdi. İri başı kadınlığımın ucuna giriyordu. İleri itmeden kendini çekiyordu. Dudaklarını iki göğsümün arasına bastırdı.
"Önce seni dilimle becereceğim."
Ağzını kadınlığıma dayayıp tatlı işkencesine başladı.
Dili, dişleri, dudakları...
Beni son damlama kadar içtikten sonra sürtünerek dudaklarıma çıktı. Tadımı dudaklarından alıyordum. Öyle arzulu öpüyordu ki beni nerde olduğumu unutacak hale geldim.
Kadınlığıma dayanan irilikle dünyaya döndüm.
"Semih."
"Başka bir yerde olsaydık sesini daha fazla duymak hoşuma giderdi ama kendine hakim olamazsan işimiz yarım kalacak."
İşimiz...
Neden en mutlu olduğum anları baltalıyordu?
Dudakları tenime değdiği an sözleri kulaklarımdan silindi.
🌘
Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Nerdeydim? Üzerimdeki ağırlık neydi? Yaşadıklarım aklıma düştü bir bir.
Semih'in dokunuşları.
Tenimin her santiminde hissettiğim dudakları.
İçimdeki varlığı.
Yumuşaklığı.
Çok farklı bir Semih'le tanıştım.
"Uyanmak zorundasın. Güneş doğmak üzere. Seni yıkamamız lazım."
Semih üzerimden kalkınca kendimi boşluğa düşmüş gibi hissettim. Yatakta doğrulmaya çalıştım ama her yerim tutulmuş Semih'in ağırlığından ezilmişti. Rahat rahat benim üç katım vardı. Ezilmem normaldi.
Kapıyı açıp dışarıya baktı.
"Gel."
"Beraber mi çıkaracağız."
"Evet."
Yatağın üzerindeki kirlinçarşafı sıyırıp sarındım. Semih ise elbiselerini alıp çıplak olarak odadan çıktı. Bende peşinden banyoya gittim. Sıcak suyu ayarlayıp bana döndü.
"Gir hadi."
"Sen burdayken mi?"
Beni suyun altına itti. Banyo süngerinin üzerine döktüğü şampuanı köpürtüp vücudumu yıkadı. Ben saçlarımı yıkarken yere düşen kirli çarşafı aldı.
"Bunu ne yapacaksın?"
"Ben yıkarım."
"At gitsin yanlış anlamasınlar."
"Kimse yanlış anlamaz biri sorarsa regl olmuşum derim."
"Sen bilirsin."
Yıkandıktan sonra temiz havluya sarındım. Semih suyun altına girdiğinde ilk defa ona dikkatlice baktım. Bunu ona ben yapmış olamazdım değil mi?
Sırtında kıpkırmızı olmuş tırnak izleri vardı omzunun biri neredeyse tamamen morarmıştı. Kollarının üst kısımlarında -Allahım- kalçalarından bile tırnak izleri vardı.
İster istemez tırnaklarıma bakma ihtiyacı duydum.
"Hepsi senin eserin."
Lavabonun aynasında kendime baktım. Semih'in aksine bende ufak bir çizik, kızarık bir nokta dahi yoktu.
"Temiz çalışırım." Dedi bay kazma.
Geceden beri ilk kez utandığımı hissettim.
Kirli çarşafıda alıp banyodan çıktım. Kendimi odama attığımda sonunda rahat bir nefes aldım. Üzerime iç çamaşırlarımı giyip tiril tiril bir tişört geçirip yattım.
"Pınar abla uyansana artık."
"Aysima. Senin burda ne işin var."
"Pınar abla öğlen oluyor. Kalksana artık."
"Öğlen mi oluyor?"
"Evet. Sabah geldim sen git geliyorum dedin geri uyumuşsun."
"Gece biraz rahatsızdım uyuyamadım."
"Şimdi iyi misin? Doktora gitmek ister misin?"
"Yok yok. Merak etme iyiyim."
Kalkıp bir şeyler yedikten sonra gecenin izlerini yok etmek için kirli çamaşırlarımı toplayıp bol bol deterjan dökerek makinaya attım.
Dışarıdan bakanlar normal bir Pınar görüyorlardı ama ben kendimi çok farklı hissediyordum. Genç kadın olmuştum. Bir kadının hayatı boyunca yaşayabileceği en mükemmel geceyi yaşamıştım.
Çıkan çamaşırlarımı balkondaki iplere sererken Semih yanıma geldi.
"Bu gecenin tekrarı olmayacak biliyorsun değil mi? Ufak bir tatil kaçamağıydı."
Kül kedisinin güzeller güzeli perisinin benim için yaptığı büyü sandığımdan çabuk bozuldu. Her şey eski haline döndü. O hala aynı Semih'ti.
"İğrençsin."
Benim gibi düşünmesini elbette beklemiyordum fakat bu kadar kötü düşünmesi de fazla değil miydi?
O hala aynı Semih olmasına aynıydı ama ben eski ben değildim. Ve çok daha kötü bir şey vardı. Ben yeni Pınar'ı tanımıyordum.
"Beni tanımana sevindim." Sesiyle gerçek dünyaya döndüm.
"O zaman yaşadıklarımızı tatlı bir yaz kaçamağı olarak düşün."
Fazla adiceydi be.
"Yaz kaçamağı..."
Hayat adiydi bir kere. Resmen bana götüyle gülüyordu.
"Yaz kaçamağı..."