17.Paramparça

2270 Words
Pınar'dan Kendimi karanlığıma hapsetmiş, aptallığıma ağlıyordum. Hıh. Ne bekliyordum? Bende seni seviyorum demesini mi? Bekliyordum işte. Yaşadığımız o kadar güzel şeyden sonra umut etmek suç muydu? En küçük dokunuşuyla arşa çıkarken, sessizliği ile dibe batmam normal değil miydi? İçimde onun bir parçasını yaşatmaya çalışırken paramparça olmam çok mu yanlıştı? Sevmek suç muydu? Delicesine aşık olmak, gözleri kör edecek kadar inanmak kabahat mıydı? Sevmiştim. Çok sevmiştim. Deli gibi istemiştim. Kollarının arasında kimsesizliğimi bile unutmuştum. Ne nerden geldiğimi ne de sonra ne olacağımı düşünmemiştim. Sadece onu yaşamak istemiştim. Üç günlük dünyanın iki gününü neden gururuma kurban verecektim? Sevmiştim. İstemiştim. Belki demiştim. Belki o da sever. O kadar aşk romanı boşuna yazılmadı, aşk filmleri boşuna çekilmedi değil mi? Hep bize inandırmak istekleri bu değil miydi? Bende inanmıştım işte. Onu çok seversem o da beni sever sanmıştım. Yatağımla bütünleşme aşamasına geçmek üzereydim ki kapımın tıklatıldığını duydum. Hemen uzun süredir ağlamaktan yanağımda kendine yol çizen ve artık ara ara düşmeye devam eden gözyaşlarımı ve yüzümü elimle silmeye çalışıp toparlandım. "Pınar abla. Müsait misin?" "Gel canım." "Hiç iyi görünmüyorsun ablacım. Bir sorun mu var?" Yanıma yaklaştı. "İyiyim güzelim ben. Biraz halsizim ondan herhalde." Yatağa oturdu. Gözleri bir süre etrafı araştırdıktan sonra bende durdu. Berbat göründüğümü biliyordum. Dün akşam Semih beni bırakıp gittikten sonra odama kapanmıştım. Kahvaltı dahi etmeden yatağımda öylece yatmış, ağlamıştım. "Pınar abla ben senin kız kardeşinim değil mi? Yani ben seni ablam olarak görüyorum ama sen beni kardeşin olarak görmüyorsun anlaşılan." "O ne demek güzelim. Elbette sen benim kardeşimsin." "Öyle mi abla?" dedi Aysima alaylı bir ifadeyle. Gözlerindeki şüpheli bakışlar gözlerimi araştırıyordu. "Evet güzelim. Yanlış bir şey mi yaptım?" "Hayır. Hayır. Ama senin bir derdin var. Bende aramızdaki samimiyete dayanarak söylüyorum. Sorun neyse benimle paylaşabilirsin. Madem kardeşiz. Kardeşler birbirinin en büyük dert ortağı değil midir?" Diyecek bir söz bulamadım. "Ben iyiyim güzelim...." Sözümü kesti. "Abla gözlerin ağlamaktan hem şişmiş hemde kan çanağınına dönmüş." Endişe dolu sözleri öfkeyle çıkıyordu ağzından. Acaba endişelendiği kişinin, aslında abisinin sadece yatağını ısıtan basit bir kız olmaktan ileriye gidemeyen bir zavallı olduğunu bilseydi. Ne düşünürdü acaba? "Sen benim kız kardeşimsin Aysima. Aynı kandan gelmiyor oluşumuz kardeş olamayacağımız anlamına gelmiyor. Şimdiye kadar abla kardeş gibi çok konuştuk. Birbirimize sırlarımızı açtık. Biliyorum benim için endişeleniyorsun. Ama her şey o kadar karışık ve utanç verici ki anlatmak çok zor. Mesele biraz derin ve çıkmazda. Sevdiğim... Çok sevdiğim biri var Aysima. İmkansız. İmkansızdan da öte yasak." "Senin kadar güzel, melek gibi kızı üzen bir adam mı var?" "Biz uzun zamandır birlikteydik. Birbirini seven iki kişi gibi değil. İlk başta...." Sustum. Devam etmek çok zordu. Ağabeyiyle aramda sadece seks ilişkisi olduğunu söyleyemezdim. "Evet Pınar abla ben çocuk değilim. Benimle rahat rahat konuşabilirsiniz. Seni anlayabilirim." "Utanıyorum Aysima hemde çok utanıyorum. Ben öyle biri değilim. Onunlayken kendimi kontrol edemedim. Onun rüzgarına kapıldım ve beni uçurmasına izin verdim. Hata yaptığımı anlamam çok geç olmadı. Çünkü ona aşık olduğumu fark ettim. Bunu kabullenmem zaman aldı. Sonra onun olmak beni mutlu etmeye başladı. İşte asıl yanlışı orda yaptığımı anladım. Ondan zamanında uzaklaşamadığım için onun beni sevmediğini anladığımda canım yanmaya başladı. Onunla olmak ne kadar güzel olsada beni sevmediğini bilmek bana dokunduğu gibi başkalarına da dokunduğunu bilmek beni bitirdi. Daha fazla dayanamadım. Dün ona, onu sevdiğimi söyledim. Biliyordum beni bırakacağını. Bıraktı da, aslında ufak bir ihtimal beni bırakmaz diyordum. Bir umut." "İmkansız diyorsun. Gerçekten merak ettim. Kim olabilir ki bu adam?" "İmkansız Aysima. Şimdilik bu kadar bilsen olur mu? Bütün bunları sindirebildiğim zaman sana söyleyeceğim." "İmkansız değildir belki Pınar abla sen çok güzel, akıllı, becerikli bir kızsın. Seni hiç bir erkek reddetmez. İmkansızın ne olduğunu bilirim Pınar abla. Seninkisi bana imkansız görünmüyor." "Seninki gibi değil benim aşkım Aysima. Siz aynı standartlara sahipsiniz ve aynı statüdesiniz. Aynı gökyüzüne bakıp aynı havayı soluyorsunuz. Aranızda sadece yaş farkı var." "Haaaa...." Tepkisi o kadar tatlıydı kendimi gülümsemekten alamadım. "Cihan'a aşık olduğunu anlamamak için kör olmam gerekiyordu." Gözleri kocaman açıldı. "Ne zaman? Yok öyle bir şey yanlış...." İnkar etme çabaları çok tatlıydı. Gülmem derinleşirken inkar etme çabası sona erdi. Şaşkın bakışları, utançla kırpışan mavi gözleriyle hala ufak bir kız çocuğuydu. "Korkma Aysima. İnkar etme boşuna. Cihan'a olan aşkının uzun zamandır farkındayım. Bu güne kadar hissettirmedim sana, bugün birimize sırlarımızı açtık." "Seviyorum Pınar abla. Çok seviyorum. Çok mu belli ediyorum?" "Hayır canım ben senin bakışlarında gördüm. Geçen yaz hevesle gittiğin yemek kursu,ev işlerini öğrenmeye çalışman. Bütün çabanın sebebi kendini Cihan'a yakıştırmak için değil miydi? Sana bir şey söyleyim mi? Kesin diyemem ama ben Cihan'dan şüphelenmeye başladım. Bir süredir onu sana bakarken yakalıyorum." "Yanlış anlamışsındır Pınar abla. Cihan asla bana o gözle bakmaz. Hem umutlanmak istemiyorum. Sonrasında çok acı veriyor." Ah benim tatlı küçüğüm. Keşke erkekler senin düşündüğün kadar masum varlıklar olsaydı. Cihan gerçekten de Aysima'ya bakıyordu. Özellikle de Semih'in ortalıkta olmadığı zamanlarda Aysima'yı alenen izliyordu. Önceleri bende ihtimal vermiyordum fakat Cihan'ın istekli bakışları hiç hoşuma gitmesede dikkatimi çekmişti. Semih'in Aysima'nın hayatını cehenneme çevirmesini istemediğimden küçüğümüm sırrını elimden geldiğince saklamaya devam edecektim. 🌘🌒 Hayatımın bundan sonraki aşaması ise kendim için yapabileceklerimi düşünmekti. Karnım iyice belli olana kadar bu evde kalmaya devam edebilirdim. Benim için başka bir çare olsaydı arkama bakmadan kaçardım. Yoktu işte. Bebeğin sağlığı için çalışamazdım. Bile isteğe bir risk oluşturmak, ona zarar vereceğimi bile bile bir işe girmem imkansızdı. Ben katil değildim. Hem o masumdu. Hiç bir şeyden haberi olmayan bir bebeği babasından ötürü cezalandıramazdım. Şimdilik evden ayrılmak yanlış karar olurdu. Kendimi düşünmeden onunla aynı çatı altında kalabilirdim. Bana gelmeyeceğini biliyordum. Çünkü onun bütün kurallarını çiğnemiştim. Bir daha yüzüme bakmayacağını da biliyordum. Bildiğim gerçekte sadece canımı yakmaya yarıyordu. Ela ablanın kurallarını çiğnemek Semih'in kurallarını çiğnemek kadar basit değildi. Yemek masasındaki yerime geri dönmüştüm. Elimden geldiğince Semih'i yok saymaya çalışıyordum. Zaten akşam yemekleri dışında da karşılamıyorduk. Beslenme alışkanlıklarımı bebeğe göre yeniden düzenlemiştim. İnternette güvenilir sitelerden araştırmalar yapıp hayatıma yön vermeye çalışıyordum. Ela abla ve Haldun ağabey yemeğe çıkacakları için akşam yemek masası kurulmayacaktı. Kendim için bir şeyler hazırlamak için odadan çıktım. Giriş kata çıkan merdivenelere yöneldiğimde kulağımı tırmalayan kahkaha sesleri ile olduğum yerde kaldım. Yavaş yavaş adım atmaya çalışıp kata ulaştım. Girişteki hole bağlıydı bütün odalar. Yukarı çıktığım merdivenlerin kalanında üst kata çıkan merdivenler vardı. Merdivenlerin ortasında dar bir koridorla evin çıkışana gidiliyordu. Çıkışın karşısı salona bakıyordu. Salonun kemerli girişinde içinden görülmeyecek şekilde durdum. Koltukta oturuyorlardı. Hayır hayır. Semih oturuyordu. Kız ise onun kucağında oturuyordu. Kızın mini beyaz elbisesi kalçalarına kadar çıkmıştı. Semih için üzerindeki gömleğin düğmeleri açılmış, altında ise sadece siyah boxer vardı. Kızın elleri ona dokunuyordu. Gözlerimi kırpıştırıp iyice açtım. Gördüklerim bir halüsinasyon filan değildi. Ayan beyan salonun ortasında sevişiyorlardı. Ayak tırnaklarımdan saç telime kadar titreten bir ürperti geçti bedenimden. İçimi dolduran öfke ve kıskançlık gözümü kör etti. Sonra yaşanılanlarla uzaktan yakından alakam yoktu. Çünkü onları yapan ben değildim. Olanlar Semih'in eseri olan kadının yaptıklarıydı. Gözlerimden iri damlalar düşmeye başladı. Durduramıyordum. Bağırmak, çağırmak her şeyi kırıp dökmek istiyordum. Salona daldığım gibi girişte duran küçük sehpanın üzerindeki vazoyu tüm gücümle yere fırlattım. Bin parçaya ayrılan vazodan farkım yoktu. Onu ben fırlatıp atmıştım, beni Semih fırlatıp atmıştı. "SEN NE KADAR İĞREÇ BİR ADAMSIN!" Sesimin tonu boğazımı parçalarcasına yüksekti. İçimdeki alevler yakıp yakıyordu benliğimi. Semih'in umarsız bakışlarını gördükçe öfkem arşa çıkıyordu. Gürültümüzü duymuş olacaktıki salonun girişinde Aysima göründü. Semih apar topar kızı kucağından kaldırdı. Kız kendini toparlamaya çalışırken Semih'te çıplaklığını örtmeye çalışıyordu. "Odana dön Aysima!" Aysima yerinden kımıldamadı. Bana doğru bir adım atmıştı Semih'in bağırışıyla durdu. "Odana dön, beni bekle Aysima!" Aysima burnundan soluyarak salondan çıktı. "Seni dinliyorum." dedi Semih az öncekine nazaran sakin bir sesle. Her şey çok normalmişte ben abartıyormuşum gibi hissettim bir an. "Konuşmayacak mısın?" Dedi yine aynı sakin tonla. "Birşey söylemesi gereken kişi sensin." "Neden? Ne sıfatla sana açıklama yapacağım." "Şimdi böyle mi olduk?" Dedim bir kaç gün önce aramızdaki konuşmaya istinaden. Aynı sözleri o bana kullanmıştı. "Şimdi değil her zaman öyleydik Pınar. Ben ve sen hiç birşey değiliz. Seninle yatıyor olmam sana beni misafirimin önünde rezil edebileceğin hakkını vermiyor. Bana bağırıp çağırıp hakaret edebileceğin anlamına da gelmiyor. Bu seferlik yaptığın aptallığı görmezden geleceğim. Eğer bir daha böyle birşey yaparsan senin için hiç iyi olmaz. Şim git odana küçük aklınla büyük işler karıştırmaya kalkışma." Şok içinde kalakalmıştım. Bu sözleri bana sarfetmişti. Bir kaç gün öncesine kadar beni arayan, mesajlar atan, gecelerini benimle geçirmek isteyen, sabahlara kadar çılgınlar gibi seviştiğim, karnımdaki çocuğun babası olan adamın sözleriydi bunlar. İşte Semih için yerdeki paramparça vazodan farkım yoktu. Onu toplayıp çöpe atarlardı. Ve yerine daha güzelini koyarlardı. Beni paramparça etmiş ve yerime daha güzelini bulmuştu. "Sen hayatımda gördüğüm en kötü insansın. Sana gerçekten aşık olmuştum ben. Senin yanında kimsesizliğimi unutmuştum. Bana vermediğin umut varya bana dünya olmuştu. Değmezmişsin. Senin için gözümden akan tek damlaya değmezsin." O sözleri sarf ederken ağlıyor oluşum başka bir ironiydi. Ne kadar güçlü durmaya çalışsamda yapamıyordum. "Bir daha... Bir kez daha bana yaklaşırsan... Bana dokunacak olursan...!?" Beni parçaladığı yerde onu bırakıp gittim. Ayaklarım beni taşımakta zorlansada bedenimi odaya taşıyana kadar dayandı. Kapımı kapatıp yere yığıldım. Bu kaçıncı çöküşümdü? Bu evde, bu adamın etrafında kalmaya devam ettikçe kim bilir daha kaç kez benliğim çiğnenecekti. Yok oluşuma doğru yürüyecektim. Bu eziyeti kendime yapmaya hakkım yoktu. Bir an evvel eşyalarımı toplayıp bu evden defolup gitmeliydim. Ne kadar süre olduğum yerde kaldığımı bilmiyordum. Kollarımı dizlerimin üzerine koyup alnımı kollarıma yaslamıştım. Öylece düşüncelerimin içinde kaybolmuşken kapımın vurulmasıyla başımı kaldırdım. Aysima olmalıydı. Şu an beni ancak o iyi edebilirdi. Ayağa kalkıp sevinçle kapıyı açtığımda karşımda lacivert gözleri dehşet verici bir hal almış Semih vardı. Hızla kapıyı kapatmaya çalışsamda kar etmedi. Ayağını araya koyup benden fazla güç sarf ederek odaya girdi. "Ne var? Ne istiyorsun?" "Elimden kaçırdığın kızın yerini doldurman gerekiyor." Sözleri bir kez daha beni zevkle parçalarken gözlerinde gördüğüm karanlık pırıltılar ürkmeme neden oldu. "Ne saçmalıyorsun? Karşında oyuncağın yok senin." Semih'in bir anda üzerime atılıp kolumu tutmasıyla ne yapacağımı bilemedim. Aramızda yaşanacak herhangi bir sürtüşme bebeğe zarar verecek bir şey olmasına neden olabilirdi. Hala tutmaya devam ettiği üst kolumu sıkmaya başladı. Canım acıyordu. Zaten hazırlıksız olduğum sorunlu bir hamilelikle baş etmeye çalışırken bir de Semih'in zorbalığı psikolojimi alt üst ediyordu. "Sana ne oldu bilmiyorum ama umurumda değil. Biliyor musun? Bu gece bir kadına ihtiyacım var ve kim olduğu fark etmez. Elimdekinin kaçmasına sen sebep olduğuna göre onun yerini almanda bir sakınca görmüyorum." Beni anlayamadığım bir hızlı yatağıma düşürdü. Hala tutmaya devam ettiği kolum muhtemelen moraracaktı. Bir dizi ile yatağa çıkarken yüzü yüzümün üstündeydi. Bu gece, bu kabus bitecek miydi? Zaten yeterince kötü durumdayken kendimde Semih'i durduracak gücü bulamıyordum. Onu istediğimden değil. Asla istemiyordum. Bu geceyi en az zararla atlatmak için ne yapmam gerektiğini düşünebilecek durumumda yoktu. Bakışları beni korkutuyordu. İlk kez onu böyle görüyordum. Hem bana bakıyor bende bakmıyor gibiydi. Ya da beni gördüğünden şüphem vardı. "Yapma Semih.... Yalvarırım.... Canım yanıyor." Sanki sesim ona ulaşmıyordu. Tutamadığım gözyaşlarım birer birer düşmeye başladı. "O küçük aklına sokana kadar bu gece seni becereceğim." Kolumu savururcasına bırakırken yataktan dizini çekip üzerindeki gömleğim düğmelerini açmaya başladı. "Aysima'nın olanları öğrenmesi hiç bir şeyi değiştirmez. Kimseye söyleyemez. Sen sadece benimsin anladım mı? Ben ne istersem onu yapacaksın. Gel dersem gelecek, git dersem gideceksin. Asla sorgulamayacaksın. Bana ya da yanımdaki kızlara karışmayacaksın. Akşam yaptığın aptallığın bedelini de ödeteceğim sana." Allah'ım! Karşımda gördüğüm adam iki senedir seviştiğim, aşık olduğum adam olamazdı. Zaten ona benzemiyordu. Öfkeden gerilmiş yüz hatları, boğazında belirginleşen damarları, zehir saçan sözleri, ateş fışkıran bakışlarıyla benim tanıdığım adam ile uzaktan yakından alakası yoktu. Sanki seks yapmak için değilde avını köşeye sıkıştırmışta öldürmek için hazırlanıyordu. Hızla yataktan doğrulup kapıya gittim ama ben açmaya yeltenemeden belimden yakaladı. Başımın üstünde kalan başı, kapı ile bedeni arasında beni sıkıştırırken kapıyı kilitledi. "O kadar kolay değil." "Özür dilerim Semih bir daha söz veriyorum asla olmayacak." Can havliyle sarf ettiğim sözcükler kapıya çarparken belimden kaldırıp tekrar yatağa attı. Sırt üstü düştüğüm yerde kendimden ziyade tek düşünebildiğim bebekti. Üstüme gelirken kollarımı başımın iki yanında bileklerimden sabitledi. Mengene gibi sıkıştırdığı bileklerim, kan dolaşımı yavaşladığından olacak sızlamaya hatta uyuşmaya başladı. Uyguladığı güç bileklerimi kırmak üzereydi. "Sana karşı çıkmayacağım. Yalvarım yeter çok canımı yakıyorsun. Dayanamıyorum." "Onu bana karşı gelmeden önce düşünecektin." "Ah..." Bacaklarımı ayırarak araya girdi. "Semih..." Aklıma gelen şeyi gerçekten yapmayacaktı değil mi? "Dur..." Bir dizini bacak arama bastırdı. "Ne... Olursun..." Başımı boynuma indi. "Dur..." Dişleri arasına sıkıştırdığı etimi koparacakmış gibi ısırdı. "Affet..." Diyebildim sadece. Onu durdurmanın bir yolu yok gibiydi. Başımı geriye bıraktım ve beraberinde boğazımdan derin bir hıçkırık koptu. Zaten tutamadığım gözyaşlarım beraberinde ardı ardına gelen hıçkırıklarla hızlı hızlı düşmeye başladı. Önce başı kalktı boynumdan. Fırtına sonrası durgunlaşan deniz gibiydi bakışları. Öfke parıltıları sönmüş soluk bir maviye dönmüştü gözbebekleri. Başka bir alemden dünyaya geri gelmiş gibi bileklerimi yukarıya kaldırdı. Ellerine baktı ve parmaklarının tutuşu gevşedi. Serbest kalan bileklerim kıpkırmızı bir halde yanıma düştü. Uykudan uyanmış gibi geri çekildi ve hızla açtığı kapıdan dışarı çıktı. Az önce ne yaşadım ben? Ne olmuştu anlayamadım.Semih Semih gibi değildi. Kendinde gibi de görünmüyordu. Yaşadığım stres karnıma vurdu ve aniden saplanan ağrı ile iki büklüm oldum. Dizlerimi göğsüme doğru çekerek acının azalmasını bekledim. Kaç dakika o halde kaldım bilmiyorum. Acım biraz olsun hafiflediğinde ayağa kalkmaya uğraştım. . Yavaş yavaş attığım adımlarla banyoya gitmeye çalıştım. Odamın karşısında olan banyoya ulaştığımda pantolonum ile birlikte çamaşırımı indirdiğimde kan gördüm. Yine kanamam olmuştu. O kadar hırpalanmadan sorma belkide bebek düşmüştü. 🌑🌑 Zar zor sabahı ettiğim gece sona erip yerini gündüze bıraktığında kapıya çağırdığım taksinin korna sesiyle evden çıktım. Hastanenin adını söyledikten sonra acele etmesini söyleyerek araca bildim. Yol boyunca cebelleştiğim düşünceler beni kahretti. Aslında akşam hastaneye gelmem gerekirken sabahı beklemiştim. Belki demiştim kendi kendime. Belki ölmediyse bile sabaha kadar ölür. Yolda doktoru arayıp acil durumum olduğunu söyleyince sıra beklemeden doktorun yanına alındım. Karnıma sürülen soğuk jelden olamazdı birbiri ardına düşen gözyaşlarım. Doktor probu karnımın üzerinde gezdirmeye başladığında derin bir nefes aldım. Dikkatle ekrana bakan doktorun gözlerine kilitlenmiş vereceği haberi beklemeye başladım. "Korkulacak bir durum görünmüyor Pınar hanım. Bebeğiniz gayet sağlıklı. Böyle kanamalar hamileliğin ilerleyen zamanları için hiç iyi değil. Erken doğum riskini de beraberinde getiriyor. Lütfen daha dikkatli olun. Stresten uzak durmaya çalışın."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD