1993
Karanlık ıssız bir gece gibi üstlerine çökerken Ela biraz evvel kapıya bırakılan kağıdı elinde evirip çevirdi.
Geliyorum Balım,
Senin için geliyorum. Yeniden sadece ikimiz olacağız.
Sen ve ben.
Genç kadın kağıdı elinde buruşturdu. Beş senedir aralıklı gelen mektuplar son üç aydır sıklaşmıştı. Sürekli korku içinde, diken üstünde oturuyordu. Biraz ilerisinde her şeyden habersiz masum masum oyuncaklarla oynayan oğluna baktıkça ağlama isteğini bastırmakta zorlanıyordu. Babası sürekli korkmamasını söylesede elinde değildi. Bunun güvende olmakla alakası yoktu. O adamı maalesef çok iyi tanıyordu. Sınırlarını ve yapabileceklerini çok iyi biliyordu. Korkmaması anormal olurdu.
Oğlu için yapamayacağı hiç bir şey yoktu. Defalarca kaçıp oğlu ve kendisi için iki kişilik bir hayat kurmak istemişti ama babası izin vermiyordu. Ne olursa olsun Damien Semih'in babasıydı. Oğluna kötü bir şey yapacağını düşünmüyordu. Kendisi için de zaten endişelenmiyordu. Ama böyle devam ederse babasının hayatı da tehlikeye giriyordu.
Birde Haldun vardı. Semih Haldun'u babası olarak biliyordu ve Haldun Oğluna harika bir baba olmuştu. İkisinin arasında çok güzel bir bağ vardı. Belki çok daha önce gitseydi Haldun ile Semih'i ayırdığı için üzülmezdi. Fakat şimdilerde baba-oğulu ayırmakta imkansız görünüyordu.
Haldun oğlu için ne kadar iyi bir baba olsada Ela için sadece o kadardı. Beş sene içinde aralarında Semih dışında bir sohbet gelişmemişti. Bu durumun baş rolü elbette Ela'ydı. İlk önceleri genç adamın sıcak tavırlarını hoş karşılıyordu. Nedense sonraları erkekler ile iletişim sağlamakta zorlandığını fark etti. Damien ile yaşadığı kötü tecrübeden sonra yeniden bir erkekle birlikte olma fikri korkunç görünüyordu.
Haldun ile birlikte gittikleri yemekler, eğlenceler Ela için değişik bir deneyim olsada bir türlü kendini genç adamla yalnız kalmaya ikna edememişti. En sonunda Haldun da çabalamaktan vazgeçmiş ve kendi köşesine çekilmişti. Artık adım atması gereken Ela'ydı. Fakat Damien'in tehdit mektupları gelmeye devam ettikçe Ela'nın hayatına birini alması imkansızlaşıyordu. Yinede mutluydu. Çünkü Haldun ile araları kötüleşse dahi Haldun'un Semih'e olan tavırlarında hiç bir değişiklik olmamıştı.
Geçen zamanda Haldun ile babasının arasındaki ilişkiyi de öğrenmişti. Haldun ailesi ile birlikte geçirdiği bir trafik kazasında annesi ve babasını kaybetmişti. Aynı kazada kız kardeşi sakat kalmıştı. Yapılan ameliyatlar ve tedaviler yetesiniz kalmış kız kardeşi yürüyememişti. Haldun kardeşinin bakımı için yüksek öğretim tahsilini yarıda bırakmak zorunda kalmıştı. Sonrasında tesadüfen babası ile karşılaşıp onun için çalışmaya başlamıştı. Babası yardım sever bir iş adamı olduğundan Haldun'un başına gelenleri öğrendiğinde elimden geldiğince imkanlarını seferber edip Haldun'un kız kardeşini yurt dışına göndermişlerdi. Beş senedir tedavisi süren kızın artık ayağa kalktığı ve yardımsız yürümeye başladığını biliyordu.
Haldun da bu iyiliğin karşılığında Ona eş oluyor oğluna babalık yapıyordu.
Ela kağıdı elinde iyice ufalttıktan sonra yüzündeki ifadeyi toparlayıp ayağı kalktı. Kağıdı çöpe attıktan sonra oğlunun yanına döndü.
"Annecim."
"Efendim."
"Birlikte oynayalım mı?"
"Hayır."
"Neden annecim?"
"Benim istediklerimi yapmıyorsun. Oyuncaklarımın yerini değiştiriyorsun. Düzenimi bozuyorsun."
Küçük oğlu yine çok bilmiş çok bilmiş tavırlar sergilemeye başladığında Ela'nın keyfi yerine geldi. Yüzüne oturan gülümsemesiyle şen bir kahkaha attı.
"Tamam annecim. Sen nasıl istersen öyle yapacağım. Şimdi benimle oynar mısın?"
"Olur. Bak sakın farklı renkte olan parçaları birbirine bağlama. Aynı renkte olanlarla şekil yapıyorum."
Ela masanın üzerine kümelenmiş renkli renkli tahta blokların yeşil olanlarını aldı. Onlarla bir şekil çıkartmaya çalışırken Semih ise beş yaşında bir çocuktan beklenmeyecek kadar güzel ve düzgün şekiller çıkartıyordu.
Semih yaşıtlarından bir adım önde yürüyordu. Ela onun bu çok bilmişliği için bir çok doktorla görüşmüştü. Onun hiper aktif olabileceğini ve üstün zekalı bir çocuk olabileceğini düşünüyorlardı. Ela ise Semih'in bu hallerinden içten içe korkuyordu. Bazen ondan beklenmeyecek cümleler kuruyor boyundan büyük laflar ediyordu. Babası ve Haldun bu durumun üstünde fazla durmasalarda Ela hiç hoşlanmıyordu. Semih'in sıradan bir çocuk olmasını istiyordu. Sıradan istekleri ve yetenekleri olsun istiyordu.
Semih ise etrafında gördüğü şeyleri çok hızlı kapıyor ve kavrıyordu.
Haldun'un Semih'e alfabeyi öğretmesi ise en beklenmedik olanıydı. Semih'in Haldun gazete okurken meraklı meraklı ona bakması resimleri yorumlamaya çalışması sonucu Haldun ona okumayı öğretmeyi teklif etmişti. Semih'te hemen kabul etmişti. Yine kısa bir sürede Semih okumayı sökmeye başlamıştı. Hala üzerinde çalışıyorlardı.
Ela oğlunu izlemeye dalmışken yardımcıları Seher'in sesiyle ona döndü.
"Ela hanım babanız arıyor."
"Geliyorum Seher."
Ela elindeki blokları masaya bırakıp Seher'in elindeki telefon ahizesini aldı.
"Efendim baba."
"Kızım nasıl?"
"İyiyim baba. Hayrola bu saate aramazdın."
"Kapıdaki adamlar bir mektup geldiğini söylediler."
"Baba akşam söyleyecektim."
"Ela ben sana kaç defa bu adamdan gelecek en ufak bir şeyi bile atlamadan söyle demedim mi? Sen söylemedin ama ben adamlara tembihlediğim için hemen bana haber verdiler."
"Baba artık ne olacaksa olsun. Sürekli böyle yaşamaktan bıktım."
"Saçmalama Ela. Kendine gel. Torunuma da sana da bir şey olmasına izin vermeyeceğim."
"Biliyorum baba biliyorum ama yine de korkmaktan kendimi alamıyorum. Biliyorsun böyle senide tehlikeye atıyorum."
"Bana ne olacağı önemli değil Ela. Sen ve torunum güvende olun bana yeter."
"Sen olmazsan dayanamam bana lütfen kendine çok dikkat et. O adam ve babası çok tehlikeli insanlar ve gözlerini kırpmadan insan öldürüyorlar. Benim yüzümden sana bir şey olursa kendimi asla affetmem."
"Ela böyle şeyler söyleme. Hem Haldun var. Bana bir şey olsa bile o seni asla bırakmaz. Hadi kapat telefonu geveze kız. İşlerim var."
"Tamam babacım. Dikkat et kendine akşam görüşürüz."
"Görüşürüz kızım."
Ela telefonu kapattı. Aklında dönen türlü türlü düşünceyle başa çıkamıyordu. İçinden çıkılmaz bir hal alan düşünce sarmalının içinde kaybolmadan kendine çeki düzen vermek zorundaydı. Artık tek başına değildi. Korumak zorunda olduğu bir oğlu vardı.
Semih mükemmel bir çocuktu. Sıkılmadan saatlerce sessiz sessiz oyuncakları ile oynardı. Makul olduğu kadar sorunlu bir çocuk tavrı da sergilerdi. Arada, özelliklerde sinirlendiğinde fazlasıyla agresif bir çocuğa dönüşürdü. Oyuncaklarını parçalar, etrafındaki eşyalara zarar verir o melek gibi çocuk gider yerine resmen bir şeytan gelirdi.
Ela önceleri bunlara anlam verememişti. Ya da kondurmak zor gelmişti. Haldun ve Semih'in baba oğul tablosu öyle hoştuki Ela bazen kendi yalanına inanır hale geliyordu. Ama o sinir krizleri geldiğinde işte diyordu genç kadın kesinlikle Damien'nın oğlu.
Lanet herifi bir çok kere sinir krizi geçirirken görmüştü. Aynı öfkeli bakışlar, kilitlenen çene ve yumruk elini alan eller.
🌑🌑🌑
Akşam yemeğine oturduklarında Seher Ela'nın yardımı ile yemek servisine başladı. Erol bey, Haldun, Ela ve Semih. Erol bey masanın başında otururken iki yanında kızı ve damadı oturuyordu. Semih ise annesi yerine babasının yanında oturuyordu. Yemeğini yemesine de babası yardım ediyordu.
"Hafta sonu hep birlikte çiftliğe gitmeye ne dersiniz?"
"Evet dede gidelim. Ben Yıldırım'ı özledim."
"O nerden çıktı baba. Gündüz böyle bir düşüncen olduğundan bahsetmemiştin."
"Akşam üstü Haldun ile konuşurken aklıma geldi. Semih'in Yıldırım'ı anlatıp durduğunu söyleyince bende çiftliktekileri aradım. Hafta sonu için hazırlık yapmalarını söyledim."
"Sen programı belirlemişsin zaten baba. Bize sadece sana uymak kalmış."
"Aslında işlerimi halledebilirsem cuma sabahı gideriz."
"Ben size sonradan katılacağım. Cumartesi önemli bir görüşmem var."
"Hep birlikte gidelim. Babamın işi varmış. Bir sonraki hafta birlikte gideriz."
"Siz benim için programı bozmayın. Hem Semih'te heveslendi. Çocuğun hevesini kırmayalım."
"Aren'de gelsin."
"Aren ilk okula gidiyor Semih. Okul zamanı gelemez. Ne konuşmuştuk seninle tatillerde görüşürsünüz."
"Ama Aren bana söz verdi. Bir dahaki gelişinde Yıldırım'a bindireceğim seni dedi."
"Semih Aren sadece tatillerde çiftlikte olabiliyor. Okul zamanı gelemez."
"Bana ne? Aren'de gelsin."
"Tamam tamam. Torunum ne isterse olacak. Ben Ahmet efendiye söylerim Aren'i de aldırırız. Hafta sonunu beraber geçirirsiniz."
"Teşekkür ederim dede."
Semih'in tek arkadaşı ondan üç yaş büyük olan Aren'di. Aren çiftlikte çalışan Ahmet efendinin torunuydu. Semih yaşıtlarıyla anlaşmayı başaramadığı için tatillerini büyük babasının yanında geçiren Aren ile tanışmış, arkadaş olmuştu. Yaşıtlarına karşı oldukça kaba ve hoyrat olan Semih Aren'e oldukça iyi davranıyordu.
Ela Semih'in büyümüşte küçülmüş hallerinden hoşlanmasa da bazı hatta bir çok iyi yönünü de seviyordu. Mesela Semih akşamları kendi başına üzerlerini değiştirip uyuyordu. Ela sadece uzaktan kontrol ediyordu. Oyun oynarken sevdiği düzen odası içinde geçerliydi. Dolaplarından, yatağına, oyuncaklarından kitaplarına kadar hepsi renklerine, desenlerine kullanım önceliğine göre düzen içinde duruyordu.
Sabah en geç dokuzda kalkar akşamda en fazla dokuz buçuğa kadar otururdu. Kurallara itiraz etmez, karşı çıkmazdı. Kendi uyduğu gibi çevresindekilerinde onun kurallarına uymasını isterdi.
Semih çiftliğe gidecek olmanın heyecanıyla iki günün nasıl geçtiğini anlamadı.
Cuma sabahı Haldun söz verdiği gibi Semih ve Ela ile birlikte çiftliğe gitti. Kasım güneşi soğuk havayı bir nebze olsun kırarken çiftlik havası Semih'e ve Ela'ya iyi gelmişti. Semih hevesle ahırlara koştururken Ela'da peşinden gidiyordu.
"Aren. Aren. Nerdesin?"
"Semih Aren daha gelmedi. Öğleden sonra gelecek."
Semih'in anında modu düştü ve koşturmayı bıraktı. Ahırların bulunduğu kısma geldiklerinde atların içinde dedesinin ona hediye ettiği atı buldu.
Yıldırım simsiyah bir taydı. Annesi Tatlısu iyi bir Arap yarış atıydı. Yıldırım annesi ile aynı bölmede kalıyordu.
Semih Tatlısu'dan biraz çekinsede Yıldırım'dan gözlerini alamıyordu.
Semih öğleden sonrasını Aren gelene kadar parmaklarınların arkasından Yıldırım'ı izleyerek geçirdi. Gözleri Yıldırım'dan başkasını görmediğinden hemen arkasına gelen Aren'i fark etmedi.
"Yıldırım'ı çıkartmamı ister misin?"
"Aren!" Semih sevinçle arkasını dönüp kendisinden biraz daha uzun olan çocuğa sarıldı.
Aren çocukluğundan beri dedesi ile birlikte atlarla ilgilendiğinden yetişkin atları olmasa da tayları çekip çevirebiliyorsun.
"Hoş geldin. Neden daha erken gelmedin."
"Okul var biliyorsun. Ancak gelebildim."
"Tamam seni affettim. Hadi Yıldırım'ı çıkartalım."
Aren çocuk çocuğun sözleri ile gülümsedi. Onun çok bilmiş hareketleri hoşuna gidiyordu.
"Affettiysen sorun yok." Aren Tatlısu'nun bölmesinin kapısını açınca Yıldırım sıçrayarak onlara geldi. Aren daha hızlı davranıp kapıyı kapattı.
"Sanırım yardım istesek iyi olur."
Semih Aren'in hızlı davranıp ikisinide kurtarmış olmasını hayranlıkla izlemişti. Aren onun için kıymet verdiği sayılı insanlar arasındaydı. Annesi, babası, dedesi ve Aren. İşte bu kadardı Semih'in dünyası. Yeni birinin o dünyaya dahil olmadı ise nerdeyse imkansızdı.
Aren seyislerin birinden yardım alarak Yıldırım'ı çıkartı. Birlikte atların çalışması için hazırlanan bahçeye getirdiler. Semih'te heyecanla onları bekledi. Seyis yanlarından ayrılmadan Aren ve Semih Yıldırım ile oynamaya başladılar. Onu besleyip, koşuşturup duruyorlardı.
Semih belkide hiç mutlu olmadığı kadar mutluydu. Onu çiftlik evinin terasından izleyen Ela oğlunun nadiren denk geldiği neşe dolu anlarını izlemekten büyük keyif alıyordu.
Ela gülümseyerek oğlunu izlerken biraz gerisinde de onu hayran gözlerle süzen adamdan ise bihaberdi.
Ela çok hoş bir kadındı. Haldun'u da etkilediği bir gerçekti. Yine de ondan uzak durmaya özen gösteriyordu. Maalesef hala ayrı odalarda yatıyor, birbirlerine karşı oldukça mesafeli davranıyorlardı.
Ela'ya yaşattıkları yetmezmiş gibi hala onu tehdit eden adamı bir türlü bulamıyorlardı. Henüz Ela'nın haberi yoktu ama adam bir ay önce Türkiye'ye giriş yapmıştı. Kapıya posta memuruyla gönderilen mektuplar ise aynı ülke, hatta aynı şehirden geliyordu. Ela adamın İstanbul'da bir çok arkadaşı olduğundan bahsetmiş olsada herif beş sene içinde sık sık Türkiye-Amerika arası seyahat yapmıştı. Ela'ya ve Semih'e yaklaşma teşebbüsünde bulunmadığı için bir şey yapamamışlardı keza hem Türkiye'de hem de Amerika'da adamı koruyanlar çok güçlü kişilerdi.
Adamın babası Alberto Martinez ise iş dünyasında adından yaptığı karanlık işlerle bahsettiren bir kanunsuzdan başka biri değildi. Baba-oğulun çizdiği profil oldukça korkunç olsada Erol ağabeyininde göründüğü kadar basit bir adam olmadığını anlamıştı.
İstanbul'un yer altı mafyası onun bir çok işini destekliyordu. Tabi mafya denilince akla iyi bir şeyler gelmese de prensipleri gereği kabadayılığı layıkıyla yapanlarda vardı. Erol ağabeyinin büyük otellerinde açılan yasal kumarhaneler işbirliğinin en büyük göstergesiydi. Daha iki sene öncesine kadar Erol Taşkıran'ı sıradan bir turizmci olduğunu zannediyor olsada artık ileriye daha güvenle bakıyordu. Çünkü Semih ile arasında kurulan bağın kopmasından, Ela'yı hiç kazanamamaktan daha fazla korkuyordu.
Saatler sonra hava kararmaya başlarken Ela çocukları içeri almayı başardı. Akşam yemeği Aren'in varlığı ile Semih içini yine şen şakrak geçti. İki çocuk birlikte yemek yedikten sonra onlar için aynı odada hazırlanan yataklarda yattılar.
Sabahın ilk ışıklarıyla gözünü açan Semih hemen Aren'i uyandırdı.
"Ya biraz daha uyuyalım saat daha çok erken."
"Aren kalkar mısın?"
"Of Semih of. Zaten hafta içi tavuklarla beraber kalkıyorum bari hafta sonu biraz olsun uyuyabileyim."
"Aren son kez söylüyorum kalkar mısın? Yoksa bir daha seninle konuşmayacağım."
"Of başımın belası of. Kalktım. Ne istiyorsun?" Aren yorganı üzerinden kaldırmaya çalışırken hala uyuyordu.
"Bu gün Yıldırım'a binmek istiyorum. Söz verdin hatırlıyorsun değil mi?"
"Semih ben o sözü okullar kapanınca görüşeceğimizi sandığım için verdim. İki ay sonra tekrar görüşeceğimizi nerden bilebilirdim."
"Kabul etmiyorum. Bana söz verirken zaman belirtmedin. Şimdide mazeretini kabul etmiyorum."
Aren Semih ile inatlaşırsa tartışacaklarını bildiğinden geri adım attı.
"Tamam. Ela ablaya söyleyeceğin. İzin verirse bineceksin."
Semih annesinin izin vereceğinden şüphelendiği için sevinemedi bile. İki çocuk kahvaltı masasına herkesten önce oturdu. Ela ve Haldun onlardan sonra gelse de birlikte güzel bir kahvaltı yaptılar. Kahvaltıdan sonra Aren Semih'e söylediği gibi Ela'dan izin istedi. Ela Semih'in hevesle vereceği cevabı beklediğini bildiğinden iki çocuğu kıvrandırmadan izin verdi.
Yine seyislerin yardımı ile Yıldırım'ı çıkarttılar. Önce biraz Yıldırımı hazırlamaları gerektiğinden Aren ile Semih Yıldırım'ı elleriyle beslemeye başladılar.
İki çocuk yine Yıldırım'ın yanında zamanın nasıl geçtiğini anlamadı. Yıldırım'ı çocukların binmesi için eğerleyen seyis, ön tarafından gelen silah sesleriyle korkan tayın şaha kalkmasıyla geriye düştü. Tay hızla koşarken çitlerin diğer tarafına geçemediği için bahçenin içinde koşmaya başladı. Aren ve Semih'in seslerin geldiği yere gittiklerinde evin içinde koşuşturmanın olduğunu gördüler. Ela hızla konuşup Semih'e ve Aren'e sarılırken Haldun ve bir kaç adam silahlarıyla mevzilenmiş ateş edenlere karşılık veriyorlardı.
"Ela çocukları al yukarı çıkın."
"Tamam ama sen ne yapacaksın?"
"Polisler gelene kadar adamların içeriye girmemesi için uğraşacağız."
Ela iki çocuğu kurşunların hedefi olmadan üst kata çıkartmayı başardı. Gelenin kim olduğunu biliyordu. Damien sözünü tutmuş oğlunu ve onu almaya gelmişti. Korku damarlarındaki kana çoktan karışmıştı. Damien'nin onları almadan gitmeyeceğini biliyordu. Bu kadar zaman sessizce beklemesinin elbette bir amaçı olmalıydı.
Ela çocuklar ile birlikte bir odaya saklanırken Aren'in korkudan ağladığını duydu. Semih ise oldukça karmaşık bir ifadeyle kendisine bakıyordu.
"Anne neler oluyor?"
"Semih şimdi soru sormanın zamanı değil. Lütfen sessizce oturun."
Ela aşağıdan gelen silah seslerinin susmasıyla daha çok korktu. Aşağıda neler olduğunu bilememenin verdiği korku ve onlara doğru gelen ayak sesleriyle birlikte içindeki panik büyümeye başladı. İki çocuğu kollarının arasına alıp sarıldı. Aynı zamanda açılan kapının sesi ile korkudan yerinde sıçradı. İçeriye giren iri cüsseli adam ile dudaklarından "Haldun." Diye bir mırıltı döküldü.
"O mu balım? En son gördüğümde kanlar içinde yatıyordu. Merak etme artık ona ihtiyacın yok."
Ela Damien'in sözleriyle titremeye başladı. Aynı kabusu tekrar yaşayamazdı. Hele ki oğlu varken asla olmazdı.
"Benden ne istiyorsun?" Dedi titreyen sesiyle.
"Açık değil mi? Elbette seni." Silahını doğrultup Semih'i işaret etti. "Ve oğlumu." Dedi.
"Beni al ama oğlum kalsın. Lütfen Damien ona zarar verme."
"Oğlumuzu da al yanıma gel." Ela kolunun altındaki Aren'i bırakıp Damien'nin yanına gitti. Semih ise neler olduğunu anlamamış öylece yanında dev gibi kalan korkunç adama bakıyordu.
"Lütfen Damien Semih kalsın. Ben sen nereye istersen gelirim."
Damien Ela'nın saçından tutup kadını önünde diz çöktürdü. Acı ile kıvranan kadın ise adamın oğluna zarar vermesinden korktuğundan ona karşı gelmeyi düşünmüyordu bile.
Semih ise gözlerinin içine baka baka annesine zarar veren adamdan hiç hoşlanmadı. Küçük ayağı ile adama sert bir tekme atıp annesinin saçlarını tutan kolunu ısırdı.
Küçük çocuğun tekmesinden etkilenmeyen adam çocuğun neredeyse derisi kopartmak üzere oluşuna şaşırdı. Ela'nın saçlarını bırakıp kolunu kurtarmaya çalıştı. Kolunu savunmasına rağmen kurtulamayınca çocuktan onu duvara fırlattı. Semih acıyla inleyerek duvarın dibine yuvarlanırken Aren koşarak Semih'in yanına gitti.
Damien çocuğun ısırdığı yerde derin diş izlerini görünce iğrenç bir kahkaha attı.
"Tuttuğunu kopartan insanları severim. Aferin sana." Ela'ya döndü. "Şu çocuğu al gidelim. Babanı akşama kadar oyalayamaz itler."
"Ne? Babam nerde? Ona bir şey yapmadınız değil mi?"
"Emin ol izin verselerdi çoktan o yaşlı kurttan kurtulmuştum ama merak etme hala baban yaşıyor. Sadece bize engel olmaması için ufak bir önlem aldım."
"Allah kahredin seni. Bırak artık beni bırak. İstemiyorum seni."
"Ben kızdırma Ela. Şimdi şu çocuğu da al gidelim. Yoksa aşağıdaki herif gibi babanın da ölüsünü toplarlar."
Ela yerde yatan oğlunu kuşağına aldı.
"Anne bizi nereye götürülecek. Ben gitmek istemiyorum. O çok kötü biri."
"Bir şey olmayacak oğlum. Sen korkma."
Ela gözyaşlarına engel olamadı. Semih'i göğsüne bastırıp ağlamaya başladı.
Göz göre göre arkadaşına ve Ela ablasına zarar veren bir adamın onları götürmesine izin veremeyeceğini düşünen küçük ama yüreği büyük olan Aren Ela'nın önüne geçti.
"Sakın Ela abla. Gitme ben sizi korurum. Hem Haldun amca birazdan polisler gelir dememiş miydi?" Diye hararetle konuşmaya çalıştı. Bir yandan da kötü olduğunu düşündüğü bakışlarla karşısındaki ızbandut gibi adama bakıyordu.
Maalesef küçük çocuğunun bilmediği bir şey vardı. O da karşısındakinin insanlıkla hiç bir alakası olmayan bir yaratık olduğuydu. Çünkü Damien zaten elinde olan silahı küçük çocuğa doğrultup sıktı. Şakağından vurulan çocuk kanlar içinde Ela'nın ayaklarının dibine düştü. Başını annesinin göğsünden çıkartan Semih Aren'in kanlar içindeki yüzünü görünce acı bir çığlık attı.
"Aren!"