Pınar'dan
Kimsenin bir şey bildiği yoktu.
Zaman geçiyordu.
Bir gün sonra sevgililer günüydü mesela.
Sonra aşk mevsimi bahar geldi.
Aşklar depreşti, yaz geldi.
Hüzün çöktü, güz geldi.
Etrafında akıp giden zamana inat arkadaşları hevesli hevesli planlar yaparken Pınar tek kişiyi istiyordu yanında.
Semih.
Evet. Korktuğu başına gelmişti. İlk baştan beri olacağından emindi. Gözleri her gece Semih'in yolunu gözlüyor, en içten dualarla Allah'a yalvarıyordu genç kız. Sonunun kıyamete gittiğini bile bile istemekten vazgeçemiyordu. Böyle olacağı belliydi.
Semih ile yaptığı seks anlaşmasını kardeşlerim dediği arkadaşlarına bile söyleyememişti. Nasıl söylenirdi böyle bir şey. Onun gecelerini, yatağını ısıtacak, bedenini rahatlatacak bundan bir adım öteye gidemeyecekti. Bir gün sonrasını düşünmeden yaşıyordu. Gündüzleri çektiği acılara her gece yenileri ekleniyordu.
Semih'in her güzel dokunuşu, ağzından çıkan tatlı sözler gecelerini lütuflandırırken gündüzleri zehir oluyordu genç kıza. Bazı geceler gelmeyişi kabustan farksızdı. Bir sonraki gün gelir mi gelmez mi belli değildi. Bir umut vardı yüreğinde. Tenine kendini kazıyan adamın bir gün yüreğine de kazındığını görmesi umuduyla yaşıyordu.
Aşıktı. Aşktanda öte seviyordu belkide. Kimse görmüyordu gözlerinin nemini. Her daim akmaya hazır gözyaşlarını.
Semih'in hayatındaki yerini her seferinde üstüne basa basa da dile getirmesi başka bir acıydı genç kız için. Her gün daha ne kadar yararlanabilirim derken ummadık bir yerden yiyordu darbeyi. Günler geçiyordu. Bir gün öncesiyle aynı. Aylar geçiyordu birbirinden farksız. Bayramlar gelip geçiyordu tatsız tuzsuz. Kimseler görmüyordu yok oluşuna doğru yürüyen kızı. Onlar sadece bir beden görüyordu halbuki. Yaşamaya yetecek kadar gülümseyen, yiyebilen içebilen ve nefes alan bir bedenden ibaretti arttık.
🌘
🌔
Zaman.
Beni benlikten çıkartan ve tanımadığım bir kadın haline getiren zaman. İmkansız aşkla kavrulan bir zavallı haline getiren zaman.
Birbirimize karşı hissettiğimiz arzu gözümüzü öylesine döndürmüştü ki aslında bunun ilk görüşte aşk olduğunu kabullenememiştim. İlk görüşte aşk değilde neydi peki? Bir kez ona başka bir niyetle bakmıştım ve aşık olmuştum. Benim için birlikte büyüdüğüm ailem olan Semih olmaktan o an çıkmıştı.
Semihe teslim oluşumun neredeyse iki senesi tamamlanıyordu. Bir buçuk ay sonra Semih'e olan platonik aşkımın ikinci senesi bitecekti. Elbette bir kutlama olmayacaktı ama hak etmez miydik?
Bu gün üniversite hayatımın bitişini kutlayacaktım. Hayallerime kavuşmak üzereydim. Tek düşüncem KPSS'yi kazanıp memleketin en ücra köşesine atanabilmekti. Sadece İstanbul'dan uzakta mutlu bir hayatım olabilirdi. Bu şehir bana yaşattığı son iki senede bol bol acıyı ve imkansız aşkı solutmuştu.
Aylardır heyecanla beklediğim mezuniyet balosu için hazırlanmaya başlamıştım. Son günlerde yüzüme renk katmak adına ekstra bir şeyler yapma ihtiyacı duyuyordum. Yaşadıklarım iç dünyamda tam bir kaosa sebep olurken gerçek dünyama da yansıyordu maalesef. Göz altlarım da belirgin bir çöküş vardı. Tenim solgun ve gözlerim pırıltılarını yitirmişti. Elbette bunları aynaya baktığımda ben görmüyorum. Çevremdeki herkes ağız birliği etmişçesine aynı şeyleri söylüyordu.
Ela abla ile de sık sık yaptığımız pratik yüz maskelerinden birini hazırlamaya başladım. Bir çay kaşığı taze sıkılmış limon suyu ile bir çay kaşığı balı karıştırıp yüzüme sürecektim. Cildimi biraz daha canlı ve parlak gösterirdi.
"Çıltı."
Geldi gönlümün efendisi!
"Kazmacım."
Evet doğru duyduğunuz. Zaman bana iyi gelmedi ama güzel getirileride olmadı diyemem. Mesela aramızdaki mesafeler azaldı ve birbirimize taktığımız isimlerle hitap etmeye başladık. Ben onun Çıltısı oldum o da benim Kazmam.
"Hadi ama Çıltı. Hiç kazmaya benziyor muyum?"
"Ah. Evet. Evet. Harikasın bebeğim...
Açlıktan ölüyorum bana bir tost yapsana."
Sesimi kalınlaştırıp onun taklidini yapmaya çalıştım.
"Beni fazla yorduğun için olduğunu biliyorsun."
Utanmaz kazma.
"Sevişirken yemek bir tek senin aklına gelir zaten."
"Na. Na. Na. Çıltı'm. Sevişme değil. Seks. Sevişme adı üstünde birbirini seven insanların yaptığı iş. Bizimkisi sadece seks."
Bu günlükte Semih'ten ağzımın payımı aldığıma göre tıpış Pınar. Hazırladığım karışımı elime alıp gereksiz yere kalbimin kırılmasına izin vermeden mutfaktan uzaklaştım.
Kazmasın İşte kazma. Ancak bir kazma onun için deli olan bir kızı göremez.
Odama geldiğimde kendime ağlama izni vermedim. Onun için döktüğüm göz yaşlarıma yazık olduğunu keşfedeli çok olmuştu. Semih iflah olmazdı. Benimde onunla olduğum sürece iflah olmayacağım açıktı. Yinede eskisi kadar acı vermiyordu. Onu sevdiğimi kabullenmiş, onu hayatıma böyle kabul etmiştim. Kimi kandırıyorum? Elbette bende açtığı yaralar umurunda değildi. Bunu bilmek bile beni günden güne parça parça ediyordu.
Geçen zamanda hayatlarımızda elzem değişlikler olmamıştı. Semih hayatından Beyza'yı göndermiş Şebnem'i almıştı. Şebnem gitmiş Ceyda gelmişti...
Liste böyle uzayıp gidiyor inanın kızların isimlerini hatırlamıyorum. Şimdilerde ise esmer bir Hale vardı hayatımızda.
Sen ne halt yiyorsun dediğinizi duyar gibi oldum sanki. Benimde kayda değer bir şey olmadı hayatımda. Onur vardı bildiğiniz gibi hala da var. Aramızda kalmasını rica ederek Semihle bir ilişkim olduğunu ona itiraf ettim. Ve birlikte olamayacağımızı anlattım. O da sessiz sedasız bir köşeye çekildi. Semih'in benimle işi bitene kadar bekleyeceğini söyledi. Tam da böyle söyledi. Ona hak vermiyor değilim ama Onur'a haksızlık yaptığımı da biliyorum. En başından ona yaklaşmam kabahatti. Yine de bana iyi bir dost oldu. Onun gibi birine etrafımda ihtiyacım varmış. Dost eli her ihtiyacım olduğunda bana uzanmaya devam ediyor.
Bu akşam ki mezuniyet balosunda da kavalyem Onur. Lütfen küfürlerinizi sonraya saklayın. Aslında bambaşka haller kurup önce Semih'e balodan bahsettim. Kabul etmedi. Bende o anın verdiği öfkeyle baloya Onur ile gideceğimi söyledim. Sen bilirsin. Dedi.
Daha fazla üzülüp moralimi bozmak istemediğim için bal-limon karışımını yüzüme sürdükten sonra yirmi dakika bekledim. Sonra da hem yüzümü yıkamak hemde rahat bir duş almak için banyoya girdim.
Banyodan çıktığımda hazırlanmak için bir buçuk saatim kalmıştı. Balo için bir ay önceden hazırladığım elbisemi dolabımdan çıkarttım. Bir aylık maaşımı bir elbiseye vermiş olmaktan utanç duyuyorum. Ama vitrinde görür görmez mezuniyet elbisem kesinlikle bu olmalı demiştim. Denediğimde ise ne kadar haklı olduğumu görmüştüm.
Ben elbisemle aşk yaşarken kapımın vurulmasıyla birlikte kapının arkasında Aysima'nın sesi geldi.
"Pınar abla kuaför ile makyöz geldi."
Aysima kapının kolunu indirip içeriye girdi. Arkasından da kuaför ve makyöz giriyorduki benim hala bornozla durduğumu görünce diğerlerinin girmesine müsade etmedi.
"Sen daha üstünü giyinmemişsin."
"Şimdi giyiniyorum."
İç çamaşırı çekmecemden bir tane alt alıp hızla bacaklarımdan geçirdim bornozun eteklerini hafif kaldırıp çamaşırı giydim. Aysima ile tam anlamıyla kardeş gibi büyümüştük. Ondan çekinmeden bornozumu üzerimden çıkarttım. Aysima kılıfından kurtardığı elbiseyi bana uzatırken göğüslerime baktı. Sonra da kendi göğüslerine bakarak kendi gözünde ikimizi karşılaştırdı. Ben zayıf, boylu ve hafif dolgun hatlara sahipken Aysima bana göre kilolu kalıyordu. Hatları çok daha belirgindi. Özellikle de bir süredir kendisine kafayı takmış durumdaydı. Çünkü herkesten sakladığını sandığı ufak sırrı benim gözümden kaçmamıştı. Aşkı gerçekten hissetmeye başladığımdan beri etrafımda aşık bakışlara sahip insanları görmem de zor olmuyordu. Aysima'nın bana güvenip anlatacağı güne kadar sessizliğimi koruyacağım.
Ela abla Aysima ile bana fazlasıyla yol gösterici ve açık görüşlü olsada Aysima'nın annesinden önce konuşmaya ihtiyaç duyduğu kişi olmak benim için gurur vericiydi. İki kız bir çok konuda olduğu gibi cinselliği de rahat rahat konuşuyorduk. Aysima bu sene üniversite birinci sınıfı bitiriyordu. Etrafında bir çok erkek olmasına rağmen şimdiye kadar hiç sevgilisi olmadı. Olamadı desek daha doğru olur çünkü Semih Tandoğan'ın kardeşi olmak böyle bir şeydi. Aysima meraklı bir kızdı. Bu meraklarını gidermeyi seven bir anneye ve ablaya sahipti. Onun en garip ve müstehcen sorularını bile cevapladığım zamanlar oldu.
Elbiseyi üzerime giydikten sonra sırtındaki fermuarı çekmesi arkama döndüm.
"Tamam Pınar abla. Sen otur artık bende kuaför ile makyözü odaya alayım."
Aysima da en az benim kadar heyecanlıydı. Geçen sene onun lise mezuniyetinde de ben ona yardım etmiştim. Bana o zamandan mezuniyetimde her şeyimle ilgileneceğine söz vermişti. Elbiseyi almamdan, aksesuarlara kadar en ince ayrıntısına birlikte karar vermiştik. Yanıma gelen kuaför ıslak saçlarımı kurutarak işe başladı. Diğer tarafta da makyöz yüzüme bir takım kremler sürmeye başladığında gözlerimi kapattım ve ortaya çıkacak şeyi merakla beklemeye başladım.
🌘
"Offfff! Pınar abla çok güzel oldun."
Aysima'dan bu akşam kaçıncı kez duyduğumu bilmediğim iltifatlar yağmaya devam ederken yukarıya çıktım. Beş dakika önce kapıya gelen Onur salonda beni bekliyordu. İçimde tarif edemediğim bir heyecanla salona girdiğimde oturarak beni bekleyen Onur ayağa kalktı.
Gözleri baştan ayağa beni süzdükten sonra gözlerimle buluştu.
Hayranlık, beğeni, sevgi...
Her şey vardı o bakışlarda. İşte bundan nefret ediyordum. Onur'a karşı bir şey hissetmiyor olmaktan dolayı kendimden nefret ediyordum. İdeal bir adamdı. Harika bir sevgili harikulade bir koca olurdu. Ama ben onu bir kez daha kendi bencilliğime kurban ediyordum.
Onur'a eşlik eden Haldun abi ve Ela ablada benim salona gelişimle bakışlarını bana çevirmişlerdi.
İşte yine benim kıymetini bilmediğim bir başka anlamlı bakışlar. Üniversiteyi bitiren kızlarının en mutlu gününde gururlanan anne-baba gibiydiler benim için. Gözlerinde gördüğüm ışığı daha öncede Aysima'ya bakarlarkende görmüştüm.
"Ela ablan ve ben bu eşsiz güzelliği taçlandırmadan göndermek olmaz dedik. Bizim için Aysima ile aynı değere sahipsin." Dedikten sonra daha önce fark etmediğim takı kutusunu orta sehpanın üzerinden alıp yanıma geldiler. Haldun abi kutuyu açıp içinden pırlanta taşlarla bezenmiş zarif bir kolye çıkarttı. Ela ablaya uzattı.
"Hiç gerek yoktu. Neden zahmet ettiniz."
Ben itiraz etmeye çalışırken Ela abla kolyeyi alıp arkama geçti ve boynuma taktı.
"Bu bizim sana mezuniyet hediyemiz canım. İtiraz kabul etmiyoruz."
Her şey bu kadar güzel olmasına rağmen benim içimdeki burukluğun sebebi neydi? Neden burda olmayacağını bildiğim halde gözlerim onu arıyordu? Neden mutluluğumu katletmek için bu kadar çaba harcıyordum?
İçimdeki çatışmaya bir son verip pırıl pırıl bakışlarla kıymetli bir hazineye bakar gibi bana bakan ailemle vedalaşıp Onur ile birlikte evden çıktım. Bu akşam için -sırf benim için- kiraladığı son model arabaya bindik ve balonun yapılacağı mekana doğru yola çıktık.
Bizim hemen arkamızdan sokağa hızlı bir çıkış yapan arabanın sesiyle arkama döndüğümde Semih'in arabası olduğunu gördüm.
Evdemiydi?
🌗🌓
'O gereksizden kurtul. Çıkışta seni ben alacağım. Bu gece benimsin.'
Kazma. Ne olacak? Sap. Yontulmamış kütük. Meşe odunu.
Bana akşam akşam odun çeşitlerini saydıran arkadaşımız Semih'e teşekkürlerimizi sunarken beni de alkışlar eşliğinde otel odasına alıyoruz.
Mezuniyet törenimiz dün üniversitenin konferans salonunda yapılmıştı. Eğlence için başka bir mekan ve gün olsun istemiştik.
Eylem şimdilerde nişanlısı olan Metin ile, Eylül sevgilisi Burak ile baloya gelmişti. En azından canım arkadaşlarım adına çok mutluydum. Bende yanımda sevdiğim adamın olmasını istemiştim. Olmamıştı işte. Sevmekle sevilmek aynı şey değildi. Sevmek sevilmek için yeterli bir sebep değildi. Moralimi olabildiğince yüksek tutmaya çalışıyordum. Kimseye böyle güzel bir günü zehir etmeye hakkım yoktu.
Akşamımız çok güzel geçti. Bir kaç saatliğine de olsa her şeyi unutup güzel bir akşamı kendime hediye edebildim.
Saat gece yarısını geçmesine rağmen eğlence sona ermemişti. Bu geceyi planlarken sabaha kadar dans etmeyi düşündüğümüzden ona göre ayarlamalar yapmıştık. Dans pisti bir an olsun boş kalmamış ayaklarımız şişene kadar dans etmiştik.
Telefonumu el çantamdan çıkarttığımda Semih'in attığı mesajı gördüm. Kızamıyordum bile ona ama bu gece istediği olmayacaktı. Mesajı görüldü yapıp telefonu tamamen kapattım. Başka türlü onu görmezden gelmem imkansızdı. Telefonu çantama geri koyup bana doğru gelen Onur'a döndüm.
"Bu dansı bana lütfeder misiniz hanım efendi."
Slow müzikle pek aram yoktu ama bütün çiftler dans ederken Onur'u kırmak istemedim.
"Memnuniyetle bey efendi."
Elimi leydi edasıyla elinin üstüne bırakıp beni dans pistine götürmesine izin verdim. Diğerlerinin arasına karıştığımızda bütün çiftler birbirine yaslanmış resmen ayak üstü sevişirken bizim aramızdaki mesafeden tren geçebilirdi. Kibar bir şekilde belimi saran kolu dokunuşu çok naifti. Kolumun biri omzunda dururken diğer ellerimiz yine çok masumane bir şekilde birbirine dokunuyordu.
Gözlerini özellikle ondan sakınırken üzerine eğildi ve kulağıma doğru konuştu.
"Bu günden sonra seni görebilecek miyim?"
Sorduğu soruyla şaşırdım. Neden görüşemeyecektik? Biz arkadaştık. Elbette görüşürdük. Bunu ona da söylemekten çekinmedim.
"Evet. Biz arkadaşız. İstedimiz zaman görüşürüz. Bir çok ortak arkadaşımız var."
"Peki o karışmayacak mı?"
"Semih mi? Sanmıyorum. Eğer karışacak vasfa sahip olsaydı şimdi onun kollarında olurdum."
"Hımm. Bu hoşuma gitti. Bence artık ona tekmeyi basmalısın. Yani o senden ayrılıp seni üzmeden önce."
"Öyle bir şey olmayacak. Zaten bir kaç ay sonra ister istemez ayrılacağız."
"Niçin?"
"Çünkü İstanbul'da kalmayı düşünmüyorum."
"Peki bu planlarından onun haberi var mı?"
"Hayır ama bir şey diyeceğini sanmam."
"O zaman bende seninle gelirim. Birlikte sıfırdan başlarız olmaz mı?"
Şimdi de benim için ailesini mi terk edecekti. Benim için yaptığı fedakarlıklar yeterli değil miydi?
"Bunu kendine neden yapıyorsun? Ben onunla sevgili değilim. Biz sadece yatıyoruz. Beni sevdiğini, değer verdiğini söyledin. Bende sana değer verdiğim için neden arkadaşlıktan öte bir ilişkimiz olamayacağını açıkça söyledim. Onu seviyorum Onur. Benliğimden, onurumdan, gururumdan vazgeçecek kadar çok seviyorum. Ama dayanacak güçüm kalmadı artık. Bende ona verecek bir şey kalmadı. En önemlisi ailem dediğim insanlardan vazgeçtim.
Başka bir erkeği sevdiğimi bilerek beni bekleme. Kendine bunu yapma. Bir de senin için üzülmek istemiyorum."
"Benim için üzülme. Seni üzecek her şeyi yok etmek isterken sakın benim için üzülme. Herkes yanlış yapar Pınar. İsterdim ki karşına çok daha önce çıkayım ve seni O adamın batağına saplanmadan kurtarayım. Ama olmadı. Ben kaderime razıyım. Seni seviyorum. Nereye gidersen peşinden geleceğim."
"Ailen ne olacak Onur. Dört gözle yolunu gözleyen annene babana ne olacak. Onlar buna razı gelecekler mi?"
"Onlar ben ne istersem onu isterler. Sen onları düşünme."
Arka arkaya çalmaya devam eden slow şarkıların sonunun gelmeyeceğini düşündüğümden Onur'un kollarından ayrıldım. O da peşimden geldi. Saat sabaha karşı üçe geliyordu. Yavaş yavaş dağılan gruplar tek tük kişilere dönüştü. Hala dans eden arkadaşlarımın tadını kaçırmak istemediğim için masamıza onlar için bir not bırakıp dışarı çıkmak için toparlanmaya başladım. Nasıl olsa uyanır uyanmaz bana yazmaya başlarlardı. Zaten bu gecenin sonu onlar için ancak yarın akşam gelirdi.
"Gidiyor musun?"
"Evet. Çok eğlenceli bir gece oldu. Ve sona geldik."
"Seni bırakayım."
"Kendim gidebilirim."
"Saçmalama Pınar. Hani arkadaştık."
"Tamam tamam."
Geldiğim gibi balodan Onur'un kollarında ayrıldım. Kibar beyefendi olarak beni evime kadar bıraktı. Saat sabahın dördüne geliyor olmasaydı onu bir kahve içmeye davet edebilirdim.
Kapıyı açıp içeri girmeden önce Onur'un gidişini izledim. Onun arkasından bende içeri girip odama indim.
Kapımı açıp odama adım attığım an bedenim sertçe kapıya yaslandı ve ben ne oluyor diyemeden dudaklarıma saldırdı.
Semih.
Hayatımın iki dudağının ucunda olduğundan bihaber adam.
Dudakları dudaklarımı parçalarcasına öperken elleri kabarık eteğim ile uğraşıyordu. Çıplak bacaklarıma ulaştığında ellerinde ki ateş tenimi dağladı.
Bir çırpıda kurtulduğu iç çamaşırımın parçaları yeri boylarken bedenimi yükseltip bir bacağımı kaldırarak elbiseme rağmen beline dolamamı sağladı. Nefes almama dahi izin vermeden öpüşmeye devam ederken sertliğini canımı acıtarak içime itti. Nefesim kesilirken geri çekip yüzüme baktı.
İçimde hızlı hızlı gidip gelirken aklımı kaçıracak gibiydim. Beni öyle hızlı doruğa ulaştırdıki dakikalar içinde kendimden geçtim. Sert darbeleri içimi parçalarken olabilirmiş gibi çok daha sert bir darbeyle bedenim kapıyla birleşirken içime boşalmaya başladı. Gözleri gözlerime kilitlenmiş, dudakları dudaklarımın üstünde nefes nefese kaldık.
"Çok güzelsin." Dedi saniyeler sonra. "Ama ben içindeyken sana yaşattığım zevkten gözlerin kaymış, dudakların öpüşümle şişmiş ve dağılmış bir haldeyken çok daha güzelsin."