10.Kurallar

2126 Words
Pınar'dan Ne istiyorum? Sanırım ne istediğimi bilseydim, bir çok soruna sebebiyet vermezdim. En azından kuralları ben koyar sonunu düşünmediğim kararlar almazdım. Ya da alırdım. Her şeye rağmen onunla yaşadıklarımdan pişman değildim. Belki bir gün pişman olacaktım ama o gün kesinlikle bu gün değildi. Eylem'in Semih ile yaptığı konuşmayı Eylül ile ben de hoparlörden dinlemiştik. Eylem'in yalan söylediğini hemen anlamıştı. Üstüne üstlük buraya yani Eylem ile Eylül'ün evine geliyordu. Eylem'in aklına uyup böyle saçma bir oyuna baş vurduğum için çoktan pişman olmuştum. Eninde sonunda karşı karşıya gelecektik. Bu gün olmasa yarın istediği konuşma gerçekleşecekti. Kaçmak benim için çare değildi. Hemde onu deli gibi isterken. Canımı yakacaktı. Çok kıracaktı beni. Biliyordum. Onun için bir kaç gecelik zevkten öte olmayacaktım. Daha iyimser bakarsam bir kaç aylık. Yine de ötesini düşünemiyordum. Nerden biliyordu bu adam benim nerde olduğumu? Nerdesiniz diye sormadı bile. Acaba üzerime cip falan mı yerleştirdi. Öyle bir şey yapsa Aysima'yı anlarımda ben ne alakayım. Onun için ne anlamım vardı? Beni ne olarak görüyordu? Semih için diğer kızlardan farklı olduğumu biliyordum. Kız kardeşine karşı bambaşka bir adamdı. Bana kardeşi gibi davranmazdı fakat diğer kızlara davrandığı gibi de davranmazdı. Görünmez duvarlar vardı aramızda. Aşılması zor, ondan çekinmeme neden olan kalın duvarlar. "Ne yapacaksın?" "Bilmiyorum." "Pınar sana bir şey yapmaz değil mi?" "Hayır ya. Sadece konuşacağız dedi? Hem o öyle biri değil." "Nasıl biri Pınar?" Dedi Eylem bana inanamaz bir tonda. "Fotoğrafları dışında bir kere gördüğüm biri ama beni bilirsin. Nasıl desem? Altıncı hissim kuvvetlidir. O adamın karanlık bir aurası var." "Eylem abartma istersen. Semih ile birlikte büyüdüm. Biraz kabadır. Soğuktur. Mesafeli davranır insana ama doğru düzgün kimseyle kavga ettiğini bile bilmem." "Beraber büyüdünüz ama adam seni kardeşi gibi görmüyor. Biz de birlikte büyüyen insanlara kardeş gözüyle bakılır." "Semih beni hiç bir zaman kardeşi gibi görmedi. Bizim hiç bir şekilde kan bağımız yok. Birlikte büyüyüpte evlenen çok insan var." Dedim hemen savunmaya geçerek. Bu konuda kendimi fazlasıyla suçlu hissediyordum. "Evlilik! Pınar aşık mı oldun acaba?" "Hayır ya ne alaka sadece örnek vermeye çalıştım." Eylem devirdiği gözlerini bana çevirdi ve birden ciddileşti. "Şaka maka adam ateş gibi yalnız. Yaklaşanı yakıyor." "İyice merakımı körüklüyorsun Eylo. Sen kolay kolay bir erkek için böyle konuşmazsın?" dedi Eylül. Sesindeki saf merakı onu tanımayan biri anlayamazdı. Eylül ve Eylem birbirinden çok farklı çift yumurta ikizleriydi. Hem fiziki hem de karakteristik özellikleri bambaşkaydı. Onları gören akraba olduklarını bile düşünmezdi ama aralarında kimsenin anlamayacağı bir bağ vardı. Eylem duygusal yönden daha ağır basıyordu. Eylül ise dışarıya karşı oldukça kapalı bir kızdı. Belirli insanlarla arkadaşlık yapar yeni insanlara karşı çoğu zaman ön yargılı olurdu. Onların hayatına ilk girdiğim zamanlar Eylül ile aramızda Eylem Savaşı vardı. Eylem'i kimse ile paylaşmayı istemiyordu. Aynı zorlukları Metin'e de çektirmişti. Çocuğun Eylem'den ziyade Eylül'e kendisini kabul ettirmesi çok zor olmuştu. Kızların yorumlarını dinlerken elimdeki telefonum titredi. Mesaj Semih'tendi. Aşağı in. "Gelmiş mi?" Dedi Eylül hemen pencereye giderek. "Mesajından anlaşılan o?" Bende pencereye gittim. Ordaydı. Kırmızı arabasına yaslanmış sigara içiyordu. "Hımmm. Pınar'ın ağzının suyu niye akıyor belli oldu. Hiç fena bir parça değil. Bebeğim sıkıldığın zaman bana paslayabilirsin." Yine telefonum titredi. Beni ne kadar bekletmeyi düşünüyorsun. İstersen yukarı çıkabilirim. Kazma. Geriye dönüp koltuğun üzerinden çantamı aldım. Telefonumu içine koydum. "Benim için dua edin kızlar." "Bizi habersiz bırakma." "Tamam." Kızlarla vedalaşıp. Evden çıktım. Beni bekleyen sona koşarak gidiyordum. Etrafımdayken doğru düşünemiyordum. Aramızdaki çekimin, bende uyandırdığı hislerin farkında olmadığımı mı düşünüyordu? Dün gece odama geldiğinde kalbimin duracağını sandım. Karışma geçipte soyunmasını seyrederken sırılsıklam ıslandım. Yatağıma girişi bile sanki her gün yaptığı bir şey gibiydi. Beni kollarına çekip uzun uzun öptü. Üzerimdekilerden birer birer kurtulurken aklımda sadece beni alıcağı vardı. O ise bana sadece beni uyut dedi. Bende bir itaatkar gibi saçlarını okşayarak onu kollarımda uyuttum. Ne zaman uyuya kaldığımı hatırlamıyorum. Güzel, dolgun saçlarını saatlerce sevdim. Hemen uykuya teslim olan bedenini doya doya seyrettim. Teninde dolaşan parmaklarım heyecandan karıncalandı. Kokusu tenimi kutsarken, ciğerlerim bayram etti. Yüzünün her karesini öpücüklerimle bezedim. Kollarımın arasında soluksuz uykusu ölüden farksızdı. Göğsümün altında çırpınan kalbinin sesi kulaklarımda olmasa öldüğünü düşünürdüm. Apartmandan çıkıp yanına vardığımda kolunu belime sarıp vücutlarımızı yakınlaştırdı. Bir an dudaklarıma bakan gözlerinden öpüşeceğimizi sandığım için bedenim heyecanla kasıldı. O ise sadece bir eliyle saçlarımı geriye atıp başıma öpücük kondurdu. Ayaklarım yeri hissetmedi o an. Dizlerim boşaldı. Bir an kendimi yerde bulacağımı sandım. Kolu belimi sıkıca sarıp hayretle yüzüme baktı. "İyi misin? Arkadaşların için ufak bir şov. Senin için endişeleniyorlar." Sözleri bütün hayallerimi yerle bir ederken benim için açtığı kapıdan girip arabadaki yerimi aldım. Hızla kendi yerine geçti. Bense hayal kırıklığının yüzüme yansımaması için uğraştım. Umut veren hareketleri kuş misali atan kalbime kanat çırptırıyordu. Aşk. Allah'ım bu üç harfli kelime beni nasıl da korkutuyordu. Semih'e aşık olmak istemiyordum. Ona aşık olmak demek benim için sadece ızdırap olurdu. Aramızdaki tensel çekim ne kadar sürerdi ya da o benden ne zaman sıkılırdı bilemiyordum. Kendimi ise hiç düşünmüyordum. Çünkü ondan sıkılabileceğimi sanmıyordum. An be an heyecanım artarken o yanımda sakin sakin araba kullanıyordu. Nereye gidiyorduk? Neden soramıyordum? Sessiz yolculuğumuz Semih'in büyük bir pasajın önemde durmasıyla sona erdi fakat ben nereye geldiğimizi anlamadım. "Ufak bir işim var. Hemen dönerim." Arabadan indi ve pasajın içine girdi. Etrafımı seyretmeye başladım. Havanın soğuk olmasına rağmen sokaklar insan doluydu. Elinde alış veriş paketleri olan kadınlar, el ele dolaşan sevgililer, grup grup gezen insanlar. Dışarıda gördüklerim daha çok canımın sıkılmasına neden olunca arabada beni oyalayacak bir şeyler aradım. Radyoyu açtım. Güzel bir şarkı buldum. Kendimi müziğin ritmine kaptırmıştım ki çalan telefonla arabanın içine Semih'in telefon melodisi doldurdu. Uzun uzun çalan telefon sustuğunda beğendiğim şarkı bitmişti. Başka bir radyo kanalı ararken telefon yeniden çalmaya başladı. Radyoyu kapatıp şarkı dinlemekten vazgeçtim. Zaten telefonda susmadı. Üçüncü defa ısrarla çalmaya devam edince sinirle telefona uzandım ve ekranda yazan ismi okudum. Beyza! Beyza kimdi şimdi? Beyza. Beyza. Beyza. Lanet olsun. Şimdi aklıma geldi. Yazın köye gitmeden önce Semih'in takılmaya başladığı kızlardan biri. Hala görüştüklerini bilmiyordum. Arama üçüncü kez kendiliğinden sonladığında mesaj geldi. Ekranda görünen mesajı istemeden okudum. Lütfen telefonunu aç. Sana ihtiyacım var Üst üste yazdığı mesajlar bir bir ekrana düşerken arabaya yaklaşan Semih'i gördüm. Telefona bakarken pasajdan ne zaman çıktığını görememiştim. Telefonu aldığım yere bırakırken arabanın kapısını açtı. Bakışları telefona kayarken utancımdan yerin dinine girmek istedim. Bir de telefonunu kurcalarken yakalandım. "Israrla çalınca..." açıklamaya çalıştım ama sonrasında söyleyeceklerime karar veremedim. Merak ettim mi diyecektim? Hangi sıfatla? Elindeki siyah kutu çantayı arka koltuğa bırakıp telefonuna uzandı. Ekranda bir şeyle yapıp hemencecik bıraktı. Arabayı tekrar çalıştırırken bana döndü. "Annemi ara akşam arkadaşında kalacağını söyle." "Neden?" "Ben öyle istiyorum." "Semih nereye gidiyoruz?" "Yalnız olacağımız bir yere." "Keşke bana da sorsaydın." "Neyi?" "Seninle gelmek isteyip istemediğimi." Diye homurdandım. Cevap vermedi. Yol akıp giderken çantamdan telefonumu çıkarttım. Elimde çevirmeye başladım. Nereye gidiyorduk? Ne yapacaktık. Hem nereye gideceğimizi merak ediyor, hemde ben ne yapıyorum diye kendimi sorgulamadan edemiyordum. "İstersen ben arayayım. Birlikte işimiz olduğunu söyleyebilirim. Sorun değil." Dediğinde hayretle ona baktım. Ne diyordu bu? Hangi kafayı yaşıyordu? Telefonuna uzandı. Lanet olsun! "Tamam tamam arıyorum." Telefonumun kilit ekranını açıp Ela ablanın numarasını buldum. Daha önce de defalarca Eylem'de kaldığım için sorun olmayacağını biliyordum. Sadece kalmak istediğim zaman haber vermemi istiyordu. Annemmiş gibi benim için endişeleniyordu. Yanlış yapıyordum. Hemde çok büyük bir yanlış. İçimi darlayan düşüncelerdenden kendimi kurtarıp aramayı başlattım. Semih'e dönüp; "Sakın sesini çıkartma." Dedim. Telefon ikinci çalmasında açıldı. "Ela abla." "Efendim canım." "Abla ben bu akşam Eylem'de kalabilir miyim?" "Elbette canım. Keyfine bak." "Tamam ablacım. Görüşürüz." "Görüşürüz canım." Telefonu kapatıp Semih'e döndüm. "Söyledim. Şimdi nereye gittiğimizi söyler misin? Artık beni tehdit edebileceğin bir şey kalmadığına göre." "Tehdit. Seni tehdit etmedim Pınar. Annemi arayıp söylerim. Sorun değil. Yetiştin bireyleriz. Kimseye hesap vermek zorunda değiliz." "Tamam. Tamam. Dediğin gibi olsun. Nereye gidiyoruz?" Arabayı durdurdu. Otel. "Geldik." Dedi. Şakınlığıma şaşkınlık katarken. Görüntü itibariyle oldukça lüks bir otelin önünde duruyorduk. Çatıdaki büyük tabelaya baktığımda Yabancı bir isim gördüm. İstanbul'da milyonlarca otel vardı. Sokak arasında ki bir pansiyona götürse yadırgamazdım herhalde. Ama bu kadar lüks ve enteresan bir yer açıkcası Semih'in gözündeki yerimin hafife alınmayacak bir konumda olduğunu gösteriyordu. Ya da ben umutlanmak için bahane arıyordum. Peki bizim burda ne işimiz vardı? Semih arabanın arkasına bıraktığı çantayı aldı. Telefonunu da alıp arabadan indi. Anahtarını valeye uzatıp benim tarafıma geldi. Benim için arabanın kapısını açıp bana eline uzattı. Elini tutup oyununa katılmaya karar verdim. Avucunun içinde kaybolan elim soğuk avucundan önce ürpersede çabuk ısınmaya başladı. Birlikte otele girdik. Resepsiyona vardığımızda bizi güler yüzle karşılayan resepsiyon görevlisi kız önce Semih'i sonra da beni süzdü. "Hoş geldiniz." Dedi ince sesiyle. "Gölge Karaman." "Süitiniz hazır efendim." Kız önündeki çekmeceden çıkarttığı kartı Semih'e uzattı. Semih hiç bir şey söylemeden elindeki anahtarı cebine koydu. Tuttuğu elimden beni çekerek asansörlere yönlendirdi. Benim aklım ise hala Semih'in söylediği isimde kaldı. Gölge Karaman kimdi? Semih sahte bir isim mi kullanıyordu? Asansörden indiğimizde en üst kattaydık. Bizi karşılayan görevlinin eşliğinde birbirine karşılıklı bakan iki kapıdan birinin önüne geldik. Üzerinde altın rengi işlemesiyle 1004 yazan kapının önünde durduk. Semih görevlinin geri çekilmesiyle kapının üzerindeki otomatik kilite elindeki kartı okuttu. Kilik sesiyle kapı açıldı ve Semih kapıyı iterek açtı. Beni önden gönderip kendisi görevliye bir şeyler söyledi. İçeriye girdiğim an lüks ve konforun şekil bulmuş haliyle karşılaştım. Geniş bir salona açılan kapının kapanmasıyla Arkamda kalan Semih'e döndüm. Bakışları mı değişmişti? Lacivert gözleri avını gözleyen bir avcı gibi bakıyordu. "Konuşmak için fazla özel bir yer değil mi?" "Kendine haksızlık etme. Sen de özelsin." Bana doğru yürüdü. Elini belime koyup geniş koltuk takımına doğru yürüttü. Geniş siyah koltuğa oturdum. Yanıma oturdu. Ona bu denli yakın olmak aklımın bulanmasına neden oluyordu. Düşüncelerim onunla doluyken konuşacak neyimiz vardı ki. Biliyordum beni buraya sevişmek için getirdi. Otelin önüne geldiğimizde bunu anlamam zor olmadı. "Pınar." Demesiyle ona döndüm. Yüzünden az önceki bakışlardan eser yoktu. Ciddi ifadesi anında benimde ciddileşmemi sağladı. "Seninle açık konuşacağım. Buraya seninle birlikte olmak için geldim. Ama bu günle kalmasını istemiyorum. Devamında da seninle güzel gecelerim olsun istiyorum. İkimizinde memnun olacağı bir anlaşma yapabiliriz." Oha. Pes. Yuh. Ancak bu kadar açık Semih konuşabilirdi. Ne istediğini biliyordu. Amaçta belliydi. Neden fikrimi soruyordu ki? Pardon fikrimi de sormuyor! Adam buraya seninle birlikte olmak için geldim dedi. Benimle birlikte olmak istiyor musun demedi! Ben gözlerim fal taşı gibi açılmış melül melül ona bakarken yine değişen ifadesi insanı hayata bağlar cinstendi. Bir adama gülmek bu kadar yakışırken neden bunu insanlıktan esirgerdi ki? Neyse neyse en azından böyleyken sadece ben görüyorum. Hayır yani kendimi ayrıcalıklı hissetmeme neden oluyor. O kadar. "Bak ikimiz içinde basit bir yol bulmaya çalışıyorum. Sen benimle yaşadıklarından ben de seninle yaşadıklarımdan memnunum. Neden böyle güzel bir ilişkiyi yaşamayalım." Konuşmaları öylesine çelişkiliydi ki nerden tutarsam tutayım elimde kalıyordu. Ne anlamam gerektiğini çözemiyordum. Demiştim ama bu herif etrafımdayken beyin hücrelerim işlevini yerine getirmekte zorluk çekiyor diye. Şimdi beni kimsenin suçlamaya hakkı yok. Karşımda öylece bana bakarken; aslından benden anlamlı bir cevap vermemi bekliyor, bilmiyor ki bende konuşacak hal kalmadı. Tek düşünebildiğim dudaklarına kavuşabilmek. "Anlaşmamızın bazı kuralları olacak. Ne sen zor durumda kal. Ne de ben. İkimizin de çıkarı olacak bir anlaşma olması için ikimizin de istekleri önemli." Yanımda oturmuş iş anlaşması hazırlar gibi başı sonu belirsiz olan bir ilişki için anlaşma yapmaya çalışıyordu. Onunla istediği birlikte olup, ona metreslik yapacaktım. Üstüne birde para ödemeyi teklif ederse ki bu sabahki hareketinden sonra açıkcası bu konuşmanın oraya geleceğini de düşünmüyor değildim. İşte o zaman ikimiz içinde çok karlı bir anlaşma olurdu. İstemsizce gülmeye başladım. Komik değildi. Kesinlikle komik değildi. Fakat öyle bir noktaya gelmiştim ki sinirden gülüyordum. Bir yanım her şeyi unutup anı yaşamak için can atıyordu. Diğer yanım yanlış yapıyorsun diye bas bas bağırıyordu. Korkuyordum. Yaşamak istiyordum. Semih gibi bir adama sahip olmak benim için çok büyük bir adımdı. Onun kanatları altına girip hiç bir şey düşünmeden yaşayabilirdim. Korkusuz, kaygısız bir hayat. Ne kadar sürerdi? Üç ay. Üç yıl. Ya sonra? Bana ne olacaktı? Belki de ona aşık olacaktım. Bizi neyin beklediğini ikimizde bilmiyorduk. Kendi düşüncelerime öylesine kapılmışım söylediklerini duymuyordum. Kendime geldiğimde dudaklarımdaki gülümseme sözleriyle birlikte yerle bir oldu. "Kesinlikle hamile kalmanı istemiyorum. Başımı sakın belaya sokma. Korunmalısın." Sözleri bıçak gibi yüreğime saplandı. Sanki limon yemiş gibi yüzüm ekşidi. Tepkimi gizlemeyi beceremiyordum. Sanki zorla kendimi ona yamamaya çalışıyordum. Bir kere onunla anlaşma filan yapmadım ki. Bu o öz güven nerden geliyordu? Öyle bir şey olsa zaten doğum kontrol hapı diye bir şey var. Onu istediğim bir gerçekti. İstediği gibi bir ilişkiyi kaldırabilecek miydim? O sadece geceleri yatağını ısıtacak bir kadın istiyordu. Bense! Düşüncelerim beni bile korkuyordu. Onunla sevgili olmak mı? İster miydim? Onu bu kadar isterken aşk peşinden gelmeyecek miydi? Onun kuklası olacaktım. "Ben yapamam!" Oturduğum yerden kalktım. Bir an önce uzaklaşmak zorundaydım. Çünkü Semih'e karşı koyabilecek gücüm yoktu. Odanın kapısına uzandığım an kolumdan yakalandım. Beni kendine çevirdiği gibi kolu belime dolandı. Bedenlerimiz birbirine çarparken dudaklarımızı birleştirdi. Kolları kafes misali bedenimi hapsederken damağıma akan enfes tadı aklımı başımdan aldı. Nefes nefeseydik. Tükeniyordum. Sırtımı kapıya çarptığında acıyla dudaklarımdan firar eden çığlığa engel olamadım. Mavi gözleri laciverte döndü, boynundaki damarlar belirginleşti. "Sana kabul eder misin demedim Pınar. Ben öyle olmasını istiyorum." Dudaklarını boynuma sürttü. Burnunu saçlarımın arasında gezdirdi. Kulak mememi dişlerinin arasına alıp kıstırdı. Canım acıdı. "Olacak."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD