2.Garson kız.

2377 Words
Pınar'dan Bazen hayatın karşımıza çıkardıklarına anlam veremeyiz. Neden? Niçin? Niye? Sorular cevapsız kalır. Cevaplar boş ve anlamsız. Bazende hayal ettiklerimizden de fazlası karşılar bizi. Şans der geçeriz. Şans mı acaba? Yoksa hepsi bizim için çok daha önceden planlanmış bir oyun mu? Ne önemi var ki! Öyle de yaşayacağız, böylede. İster acıta kanata, ister güle oynaya. Yaşayacağız. 🌘 Uzun dalgalı saçlarını saç fırçası ve kurutma makinesi ile güç bela da olsa şekillendirdikten sonra aynadaki aksini memnuniyetle izledi. Normalde iri dalgalı olan saçlarını seviyordu. Ama iş için hazırlanıyordu. Saçlarının düz olması isteniyordu. Üzerindeki mini elbisenin fırfırlı etekleri hareket ettikçe havalanıyordu. Aynanın önünde titreyen telefonu aldı. Ardı ardına gelen mesaj seslerine gülümsedi. Eylemim: Hadi ya daha çıkmadın mı? Acayip zengin adamlar olacak. Bu sefer mutlaka bir tane kafalamalısın. Munzur arkadaşının mesajlarını okurken genişleyen gülümsemesi sesli bir hal aldı. On dakikaya çıkmış olurum. Rahat bırakmış olsaydın daha önce çıkabilirdim. Sana kaç defa dedim. İyi bir zengin adam avcısı değilim. Çok lazımsa, kendin için avla. Keyifle yazdığı son satırla arkadaşının artık ısrarcı olmayacağını biliyordu. Eylemim: Of çok sıkıcısını. Sana da yaranılmıyor. Bir sürü herif var etrafında birine bile pas vermiyorsun. Lez falansan söylede hiç uğraşmayayım. Sesli gülmekten kendini alamadı. Bu kız asla vazgeçmez miydi? Evet lezim. Hem de sana lezim. Çıkışta baş başa kalalım. Eh o da az değildi hani! Eylemim: Hoşt! Az öteden ye. Benim gül gibi sevgilim var. Okuduklarıyla gülmekten karnına ağrılar girecekti. Durmazsa bu böyle sürüp gideceğinden telefonu kapatıp aynanın önüne bıraktı. Onlar böyleydiler işte. Bir birleriyle dalga geçer, birbirlerinin sözlerine gücenmezlerdi. Son kez aynada eksik bir şey var mı diye kendine baktı. Altı üstü garsonluk yapacaktı. Gecenin özel misafiri gibi süslemesine gerek yoktu. Üstelik gideceği yerde şirketin kıyafetlerini giyecekti. Çantasını omzuna takıp telefonunu eline aldıktan sonra odasından çıktı. Üst kata çıktığında Ela ablası ile Haldun abisinin salonda oturduğu gördü. "Tatlım çıkıyor musun?" "Evet Ela abla sana bahsetmiştim. Eylül ve Eylem'e yardım edeceğim." "Aksi bir durum olsa kabul etmem Pınar biliyorsun. Paraya ihtiyacın olduğunda söyleyeceksin. Başka bir yerde çalışmaya ihtiyacın yok." "Biliyorum Ela abla. Kendim için değil. Kızların durumunu biliyorsun. Kazandığımız onların olacak." "Keyfine bak. Gece kalacak mısın?" "Hayır Ela abla." "Tamam canım." Kapıya çıktığında derin bir nefes aldı. Evet arkadaşları için çalışacaktı ama bir miktar kendinede ayıracaktı. Ela ablasını çok seviyordu. Onu kıracak bir şey söylemek istemiyordu. Onlara fazlasıyla yük olduğunu hissediyordu. Okulu bitene kadar yanlarından ayrılmayacaktı. Fakat o zamana kadar kendisi için para biriktirmeye çalışıyordu. Tek başına yaşamanın kolay olmayacağını arkadaşlarının yaşantısından anlıyordu. Her ay ay sonunu zar zor getiriyorlardı. Öğretmen bir ailenin ikiz kızlarıydılar. Aileden de yardım almalarına rağmen kolay olmuyordu. Sürekli ek iş peşinde koşuyor bir yandan da okumaya çalışıyorlardı. Sokağın sonundaki duraktan otobüse bindi. Gideceği yer uzak değildi. Zengin bir ailenin yanında yaşıyor olması onlardan biri olduğu anlama gelmiyordu. Yaşadığı muhitte haliyle oldukça lüks bir semtti. Paranın parayı çektiği gibi zengin de zengini kendine çekiyordu. Şehrin ortasında geliri üst düzey olan insanların yaşayabileceği lüks bir sitede yaşıyorlardı. Sıkış tepiş bir apartman dairesinde değillerdi. Yan yana konumlanmış villalardan oluşan bir siteydi. Her gün birinin daveti ya da eğlencesi oluyordu. Herkes birbirini tanıyor yüz yüze geldiklerinde gülümseyerek selamlaşıp arkasından magazin dedikodusu yapıyorlardı. Çoğunluğunu ailelerin oluşturduğu sitede iki tanede şarkıcı vardı. Pınar ise bambaşka bir dünyada yaşıyordu. Kendisini ait hissetmediği bir muhitte fazlalık olarak görüyordu. Çocukluğundan bu yana hep böyle olmuştu. Bir türlü zengin insanların arasına karışamamış onlardan biri gibi olamamıştı. Belkide bunun en büyük sebebi bir ailesi olamamasıydı. Onların yanında daha güvende hissedebilirdi. Elbette kimse ona kötü davranmamış, horlanmamıştı ama içinde büyüttüğü besleme kız hep varlığını hissettirmişti. Otobüsten indikten sonra yolun karşısında olan büyük ve şaşalı otele girdiğinde lobide onu bekleyen arkadaşlarıyla buluştu. "Geç kaldık hemen hazırlanmalıyız." Dedi ikizlerden sarışın olan. Sarışın ile alakası olmayan kumral ise Pınar'ın koluna girip birlikte yürümeye başladılar. 🌒 Bütün garsonlar yan yana dizildiler. Kızlar ve erkekler büyük bir defile için hazırlanmış mankenlerden farksızlardı. Erkekler siyah kumaş pantolon, beyaz gömlek, yakalarında papyon ve bellerinde kalın siyah kuşakla özel uşaklara benzerken kızlar siyah mini kumaş etek beyaz dar gömlek ve boyunlarında siyah fular ile çok şık hizmetçilere benziyorlardı. Misafirler geldikten bir saat sonrası bütün garsonlar harıl harıl çalışıyordu. Gümüş tepsilere dizilmiş kristal bardaklarda en pahalı şaraplar ve şampanyalar vardı. Pahalı içkilerin enfes kokuları havaya karışıyordu. Pınar elindeki servis tepsisi ile mutfaktan çıktığında insanlar dans edip eğleniyorlardı. Otelin terasına hazırlanan doğum günü organizasyonu şimdilik çok güzel gidiyordu. Doğum günü çocuğu yirmi dördüne giren baba parası ile hayatını yaşayan şımarık zengin figürüne birebir uyan sarışın bir kızdı. Dalgalı saçları beline kadar inen kızın üzerinde beyaz bir elbise vardı. Arkadaşları ile konuşuyor gibi görünsede ikide bir girişe dönen gözleri birini beklediğini belli ediyordu. Bir süre daha böyle devam ettikten sonrada doğum günü kızı heyecanla girişe yöneldi. Pınar hızla önünden geçen kız yüzünden neredeyse dengesini kaybediyordu ama kızın umurunda bile değildi. Pınar sinirle kızın gittiği yöne baktığında girişte üzerinde jilet gibi bir takım elbise ile duran Semih'i görmeyi kesinlikle beklemiyordu. Kız ise heyecanla Semih'e sarıldı. Koluna girip misafirlerinin yanına doğru yürütmeye başladı. Semih'in kasılan yüzünden bu kalabalıktan hoşlanmadığı belliydi. Yanındaki kızın elini kaldırıp bir garson aramasıyla Pınar yüzüne sinsi bir gülüş yerleştirip elindeki tepsi ile onlara doğru gitti. Yanlarına vardığında tepsiyi uzattı. Kız tepsiden iki içki alıp birini Semih'e uzattı. Semih içkiyi alırken Pınar'ı gördü. Yüzündeki gülümseme neydi? Pınar yanlarından uzaklaşırken Semih kızdan ayrılıp Pınar'ın yanına gitti. "Senin burda ne işin var?" "Ela ablanın burda olduğundan haberi var mı? Duyduğunda çok sevinecek." "Sakın! Zannettin gibi bir şey değil. Beyza arkadaşım." Pınar doğumgünü kızının adını bile bilmediğini fark etti. "Beyza öyle düşünmüyor anlaşılan. Sen gelene kadar gözünü kapıdan ayırmadı." Pınar boşalan tepsi ile mutfağa giderken arkasında karma karışık bir Semih bıraktığının farkında değildi. Semih Beyza'nın kendisine olan ilgisini elbette görüyordu. Onunla çok uzun zaman önce babasının iş yemeklerinden birinde tanışmıştı. Bir kaç kez daha tesadüfen! karşılaştıktan sonra kızı sık sık etrafında görmeye başlamıştı. Kızın ilgisini falan çektiği yoktu sadece kendisini saçma sapan düşüncelerden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Beyza gibi çıt kırıldım bir kızı kullanmak hoşuna gitmiyordu ama kızın Pınar'a benzerliği göz ardı edilemezdi. Onunla aynı boyda ve vücut ölçülerine sahipti. Aynı dalgalı sarı saçlar iri mavi gözler ve alımlı dudaklar. Aynı sayılırlardı. Her şey bu kadar aynıyken neden hissettirdikleri çok farklıydı. Semih Pınar'a baktığında neredeyse kontrolünü kaybedecek noktaya gelirken Beyza ise sadece sinirini bozuyordu. Yinede bir kez bulaştığı kızdan kırmadan kurtulmak istiyordu. O hiç bir zaman kadınlara kötü davranan bir adam olmadı. Olmayacaktı. O annesinin Kadınlar çiçek gibidir. Solmalarına izin verme. sözleri ile büyümüştü. Bazen elinde olmadan kadınları kırıyordu. Başka çaresi yoktu. Hiç bir kadınla gelecek hayali kurmuyordu ve hiç bir kadının onunla gelecek hayali kurmasına izin vermeyecekti. Beyza heyecanla beklediği adamın kendisi ile ilgilenmemesinden şikayetçiydi. Kendisini bırakıpta garson kızlardan biri ile konuştuğunu gördüğünde ise çıldırmanın son raddesine geldi. İki haftadır açık açık adama yürüyordu. O da onunla ilgileniyordu ama Semih'te değişik bir şeyler vardı ve Beyza onu bir türlü aşamıyordu. Şimdi ise Semih yanına gelmek yerine garson kızın girdiği kapıya bakıyordu. Şu kızın ifadesini alması gerekiyordu. Pınar boş tepsiyi bırakıp dolu tepsiyi alırken sızlanan Eylem'i gördü. "Offf şu lanet ayakkabıları giymek zorunda mıyız?" Ayağındaki siyah yüksek topuklu ayakkabıları çıkartıp çıplak ayaklarını fayansa bastırdı. Tabanları sızlıyordu. "Giy şu ayakkabıları ayağına. Sakın kaytarayım deme." Pınar söylenerek mutfaktan çıktı. Bıraktığı yerde duran Semih yanında bir şeyler anlatan Beyza'yı dinliyormuş gibi yapıyordu. İyi bilirdi onun mış gibi yapmalarını. Yine öyleydi. Dünya da aklına gelmezdi Semih'in Beyza gibi bir kızla takılacağı. Onun katı dünyasına daha dayanıklı bir kız lazım diye düşünürdü. Beyza birazcık pasif kalıyordu. Doğumgünü pastası kesildi. Servis edildi. Hediyeler açıldı. Tekrar danslar ile eğlence devam etti. Herkes gülüp eğlenirken Semih bir köşeden izliyordu. Beyza'dan kısa sürede olsa kurtulmuştu. Sigara içmek için başka bir balkona geçti. Aynı dakikalarda Pınar elinde boş bardakların olduğu dolu bir tepsiyle mutfağa doğru gitmeye çalışıyordu. Hem yorulmuş hemde bunalmıştı. Bir an önce gecenin bitmesini umarken ayağının nereye takıldığını anlamadan kendini yerde buldu. Tepsi ve bardaklar da onunla beraber yere serildiği için hepsi paramparçaydı. Eylem ve Eylül hızla yanına geldiler. Eylem yerden kalkmasına yardım ederken Eylül'de kırılanları toplamaya başladı. "İyi misin canım?" Pınar zor da olsa ayağa kalktı. Üzerine basınca acıyan ayağının burkulduğunu anladı. Fakat dayanamayacağı bir ağrı değildi. Gecenin sonuna az bir vakit kalmıştı. Kendini zorlayabilirdi. "İyiyim Eylem. Bacağım biraz ağrıyor. İdare edebilirim." "Saçmalama Pınar! O halde devam edersen yarına davul gibi şişer ayağın." "Hem senin bir suçun yok. Beyza hanım bilerek seni düşürdü." "O ne demek? Benim onun gibi biriyle ne işim olur?" Diyerek ateşli ateşli kendini savundu Beyza. "O kadarını bilemiyorum." "Benim hatamdı sorun yok. Kimsenin keyfi kaçmasın." Pınar onları köşeden izleyen ve ürkütücü bakışlarıyla Eylül'ü delip geçen şef garsonun yanlarına gelmesine izin vermeden toparlandı. Acısını umursamadan mutfağa girdi. En ufak bir sorunda bir daha iş bulamayacaklarını biliyordu. Ve üçününde çalışmaya ihtiyacı vardı. Ayda bir kaç akşamda asgari ücretli bir çalışan kadar kazanıyorlardı. Bazı arkadaşlarının part-time çalışarak bile bu kadar kazanamadıklarını biliyordu. Böyle işte kör sağır ve dilsiz olmalıydın. Ne yaparlarsa yapsınlar cevap veremiyor karşı gelemiyordun. Peşinden sinirle giren Eylül burnundan soluyarak karşısına geçti. "Gördüm Pınar. O sürtük seni bilerek yere düşürdü." "Biliyorum Eylül. Ama şimdi boş ver devam edelim çalışmaya. Bak birazdan şef gelecek. Sorun çıkmasın." Eylem Eylül'ün koluna girerek biraz çekiştirdi. "Yapma. Bizim ihtiyacımız var paraya. Bu işi kaybedersek derslerden kalırız. Üçümüzünde başka bir işte çalışma şansı yok. Burdan alacağımız para ile bütün faturaları ödeyebiliriz." Eylül'de biliyordu. Ama kaldıramıyordu. Gözünün önünde olmuştu her şey. Beyza hanım bilerek ayağını uzatıp düşmesini sağlamıştı. O aptal sarışına haddini bildirmek istiyordu, hatta gidip Beyza'nın saçını başını yolabilirdi. Fakat derin bir soluk alıp eline ikram tepsilerinden birini aldıktan sonra mutfaktan çıktı. Eylem de eline aldığı başka bir tepsiyle mutfaktan çıktıktan sonra Pınar kendini zorlaya zorlaya bir tepsi alıp acısını görmezden gelmeye çalışarak yavaş yavaş yürümeye çalıştı. 🌘 Aradan geçen bir saatin sonunda çok sevgili misafirler! evlerine siktir olup giderken Pınar acının beyninde yarattığı sarsıntıyla ayakta durmaya çalışıyordu. Son bir saatte yavaş yavaşta olsa yürüyerek en azından boşları toplamaya çalışıp hemde Semih'ten kaçmıştı. Çünkü onu öyle görürse kesin sorun çıkartırdı. En sonunda kendini soyunma ve dinlenme odası olarak kullanılan yerdeki sandalyeye bıraktığında ağlamak üzereydi. Acı dayanılmaz bir hal almış üstüne üstlük ayağıda şişmeye başlamıştı. Eylem ve Eylül elindeki zarflarla odaya girdiğinde üzerinde adı yazan zarfı Pınar'a uzattılar. "Kişi başı ikiyüz elli kağıt." Pınar parayı zarftan çıkartıp yüz lirasını alıp kalanı Eylem'e uzattı. "Senin hakkın sende kalsın bizimki yetiyor." "Saçmalama kızım ya sizin için geldim ben." Eylem Pınar'ın acıdan kasılan yüzüne baktı. İstemiye istemiye elindeki parayı aldı. Almazsa elindeki paranın yetmeyeceğini biliyordu. Daha fazla yüzüne bakıp mahcup olmak istemedi. "Metin kapıda hadi kalk senide bırakalım. İstersen önce bir hastaneye gidelim." Pınar kendini zorlayarak ayağa kalktı. Bir kaç adım attıktan sonra yürüyemeyeceğini anladı. Eylem'in onu bu haldeyken bırakmayacağını biliyordu. Acısının çok daha fazla olduğunu anlarsa saçından sürüyerek hastaneye götürürdü. Yüzündeki ifadeyi toparlayıp dönüp yerine oturdu. "Tatlım ben kendime az önce taksi çağırdım. Başımın çaresine bakabilirim siz gidin." "Pınar saçmalama da düş önüme bir hastaneye gidelim." "İyiyim dedim. Siz gidin. Buraya yakın oturuyorum zaten taksitle giderim. Hastanelik bir durumum yok. Bakma bana öyle Eylem iyiyim diyorum." Eylem ne kadar ısrar ederse etsin sadece çenesini yormakla kalacağını biliyordu. İçten içe Pınar'ın ayağının söylediğinin aksine daha fazla açıldığına da emindi ama biliyordu ki arkadaşı bildiğini okumaktan pişman olacağınıda bilse vazgeçmezdi. Susmayı tercih etti. "O zaman yarın görüşürüz." Eğilip Pınar'ı öptü. Bu akşam onlar için elinden gelenin fazlasını yaptığını bildiği arkadaşına içi yana yana sırtını dönüp destek almak istercesine ikizi Eylül'ün koluna girip soyunma odasından çıktı. Dayanılmaz bir acı ile baş başa kalan Pınar kedini zorlaya zorlaya yürümeye başladı. Lüks otelin lobisine ulaştığında en azından durağa kadar dayanabilmeyi umdum çünkü ayağının acısı an be an artıyordu. Kendini zorlaya zorla attığı bir adımın sonrasında beline dolanan elle ürktü. Yaslandığı bedenden kafasını kaldırınca onu gördü. "Of! Korkuttun beni." "Ne bu halin? Ne oldu? Biri bir şey mi yaptı?" "İstediğim sorudan başlayabilir miyim?" "Pınar düzgünce cevap var. Bir kaç dakika uzaklaştım ordan ve döndüğümde yoktu. Gittin sandım. Aysima'yı aradım eve gitmediğini söyledi." "Senin kız yaptı." "Ve sende buna göz yumdun öyle mi?" "Başka çarem yoktu. Kızların alacağımız paraya ihtiyaçları vardı. Ama merak etme. Bana kızsanda o kıza bunun hesabını soracağım." "Ben hallederim sen karışma. Arabaya kadar yürüyebilecek misin?" Pınar cevap vermedi. Başını sallamakla yetindi. Semih belinden tutarak kendine yaslıyordu gövdesini. Yürümekte zorlanmıyordu. Koluna sıkı sıkı sarıldığı adamdan kopmaya korkuyordu. Ağırlığının büyük bölümünü taşıyan adama bu senin yüzünden başıma geldi der gibi yüklenmekten çekinmiyordu. "Çok acıyor!" Çocuk gibi mızmızlandığının farkındaydı. Elinde değildi. Ayağı burkulduktan sonra hala inatla üzerinde durmaya çalıştığı için bu kadar kötüleştiğini biliyordu. İşini öylece bırakıp gidebilecek bir durumda değildi. Bir gece için azımsanmayacak bir para ödüyorlardı. Şimdi ise kazandığı parayı doktora vermeye niyeti yoktu. Bir kaç gün dikkatli olursa bir şeycik olmazdı. Arabanın yanına geldiklerinde birden belinden tutularak havalandığını hissetti. Küçük bir kız çocuğuymuş gibi onu kaputun üzerine bırakan adama şaşkınlıkla baktı. Semih bagajı açıp her zaman bulundurduğu ilk yardım çantasını çıkartı. İçinde ihtiyaca göre çeşit çeşit malzeme bulunan küçük çantadan bir krem ve sargı bezi çıkarttı. Kızın yanına gelip önünde eğildi. Çıplak ayağına dokunduğu an kızın inlemesi içinde başından aşağı kovalarca buzlu suyun inmesi gibi bir his yarattı. Haftalardır itinayla Pınar'dan uzak duruyordu. Eve gerekmedikçe uğramıyor. Annesi ile sürekli tartışıyor ve Pınar'ın içinde uyandırdığı hislere ket vurmaya çalışıyordu. Çabasının ne kadar başarısız olduğunu ise ufacık bir dokunuşla anladı. Avucunun içine sıktığı kremi kızın bileğine sürerek ovdu. Bir kaç dakika süren işlem Semih'e hiç bitmeyecek gibi geldi. Bir tarafı bırak git derken diğer tarafı ona kıyamıyordu. Ona karşı hissettiği yoğun arzu haftalardır bir an olsun bedenini terk etmemişti. Bu sürede sayısız kadınla birlikte olmuştu ama hiç biri içindeki arzuyu köreltmeye yetmemişti. Kendini zorlamaktan başka işe yaramıyordu. Eve gitmek istemiyordu. Annesi ile sürekli bir tartışma halindeydi. Kendisine ne olduğunu anlamakta zorlanıyordu. Birden bire onu esir olan bu duygunun nedenini anlamıyordu. Saçma geliyordu. Pınar bu güne kadar seksüel anlamda hiç ilgisini çekmemişti. Hoş onun ilgisini çeken kadın hiç olamamıştı ki. O sadece ihtiyacı doğrultusunda bir kadınla birlikte olurdu. Özellikte sırf arzuladığı için birlikte olduğu bir kadın yoktu. Bir anda hayatının ortasına düşen bu duyguyu anlamsız buluyordu. Pınar onun ailesiydi. Kardeşi değildi. Ama ailesiydi. O zayıf bir adam değildi. Ortada kontrol edemeyeceği bir durum yoktu. Ovma işlemini bitirdikten sonra sargı bezi ile kızın bileğini sardı. Malzemeleri tekrar çantaya koyup bagajı kapattı. Bu kez kızı kucağına alıp ön koltuğa oturttu. Kendide sürücü koltuğuna yerleşip kıza bakmamaya çalışarak arabasını çalıştırdı. Semih evde hayatlarını alt üst edecek planlar yapan annesinden habersiz arabasını eve sürdü. Sonraki günlerde başına gelecekleri bilseydi sanırım ne o gün ne de ondan sonraki günlerde evin sokağından dahi geçmezdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD