~GİRİŞ~

1240 Words
1988 Geleceği şekillendiren geçmiştir! Ne yaparsak yapalım kaçamayacağımız gerçekler vardır. Geçmiş gibi. İnsan geçmişini değiştiremez. Silemez. Yok sayamaz. İyi ya da kötü bir geçmişte yaşanılan her gün geleceğin temel taşlarıdır. Rüzgarın savurduğu ince sarı saçları bukle bukleydi. Belinin üzerine kadar inen muhteşem dalgalar her adımında havalanıyor, sırtına çarparak beline dökülüyordu. Üzerinde sıradan bir kot ceket ve pantolon vardı. Uzun bacakları bol paçalı pantolonu podyumda yürürcesine güzel taşıyordu. Güzeldi. Çok güzeldi Ela Taşkıran. Kusursuz görüntüsünün altında gizlenen adım atacak mecali dahi olmayan kadını kimse bilmiyordu. Son yaşadığı üç senede ömre bedel bir acı çekmişti. Sarıp sarmaladığı bedeni gibi ruhuda kırık döküktü. Son parasını sokağın başında indiği taksiye vermişti. Eve kadar yürümeye dayanmak zorundaydı. Genç kadın bütün umutsuzluğuyla, hayatının büyük bir bölümü geçirdiği evin demir kapısının önüne geldi. Bir eliyle çekelediği valizini dikleştirip yanına bıraktı. İki kanatlı büyük kapının yanındaki güvenlik kulübesinde iki adam vardı. Henüz kadını fark etmemişlerdi. Kadın, an be an içinde büyüyen korkuyu derin nefesler alarak bastırmaya çalıştı. Peşindeki çok daha tehlikeli bir adamdı. Kapının ardında ise bütün hatalarına rağmen kızı olduğu adamdı. Babalar ve kızları. Asla affetmeyecekti kendisini. Babasının lafını çiğneyip peşinden gittiği adamdan kaçmak için tekrar babasına sığınıyordu. Affedip, kabul ederse. Her şey sarpa sarana kadar aklı nerdeydiydi bilmiyordu. Sonunu kendi kendine hazırlamıştı. Bir türlü gerçekleri görmeyi kabul etmemişti aklı. Yaşadıklarının, adamın hayatını mahvetmek için kurduğu yalanlarla dolu bir kurmacadan ibaret olduğunu anlaması çok uzun sürmüştü. "Kime baktınız hanım efendi?" Sesini duyana kadar karşısındaki adamın farkında değildi. "Siz yenisini galiba. Ben Ela. Erol Taşkıran'ın kızıyım." "Erol beyin kızı mı varmış?" dedi karşısındaki genç adam kadını baştan aşağı süzerek. "Evet bir kızı var. İnşallah reddimi vermediyse hala kızıyım." "Ela hanım kusura bakmayın arkadaş sizi tanımıyor." Koşarak gelen orta yaşlı adam hemen genç kadının yanına vardı. "Akif abi nasılsın?" "İyiyim küçük hanım siz nasılsınız? Kötü görünüyorsunuz." Yüzüne sürdüğü kapatıcılar bile görüntüsünü toparlamaya yetmemişti. Adamı duymazdan gelip konuyu değiştirdi. "Babam evde mi Akif abi?" "Şey... evet küçük hanım ama sizi eve almamız ile ilgili kesin talimatı var." Tahmin ediyordu kadın. "Abi babama geldiğimi söyler misin? Onunla konuşmak istiyorum." Cümlesini zorlukla toparladı. Kararan gözleri ile aynı anda yerin ayaklarının altından kaydığını hissetti. 🌘 Genç kadın gözlerini aralamaya çalıştığında burnuna dolan kokuya inanamadı. Tekrar tekrar içine çekti mis kokuyu. Kendini zorlayarak gözlerini araladı. Yanı başındaki sandalyede babası vardı. Sesini çıkartmadan yatmaya devam etti. Erol bey sert görünen ama yufka yürekli olan adamlardandı. Karısını erken yaşta kaybetmesi kendisini kızına adamasına neden olmuştu. Tek çocuk, tek yürek. Onun için yaşıyor, bütün hayatını ona göre şekillendiriyordu. Kız babası olmak kolay değildi. Hiç kolay değildi. Para, kızını kolay yoldan zengin olmak isteyen adamların bir numaralı avı haline getiriyordu. Ela akıllı bir kızdı. Aralarında geçen ufak bir kaç tartışma dışında karşı karşıya gelmemişlerdi. Ne olduysa Ela'nın üniversitede tanıştığı yabancı bir adam yüzünden olmuştu. Ela babasının bütün sözlerini çiğneyip üç yıl önce adamın peşimden Amerika'ya gitmişti. Geçen üç yılda baba kız hiç görüşmemiş hatta Erol bey kızını affetmeyeceğini söyleyip Ela'yı ölmüş saymaya karar vermişti. Birbirinden başka kimsesi olmayan bu baba kız yine çok acı bir şekilde karşı karşıdaydılar. "Aç gözlerini çocuk değilsin artık." Ela yakalanmanın verdiği utançla başını diğer tarafa çevirdi. Babasına bakmadan kendini yukarıya çekip sırtını yatak başlığına yasladı. Üzerindeki hafif elbiseyi fark etti. Açıkta kalan kollarını hemen örtünün altına sakladı. "Göreceğimi gördüm. Boşuna saklama." "Baba..." "O şerefsiz yaptı değil mi? Pislik herif. Onu yakaladığımda bütün parmaklarını teker teker kıracağım." "Hayır!" "ELA! Sen hala bana o herifi mi koruyorsun? Doktorun hazırladığı raporu gördüm. Lanet olası pislik sana bir sürü ilaç vermiş. Üç gündür uyuyorsun. Sağlıklı beslenemediğin için bazı organların çökme noktasına gelmiş ve üç buçuk aylık hamilesin. Bütün bunları okurken neler hissettiğimi bilmek ister misin? Benim fiske vurmaya kıyamadığım kızımın vücudu yara bere, morluklar içinde. Kolların delik deşik. Üzerinde resmen deney yapılmış." Ela babasının hamileliği öğrenmesinde daha büyük bir utanç duydu ve gözlerinin dolmasına engel olamadı. Hamileydi. Tahmin etmişti. O kadar ilaça, işkenceye, eziyete rağmen hala hamileydi. Gözünü karartıp kaçmasının sebebi de büyük bir güçle hayata tutunan bebek değil miydi? Onun orda olduğunu ilk hissettiğinde nefret etmişti. Sessiz kalıp kendi kendine düşmesini beklemişti. Ama düşmemişti işte. Sonunda bebeği Ela'ya da yaşama tutunma sebebi vermiş ve düşünmeyi bırakan beyninin yeniden işlev görmesini sağlamıştı. Başarmıştı. Kurtulmuştu. "Asla. Asla savunmuyorum. O sana da zarar verebilir. Amerika'da çok zengin bir ailesi var. Babası mafya ile birlikte çalışıyor. Ben onun oyuncağı olan tek zavallı değilim. Gözünü kırpmadan parçaladığı kurbanlardan biriyim sadece. Sana gelmekten başka çarem yoktu. Bebeğim için geldim. Onun yaşanmasını istiyorum. Senin bizi koruyabileceğini biliyorum." Erol bey ağlamaktan zar zor konuşan kızına bakamıyordu. Doktorun anlattıkları yenilir yutulur şeyler değildi. Kızının çektiği acıları birebir hissetmişti. Kapının önüne yığıldığını duyduğu an koşmuş Akif'in kollarından almıştı kızını. Bir daha görmek istemiyorum der dururdu hep. Daha gördüğü an yüreği yumuşamıştı. Eve çağırdığı doktor hastaneye kaldırılmasını istediğinde izin vermeyip ne yapması gerekiyorsa evde yapmasını istemişti. Alınan kanların sonucu gelir gelmez doktor seruma ilaç katarak bir süre uyumasının ve dinlenmesinin gerektiğini söylemişti. Yeni yapılan testler ve doktorun sözleri Erol beyin kalbinin ağrımasına neden olmuştu. Kendisini terk edip giden kızını bir daha arayıp sormamıştı. Neden sorsun ki? Sözünü dinlememiş, çiğneyip geçmişti kızı onu. Şimdi ise ölesiye bir pişmanlıkla kavruluyordu içi. Bir daha asla kimse alamazdı kızını ondan. İzin vermeyecekti. Kapının tıklanmasıyla toparlandı. Başını pencereye çevirmiş bakışlarını dışarıya sabitlemiş olan kızının usul usul düşen göz yaşlarını silen elini tuttu. "Bitti artık. Bundan sonra ben ne istersem o olacak Ela. Sözümden dışarıya çıkmak yok." "Gel." Dedi kapının arkasındakine. Akif başı önde girdi içeriye. "Erol bey beklediğiniz misafir geldi." "Buraya çağır." "Peki efendim." Akif hemen koridorda bekleyen genç adamı içeriye çağırdı. "Hoş geldin Haldun." "Hoş buldum Erol Abi. Nasılsın?" "İyim Haldun. Sabahki toplantı nasıldı?" "Bir problem yok. Son imzalarda atıldı. Kararlaştırdığımız tarihte otel inşaatını başlatacağız." "Sana güvenim sonsuz Haldun. Altından kalkacağından şüphem yok." "Güveninizi boşa çıkartmayacağımdan emin olabilirsiniz." "Kız kardeşin nasıl?" "Sayenizde çok daha iyi. Fizik tedavi sonuç vermeye başladı. Artık koltuk değnekleriyle ayağa kalkabiliyor." "Sevindim." Erol kötü bir tesadüf sonucu tanıştığı Haldun'u hiç sahip olamadığı erkek evladın yerine koymuştu. Kızının terk edişinden sonra hayata küsen yaşlı adam birbirinden başka kimsesi olmayan abi kardeşe kol kanat germiş onlara sahip çıkmıştı. Ela o yokmuş gibi konuşan iki adamı iş ile ilgili konuşmaya başlayınca dinlemeyi bırakmıştı. Babasının yeni çalışanlarını tanımıyordu. Babasının sözleriyle tüm dikkatini iki adama çevirdi. "Haldun kızım ile tanışmanı istiyorum. Ela. Müstakbel eşin." Ela şaşkınlıkla açılan mavi gözlerini genç adam çevirdi. Odanın köşesinde aynı şaşkınlıkla ona bakan gözlerle genç adamında hiç bir şeyden haberi olmadığını anlaması zor değildi. İki genç şaşkınlıkla birbirine bakmaya devam ederken Erol bey sözlerine devam etti. "Üç gün sonra evleneceksiniz. Ela hamile. Doğuma kadar hatta doğumdan sonraki bir kaç ay anneannesinin yanında kala kalacaksınız. Burdaki işleri ben halledeceğinim. Sende sık sık seyahat etmek zorunda kalacaksın. Ama çoğunlukla kızımın yanında olmanı istiyorum. Onu senden başka birine emanet edemem. Kızım benim için çok kıymetli. Bana olan borcunu ancak böyle ödeyebilirsin." "Emredersin Erol abi. Emanetinin başımın üstünde yeri var." "Emretmiyorum Haldun. Rica ediyorum. Kızım bundan sonra tek damla göz yaşının düşmesini istemiyorum. Ona gözün gibi bakmanı istiyorum." Haldun yattığı yerden hayretle kendine bakan kıza ilk kez dikkatli baktı. Oldukça güzel olan kızın gözlerinin altındaki morlukla ilk dikkat çeken noktaydı. Bu kıza ne olmuştu böyle? Erol beyin bir kızı olduğunu biliyordu. Geçmişte bir şeyler olduğunu az buçuk Akif abisinden duymuştu ama neler olduğunu tam olarak bilmiyordu. Kızın mavi boncukları andıran gözlerinde ki karanlık kuyularda korkuyu okumakta zorlanmadı. Bu kıza kim ne yapmıştı? "Gözün arkada kalmasın Erol abi." Ne olduğu, neler yaşandığı ve kızın karnındaki çocuk kimdendi merak etmiyordu. Erol abisine olan borcunu böyle ödeyebilecekse razıydı. Onun için ne yapsa azdı. ...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD