12.

1451 Words
? Gül'ü seven dikenine katlanırdı. Ama o,ne Gül'ü sevmiş, ne de dikinine katlanmıştı. Dudaklarıma bardağı dayayıp, bardaktaki viskiden bir yudum aldım, boğazımı hafif yaksada ağzımdaki viskiyi yuttum. Zaman,hızla ilerlerken vaktim geçerken ben,şu zamana kadar hiçbir şey yapmamıştım. Zaman aleyhime işliyordu,her geçen saniye benim için bir kayıptı. Bir şeyler yapmam lazımdı, yoksa zaman beni için geçecek ve benim elim kolum bağlanacaktı. Barda çalan slow müzik, kulağa bir ninni gibi geliyor, zihnimi uyutmaya başlıyordu, belki de içtiğim alkol beynime uyuşturucu etkisi yaratmıştı. Oturduğum bar taburesi, yüksek olduğu için ayağım yere değmiyordu,bu da beni bir gökyüzünde uçuyormuş gibi hissetiriyordu. Sarhoş değildim. Çünkü ben sarhoş olmazdım. Buna zihnim ve bünyem bağışıklık kazanmıştı. Ama rol yapma konusunda üstüme tanımazdım. "Neden teksin?" Müziği bölüp kulağıma gelen erkek sesi, ilgimi çekmemiş,bunun için de sesin geldiği yöne bakmamıştım. Şu an tek istediğim, kadın avında olan bir şerefsizdi. "Sana diyorum, esmer?" "Siktir git başımdan," diye elimdeki bardağa bakarak adama küfrettim. " Teksin ve içiyorsun. Bunu neye yormam gerekiyor." Erkekler... Laftan anlamaz varlıklardı. "Buraya öfkelenip geldiğimi, eğer götüne vura vura buradan gitmezsen öfkemi senin üzerinde söndüreceğime yor." Fazla küfür ederdim. Bunu da huy edinmiştim galiba. "Sakin ol, esmer," omzuma konan el, canımı sıkmıştı. Bunun üzerine,elin sahibine öfkeyle baktım. Karşımda,kaşında ve dudağının kenarında piercing olan, beyaz tenli, ancak burnu gereğinden daha kırmızı olan bir adamla karşılaştım. Gözü kahverengiydi ama ilgimi çeken yönü boynuna taşan ve tahminen gövdesini kaplayan dövmeydi. Marjinal bir görünümü vardı, herkesten aykırı. "Fazla asabisin,"diye konuştu, yüzündeki gülümseme fazla itici gelmişti gözüme. "Fazla ısrarcısın,"dedikten sonra gözlerimi ondan ayırıp bardağa çevirdim. Bardaktaki bitmek üzere olan viskiyi sallayıp, oluşan görüntüye boş bir şekilde baktım.  "Acın var. İstersen bunu sana unutturacak içkiden daha etkili bir şey verebilirim." Anlaşıldı. Adam gevşek olduğu gibi,bir de satıcıydı. Unutmak isteyen kim? Ben unutmak değil,her an tekrar o anı yaşamaktan yanaydım. Çünkü ancak böyle öfkem taze kalır ve güçlü olurdu. Ben gerçeklerden kaçmazdım. Korkak biri olsaydım,burada olmaz, kabuğuma saklanır ve ölmeyi beklerdim. "Ben, basit bir kadın değilim. Her şeye sahip biriyim. Paraya, güce, saygıya... Seninle,benim aramdaki fark da tam olarak bu. Sen bir bağımlısın,ben ise koca bir Holding'in sahibi. Senin bana vermek istediğin şeyi alsaydım, burada değil,senin yanında olurdum. Şimdi dön bir bak. Ben mi olmak istersen," Gözlerimi ona kendinden emin bir ifadeyle çevirdim. "Yoksa,sen mi?" "Buradan uzaklaşmazsan, birazdan seni ihbar edeceğim." O kadar değildi. Bir bağımlı olacak kadar aciz değildim. "Gül Sancar, yine birine ayar veriyor desene." Hiçbir ifade olamayan gözlerimi, yanımdan uzlaşan adamdan çekip, diğer tarafıma oturan kadına baktım. Gelmişti. "Geç kaldın,"diye geveledim, bardağı dudaklarıma yaklaştırırken. Naz,kan kırmızısı olan dudaklarını iki yana sinsice kıvırdı. "İşlerim vardı." Karşımdaki kadın,hem bana benzeyen,hem de alakam olamayan biriydi. Naz Gümüşoğlu. O,aslında her şeydi. Güçlüydü, zekiydi,gözü kara ve sonunu düşünmezdi. Ama onu,o yapan en temel şey, hırsı ve yapacaklarının bir sınırı olmamasıydı. Naz Gümüşoğlu, sessiz bir katildi. Bir bedenin katili değil,bir ruhun katilydik. Naz, barmene başıyla benim bardağımı işaret edip,"Aynısından,"dedi. Naz'ın asi bir güzelliği vardı. Yüzü mükemmeldi. Bunu ise nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu. Siyah,ve omuzlarında biten dalgalı saçları,kavruk teni ile dış görünüş olarak biraz benziyorduk. "Söyle bakalım, Gül Sancar'ı yıllar sonra beni aratan neden nedir?" Barmenin önüne bıraktığı bardağı alıp, gözlerini ona bakan,bana çevirdi. Onunla ilk defa Antalya'da tanışmıştık. Ona bir işim düşmüştü ve bana yardım edeceğini, bunun ise karşılığını alacağını söylemişti. Neden çoktu. Onu tekrar bulmam için bir sürü nedenim vardı. "Sana ihtiyacım var." Bu yolda bana yardım edecek tek kişi o'ydu. Yüzüne kibirli bir ifade yavaşça yayıldı. Gözlerini ve dudaklarına da bulaştı. "Herkesin bir Naz Gümüşoğlu'na ihtiyacı vardır,"dedi, sesine de bulaşan kibiriyle. "Bu seferki, diğerinden çok farklı. Bu o kadar basit olmayacak." Naz,ne kadar alaya alsada bu konularda çok iyiydi. "Kayahan'ı tanıyorsun. Kayahan Demircioğlu," Gözlerine bakıp, tanıyıp tanımadığını anlamak istedim. Bunu anlamış olacak ki,kafasını aşağı yukarı salladı. "Yakın bir zamanda çok büyük bir anlaşma yapacak." Onların arasında olmam benim bir adım önde olmam demekti. Her şeyden anında haberdar oluyordum. Bunu ise Buse sayesinde sabah öğrenmiştim. Kayahan,tam dört gün sonra tüm iş hayatı boyunca yapacağı en büyük anlaşmayı yapacaktı. "Onların işi elbise değil mi?" Diye küçümser bir şekilde ağzında geveledi. "Hayır, Kayahan'ın değil. Kayahan'ın İstanbul'un her yerinde oto galerisi var. Anlaşma da onun için yapılacak. Kürşat Sağlam. Kayahan'dan miktarını bilmiyorum ama fazla olduğuna emin olduğum bir araba satışı yapacakmış." "Peki, benim buradaki rolüm?" "Buradaki en büyük rol senin,Naz. Kürşat Sağlam, nasıl yaparsın bilmiyorum ama Kayahan ile buluşmasın. Bunu engelle. O anlaşmanın yapılmasına engel ol." Kürşat denen adam, Kayahan ile bu anlaşmayı yapmamalıydı. Çünkü ondan gelecek olan kâr, Kayahan'ı daha da güçlü yapacaktı. Bu sefer hepten etkisiz eleman olurdum. Yapacağım her hamle,bana geri dönerdi. "Benden adamı engellememi mi istiyorsun? Bunu tek başıma yapamam,Gül." Biliyordum. Ondan tek başına yap diyen de yoktu zaten. "Sana maddi, manevi her türlü desteği sağlayacağım. Sen sadece Kürşat Sağlam'ı engelle." Naz,"Gül Sancar ve bitmek bilmeyen parası,"diyerek, elinde tuttuğu bardaktan küçük bir yudum aldı. "Benimle bu işte var mısın?" Yapacaktı. Çünkü Naz,paraya çalışırdı. Para için herkesi harcardı. Ailesini bile. Naz hakkında bir şeyler biliyordum,bu kısıtlıydı. O,her zaman kapalı bir kutuydu. Kutunun içindekini kendi istemezse asla öğrenemez,göremezdin. Basit biri gibi dururdu,ama asla basit değildi. "Varım, ancak şu Kayahan denen adamdan ne istediğini hâlâ anlamadım." Elimdeki bitmiş bardağı biraz öne sürtüp, barmene içmeyeceğimi gösterdim. Kayahan denen adamdan,her şeyini istiyordum. Canı yansın, üzülsün, öfkelensin, sevsin,ama sevgisizliği de tatsın. "Bitirmek istiyorum." Ne istediğime dair destanlar yazabilirken,bir cümleye de sığdırabilirdim. Naz, samimiyetten uzak, alaya bir o kadar yakın bir gülümseme ile bana baktı. "Bunun için bir anlaşmayı engellemekten çok daha fazlası lazım, Gül." Bunu elbette ki biliyordum. "Gerçek ve zeki bir katil,asla kurbanını bir anda acısız öldürmez. Yavaş yavaş olan ölüm, katil için en tatmin edici ölümdür." Bunlar sadece birkaç harfin kelimeye, birkaç kelimenin de cümleye döndüğü ve benim ağzımdan çıkan şeylerdi. Gerçek değildi. Ölüm, benim başvuracağım en son seçenekti. Bu kadar ileri gitmezdim. Ruhu kirli birinin, kanını elimde taşıyıp kirletmezdim. "Aklından neler geçiyor,bir fikrim yok. Ama oyunun sonunda kazanın senin olman için çabalayacağım." Naz bir dost değildi. O tek takılırdı,ama benim yanımda olduğunu bilmek belli etmesem de iyi gelmişti. "Kürşat Sağlam,tam olarak kim?" Buse'den sadece ismini duymuştum,daha fazlası yoktu. "Bu senin işin. Önümüzdeki dört gün içinde, onun ile ilgili her şeyi öğren," oturduğum bar taburesinden, tezgahtan destek alıp ayağa kalktım. "Senden bir şey daha araştırmanı istiyorum." "Nedir?" "Kayahan'ı araştır,her şeyiyle." "Neden?" Çünkü aklıma takılan çok şey vardı. "Kayahan'ı önceden de tanıyordum. Ancak o zamanlar böyle bir paraya ve mevkiye sahip değildi. Nasıl yaptı,bunu bul bana Naz." Asla bu kadar iyi değildi durumları. Nasıl bir anda bu kadar büyüdü? Bu sattıkları birkaç elbise ile olacak şey değildi. "Alın teri ile kazanmıştır, kasma bu kadar." "Naz!" Benimle alay edilmesine katlanamıyordum. Sevmiyordum. Tek kaşını kaldırıp,"Bu bana vereceğini ikiye katlar," dedi. "Sorun değil," kabanımı da alıp Naz'ın yanından ayrıldım. Bardan çıktığım an, beni bekleyen arabaya yerleştim. ? Arabanın durması ile dikiz aynasından önde, şoför koltuğunda oturan Tarık'a baktım. "Tarık,beni aldığın barda uyuşturucu satışı yapılıyor diye ihbarda bulun." Herkes benim gibi değildi, denize atılan oltaya takılacak bir sürü insan vardı. Ve ayrıca adama da gıcık olmuştum. Kafasını sallamasının üzerine arabadan inip eve girdim. Merdivenlerden yukarı çıkacağım esnada salonun ışığının hala yanık halde olduğunu görünce elimdeki her şeyi yere bıraktım. Siyah topuklu ayakkabılarımı da çıkarıp yere bıraktım. Solana girip neden açık halde olduğunu görmek için etrafa baktım, koltukta oturmuş, dirseklerini dizlerine koymuş ve çenesini de avcuna dayamış hâlde olan Kayhan ile kaşlarım çatıldı. "Neden uyumadın?" Sesimle Kayhan, oturduğu yerde korkuyla sıçradı. Ağzından çıkan,"Hi," sesiyle az kalsın gülecektim. "Ben, seni bekledim. Gelmeyince?" Çıplak ayaklarımla ona doğru yürüdüm. Pijamalaını giymişti,beni muhtemelen odamda beklemişti. Gelmeyince de buraya inmiş olmalıydı. "Uyuyamadın mı yine?" Yanına vardığımda, boşlukta kalan yere oturdum. "Hayır," küçük burnuyla derin bir nefes çekip yüzünü buruşturdu. "Şey,çok kötü kokuyorsun." "Hep güzel mi kokmam gerekiyor,"dedikten sonra arkama yaslandım. "Sen genelde güzel kokarsın." "Kokun,çok güzel." "Benden korkuyor musun Kayhan?" "Hayır, senden korkmuyorum." Evet, benden korkuyor. "Benden kork, sevme. Çünkü insanlar en son korktuklarını harcarlar. Çünkü korkuları,her şeye ağır basar." Kayhan, kayarak bana biraz daha yaklaştı. "Ben korktuğum şeyden kaçarım." Dizlerimde hissettiğim kafa ile şaşkınlıkla oraya baktım. Bana her daim sevgi gösteriyordu. "Seni seviyorum, sadece biraz sinirlisin." "Biraz mı?" Dedim gülerek. "Biraz çok." Onun da güldüğünü işittiğim an gülümsemem genişledi. Elim, havalanıp kayhan'ın yumuşak saçlarına kondu, saçlarında parmaklarım usulca dolandı,her hareketimde kalbimin atış hızı artıyor, yerinden çıkmak ister gibi çarpıyordu. "Aslında,sen de beni seviyorsun ama saklıyorsun." "Seviyorum,"diye kısık bir sesle konuştum. "Ne dedin?" "Yok bir şey." Korkak Gül. "Saçların çok yumuşak,"dedim saçlarına bakarak. Sözlerimin ardından yüzünü bana çevirip aşağıdan yüzüme bakarak gülümsedi. "Senin saçların da yumuşak. Hatta şey gibi... Pamuk." Avuç içimle alnındaki saçlarını geriye yatırdım, gözlemi kapıyıp alnına bir öpücük kondurdum. Büyüdüğünde,tüm bunları daha iyi anlayacaktı. O zaman bir anneye de ihtiyaç duymayacaktı. Gidecekti. "Anne?" "Efendim?" Dudaklarımı, alnından çekip uzaklaşmadan yüzüne baktım. "Bana 'oğlum' ne zaman diyeceksin?" "Kayhan, yatmamız gerekiyo-" "Lütfen, sadece bir kere." Gözündeki masum istek, buzlarımı her daim eriten bir ateşti. Ben gerçek bir erkek tarafından savunmasızdım. "Oğlum."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD