Kitap: Ağanın Şehvet Tohumları
Dreame: Asmira
İnstegram: yazarasmira
Not: Yetişkin sahneler detaylıdır.
“Bu havlu Revin’in! Karımın hiçbir şeyine elini sürme!” dedi öfkeyle. “Şimdi yatağa geç soysuz!”
Ellerimle çıplaklığımı kapatmaya çalıştım. Yatak odasının kapısını kilitledi. Bu defa soyunmaya başladı. Bakamadım. Yatağın içine girip örtüyü üstüme çekmek istediğimde örtüyü bir hışımla çekip yere attı.
“Arkanı dön! Domal!” dedi.
“Domal… O ne demek?” dedim.
“Saf ayağına yatma! Dizlerinin üstünde çömel o ağlak suratını görmek istemiyorum!”
Dediğini yapmak zordu. Yabancıydı bana, yıllardır hizmet etmiş olsam bile Mirhan beyin yatağına girmek başka bir şeydi. Tüm çıplaklığımla… Bana yaptıklarından sonra… Bunu kabul etmeye mecbur olmak ne kadar zordu, yaşamadan bilmek mümkün mü?
Ben yaşıyorum…
Arkamı döndüm yüzü koyun yatağa uzandım. “Sana domal dedim soysuz köpek!” diye bağırdı.
Bölüm 1: Can bedeli olan Asmin gelin
Mirhan Karacabey
Karacabey Konağı / Mardin
Asmin bugün tahliye edilmişti. Konağa dönmeye korkmuştu. Karımı ölüm döşeğine bırakırken ‘delil yetersizliği’ denilerek o küçük şeytan serbest bırakılmıştı.
Karım… Revin…
Biz Revin ile birlikte büyüdük. Sonra büyüklerimiz evleneceksiniz dediler evlendik. Revin kısır çıkmıştı. Herkes dedi ki başka biriyle evlen, dölsüz kalma… İstemedim. ‘Kardeşlerim size torun versin’ dedim.
Ama Revin’e o küçük şeytan kıymıştı. Neden yaptığını bilmiyorum. Belki tartışma oldu. Belki başka bir şey…
Ama Revin büyük ihtimalle kurtulamayacaktı. Bir aydır komadaydı. Durumu da kötüye gidiyordu.
“Rasim, git Merdo’nun evine! O küçük şeytanı alıp buraya getir! Zorluk çıkarırsa sürüye sürüye getir!”
“Emrin olur beyim.”
Rasim giderken konaktan kendimi dışarı attım. Annemle babamda üzgündü. Ama benim kadar değil. Annem Rasim efendi’yi yolladığımı duyarak yanıma geldi.
“Mirhan, oğlum. Daha bırak bu işin peşini. Revin uyanır mı bilmem ama sen artık hayatına bak oğlum. Ömür boyu komada kalsa karının uyanmasını mı bekleyerek ömrünü çürüteceksin? Hem kısırdı zaten… Beş yıl oldu sana evlat veremedi. Doktorlarda tedavi edemedi. Revin uyansa da uyanmasa da yoluna bakman lazım. Sana evlat verecek bir kız bulayım… Ailesinde kısırlık olmayan bir aileden birkaç kişi duydum. Onları bir gör, bak. Belki aklına yatan olur. Ha oğlum?”
“Revin’e karşı hiç mi insafın yok? O kız senin elinde büyümedi mi? Annesi yoktu, annelik yapmadın mı? Şimdi nasıl böyle şeyler diyebilirsin?”
“Revin’e analık da yaptım, yetmedi oğluma aldım! Ben daha onun için ne yapayım? Seni, feda mı edeyim? Senin evladın olmasın mı? Soyun mu kurusun Mirhan! Hem baban da benimle böyle evlendi… İlk eşi kısır diye… Bak, baban benle evlenmese siz olmazdınız. Baban yaş aldı, ayakta kalacak hali yok. Siz olmasanız bu mirasa kim sahip çıkacaktı? Babana ne olacaktı oğul! Düşün hele… Gençken konuşmak kolay, ya yaşlanınca kim sana sahip çıkacak? Malına mülküne kim bakacak!”
Annem belki haklıydı. Ama Revin’e bunu yapamazdım.
Tek kelime etmeden çiftliğin bahçesinde dolanmaya başladım. Uzaktan bir atlı geliyordu. Rasim efendi’ydi. Atın yanında ise Asmin yürüyordu. Elleri halatla bağlanmıştı. İpin ucu Rasim efendi’nin elindeydi.
Asmin’in peşinden anası, babası ve kız kardeşi geliyordu. Peşine ise köylüler takılmıştı. Çiftlikten içeri girmeye cesaret edemediler. Asmin’in ailesi bu olaydan önce konakta çalışıyorlardı. Onlar girdi bahçeye, ardından demir kapıyı kapattılar.
Başlarına geleceği bildikleri gözlerinden belliydi.
Rasim efendi, attan inip ipi çekerek Asmin’i yere düşürdü. Ayağa kalkamayınca yerde sürüklendi. Babası onu kaldırmaya uğraştı ama Rasim efendi adama vurarak onu uzaklaştırdı.
Asmin’i ayaklarımın dibine attığında acıyla inledi. Elleri bağlı halde yerde diz çökmüş, başı önünde duruyordu. Rasim efendi onu sürükleyerek getirdiği için üstü başı toz toprak içindeydi. Bu haline bile acımak içimden gelmedi.
“Serbest kaldın diye sevindin mi Asmin?” Cevap vermedi. Önünde çömelip kolunu sert bir şekilde tuttum. “Cevap ver!” dedim.
“Evet…” dedi yüzüme bakmadan.
“Sevindin demek! Sana kötü bir haberim var, ceza alsaydın ölümden kurtulmuş olacaktın. Bu senin nefes aldığın son gün Asmin… Ailenle vedalaş…” dedim dişlerimin arasından. Sonra da ayağa kalktım. Asmin’in ellerini annesi çözdü. Kızına sarılıp ağlıyordu. Ardından kardeşi, ablasına sarıldı. Asmin ağlamıyordu. Çünkü ölmeyi hak ettiğini biliyordu.
Gözlerim Maran’ı aradı. Böyle bir günde Asmin’in abisi ortalıkta yoktu. Duyunca gelir nasıl olsa. Ateş olsalar cürmü kadar yer yakarlar bu saatten sonra.
Merdo efendi kendini ayaklarımın altına atarak bacaklarımı tuttu.
“Kızımı öldürsen eline ne geçecek? Onu öldürme Beyim, kulun köpeğin olayım kızımı bana bağışla.”
Asmin, sessizce susup beklerken bir nefeslik ömrü kaldığının farkında bile değildi. Sadece bir saniye içinde onu öldürmem mümkündü.
“Ölecek!” dedim nefretle Asmin’e bakarken. “Karımın komaya girmesine sebep oldu Merdo efendi! Sen benim kulum kölem olsan ne fayda! Karım ölecek mi kalacak mı belli değil!”
“Kıyma ona ağam… Allah rızası için canını bağışla… Hem kızım karıncayı bile incitmez. O isteyerek hanımımıza kıymamıştır. Kazadır… Vallah kazadır!”
“Kaza ya da değil! Karım komada! Kızın bunun bedelini ödeyecek!”
“Madem ki karının komaya girmesine sebep oldu. Asmin senin karın olsun Mirhan ağam! Hem sana evlat verir. Vallahi el değmemiş, tertemizdir kızım…”
Babası çaresizce çiftliğin orta yerinde kızını kurtarmak için onu bana peşkeş çekiyordu. El değmiş, değmemiş umurumda mı? Ben sadece karımı istiyordum.
“Kızını kurtarmaya çalışmak için boşuna nefesini tüketme Merdo efendi! Ben son sözümü söyledim! Kızının cezasını ellerimle vereceğim!”
Annem kolumu tuttu. “Yapma oğlum. Bak, kızı sana vermeye razılar… Çocuğunu doğurur, Revin uyanınca o çocuğu birlikte büyütürsünüz. Asmin bebeğini doğurduktan sonra ne istersen yap.”
Annemin söylediklerini kimse duymamıştı. Asmin’in annesi Rojin hanım kendini yerlere atmış, feryat figan ağlıyordu. Onlar kendi derdindeydi.
Annem, pencereden bize bakan abimi gösterdi. “Bak abine… Buraya gelemiyor bile, aylardır odasına mahkum. İyileşir mi belli değil. Biz olmasak ne olurdu hali?”
Annem aklıma girerken iyice kafam karışmıştı. O küçük şeytan mı bana evlat vermeye layıktı? Sonra düşündüm… Öldürsem onun için bu kurtuluş olacaktı. Revin bir aydır o makinelere bağlı hayat mücadelesi verirken çektiği acı ne olacak? Bana evlat versin diye değil, Revin gibi acı çeksin diye canını bağışlayabilirdim.
Revin’i kolundan tutarak ailesinin yanından çekip aldım. Başı hala önde, ağzını bıçak açmıyordu.
“Yüzüme bak!” diye bağırdım.
Geldiğinden beri ilk defa gözlerime bakıyordu. Yeşil gözleri çaresizlikten ıslanmış, dudakları ise kuruyup çatlamıştı. Evin hizmetçisiyken gözümde küçük bir kızdı. Ama şimdi masum yüzünün arkasına saklanmış bir şeytandan farkı yoktu.
Silahımı kafasına dayarken yalvarmasını bekledim. Ayaklarıma kapanıp ‘ben ettim sen etme’ demesi için fırsat tanıdım.
“Af dilemeyecek misin?”
“Affetmeyeceksin,” dedi fısıltıyla.
“İyi bildin!” dedim sert bir tonda. “Karımdan ne istedin!”
“Ben bir şey yapmadım.”
“Yalan söyleme Asmin!” diye bağırdım.
Boynundan tutarak ayaklarını yerden kestim. Onu hınçla yere savururken kafasına sıkmamak için kendimi zor tuttum. Karşımdaki bir erkek olsaydı bir ay önce onun işini bitirmiş olurdum.
“Karımdan ne istedin Asmin! Söyle! Seni öldürmemem için bir sebep söyle!” dedim öfkeyle gürlerken.
“Ne dersem diyeyim bana inanmayacaksın… Bana inanmayacaksan, soru sorma Mirhan Bey… Ölmeden evvel suçlu gibi aman dileyecek değilim! Şimdi burda beni öldür, bitsin bu eziyet…”
Asmin ayaklarımın altında bana değil resmen ölüme meydan okuyordu. Saçlarına yapıştım. Silahı alnına dayayarak “Ölüm senin için kurtuluş olur küçük şeytan! Sen ölmeyeceksin! Karım olacaksın! Her gün seni öldürmediğim için ağlayacaksın! Sana bu dünyayı dar edeceğim!” diyerek kulağına fısıldadım.
Asmin’i yere savururken Merdo efendi koşarak kızını yerden kaldırdı. “Gel kızım… Ağlama… Mirhan Beyim büyüklük etti… Kıymadı sana…”
“Merdo efendi! Kızını hazırla, bu akşam karım olacak! Karım olmak istemiyorsa da kendini öldürsün! Karar sizin!”