"Bu gece kadar soğuk olamazsın..."

2238 Words
Bay Damon prens ve misafirlerine evlerinin üst katındaki odaları vermişti. Genç çift alt katta kalıyordu. Üst katta sadece Jessie'nin büyük ve ferah bir odası vardı. Herkes yorgunluktan odalarına çekilmiş ve güzel bir uyku çekmişti. Jessie ise kafasına taş düşmeden uyanmazken bu sabah herkesten önce uyanmış ve prensin gazabından kurtulmak adına bir ninja gibi odasından çıkmıştı. Ahşap merdiven basamaklarını indiği gibi evden ışık hızıyla çıkmıştı. Sabahın bu saatinde kimsecikler olamazdı. Üzerinde ilk defa bir elbise vardı çünkü annesi prens geldiği için büyük bir zevk ile dolabındaki erkek kıyafetlerini kaldırıp saklamıştı. Jessie üzerindeki su yeşili ve beyaz elbiseye baktı. Göğsü biraz açıkta kalmıştı, belini fazla sıkmıştı ve eteği her yere takılıyordu. Sinirle derin bir nefes aldı ve yeni atı Toprak'ın yanına gitti. Genç at oldukça dinamikti ve sahibini görür görmez yattığı yerden kalkıp sirkelenmişti. Jessie ikinci kez düşünme fırsatı sunmadan atın üstüne o güzeller güzeli elbisesi ile çıktı ve eğerini sıkıca kavradı. Kızıl toprak rengi at hevesle kişnedi ve beraber çiftliğin gidiş yolunu tuttular. Ormana doğru sakin ve oldukça güzel bir yolculuk başladı. Genç kız bu yolculukta ki esinti ile oldukça gevşemişti bu yüzden beline uzanan saçlarımı salmış ve huzuru tenindeki rüzgarda hissetmişti. İşte yine oluyordu... Derince bir nefes aldı ve en tatlı şarkılarını söylemeye başladı. Toprak ise oldukça memnun hâlde duyduğu şarkı ile ormanda geziniyordu. Söylediği şarkıyı duyan orman sakinleri genç kız ve atın peşinden gidiyor , zaman geçtikçe çoğalıyorlardı. Bir müddet sonra ise Jessie gördüğü yemyeşil ve böğürtlenlerin olduğu düzlüğü görünce içindeki hevesi durduramadı. Atının sadece yelesini okşadı ve genç at hemen durdu. Genç kız attan indikten sonra şarkısını söylemeye devam etti. Düzlüğe oturdu ve kucağına doluşan sincap , kuş ve tavşanları sevmeye başlamıştı. Küçüklüğünden beri hep hayvanlarla içli dışlıydı ve bunu hiç garipsememişti. Rengarenk kelebekler saçlarına konmuş, toka gibi duruyorlardı. Jessie kendisini izleyen ceylanlar gülümsediği sıra bir anda tüm havyanlar kaçışmıştı. Jessie şaşkınlıkla etrafa bakınamadan ağzına kapanan el ile korkuyla debelendi. Ardından bir el beline sarıldı ve onu kendisine çevirdi. "Sessiz ol." diye fısıldadı biri tam ılık nefesi ensesine vururken. Jessie başını salladı korkuyla ve ses çıkarmadı. Genç adam kızı belinden tuttu ve kendisine çekti. Ardından genç kız ile birlikte böğürtlenlerin yanına gitti. Genç kız adamın onu bırakmasıyla telaşla arkasını dönüp baktı ve şaşkınlıktan nutku tutuldu. Bu kaba adamdı! Gece gördüğü kara gözleri, kara saçları gerçektende karaydı! Öylesine güçlü bir ifadesi vardı ki genç kız şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı. "Siz?" dedi yutkunarak. "Atını çiftliğe gönder." dedi genç kızı umursamadan ve hemen ardından topladığı dallar ile böğürtlenleri ittirdi ve geniş bir alan açtı içerisinde. "Neden?" dedi Jessie şaşkınlıkla ve birazda kızmıştı bu tavrına. "Ormanda avcılar geziyor. Dün birileri yaranlanmış ve onları yaralayanı arıyorlar. İçimden bir ses o kişi sensin diyor. " Jessie genç adam kapkara gözleri karşısında yutkunmadan edemedi ve hiçbir şey söylemeden gidip atının kulağına fısıldadı. Genç at sanki onu anlamış gibi geçip gittiğinde Jessie arkasını döndü ve adamın çıkardığı paltosunu , dikenlikten açtığı, ovuğa serişini izledi. Burası dört kişiyi içine alırdı. "Gel." dedi genç adam ve kızın cevap vermesine izin vermeden belinden tuttu ve içeri soktu. Genç kız daha ne olduğunu anlayamadan kendini böğürtlen dikenlerinden bir mağaranın içerisinde yatar halde buldu. Genç adam kızın ardından içeri geçti ve sol yanına uzandı. Sol koluna batan dikenleri umursamadı ve genç kızın dikenlerden iyice uzak olduğunu kontrol etti. Genç adamın sol koluns o kadar çok diken batmıştı ki beyaz gömleği kan olmuştu ve Jessie bunu görmedi. Ayağıyla açtığı deliğin ağzını kapattı ve derince nefes aldı. "Burada ne yapıyoruz?" dedi Jessie fısıldayarak. Çok dar ve boğuktu. Dikenlerin arasından sızan güneş ışığı ise içeriyi zar zor aydınlatıyordu. Gözleri böcekler üzerinde geziniyor ve üzerlerine çıkmaması için dualar ediyordu. "Saklanıyoruz." dedi genç adam. Jessie güldü. "Diğerleri gibi onları da pataklayabilirdim. " dedi. Genç adam buna daha da güldü. "Ve ertesi gün daha fazla adam gelirdi. Peki, baban bunu öğrense ne derdi Jessie?" dedi genç adam başını çevirerek. Genç kızda adamın ismini söylemesi ile şaşkınca ona döndüğünde burnu burnuna sürtmüştü. Telaşla geri çekilmek isteyen kızın başına batan dikenler ile genç adam hafifçe doğruldu ve ensesini tuttu. "Hareket etme." dedi nazikçe. O kadar yakınlardı ki birbirlerine adamın sıcak nefesi Jessie'yi terletiyordu. İstemsizce yutkundu. Saçları arasındaki dikeni alan genç adamın koluna tutunduğu sıra elinin yapış yapış olduğunu hissetti. Jessie merakla elini kaldırıp baktığında gördüğü kan ile gözlerini genç adamın zifiri karanlığına çevirdi. "Sen dikenlerde mi yatıyorsun?" dedi kızgınlık ile. Genç adam elini genç kızın saçlarından çekti ve tekrar kendi yerine geçtiği sıra "Bana bir şey olmaz." demişti ki genç kız onu dinlemeden kolunu tuttu. "Yaklaş." dedi. Genç adam karşısındaki kızın hareketlerini ve sözlerini o kadar merak ediyordu ki öl dese ölür onu izlerdi. Hafifçe genç kıza yaklaştı ve genç kızın sol göğsüne başını koyuşunu izledi. Beraber saçma sapan bir halde uzanırlarken genç adam istemsizce heyecanlandığını fark etti. Derince bir nefes alıp kendine çeki düzen vermek istediği sıra Jessi'nin iniltisini duydu. "Ah!" Jessie elini başına koyarken sinirle homurdandı. "O nasıl nefes ya? Göğsün arşa çıksın bari? Başıma battı sen yüzünden dikenler!" deyince genç adam alt dudağını ısırdı ve elini kızın başının üzerine koydu. "Ne kadar burada kalacağız?" diye inleyen genç kız ile adam gözlerini dikenlerdeki böğürtlenlerde gezdirdi. O kadar yoğun böğürtlen kokusu geliyordu ki başı dönüyor gibi oldu. "Köylünün uyanma vakti gelince. " dediğinde Jessie derince iç çekti ve eli istemsizce genç adamın yan tarafında duran avcuma kaydı. İşaret parmağını adamın avuç içine sürterek sayılar çizmeye başladı. 1. 2. 3. "Yapma." dedi genç adam boğuk bir ses ile. Jessie rahatsız olduğunu anlayarak elini çekeceği sıra genç adam kızın elini tuttu. Jessie şaşkınlıkla ne yapacağını düşündüğü sıra genç adam kızın elini bir böğürtlen götürdü. "Seni gördüğümde yüzün gözüm böğürtlendi." diyerek kıkırdadı. Jessie adamın kıkırtısıyla neye uğradığını şaşırdı ve hemen konuyu değiştirmeyr çalıştı. "Sabahın köründe neden beni arıyorlar? Kim bu saatte ormanda olur?" diyen kız ile genç adam güldü. "Sen."dedi ve Jessie sabahın köründe ormanda olduğunu hatırlayıp yüzünü buruşturdu. "Aslında hazır köylüler uyurken ipucu arıyorlar sana ulaşmak için." dedi ve istemsizce genç kızın saçlarını okşamaya başladı. Jessie anladığını belli eden içgüdüsel bir ses çıkardı. "Senin adın ne?" dedi merakla. "Demek benim kim olduğumu merak ediyorsunuz?" diyen genç adam ile Jessie burun kıvırdı. "Hiçbir samimiyetimiz olmadığı hâlde şu an ne kadar yakın olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Bence adınızı bilmeye hakkım var." dedi bilgeç bir edayla. Asla altta kalamazdı... "Ben Asır Yiğit, Osmanlı topraklarından gelen bir göçmenim." dedi ve genç kız ilk karşılaşmalarında adamın aksanını hatırladı. "Şimdi bu kırık İngilizcenin nedenini anlıyorum." diyerek kıkırdadığı sıra duydukları at nalı sesiyle nefeslerini tuttular. Jessie istemsizce genç adama sıkı sıkı sarıldığını hissetti. Asır ise genç kızın kendisine sarılışını memnuniyet ile kabul etmişti. Dışarıdakilerden korkmuyordu ama ilk defa bu kadar keyifli vakit geçiriyordu. Dar bir delikte ve dikenlerin içinde olsa bile. Gelip giden atlılar ile Jessie en son bulduğu sıcak ve rahat göğüste uyuya kalmıştı ve Asır atlılar gitse de köy uyansa da genç kızı uyandırmadı. Yaklaşık bir buçuk saatin sonunda her yeri tutulan Asır genç kızın yanağını göğsüne sürtüp dudaklarını yalayışıyla derince iç çekti. Bu kız gerçekten insanının aklını çeliyor, ruhunu kamçılıyordu. İstemsizce genç kızı kendisine çekmek, saçlarını koklamak ve sıkı sıkı sarılmak istiyordu. En son Jessie mırıldandı. Çok saçma bir rüya görmüştü. Birkaç gün evvel gördüğü yabancı bir adam ile dikenlikten bir kovuğun içerisinde saklanıyordu. Bu rüyaya gülerek kalkmak istediği sıra başının bir göğüse bastırılmasıyls gözleri kocaman açıldı. Rüya değil miydi? "Dikkat et Jessie. Diken batacak. " diyen genç adam ile Jessie şaşkınca gözlerini genç adamın biçimli çenesine çevirdi. Buradan yüzünü göremiyordu. "Ne kadar oldu?" Genç kızın uykudan uyanmış boğuk sesi Asır'ı tav etmişti. Bir an önce buradan çıkmaları lazımdı yoksa kendisi bir vampir olup çıkacaktı! "Bir buçuk saat. " demesiyle Jessie adeta olduğu yerd patladı. "Babam beni liğme liğme edecek!" dediği sıra Asır genç kızı göğsünden kaldırdı ve ayağıyla kapattığı deliği tekrar açıp kendini dışarı attı. Temiz ve taze hava ciğerlerine dolarken gözünü genç kıza çevirdi. Üzerindeki elbisesi yüzünden o kovuktan çıksmıyordu . Gidip yanına diz çöktü ve elini beline koydu. Jessie refleks ile ellerini genç adamın elinin üzerine koydu. Asır bir hamlede kızı içeriden çekip çıkardı ve dizine oturttu. Jessie derin bir nefes alırken Asır kızın dağılıp kabaran saçlarını parmaklarıyla tarıyordu. O an öylesine güzel bir manzara vardı ki dışarıda orman sakinleri bunu izlemekten geri duramıyordu. Jessie ciğerleri ferahladıktan sonra başını çevirip de Asır'a baktığında burun buruna gelmişlerdi. İkisi de şu an olan saçmalığı fark ettikleri sıra Jessie hızlıca genç adamın dizinden kalkmış , Asır ise ayaklanıp kovuktan paltosunu almıştı. "Bu hayvanlar neden bize bakıyor?" dedi Asır orman sakinlerinin tip tip kendilerine baktığını görünce kaşlarını çattı. "Beni merak etmişlerdir. " dedi Jessie gülerek ve avçunu açıp havaya tuttu. Avuç içine konan serçe ile onu incelemeye başladı. Asır şaşkınlık ile genç kızın elinde tuttuğu serçeye baktı. "Bu nasıl mümkün olabilir?" diye kendi kendine konuşurken William'ın anlattıkları dolandı aklında. "Sevmek ister misin?" dedi genç kız serçeyi Asır'a doğru uzatarak. Asır kararsızlıkla elini uzattı ve minik kuşun başını işaret parmağıyla okşadı. Bu büyüleyici bir andı! Genç adam kesinlikle hayran kalmıştı bu duruma. İstemsizce gözleri ormana kaydı ve çeşit çeşit hayvanların etrafını sardığını fark etti. Alışılagelmiş şey değildi! Başını çevirip genç kızın yeşile çalmaya başladığını gördüğü gözleriyle kaşlarını çattı. En son da gözleri böyle yeşil olmuştu ve ondan kaçıp gitmişti. "Geçen gece..." dedi elindeki serçeyi omzuna koyarak "neden..." genç kıza doğru yaklaştı ve gözlerine büyük bir merak ve dikkatle baktı."benden kaçtın?" Jessie o geceyi hatırladı ve tüyleri diken diken oldu. Asır'ın en kötü geçmişinin babasının onun için ölüşü olduğunu görmüştü. Jessie tam da bunları hatırlarken gözleri dikenlikten yapılmış kovuğa kaydı. Az önce birbirlerine dokunmuş, sarılmış hatta nefesleri bile birbirine değişmişti ama Jessie hiçbir şey görmemişti! Genç kızın gözleri koskocaman açıldı ve adamın ellerini tutup kendisine çekti. "Görmüyorum!" diye çığlık attı. Genç adam kızın neden böyle bağırıp çağırdığını anlayamamıştı. Etraftaki hayvanlardan da tuhaf sesler geliyor, küçük bir esinti ormanın içinde geziniyordu. "Neyi görmüyorsun?" diye sorsada genç kız transa girmiş gibi sayıklayıp duruyordu. Asır şahsen böyle bir ortamda olmaktan ürkmüştü. Genç kızın kendini olağanüstü bir güçle ittirip yere düşürdüğünü düşününce korkmaya başlaması oldukça normaldi. Genç kız en son karnına oturmuş ellerini yanağına değdirip çekiyordu. En son Asır kızın bir kahve bir yeşil olan gözlerini görünce şaşkınlıktan dilini yutacaktı. En son ellerini kaldırdı ve genç kızın yanağına koydu. Yanağına koydu kızın gözleri yeşil , elini çekti kahve, koydu yeşil; çekti kahve. Koydu elini kahve oldu yeşil, çekti elini yeşil oldu kahve. Koydu, çekti; kahveydi oldu yeşil... Jessie ise hiçbir şey göremediğini fark ettiği andan sonra başı dönmeye başladı. Genç adama dokunarak bu yeteneğini gerçekten kaybettiğini düşünmeye başlamıştı ki kuşlar etrafında hızla dönmeye başladı. Asır etraflarında dönen deli kuşları görünce kaşlarını çattı. Dallar arasından çıkan yılanların tıslayışı onu daha da gerdi genç kızı kaldırıp gitmek istedi ama birkaç çakal ve kurt da etraflarını sarmıştı. "Neler oluyor, Allah aşkına!" diyen Asır küçük diliyle birlikte kalan son akli dengesini de yutacaktı ki karnının üzerine oturmuş olan genç kız birden düşüp bayılmıştı. Asır telaşla doğruldu ve kızın burnundan sızan kana soluklaşmış tenine baktı. Ne olmuştu birden bire? Genç kız bayılır bayılmaz kurtlar ve çakallar uluyunca Asır endişelenerek kızı iyice kendine çekmişti ki Kurtların lideri tüm hayvanların arasından çıkıp genç adamın önüne geldi. Genç adam kucağında tuttuğu kızı korumak istercesine kendine çektiği sıra kurt küçük bir hırıltı çıkardı ve Jessie'nin yüzüne uzandı. Hafifçe koklarken çıkardığı sesler hırıltılı ve gericiydi. Gri yelesinin üst tarafında çok daha gri olan tüyleri ve kabarık yelesi insanı ürkütüyordu. Burnunun ucuna doğru tüylerinin rengi beyaza kaçıyor, gri gözleri vahşi bir edayla genç kızın yüzünde geziniyordu. En son uzanıp kızın dudaklarına doğru akan kanı yaladı ve başını çevirip kulaklarını eğdi. Kulaklarını eğdiği anda uzunca bir süre uludu. Genç adam ne olacağını anlamadığı için iyice telaşlanmıştı ki ağaçların arasından kaçışan hayvanlar ile derince nefes aldı. Büyük kurt görkemli yelesini salladı ve genç adamın önünde eğilip selamladı. Asır hiçbir şey anlamıyordu ki eğer şu an kollarında baygın kız olmasaydı kendisi şu an on kez bayılmış 11. ye hazırlanıyor olurdu! Kurt hafifçe kalkıp genç kızın bileğine uzandı ve orayı yaladı. Genç adam tüm dikkatiyle kurdun yaptıklarını izlerken genç kızın bileğinde oluşan iç içe girmiş üç yıldıza baktı. Ortadaki yıldız diğer iki yıldızdan çok daha büyüktü ve diğerlerini kendisine doğru çekmişti. Asır bu büyülü ana o kadar tedirgin yaklaştı ki nefes almadığını çok sonradan fark etti. Büyük kurt sonrasında genç adama uzandı ve bu sefer genç adamın bileğini yaladı. Asır bileğinde oluşan iki yıldıza şaşkınlıkla baktı. Biri büyük diğeri küçüktü ve genç kızınki gibi iç içe girmişti. Kurt ön patilerinin sivri pençelerini toprağa sürttü ve orayı hızlı hareketlerle kazmaya başladı. Toprak kazıldıkça Asır bu sefer kurdun ne yapacağını merakla beklemeye başlamıştı. Akıl sır erdilmeyecek şeyler yaşanıyordu şu an. Kazıldıkça etrafa saçılan topraklar etrafı hafiften tozuturken toprak kokusu buram buram genç adamın burnuna doluyordu. Büyük kurt kazdıkça aldığı nefeslerin sesi artıyor, genç adam artık kucağında tuttuğu kızın uyanması için onu hafif hafif sarsıyordu. Bu sarsıntıları fark eden kurt genç adama gürültülü bir şekilde hırladı ve Asır kızı sarsmayı bıraktı. Kurt sertçe toprağı kazmaya devam etti ve en son siyah burnunu toprağa bastırdı. Son bir kez pençesini toprağa sürttü ve dişleri arasına bir zincir aldı. Kurt yere oturdu ve ağzındaki genç adamın önüne koydu ve uludu. Bu uluyuş ile ağaç dallarından gelen hışırtılar genç adamın dallara bakmasına sebep olmuştu. Deli gibi çarpan kalbine karşın aldığı sık nefesler artık genç adamın bilinciyle oynuyordu. Endişeli bakışlarını başları üzerinde dönen çeşit çeşit kuşlarda gezdirdi. En son sevdiği serçenin omzuna konmasıyla nefesini tuttu genç adam. Serçe kanatlarını açıp yerdeki kolyeyi minik pençeleri arasına aldı ve uçarak kızın köprücük kemiğinin üzerine koydu. Uçup giden kuşun ardından nefes nefese kalan adam hayvanların birden dağılmasıyla kolyeyi kaptığı gibi cebine attı ve kızı sırtına alıp ormandan koşarak kaçmaya çalıştı. Nefes nefese ve deli bir halde...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD