"Ben karanlığı dağıtmasaydım geceye senin Ay'ın hiç parlamayacaktı. Varlığım kadar değerlisin..."        

2175 Words
Kızlar çığlık atarak ortada toplanmaya başlarken erkekler kenardan ikinci bir set oluşturmuş, Jessie ve iyileşenleri ortalarına almıştı. "Bunlar nereden çıktı?!" diye bağıran Baden sinirle nefes alıp verdi. Miura, kocaman ağzı ve devasa dişlerini defalarca kalkana geçirip çarpılan Wieper'a bakıyordu. Çarpılıp korkunç sesler çıkarsa bile tekrardan başa dönüyor ve yine saldırmaya çalışıyordu. "Ne yapacağız!?" diye bağırdı Timusa. "Miura, kalkanın dışına bir enerji küresi oluşturabilir misin?" dediğinde Baden Miura kızların arasından çıkıp öne geçmeye çalışıyordu. "Küreler en sonunda muhakkak patlar. Ve hiç bir kürenin içine girmeyi denemedim." dediğinde Baden derince nefes aldı. Mistai ,korkarak yanlarına geldi. "Onları uyandırmalı mıyız?" Baden , hemen ellerini kaldırdı. "Asla! Asla uyandırmayın yoksa kalkan çöker!" diye bağırdında herkes Jessie'nin etrafından biraz uzaklaşmıştı. "Miura dediğimi yap ve bir küre daha oluştur. Patlarsa zaten kalkanın dışında patlar." dediğinde Miura tam ellerini kaldırmıştı ki kalkanın üzerinde gezinen yüksek elektrik akımı bir anda ellerine toplanmıştı. Bedenini saran elektrik ile anında çarpılmış ve bayılmıştı. "Miura!" diye bağırarak yanına koşan Mistai dolu dolu gözlerle kendisine bakıyordu. "Kalkan eğer içeride biri kalmışsa ona zarar vermesinler diye güç kullandırtmıyor sanırım." diyerek Jessie'ye bakan Timusa turuncu gözlerini kırpıştırdı. Baden, kalkanın Wieper'lar tarafından parçalanmadığını görse de Jessie bilincini kazandığı an kalkanın kalkacağını biliyordu. Endişeyle ellerini ovuşturduğu sıra Dally yanına geldi. "Bir fikrim var Baden." dediğinde Baden'ın telaşlı kahverengi gözleri Dally'e dönmüştü. "Kalkan güçlerimizi kullanmamızı engelliyor ama elektrik ile. Burada elektriği yöneten kişi Juar bence Juar'ın altında saklanıp yardım isteyebilirim." dediğinde Baden başını iki yana salladı. "Juar her ne kadar elektriği kontrol edebilse de şu an yaralı. Kendisi de kötü etkilenebilir." dediğin Dally derince nefes aldığı sıra gürültülü bir şekilde açılan portal ile bakışlar o tarafa dönmüştü. "Bu da kim? Ölmek mi istiyor!?" diye bağıran Mistai ile portaldan ardı ardına geçen gölgeler bu sefer insan formunda değildi. Hızlı hızlı bir su gibi hareket etmişler ve Wieper'ların altında durmuşlardı. Canavarlar, hissettikleri gariplik ile önlemlerini pembe toprağa geçirip kara lekeleri çıkarmaya çalışmışlardı ki gölgeler tekrardan hayat buldu. Wieper'ların gölgeleri onlara saldırınca ortaya çok büyük bir kaos çıktı. Yedi Wieper tiz sesler çıkartıyor, kendileri gibi olan gölgeleri ısırmak istiyorlardı. O sırada portaldan geçen adam siyah gözleriyle oluşturduğu gölgeleri yönetiyordu. "Blaris?" "Yardım etmeliyim! Yardım etmeliyim!" Elindeki kolyeyi sımsıkı tutarken sanki yeşil sivri kısımları tenine saplanıyor ve acı verici bir şekilde daha da derine batarak kan akıtıyordu. "Burası da neresi?" Jessie, tekrardan değişmiş olan göz rengiyle önce sağ ayağındaki siyahlığa sonra sol ayağındaki beyazlığa baktı. Sağ tarafı zifiri karanlıkken sol tarafı sonsuz bir beyazlıktı. "Lanet olsun!" Telaşla yerinden hareket etmek istediği sıra bacaklarını kıpırdatamayışı ile yutkundu. "Uyanmam gerek!" "Mümkün değil!" duyduğu ince ses ile hafifçe çığlık attı ama bir türlü ayaklarını yerinden oynatamadı. "Sen de nesin böyle!?" diyerek işaret parmağını bir kılıç gibi havada salladı. Bembeyaz küçük yüzü, küçük bedeni ve şeffaf kanatları vardı. Bir sağa bir sola uçuşurken sanki kanatlarından yıldızlar dökülüyordu. "Ben Şişi!" diyerek kıkırdadığında Jessie anın saçmalığı ile kaşlarını çatmıştı ki arkasından gelen sesle tekrar yerinden sıçrayacakmış gibi olsada yere çivilenmiş ayakları buna izin vermedi. " Ona bakma, kafası kırık." dediğinde simsiyah gözleri, simsiyah saçları ve yine siyah şeffaf kanatları olan bir şey uçarak yanına geliyordu. Üstelik bunun kanatlarından kara kara dumanlar saçılıyordu etrafa. Sağ elinin işaret parmağını sağa doğru tuttu, diğerini sola doğru. "Yaklaşmayın! Sizi ne idiü belirsiz şeyler sizi!" diye bağırdığında ikisi de havada asılı kalır gibi durdu. "Jessie, sakin ol." diyen beyaz olan ile Jessie değişmiş olan yeni göz rengiyle ona doğru döndü. " Adımı nereden biliyorsun?" dediğinde diğer taraftaki siyah bücür göz devirdi. "Hadi ama! Şu an merak ettiğin ilk şey bu mu?" dediğinde Şişi, Rado'ya sinirle baktı. "Oyun bozanlık yapma! İlk kez buraya geliyor!" dediğinde Jessie saçlarını yolmak istemişti. "Bana bakın sizi- ne olduğunuzu bilmediğim- şeyler işte!" diyerek sinirle kafasını salladığında Rado uçarak yanın geldi. "Biz koruyucularız Jessie." dedi gözlerine bakarak. "Koruyucu? " dedi Jessie kaşlarını çatarak. "Boyutların koruyucuları Efendi değil mi?" dediğinde Şişi gülerek Rado'nun yanına geldi. "Onlar boyut koruyucuları, yöneticileridir. Biz sadece küçük ruhları koruruz." dediğinde Jessie kaşlarını kaldırdı. "Kısa bir zaman önce orman koruyucusuyla karşılaşmıştın. Hatırlıyor musun?" dediğinde Jessie gördüğü kabusu hemen hatırladı. Unutulacak gibi değildi ki! "Evet, hatırlıyorum. Bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Sonra herşey kabusa döndü." dediğinde Rado başını salladı. "Şimdi bizi iyi dinle." dediğinde Jessie kaşlarını çatarak ikisine baktı. "Biri var, seni ele geçirmek istiyor. Güçlerini, gençliğini ve en önemlisi de sahip olduğun yeri. Gördüğünde her rüyanın sonunu kâbus ki ulaşamasın diye sana koruyucular. Hâlâ fısıldıyor kulağına, "gördüklerin küçük bir kabus aslında..." Dikkat et Jessie o korkunç biri..." "Beyaz, kırılırsa rengarenk olur. Renkler karışırsa siyah olur!" "Beyaz kırılırsa rengarenk olur. Renkler karışırsa siyah olur!" "Beyaz kırılırsa rengarenk olur. Renkler karışırsa siyah olur!" Blaris koşarak kalkanın arka kısmına geldiğinde Baden da yanına gitmişti. "Blaris! Ne işin var burada?!" diye bağıran Baden'nın kahverengi gözleri neredeyse koyulaşıp kararacaktı. "Ne işim olabilir sence!?" dedikten hemen sonra sol omzunu acıyla tuttu. "Kahretsin!" diyerek gölgelerinin Wieper'lar tarafından dövülüşünü izlemeye başladı. Hiçbir şey yapamıyordu. "Blaris! Kaç! Kaç!" Blaris, gölgelerinin bütün kontrolünü kaybetmişti ki kaşlarını çattı son gölgesini tekrardan ayağa kaldırdı ve gözlerinin siyahı beyazına karışmaya başladı. Blaris ilk kez gücünü son demine kadar kullanıyordu. Daha öncesinde gölgeleri insan dışı formda çok az kullanmıştı çünkü aklındaki en iyi model insandı ancak şu an bu pek de mümkün değildi. İnsan fiziği bu korkunç yaratıkların yanında bir hiç. Ellerini kaldırdı ve bütün odağını son gölgesinde topladı. Gölge , bir Wieper'ın üzerine atladığında Blaris derince nefes aldı ve aldığı nefesi sonuna kadar diğerlerinde tuttu. Tiz çığlığı ile kulakları çınlayan Wieper sırtına atlayan gölgeyi kendini sırt üstü yere atarak ezdiğinde Blaris, tüm gücünü topladığı gölgesinin ezilmesiyle, acıyla bağırınca yedi Wieper'ın yedisi de Blaris'e dönmüştü. Blaris acı içinde kıvranırken Wieper'lar çoktan üzerine koşmaya başlamıştı. Efendi'lerin hepsi kalkanın kenarına koşmuş bağırıyorlardı. "Kalk!" "Kaç!" "Koş! Blaris kaçmak için portal açmaya çalıştı ancak nedense etrafta tonlarca portal açılmaya başlamıştı. "Hayır! Hayır Blaris!" diyerek dehşet içerisinde bağıran Dally elleriyle kalkana vuruyordu. "Portalları kapat!" Mistai dehşet içinde etraftaki onlarca portala baktı. Eğer Wieper'lar bu portallardan geçerse Pembe Boyut'un dışında da bir savaş olacak gibiydi. Belki de savaşlar... "Blaris!" Baden'ın bağırışıyla birlikte en tepede ışık saçan zümrüt kolye gökyüzüne doğru bir şimşek attı. Çıkan ses kulak zarlarını patlatacak cinstendi. Kalkan içerisindeki herkes dizleri üzerine çökmüş, korku ve panik içerisinde bağırırlarken kollarını başlarına sarmışlardı. Jessie, havalanan bedeniyle ciğerlerine öyle bir nefes çekti ki... Açılan gözlerinin ardından çıkan büyük gürültü nedeniyle Wieper'ların dikkatini çeken Jessie'nin hafızasına kazınan tek bir cümle vardı. "Beyaz, kırılırsa rengarenk olur. Renkler karışırsa siyah olur!" Mavi bir alev alan saçlarının uçları beyazlamaya başlamıştı bile. Sertçe toprağa düştüğünde etrafa havadan bir dalga yayılmıştı. Ayakkabılarının da tutuşmasıyla küle dönmüş attığı her adımla pembe toprağın üzerine dökülmüştü. Narin parmakları ucunda oluşan mor, açık mavi, kırmızı ve siyah çizgilerden oluşan dövmeler dirseklerine kadar ulaşıyordu. Topukları alev kırmızısı iken tırnakları simsiyahtı. Önce ellerini uzattığı sıra baygın olan Juar, Henry, Asır ve Prens'in bedeni pembe göğe yükseldi, yükseldi, yükseldi. Göğüslerinden tutulmuş gibi, kolları ve bacakları aşağıdayken kalpleri yukarıdaydı. Sırayla, bir daire çizerek dönüyorlardı. Baden'ın arkasına toplanan Efendi'ler şaşkınlık ve dehşet içerisinde Jessie'ye bakıyorlardı. Wieper'lardan çok daha korkunç gözüküyordu çünkü güçlüydü ve herkes kimsenin onun karşısında duramayacağını biliyordu. Jessie'nin bir anlık başını Blaris'e çevirmesiyle olduğu yerde kıvranan Blaris bayılmış ve gökyüzünde dönen dörtlünün ortasında kendi ekseninde dönmeye başlamıştı ki Jessie'nin tırnaklarındaki siyahlık parmaklarına kadar çıktı. Bu siyahlılar parmak boğumlarını kaplarken sanki dakikalar sonra sudan ye çıkmış gibi derince nefes aldı. "O ne yapıyor?" diyebilen kişi bile korkudan sorduğu sorunun cevabını beklemeyi unuttu. "Bir daha...asla." diyen Jessie elini sağa doğru savurmasıyla Efendi'ler önlerinde oluşan ateş ile geriye kaçtılar. Ateşten bir set oluşturan Jessie bu sefer sol elini açtı ve göz kamaştırıcı, elektrikten kıvılcımlar çıkartan bir küre oluşturdu. "...ama asla." dedikten sonra çenesini havaya kaldırdı. "...bana bulaşmak gibi bir aptallığı düşmeyin!" diye bağırdığı da üzerine doğru koşan Wieper'lar ile önce koştukları yolun üzerini aleve verdi. Yanarak bağıran Wieper'lar can havliyle üzerine koştukları an elindeki topu gökyüzüne fırlattıktan hemen sonra iki elini iki yana açtı ve ardından ellerini birbirine vurdu. Efendi'ler ayakları altındaki kıpırtıyla çığlık attıkları sıra can bulmuş gölgelerini görerek kenara kaçmaya çalışmışlardı. Bir anda hareket eden gölgeler Jessie'ye doğru koşmaya başlamıştı. Jessie'nin mavi alev almış , uçlarından başlamış olan beyaz saçları yanından koşup giden gölgelerin rüzgarı ile etrafa saçılmıştı. Gözlerine vuran alev almış saçlarına rağmen gözlerini kırpmadan karşısındaki lanetli canavarlara bakıyordu. Gölgeler insan formuyla koşarlarken Jessie küçük bir baş hareketi ile bir gölgeyi diğerinin üzerine attı. Bir hamur gibi birbirlerine sarılan gölgeler en sonunda tamamen birleşip büyüdü. Jessie teker teker hepsini birbirleriyle birleştirdikten sonra tekrar Wieper'lara döndü. Ayakları yanmış olan yaratıkların tiz çığlıklarını sanki kulaklarındaki uğultu nedeniyle algılayamıyordu. Gölgeler, Wieper'lar ile savaşmak yerine onları alevlerin içinde tutmaya çalışıyorlardı. En sonunda gökyüzüne fırlattığı elektrik küresit tekrardan yere düştüğü sırada bir anda havada patladı ve Wieper'ların üzerine düşerek onları bir kalkanın içerisine hapsetti. Jessie, deliye dönmüş hayvanların hırçın haller ile kalkana vurduklarını görünce çıplak ayaklarını pembe toprak üzerinde gezdirdi. Kurumuş, renk değiştirmiş bedeni dışarıdan nasıl gözüküyordu bilmiyordu ama içi alev alevdi, tamamen tutuşmuş gibi hissediyordu. Canını yakmak yerine canına can katan bir alevin içerisinde gibiydi. Ne zaman bu kadar güçlenmişti? Kendisi köylüler tarafından dışlanmış olan o deli kız değil miydi? Şimdi o köylü toplumun Efendisi mi olmuştu? Etme, bulma dünyası değil miydi ki zaten... Her günahın bir bedeli olmalıydı elbette... "Aldığınız onca insanın, hayvanın, doğanın canının elbet bir bedeli olacaktı değil mi?" diyerek birkaç adım daha attığında Dally pembe toprakları üzerinde oluşan kızıl alevlere şaşkınlık ve dehşet içerisinde bakıyordu. "Size, acımayacağım." diyen Jessie üzerine doğru atlayan devasa canavarların devasa dişlerine bakarken gözlerini yine kırpmamıştı. "Sizi, affetmeyeceğim!" Bu bağırışının ardından bir anda onları içine hapsettiği küre küçülmüş birbirlerine sıkıştırmıştı. Sağ elini uzattı ve bütün parmakları belirli aralıklar, naif bir düzen içerisinde hareket ettiğinde siyah parmaklarının arasından su gibi dökülen alev damlaları ile Wieper'ların acı çığlıkları yayıldı etrafa. Pembe toprak sanki bir odunmuş gibi alev alev yanıyordu altlarında. Jessie sonrasında diğer elini kaldırdı işaret parmağını üç kez yavaş yavaş çevirdi. Parmağı göğü gösterirken yere paralel olarak çizdiği daireler ile birlikte pembe toprak kalkanın dışını bir balçık gibi sıvamaya başlamıştı. "Sizi öyle bir gömeceğim ki, mezarınız bile rahatsızlık vermeyecek." Son sözlerinin ardından ayakları altındaki toprak bir bataklık gibi garip bir hâle girmeye başladı. Çıplak ayakları pembe topraktan ayrıldı ve havada süzülmeye başladığında Wieper'lar yanarak gömülürlerken attıkları çığlıkları hâlâ duymuyordu. Sanki biri beynine fısıldıyordu ancak o fısıldayanı da duymuyordu. "...gördüklerin küçük bir kâbus aslında..." Jessie, gözlerini bile kırpmadan gömdüğü canavarların çoktan öldüklerini bilse de bir müddet daha onları izlemeye devam ettiğinde aklındaki tek düşünce korkunç olan kişi kimdi. Tekrar ayakları yere basıp da yüzünü Efendi'lere döndüğünde hepsinin dehşet içerisinde kendisine baktığını görerek derince nefes aldı. Sanırım kendisi de kendisini görse korkardı. "O- onun!" dedi Mistai dişi tutulmuş şekilde. "Bir gözü- siyah!" diyen Dally'nin ardından Timusa fısıldadı. "Diğeri neden beyaz?" Herkes lal olmuş, nefeslerini tutmuştu ki Jessie aklındakileri Prens ve Asır'a anlatmak istediği için ellerini havaya kaldırdı. Gökyüzünden inen beş adamı sırasıyla önüne dizdi. Hepsi yerden bir metre yükseklikte baygınken elini kaldırdı ve elinin tersiyle boşluğu iteledi. Juar'ın göğsünden mavi, Henry'den kırmızı; Asır, Prens ve Blaris'in göğsünden çıkan siyah baloncukları kendisine doğru çekti ve tam kalbi üzerine getirdiği sıra Wist bağırdı. "Ne yapıyorsun!?" dediğinde Jessie'nin siyah beyaz gözleri onu bulunca herkes korkuyla geri çekildi. "Sus Wist!" diyen Baden ile Wist dönüp ona da bağırdı. "Görmüyor musun? Efendi'lerin güçlerini çalıyor! Demek ki öncesinde de diğer Efendi'leri öldürüp güçlerini çalarak bu kadar güçlü bir hâle gelmiş!" dediğinde Timusa kocaman açtığı gözleriyle öne atladı. "Çok mantıklı! Yoksa nasıl bu kadar güçlü olsun?" dediğinde Baden düşünceli bir ifade ile dönüp kendisine bakan kıza baktı. Gerçekten, Jessie çok masum ve güzel duran bir kızdı. Böyle bir ihtimal olabilir miydi? "Haklılar!" diyen Mistai de ayaklanacaktı ki hâlâ kendine gelmeye çalışan Miura kaşlarını çatarak ona baktı. "Saçmalamayın! Az önce hepimizi o kurtardı!" diyerek işaret parmağını Jessie'ye tuttuğunda Jessie ruhsuz gözlerini göğsü üzerindeki enerji kürelerinde gezdirdi ve ardından hepsini teninden içeri soktu. Yoğun güç ve enerji nedeniyle gözleri kapanırken Efendi'ler dehşet içerisinde ona bakıyorlardı. Jessie, gözlerini açtığında parmakları arasından koyu mor bir sis etrafa yayılmaya başladı. Elleri önce Juar'ın üzerinde gezindi ve yarasında tuttu. Juar bir anda bedenine dolan enerjiyle gözlerini açar açmaz önce biraz havada yükseldi ve ardından sertçe yere düştü. Jessie üzerine adım attığı sıra görünmez bir el resmen Juar'ı attığı adımının önünden çekip kenara almıştı. Bu sefer sıra Henry'e gelince adamı önce havada yüz üstü çevirdi ve ardından yayılan mor duman Henry'nin sırtına doldu. Henry de gözlerini açtığı an direk yere düşmüştü. Jessie, onu da kılını bile kıpırdatmadan bir köşeye atıp Asır ve Prens'e geldi. Bir elini Asır'ın, diğer elini Prens'in alnına koydu ve bir müddet bekledikten sonra alımlarında tutarak ayakları üzerine gelecek şekilde hareket ettirdi. Asır ve Prens kendilerine geldiklerinde Juar ve Henry gibi yere düşmemişlerdi. Sadece oldukları yerde sendelemiş ve başları dönmüştü. "Jessie?" diye fısıldadı Prens onun korkutucu gözlerine bakarken. Asır sessiz kalmış onun bu sıradışı hâlini izliyordu. En son Blaris'e sıra geldiğinde Jessie derince nefes aldı ve elini arkaya uzattı. Elinin etrafında toplanan gölgeler avuç içlerinde toplanmaya başlamıştı bile. Açık avucunu havaya kaldırdı ve Blaris'in tam kalbine vurdu. Blaris diğerlerinden çok farklı bir hâlde uyanmıştı. Kalbinden vurulmuş, sırtı pembe toprağa çarpıp devasa yarıklar oluşturmuştu. Dehşetle gözlerini açıp da Jessie'nin biri kara biri beyaz olan gözlerini görerek dona kalmıştı. "Bu gözlere iyi bak Karanlığın Efendisi..." diyen Jessie sadece onun duyabileceği bir şekilde konuşuyordu. "...bu gözlerin intikamını alacağıma yemin ediyorum."

Read on the App

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD