"Eski bir hatıra , acıma sızdı, acımasızdı acımazdı." Sancak; Gözümden düştüğün an.

1920 Words
"Sen ciddi misin Jessie?" dedi Asır inanamadığını belli eden bir mimik ile. "Şu kocaman kaplumbağanın uydurduğu masala mı inanacaksın?" dediğinde Prens Leonardo dudaklarını yalarken sinirle güldü. "'Şu' dediğin kaplumbağa konuşabiliyor bay çok bilmiş!" dediğinde Asır sinirle ona döndü. "Demek Prens Leonardo yakın koruma olmayı kabul ediyor?" dediğinde Prens Leonardo bozulmuş bir ifade ile başını çevirdi. Bunca sene babasının boyunduruğu altında bir köylünün koruması olmak için yırtınmamıştı. "Ön yargı." dedi kaplumbağa ve yorgun gözlerindeki dik bakışlarını Asır'a çevirdi. "Seni vezir de eder, rezil de. " dedikten sonra ise başını çevirip Prens Leonardo'ya baktı. "Kibir ise bir zehir gibi, yavaşça kurutur bedenini, ve kimse yanında istemez kibirli birini." "Yalnız yaşar, yalnız ölürsünüz. Kimse bilmez ne durumda , ne hâle düştünüz? Zaman varken kullanmak lazım o bedeni, o zihni yoksa ziyan olur Tanrı'nın verdikleri. " Jessie olup bitenden çok başka bir yerdeydi. Ormanın etrafını saran sürüce hayvan o kadar çok konuşuyordu ki, yanındaki adamlara odaklanamıyordu. "O yeni gelen!" "Çok güzel..." "Onunla daha önce karşılaşmıştım." "Bana su verdi." "Beni sevdi." "Sanırım en büyük kraliçe o." "Peki, şimdi ne olacak?" Jessie kendini güçlü bulmuyordu, hatta kendinde özel bir şey de bulmuyordu. Jessie sadece doğaya ve onun olağanüstü gücüne inanıyordu. O bir prenses ya da kraliçe değildi. Doğa kendi krallığını kendi yönetebilirdi. "Efendim, doğanın size armağını olan kolye bir Wiper gördüğünüzde ya da yakınlaştığınızda teninizi hafifçe yakacak. Unutmayın zümrüt büyülüdür, büyü ise ölümcüldür. Bir fani buna dokunursa sonu kötüdür." Jessie hafifçe başını salladığı sıra Prens Leonardo aklını kaçıracağını düşündü. "Daha fazla bu saçmalığı çekemem, kaçıncı rüyamda bu artık sıkmaya başladı! Biri beni uyandırsın!" dediğinde Asır gözlerini Prens Leonardo'ya doğru yaklaşmakta olan devasa kurda çevirdi. "Umarım aynı rüyayı görüyoruzdur da şu gelen koca kurt gerçek değildir!" dediğinde Jessie merakla başını arkaya çevirip prensin arkasından ağır adımlarıyla gelen kurda çevirdi. Devasa kurdun yelesi attığı her adımda sallanırken etrafa saçtığı o korkunç ifade üç gencin de nefesini tutmasına sebep oldu. Masmavi gözlerindeki güç yadsınamayacak kadar büyük ve hafife alınamayacak kadar gerçekti. "Prens Leonardo lütfen kurtların lideri Mai'ye izin verin, size gücünüzü armağan edecek." dediğinde üçü birden kaşlarını kaldırarak devasa kurdun gözlerine baktılar. Prens Leonardo yıkılmaz kibirinden dolayı korkusunu içine atsa da yüzü bembeyaz kesilmişti. Böylesine büyük bir yaratığı ömrü boyunca ilk kez gördüğüne yeminler edebilirdi. "Bileğinizi uzatın."diyen kaplumbağa ile Prens Leonardo korkudan itiraz bile etmedi ve hemen bileğini uzattı. Devasa kurdun ılık nefesi teninde gezinince derince nefes almıştı. Hafif pürüzlü ıslak dili tenine sürttü ve ufak bir yangı oluştu. Ardından çıkan parlak altın rengi ışıklar ile tenine kazınan biri büyük biri küçük iki yıldız birbirine girmişti. Prens Leonardo bileğindeki sembole baktığı sıra kurt geri çekilmiş ve ormanın karanlığına gömülmüştü. "Bu ne işe yarıyor şimdi?" dedi Asır kaşlarını kaldırarak. O kadar absürt ve saçma bir şey olduğunu düşünüyordu ki ... "Efendimiz , size ihtiyacı olduğunda sizinle iletişime geçebilecek." dediğinde Asır derince iç çekti. Jessie çok tatlı bir kızdı. Onunla gerçekten eğlendiğini ve deli gibi vakit geçirmek istediğini biliyordu ama asla böyle saçma bir işe girişmeyecekti. "Yüce bilge kaplumbağa(!) acaba çıkışı gösterebilir misiniz?" dedi Asır alaya vurarak. Prens Leonardo hâlâ bileğindeki gizemli ize bakıyordu. "Gitmelerine izin veriyor musunuz , Efendim?" diyen kaplumbağa ile Jessie başını salladı. Kimseyi zorla yanında tutup bu saçma durumun içerisinde kalmaya zorlayamazdı. Asır ve Prens Leonardo önlerine çıkan bir ceylan ile bakışlarını kaplumbağaya çevirdiler. "Bu ceylan sizi dışarı çıkaracaktır." dedikten sonra gözlerini üzerimde gezdirdi. "Ama önce bir çift sözüm daha var." dedikten sonra bilgelik ile parlayan gözlerini genç kızın kahve rengi gözlerine çevirdi. "Doğa , sadece hayvanlardan ibaret değildir. Doğa da bitkiler de vardır, mantarlar da, su , toprak, hava da vardır. Hatta en kızgın volkanın en derinindeki lav da. " hafifçe gülümsedi. "Siz doğasınız efendim doğa ise sizin. Onu bulun, ona inanın ve en güzeli onu yaşayın. Bunu öğrenmek için önünüzde uzun bir ömür var." dedikten hemen sonra gözleri iki yanında duran adamlarda gezindi. "Sizi isterse zorlayabilir ancak engelleyemedi bir şey var. Efendimiz acı çekerse, siz daha fazlasını çekeceksiniz çünkü onu korumak sizin görevinizdi. " dediğinde Jessie öne atıldı. "Bunun böyle olmasını istemiyorum. " dediğinde kaplumbağa başını salladı onaylamaz bir şekilde. "Üzgünüm efendim, kader böyle kazındı." Jessie bunu asla ama asla istemiyordu. Kimseye ihtiyacı yoktu onun! Ayrıca kendisi korumak istemeyen tanımadığı iki erkeği zorla yanında tutmayı da hiç istemiyordu. "Bunun böyle olması hiç hoşuma gitmedi. " dediğinde Asır Jessie'nin kulağına bir kez daha eğildi. "Gerçekten zırvaladığı şeylere inanmadın değil mi? Köpek balığı ağzı olan yaratıklara falan?" dediğinde Jessie göz devirse de alayla gülümsedi. "Sen bilmiyorsun ama şu an etrafta bulunan hayvanların tüm konuşmalarını anlayabiliyorum." dediğinde Asır şaşkınca geri çekilip ağaç dallarındaki sincap ve ağaç kakanlara baktı. Jessie diyene kadar onların varlığından bir haberdi. "Gitmeden önce size bir bitki vereceğim." diyen kaplumbağa "Feza." diye seslendi. Prens Leonardo en sonunda bakışlarını bileğindeki yıldızlardan çekti ve çağrılan havyanın gelmesini bekledi. Bir gelincik uzun otların arasından ince bir ses çıkararak geliyordu. Ağzındaki tuttuğu otu özenle taşıyordu. "Bu nedir?" dedi Asır kaşlarını çatarak. "Bu İfrea otu. Bu otu bugün çiftlikte sizi gören herkese kaynatıp suyunu içireceksiniz. 24-48 saat arasındaki her şeyi unutacaklar. " dediğinde Prens Leonardo yakın koruması ve arkadaşı olan Thomas'ı hatırlayıp sinirlendi. "Olmaz öyle şey. " dediğinde kaplumbağa bakışlarını dik başlı yeşil gözlü prense dikti. "Eğer siz bunu tatlı bir çay yoluyla yapmazsanız Sıru daha kötü bir yolla yapacak." dediğinde bir ağaç dalından aşağı sarkan turuncu renkte desenleri olan siyah bir yılan tıslamıştı. "Sadece unutmak ile birlikte bir gün kadar geçici felç yaşayacaklar. " dediğin Prens Leonardo otun iyi bir seçenek olduğuna hemen karar verdi. Jessie gelinciğin ağzındaki otu elleri arasına aldı ve sıkıca tuttu. Annesinin veya babasının o korkunç yılan tarafından sokulmasını istemiyordu. "Ne zaman ormana gelmek isterseniz Mavi sizi bulacaktır Efendim." dediğinde üç genç masmavi gözleriyle kendilerini izleyen devasa kurda baktılar. Jessie artık aklının almadığını hissederek başını salladı ve arkasını döndü. Ceylan önlerinde sekerek yürürken kendi kendine konuşuyordu. "Yaşasın!" Jessie garip bakışlarını ceylana diktiğini gören Asır ise neyin garip olduğunu anlamak için ceylana baksa da hiçbir şey anlamıyordu. Konuşan kaplumbağadan daha ilginç ne görmüş olabilirdi ki? Ormanın derinliklerindeki gizli patikada yürüdükleri sıra Asır daha fazla dayanamadı ve Jessie'ye dönüp merakla sordu. "Ne gördün Ceylan'da bu kadar?" dediğinde Jessie şaşkın bakışlarını Asır'ın simsiyah gözlerine çevirdi. "O konuşuyor kendi kendine." dediğinde Asır ceylana döndü. "Ben bir şey anlamıyorum." dedi sinirlenerek. Jessie bir şey düşündü. Eğer gerçekten güçlere sahipse doğadakiler ona yardım edebilir miydi? "Arkadaşlarımın seninle konulabilmesi mi istiyorum Mimi." dediğinde küçük ceylan bir anda durdu ve Jessie'nin gözlerine heyecanla baktı. Asır ve Prens Leonardo Mimi'nin kim olduğunu anlamışlardı ama böyle bir ortam hayal edememişlerdi. "Benimle konuşmak istiyorlarsa siz yardımcı olmalısınız efendim." deyip heyecanla yerinden zıpladı. Genç adamlar garip sesler çıkarıp zıplayan ceylandan bir şey anlamasalar da Jessie'nin anladığı aşikardı. "Nasıl yapacağım ? Hiçbir şey bilmiyorum?" dediğinde Ceylan sekerek etraflarında tur attı. "Efendim siz yücesiniz, doğaya hükmedebilirsiniz ama doğayla konuşmak için doğanın size verdiği Zümrüt kolyeye ihtiyacınız var. Eğer paylaşmaktan kaçınmazsanız Zümrüt'ün enerjisi onların berenini sarar ve doğayla konuşabilirler ayrıca onlar tam olarak fani değiller. Bu yüzden zümrüt onlara zarar vermez. " dediğinde Jessie kaşlarını çatarak elini boynundaki zarif kolyeye götürdü. "Peki bu enerjiyi nasıl paylaşacağım." dediğinde Mimi heyecanla cevap verdi. Şu an Efendisi ile konuştuğu için kendini o kadar mutlu hissediyordu ki toynakları üzerinde duramıyordu. "Elektrik gibi, temas ile. Onlara dokunun." Dediğinde Jessie bir Asır'a bir de Prens Leonardo'ya baktı. Ellerini iki yana açıp genç adamlara uzattığı da ikisi de sorgulamadan ellerini tuttumuştu. "Şimdi seni anlayabilirler mi?" dediğinde Mimi "evet" demişti. "Konuşuyor mu? Bence orman büyülü!" dedi Prens Leonardo şaşkınlıkla ardından küçük ceylan sekerek yolu göstermeye devam etti. "Buradaki hayvanlar aslında en başından beri efendilerinin farkındalardı. Onun enerjisi ve sesi herkesi büyülüyor. Şu an sizi evinize kadar bırakmak çok büyük bir şeref efendim. " dediğinde Asır istemsizce Jessie'nin sıcak elleni daha sıkı tuttu. "Peki neden ben?" Mimi zıplayarak atladığı ağaç kütüğünün üstünden Efendisine baktı. "Efendim genellikle seçilen dişi olur. Dişi yuvayı kurandır, geleceği hazırlayan, düzeni bulandır. Erkek ise dişiyi bu düzeni kurması için korur kollar ve yardım eder." Jessie sessizce yürüdüğü sıra Prens Leonardo garip bir şekilde ceylan ile konuşmak istedi. "Peki neden bizi seçtiniz?" dediğinde Ceylan dönüp iki genç adama baktı. "Reankarnasyon. Ruhların sahip olduğu beden öldüğü an ile yeni bir bedeninin hayat bulduğu o an ruh o bedene girer. Kader böyle yazılmış ve sizi bir araya getirdi. " Prens Leonardo derince iç çekti. "Peki bu sembol de neyin nesi?" Asır merakla bileğindeki yıldıza baktı. "Çok fazla soru soruyorsunuz ve bunu yavru bir ceylandan istiyorsunuz." Üçü de gelen ürkütücü ses ile arkalarını döndüklerinde karşılarına çıkan devasa kurdu görmüşlerdi. "Merhaba..." dedi Jessie korku içerisinde. "Merhaba, efendim." diyen Mai hafifçe dizi üzerine eğildi ve selam verdi. "Güvenliğinizden emin olmak istedim." dediğinde Jessie derince bir nefes verdi. "Neden beni korumak istiyorsunuz?" dediğinde Mai gözlerini Prens Leonardo'ya dikti. Masmavi gözlerindeki alevler Prens'i biraz korkutmuştu. "Prens'i kurtarmak için başınıza aldığınız bela yüzünden." dediğinde Prens Leonardo biraz kendisini suçlu hissetmişti. "Hadi Mimi yola devam et." dediğinde herkes önüne dönmüştü. Garip bir şekilde Jessie hem Asır'ın hem de Prens'in elini tutuyordu. Mimi garip şarkılar söyleyerek onları çiftliğe götürdüğünde Mai ormanda kalarak Efendisinin evine girişini izlemişti. Jessie eve girer girmez Gabriella koşarak kızına sarılmıştı. "Bebeğim! Çok korktum!" dediğinde Thomas da kızına koşmuştu. Sıkı sıkı sarıldıkları sıra Thomas Prens'inin yanına gitmiş ve yakın korumalığın verdiği sorumluluk ile kendisini kontrol etmişti. Prens Leonardo Thomas'ın omzunu güven verircesine sıktı. Asır bu aile taplosunda dışlanmış evlat gibi hissetti ve ruhsuz ifadesi ile. Yorgun vücudunu geniş koltukların üzerine attı ve ensesini koltuğa yasladı. Gözleri kapalı az önce yaşadıklarını düşündüğü sıra Jessi'nin gülüşünü duydu. "Size çay yapacağım." deyip mutfağa giden Jessie sobanın altına attığı odunlar ile ateşi iyice harladı. Ardından bir güğüm ile su koydu. Kaynayan su ile çaydanlığın içerisinde otu koydu ve üzerine kaynar su döktü. Hafif hafif kaynayan su ile bitkinin saldığı kırmızı renk her yere yayılmıştı. En son bir kase şeker ile çayları hazırladı ve herkese dağıttı. Asır ve Prens içemeyeceklerini söyledi. Herkes çayı içtikten birkaç dakika sonra esnemeye başladı ve derin bir uykuya daldı. Asır , Prens ve Jessie öylece oturmuş ahşap evin zeminine öylece bakıyorlardı. " Ne yapacaksınız?" diye sordu Jessie düşünceli haliyle. "Ben saraya geri döneceğim. " dedi Prens Leonardo kesin bir dille. "Daha fazla burada duramam, başına geçmem gereken taht var. " dediğinde Asır derince iç çekti. "Ben ise ülkeme geri dönerim, aradığım şeyi bulamayacağım." dediğinde Jessie gözlerini kapkara gözlerine baktı. Siyah saçları dağılmış genç adamın yüzündeki yorgun ifade insanın içini burkuyordu. Jessie aslında ikisinin ne kadar birbirine benzediğini fark etti. Dış görünüşleri tamamen zıttı, oturuşları ve kalkışları da öyle ancak dik bakışları yıkılmaz duruşları birebir aynıydı. İkisi de bugün yaşananlardan dolayı korkularını alaylı gülüşlerinin arasına saklamışlardı. Asır haffiçe kalkmaya yeltendiği sıra gözleri kendisine bakmakta olan genç kızın gözlerine çevirdi. İçi bir garip oldu. Gerçekten bu köy tehlikede miydi? Gerçekten başına bir dert gelir miydi? Belki de saçma bir rüyanın içerisinde saçma bir gerçekçilik oyunuydu. Tüm düşüncelerine ve vicdanına sırt çevirdi. Yorgun adımlarını kapıya yönlendirdi ve gitmek üzere açtığı kapıdan çıkıp ayaklarını toprak zemine sürttü. Yorgun ancak sağlam adımları çiftliğin çıkışına geldiğinde Jessie'nin kendisine bağırdığını duydu. İşte deli kız yine bir delilik yapıyordu. Jessie çamur içerisindeki elbisesi ile koşarak genç adamın boynuna sarıldı. Asır şaşkınlık içerisinde olduğu yerde sendelemiş, bir iki adım geriye gitmişti ve genç kızla düşmemek için kollarını sımsıkı ona sarmıştı. "Beni bırakmadın. Orada korkup beni bırakabilirdin." dedi Jessie. Orman dönüşünde Jessie Asır'ın elimi tuttuğunda yaşananları görmüştü. Asır'ın kendisini koruyuşunu ve kaçışını. "Teşekkür ederim..." diye fısıldadığında Asır kalbinde bir tekleme hissetti. Garip bir sancı tüm vücudunu sararken anlını genç kızın omzuna yasladı ve hafifçe gülümsedi. "Kendine dikkat et Jes." dedikten hemen sonra başını kaldırdığı gibi ormana yönelmiş, yüzünü genç kıza göstermemişti. Prens Leonardo bu manzarayı uzaktan izlerken nedensizce boğazının yumrulandığını hissetti. Ve Jessie ormandan gelen kaba bir adamın,gözden kaybolana kadar, ormana dönüşünü izledi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD