Büyük salon, her yıl olduğu gibi kasabanın önde gelenleri sayılan,bir birinden şık kadın ve erkek davetlilerle dolmuştu. Özenle hazırlanmış kokteyl masalarının etrafında beş altı kişilik gruplar, soğuk içkilerini yudumlarken bir yandan da sohbet ediyorlardı.
Mathilda ve eşi David, kasabada hatrı sayılır kişiler arasında yer almayı başarmışlardı.Kasaba başkanının yeğeni olan Mathilda böyle bir geceyi Laura olmadan geçirmek istememiş ve nihayet emri vaki de olsa arkadaşını kutlamaya getirmeyi başarmıştı.
Salona girdikleri anda istemsiz bir korkuya kapılan Laura'nın gerginliğini farkeden Mathilda, arkadaşının soğumuş elini avucunun içine almış ve şevkatle gülümsemişti. "Rahatla ve gecenin keyfini çıkar dostum," demiş ve muzipçe göz kırpmıştı. Gece başlamıştı ve genç kadın kendisini akışa bırakmaktan başka çaresi olmadığının fazlasıyla farkındaydı.
Gelenek olduğu üzere kasabanın sevilen ve saygı duyulan, kimilerinin "noel baba" tabiriyle andığı başkan, kasabayı uzun yıllardır yönetiyor olmanın verdiği haklı özgüvenle "hoşgeldiniz" konuşmasını yapmış, alkışlar eşliğinde elindeki kadehi havaya kaldırmıştı. Salondaki davetlilerle kısa süreli sohbetlerin arasında yeğeni Mathilda, David ve Laura'ya da zaman ayırmıştı.
Büyük salonun dans pistinden davetliler yavaş yavaş yerlerini alırken, Laura arkadaşlarından izin isteyerek Roma tarzı inşa edilmiş geniş, mermer sütunların desteklediği bir hayli büyük balkona doğru ilerledi. Alışık olduğu üzere yine sessizliği ve yanlızlığı tercih etmişti. Rüzgar dokunmaya korkar gibi usul usul yüzünde dolaşıyordu. Elindeki şampanya dolu kadehe baktı. İçkiyle arası pek hoş değildi ama bir kadeh içkinin kime ne zararı olabilirdi ki? Tatlı bir tebessümle mor gecenin denizle birleştiği yere baktı. Dolunay bütün bütün çıplaklığıyla geceye göz kırpıyor, güzelliğini sergiliyordu. Elini uzatsa yakalayakmışçasına yakın duran yıldızlar, mor gecede elmaslar gibi parlıyorlardı.
Gecenin güzelliğine kapılmışken bir çift koyu mavi göz tarafından izlendiğinin farkında değildi. Yaklaşan ayak seslerini duyduğunda " bende şimdi yanınıza gelecektim Mathilda," dedi ve aynı anda dönüp baktı. Yanılmıştı. Kendisine doğru yavaş ama emin adımlarla yaklaşan Mathilda değildi.
"Mathilda olmadığıma sevinsem mi üzülsem mi bilemedim," dedi esrarengiz kişi. Laura kısa süreli şaşkınlığından sıyrılıken "pardon! Arkadaşım beni aramaya geldi sandım," dedi. "Onu farkettim," derken yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı. "Fakat anlayamadığım şey, herkes içerde eğlenirken siz neden burda yalnızsınız?" diye sordu. Laura hiç beklemediği bu soru karşısında bir an ne diyeceğini bilemedi. Cevap vermek zorunda mıydı? Aslında hayır... tam bunları düşünürken o çok sevdiği ses, can simidi gibi yardıma yetişti. Dönüp balkonun salona giriş kapısından kendisine doğru hızlı adımlarla yaklaşan Mathilda'ya minnetle baktı. Gayri ihtiyari yabancıya doğru döndü. Fakat görünürde kimseler yoktu. Elinde tuttuğu boş kadehe baktı..."hadi canım," dedi ve gülümsedi.
Mathilda ile birlikte salona girdiklerinde gözleri etrafı hızlıca tararken sebebini bilemediği bir nedenle salonun her köşesinde bu yabancı adamı arıyordu. İkileme düşmüştü. Acaba hayal mi görmüştü yoksa gerçekten bu tuhaf karşılaşmayı yaşamış mydı? Dostunun her zamankine kıyasla fazla sessiz olması Mathilda'nın dikkatini çekti.Tedirgin bir ses tonuyla "iyi misin canım?"diye sorarken, gözleri genç kadının koyulaşmış gözlerine takıldı. "Elbette iyiyim tatlım. Sen yanımdasın, mekan güzel, gece çok güzel... daha ne olsun," dedi ve sevgiyle dostunu kendisine çekti. Mathilda duydukları karşısında çok mutlu olmuştu. Nihayet arkadaşı, can dostunu etrafına ördüğü o görünmez kozadan çıkarmayı başarmış, üstelik Laura'sının olumlu sözlerini duyabilmişti. "Küçük hanım benimle dans eder misiniz?" Kendisine uzatılan ele sevgi dolu bir bakış atan Laura, elin sahibine küçük bir reverans verip "elbette efendim," dedi gülümseyerek. O elin sahibi David'ti. Aslında red edileceğini düşünmüştü. Çünki en az Mathilda kadar iyi tanıyordu genç kadını. Dansları bitmek üzereyken dışardan patlamalar duyuldu. Gecenin sonu yaklaşıyordu. Salonu dolduran davetliler heyacan içinde balkonlara doğru hareket ettiler. Mathilda kendisine yaklaşmakta olan eşi ve dostuna çocuksu bir heyecanla "e hadii! Bu gösteriyi kaçıramayız," dedi. Fazlasıyla geniş olan balkonu dolduran kalabalığın içinde bir an nefes alamadığını hissetti genç kadın. Çoğunlukla balkonun aynı bölgesinde toplanan heyecanlı kalabalığın içinden sıyrılarak ilerlemeye başladı. Gökyüzünde bir biri ardına patlayan havai fişekler görsel bir şölen sunuyordu izleyicilerine.Balkonun en dip köşesine vardığında derin bir nefes aldı. Başını kaldırmış,mor geceyi aydınlatan rengarenk havai fişeklere bakıyor ve mutlulukla gülümsüyordu. Bazen çiçek gibi, bazen mantar gibi patlayan havai fişeklerin o kendilerine has ıslığı kulağa çok hoş geliyordu.Hem balkonda hem aşağıda toplanan insanlar, kasabanın dört bir yanındaki hoperlorlardan yükselen şarkılara eşlik ediyorlardı. Gökyüzündeki renk cümbüşü hiç ara vermeden devam ediyordu. "Çok güzel bir manzara değil mi?" Laura şaşırarak omuzunun üzerinden dönüp sesin geldiği yöne baktı ve dona kaldı. Kısa süreli şaşkınlığının ardından tekrar gökyüzüne bakarken "evet bayım," demekle yetindi. Aynı anda bir biri ardına düşünceler geçiyordu aklından. Demek hayal görmemişti. Gerçekten bir süre önce bu adamla yine bu balkonda karşılaşmıştı. Genç adam birkaç adım kala durdu. Teninden gelen ve hafif rüzgarında etkisiyle etrafa yayılan hoş ve etkileyici parfüm kokusu Laura'nın küçük biçimli burnundan ciğerlerine doldu. "Dans ederken sıkılmış gibi bir haliniz vardı. Sevgilinizin kollarında pekte mutlu görünmüyordunuz," dedi bir anda. Genç adam biraz daha yaklaştı ve cevap bekleyen gözlerini, dönüp kendisine buz gibi bakan Laura'nın mavi gözlerine sabitledi. İçinde belli belirsiz bir öfke filizlenmeye başlamıştı genç kadının. "Fazla merak iyi değildir. Eminim bunu bilecek yaştasınızdır," diye tısladı. Adam pervasızca gülümsedi. Yavaş ama kendinden emin bir adım daha attı. Şimdi aralarında sadece bir adımlık mesafe kalmıştı. Genç kadın ürkerek geriye doğru bir adım attı ve sırtı sütuna çarptı. Kımıldayacak yer kalmamıştı. Tam karşısında duran adama bakarken "bu kadar sinirlenmenin ne alemi var?" dedi aynı pervasızlıkla genç adam. Ne kadar küstah ve ukalaydı bu adam! Hangi hakla böylesine saçma varsayımlarla sorular sorabiliyordu? "sizi tanımıyorum bayım. Üstelik tanımadığım yabancılarla muhatap olma gibi bir alışkanlığımda yok," dedi öfkeyle. Adamın koyu mavi gözleri küstah bir bakışla genç kadını baştan aşağı süzdü. Keskin bakışları Laura'nın öfkeli gözleriyle buluştuğunda "o halde tanışırız," dedi kendinden emin bir ses tonuyla. Laura birbiri ardına yaşadığı şaşkınlığından kurtulmaya çalışırken, farkında olmadan derin derin soluk alıp veriyordu. Bu saçmalığa bir son vermeliydi. Boğazını temizledi ve keskin bir sesle "bayım lütfen beni rahat bırakın. Sizinle tanışmak gibi bir isteğim de yok," dedi.Adam hala olduğu yerde duruyor ve sinsi bir ifadeyle gülümsüyordu. Hafif öne eğilerek adeta solukları birbirine karışacak yakınlığa erişmişken göz kırptı ve "hiç sorun değil, nasıl olsa bir gün tanışacağız," dedi kesin bir tavırla ve geri çekilerek Laura'nın cevap vermesine fırsat tanımdan dönüp kalabalığa doğru ilerlemeye başladı. Olduğu yerde adeta afallamış bir şekilde kalan genç kadın, bu esrarengiz adamın arkasından baka kaldı. Neydi şimdi bu? Yaşadığına bir anlam vermeye çalışırken kalabalığın içinden kendisine doğru yaklaşmakta olan arkadaşlarını gördü. Toparlanmalıydı. Çünki biliyordu ki Mathilda hemen arkadaşında bir gariplik olduğunu anlayacak ve her zamanki o derin merakıyla ard arda sorular soracaktı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Mathilda böylesine gülümseyen arkadaşına şüpheyle baktı. "Herşey yolunda mı tatlım?" diye sordu engelleyemediği merakıyla. "Hay lanet.. O'nu bu kadar iyi tanımak zorunda mıydı bu sevimli cadı!" Gözlerini devirerek pufladı. "Herşey fazlasıyla yolunda annecim. Benim için endişelenmekten vazgeç artık," dedi ve arkadaşına sarıldı. O anda tek istediği bir an önce evine gitmekti. Dostundan ayrıldıktan sonra O'nun koluna girdi ve gülümseyerek "herşey çok güzeldi. İkinizede teşekkür ederim. Sayenizde iyi vakit geçirdim," dedi. Mathilda ikna olmuş, dersini iyi çalışmış bir öğrenci edasıyla dostuna mutlu gözlerle baktı.
Gecenin sona ermesiyle bu üçlü, arabada yerlerini almıştı. Yol boyunca sözleşmişçesine üçüde hiç konuşmadı. Sessizliği bozan tek şey arabanın güçlü motorundan gelen sesti. Laura ister istemez gece boyunca iki kez karşılaşmak zorunda kaldığı yabancıyı düşünüyordu. İlk karşılaşmalarında bir anda ortadan kaybolan adam hayal değil, gerçeğin ta kendisiydi. Belli ki salonda bir yerlerde onu izlemişti. Garip bir şekilde ürperdi. Acaba adam onunda kendisini gözleriyle aradığını fark etmiş miydi? "yok artık" diye mırıldandı. Arabanın yavaşlaması ve durmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı. Nihayet gelmişlerdi. Arabadan indi ve hafif eğilerek kendisine bakmakta olan dostlarına sevgi dolu bir öpücük gönderdi. Vedalaşma sonunda hızla uzaklaşan aracın ardından kısa bir süre baktı. Çok sevdiği sahil evinin bahçe kapısını aralarken çok yorgun hissediyordu. Tek istediği hemen bir duş alıp, derin bir uykuya dalmaktı. Verandanın basamaklarını çıkarken bir anda olduğu yerde dondu kaldı. Çantası yoktu. Arabada unutmuş olmalıydı. "Kahretsin, nasıl bu kadar aptal olabiliyorsun Laura" dedi öfkeyle. Şimdi ne yapacaktı? Telefonu, anahtarı ve kimliği kısacası hayatı o çantanın içindeydi.
Sakinleşmeye çalışırken durduğu basamağa oturdu. Başını ellerinin arasına almış çaresizlikle yere bakıyordu. İçinden ağlamak geliyordu. Düşündükçe çaresizliğin yanına öfkesini de ekliyordu. Bir anda gözlerinde bir umut belirdi. Öyle ya elbette David, her zamanki alışkanlığı üzere arabasına son kez bir göz gezdirecek ve çantasını bulacaktı. Sonuç, yarım saat kadar bir süre sonra dönmüş olurlardı. Tam rahatlamışken arabaya bindiğinde çantasının yanında olmadığını farketti. "Lanet olsun! Nerde,nasıl unuttum" diye hayıflanırken "aradığınız bu olmasın?" Dedi bir ses. İrkilerek başını yerden kaldırdığında gözlerinin önünde sallanan çantası vardı. Başını kaldırıp baktığında kısa süreli bir şok yaşadı."ama cidden yok artık, bu kadarıda çok fazla"aklından bunları geçirirken büyük salonun balkonunda iki kez karşılaştığı adam, yine tam karşısında dikiliyordu. Ne diyeceğini bilemezken kendisine inatla bakmaya devam eden genç adamın gözlerinden gözlerini alamadı. Birden bu bir çift mavi gözlerde kaybolduğunu hissetti. Bir asır geçmiş gibi gelen zaman aslında saniyelerle ilerliyordu. Güçlükle bakışlarını çantasına yöneltti" evet, onu nerde buldunuz?"diye sordu. Aklı karışmıştı. Genç adamın son derece rahat bir tavırla hemen yanına oturuşunu şaşkınlıkla izledi. Tedirgin olan genç kadın hemen yana kaydı. " korkmayın! Sizi ısırmam" dedi çapkınca gülümseyen adam. Bahçeyi aydınlatan lambanın ışığı direk adamın yüzüne vuruyordu. Laura ilk kez bu yabancı adamın yüzünü çok rahat görüyordu. Farkında olmadan incelediği bu yüz kara kalemle çizilmiş bir portre gibiydi. Gözlerinin etrafındaki az ama derin çizgiler,bu gözlere bambaşka bir çekicilik ekliyordu. Elmacık kemikleri hafif çıkık, burnu ise buna orantılı olarak küçük bir tepe gibi duruyordu. Kalın ve biçimli dudakları küçük dağları ben yarattım dercesine kıvrımlıydı ve yüzüne bambaşka bir anlam veriyordu. Hafif köşeli olan çenesi ise ressam eliyle çizilmişçesine yakışıklı olan bu yüzü muhteşem bir şekilde tamamlıyordu
Çanta hala adamın elinde duruyordu.Dönüp Laura'ya baktı "incelemen bittiyse bunu verebilirim" dedi müthiş bir özgüvenle.Laura duyduğu sözler karşısında yakalanmış olmanın verdiği utançla kırmızı kesildi. Yanaklarının yandığını hissederken, kendisine uzatılan çantayı almak için elini kaldırdığında adam çantayı geri çekti. "Tek bir şartım var. Soğuk bir bira." ve ardından ekledi "çantanı kucağında bil." Genç kadın yaşadığı bu garip duruma inanamıyordu. Gözleri öfkeyle kısıldı. Bu kendini beğenmiş adamdan kurtulmanın başka bir çaresi yok gibiydi. "Kahretsin" "Eğer çantamı alabilirsem sizde biranıza kavuşursunuz" dedi öfkeyle. Genç adam kısa bir duraklamanın ardından çantayı uzattı.Belli belirsiz bir mahçubiyetle " doğru söze ne denir" dedi. Laura içinden" şah-mat" derken nihayet çantasını aldı ve ayağa kalktı. Tam anahtarla kapıyı açakken" Laura Madison, bekliyorum" dediğini duydu. Öfkeyle dönüp adama baktı. Genç adam oturduğu yerden "öfke gözlerini daha da güzelleştiriyor" dedi. Adamın ensesinde de gözleri vardı sanki. Sinirden ellerni yumruk yapan genç kadın diişlerini sıktı. Hiçbir şey demeden kapıyı açtı ve hızlı adımlarla açık mutfağına yöneldi. Sinirle dolabı açtı ve aslında dostları için bulundurduğu buz gibi biralardan birini aldı.
Biraz sonra elinde büyük kulplu ağzına kadar dolu bira bardağıyla döndü ve sert bir hareketle verandaya geçmiş ve trabzanlara dayanmış adama uzattı. Bu davetsiz misafirin bir an önce gitmesi için bildiği tüm duaları okuyordu içinden. Genç adam kendisine uzatılan bardağı alırken Laura'nın kulbu kavramış parmaklarına dokundu ve hemen ardından birasından büyük bir yudum aldı.Bu beklenmedik dokunuş genç kadının ürpermesine neden oldu. Adam bira bardağını işaret ederek "misafirperverliğiniz için teşekkür ederim dedi." Bu adam insanın sinir uçlarına dokunmayı iyi biliyordu. Laura adamın söyledikleri karşısında öfkesini dizginlemeye çalışırken belli belirsiz gülümsedi. Birasından bir yudum aldıktan sonra başıyla denizi işaret ederek dingin bir sesle "bu gece deniz çok sakin" dedi. Hava azda olsa serinlemiş, denizden gelen meltem adamın kuzguni siyah saçlarının arasında birşeyler fısıldanıyormuşçasına dolanıyordu. Gecenin sessizliğini bozan tekşey dolunayın ışığı altında parlayan denizin uslu uslu kumsala vuran küçük dalgalarının sesiydi...
Laura'nın"çantamı nasıl ve nerde buldunuz" sorusuyla uzayıp giden sessizlik bozuldu. Öyle ya bu adam henüz bir açıklama yapmamıştı. Birasından büyük bir yudum alan genç adam" belli ki adımı sormayacaksın. Thomas Maccain.Sonunda tanıştık Laura Madison. Nasıl olsa tanışacağımızı söylemiştim" dedi zafer kazanmış bir komutan edasıyla. Laura tek kaşını kaldırırken" tanışma merasimi bittiğine göre artık soruma cevap verseniz" dedi. Sabrının sonuna geldiğini hissederken bu adamın defolup gitmesini deli gibi istiyordu."Çantanı balkonda unuttun. Hani o ilk karşılaşmamızda seninle konuşurken çıkagelen dostunun sayesinde balkon duvarının üstünde unuttun. Bende gördüm ve aldım."dedi. Laura bu kısa hikaye karşısında önce şaşırdı fakat şaşkınlık hemen yerini kızgınlığa bıraktı.Buz gibi bir sesle" bütün gece çantam sizdeydi, beni izlediğiniz ve yine ilk fırsatta yanımda bittiğiniz halde çantamı geri vermeyi düşünmediniz" dedi.öfkeden bütün bedeninin gerildiğini hissederken " belli ki amacınız şu an burda olabilmekti.Tebrik ederim" dedi öfkeyle. Rahatlığından hiç ödün vermeyen Thomas neşe dolu küçük bir kahkaha attı. Öfkeli gözlerin takibinde Laura'ya yaklaşıp tam önünde dimdik durdu. "Oldum olası zeki kadınları çok severim. Hele birde senin gibi güzelse daha çok severim" dedi. Elindeki bardağa bakıp son yudumunu aldı ve bir anda genç kadının yakaladığı eline boşalan bardağı tutuşturdu. "Sevgilin şanslı adam... ama ne zamana kadar?" Sesindeki tehtid genç kadını iliklerine kadar dondurdu.
Bu adam ikinci kez David için sevgili kelimesini kullanmıştı. Gerçeği söylemek karşısında ikilem yaşayan genç kadın ister istemez doğru olanı yapmanın daha uygun olacağına karar verdi. "Bakın Mccain, yanılıyorsunuz. David sevgilim falan değil. En yakın arkadaşımın eşi ve benimde arkadaşım "Mathilda mı yoksa? Vay vay.... gördüğümden daha da zekiymişsin. O en yakın arkadaşın kocasıyla kırıştırdığını bilseydi ne yapardı acaba?" dedi. Sesindeki küçümseme anlaşılmayacak gibi değildi. Laura'nın beyninde şimşekler çaktı. Bu ne hadsizlikti? Bu adam kim oluyordu ve kendisini böyle birşeyle itham edebiliyordu? Öfkeden delirmemek için kendisini zor tutuyordu. Tüm bedeni sinirden titrerken, farkında olmadan yumruklarını öyle bir sıkmıştıki uzun tırnakları avuç içlerine geçmişti.Sımsıkı sıktığı dişlerinin arasından tısladı."o saçma sapan fikirlerinizi müsait bir yerinize sokun ve evimden defolun!" Genç adam kısa bir şaşkınlık yaşadı. Şüpheyle Laura'ya baktı. Aslında bu kadına inanmak istiyordu ama uzun zamandır kadınlara kapalı yüreği O'nu engelliyordu. Karşısında tüm güzelliğle duran yüze yaklaştı ve kadının hiç beklemediği bir anda öfkeden ateş gibi yanan yanağa küçük bir öpücük kondurdu. Laura tüm öfkesiyle bir anda ellerini adamın göğsüne koydu ve O'nu itmeye çalıştı. Aynı anda kadının bileklerini yakalayan Thomas, bir milim bile yerinden kıpırdamadı. Güçlü parmakları sımsıkı yakaladığı narin bileklere baskı yapıyordu. Koyu mavi gözleri şaşkınlıkla aralanmış dolgun dudakların üzerinde gezindi kısa bir süre. Bu dudakları öpmeyi hemde kanatırcasına öpmeyi çok arzuluyordu. Yutkundu ve bu isteğine gem vurdu. " neyin ne olduğunu elbette öğrenirim. Hoş benim için sonuç fark etmez. İstediğimi eninde sonunda alırım ve ben istediğim sürece benim olur" dedi. Sesindeki özgüven ve yanısıra tehlikeli uyarı Laura'yı korkuttu. Bileklerini kavramış olan güçlü, uzun parmaklar gevşedi bir anda. Thomas genç kadının tek kelime etmesine müsade etmeden döndü ve bahçe kapısına yöneldi. Gecenin sessizliğini bozan ahşap bahçe kapısının çıkardığı gıcırtıdan başkası değildi. Yolun karşısında park halinde duran aracın kapısı açıldı ve adeta kırmak istercesine sertçe kapandı. Gözden hızla kaybolan otomobilin ardından bakakalan Laura olduğu yerde çakılıp kalmıştı..Nedensiz üşürken hemen evine girdi, yatak odasına girdi ve gücü tükenmiş bedenini yumuşak yatağına bıraktı. Gri-mavi gözlerini tavana dikti. Güzel geçen gece adeta kabus gibi sona ermişti. Adeta yüreğine bir taş oturmuştu. Ağırlaştığını ve sıkıştığını hissettiği kalbiyle bir daha o kahrolası adamla karşılaşmamayı dilerken, uykuya yenik düşen gözleri yavaş yavaş kapandı.