9.BÖLÜM "YENİ ÖĞRENCİ"

2009 Words
Otobüs ilerlerken kafamı cama yasladığımda bir süredir otobüsün yanında hareket eden bir cisim fark ettim. İrkilerek kafamı çevirip biraz geriye doğru baktığımda bizim okulun üniformasını giyen, siyah saçlı kız koşturuyor, durdurmam için bana işaret ediyordu. "Ah!" Kafamı kaldırıp şaşkın ifademle ona baktığımda suratını güçlükle oynatarak işaret parmağıyla otobüsü işaret ediyordu. Elimle kendimi göstererek dudaklarımı oynattım "ben mi?" Çocuk neredeyse çatlayacaktı. Suratımda telaşlı bir ifade oluştuğunda kalbim hızla atmaya başladı. Böyle bir şeyi asla yapamazdım... Önüme dönüp dudaklarımı araladığımda sesim çıkmadı. "ah... Ne yapacağım?" Kafamı kaşıyarak telaş içerisinde etrafıma bakındığımda arkamdan gelen bir ses kulak zarımı patlatacaktı neredeyse. "Kaptan! Binecek var!" Otobüs giderek yavaşladığında rahat bir soluk vererek kafamı geriye doğru yasladığımda üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum. Kapılar açıldıktan sonra arka kapıdan az önce dışarıda koşturan kız soluk soluğa içine binip öne kadar gitti ve kartını bastı. Geri döndüğünde beni görünce tüm dişleri gözükecek kadar gülümsedi ve yanıma doğru gelmeye başladı. Hayır, gelme... Kalp atışlarım tekrardan yavaş bir ritimle, kulaklarımda çınlamaya başladığında sertçe yutkundum. Yanıma gelin birden oturduğunda irice açılan gözlerimle ona bakakaldım. "Çok teşekkür ederim!" Kısa saçları dalgalı saçları küttü, aynı şekilde dalgalı olan kahkülüyle oldukça tatlı gözüküyordu. Benden yaklaşık beş santim daha kısa olması onu sevimli gösteriyordu. "Ben..." İçime doğru konuştum ve arkamı döndüm. Ona ben yardım etmemiştim ki... Kafamı çevirdiğimde boynuma giren sızıyla gözlerim arkamdaki yüksek koltukta oturan çocukla buluştu. Koyu gözlerini üzerimden çekip karşı cama bakmaya devam ettiğinde suratındaki ifadesizlikten sonra dikkatimi üzerindeki forma çekti. O da bizim okulun formasını giyiyordu. "Ama..." Yine kendi içime doğru fısıldadıktan sonra dalgınlıkla önüme doğru döndüğümde şimdiye kadar onu hiç fark etmediğimi düşündüm. Belki de bu ikili ilk defa otobüse biniyordu, bu yüzden hiç dikkatimi çekmemişlerdi. Veya otobüsün içinden çok dışına baktığım için dikkat etmemiştim. Kulaklığımı tekrardan kafama taktığımda yanımdaki kız neyse ki benimle konuşmaya çalışmadı ve o da aynı anda kulaklığını takıp telefonuna sarıldı. O sırada gelen sohbet bildirimiyle bildirimle en sevdiğim grubuma girdim. "KARANLIĞIN BEKÇİLERİ" Hira: Çok tatlı bir kızla karşılaştım, günümün güzel geçeceğini düşünüyorum... Selma: Dikkat et, ilk başta hepsi tatlı gözükür. Siz: Tatlı olduğunu nasıl anladın? Hira: Bana yardım etti. ^.^ Selçuk: Coğrafya hocası değişmiş yeni gelen çok sinirlerime dokunuyor. Belli ki Selçuk konuşmaları okumadan yazmıştı. Selçuk: Pardon Selçuk: konuşmaları yeni gördüm. Selçuk: Bence de Hira. Hemen karar vermemelisin. Hira: Tamam, tamam! Endişelenmeyin... Senin için de çok üzgünüm Selçuk :( O sırada dinlediğim şarkı en sevdiğim nakarata gelince sohbetten çıkıp gözlerimi kapatarak kendimi melodiye teslim ettiğimde kalbim sıcacık olmuştu. Bazı şarkıların nakaratlarında veya jenerik müziklerinde yaşadığımı hissediyordum. Kendimi oralarda buluyor, bulunca da çocuksu bir coşkuyla kapılıp gidiyordum. "Affedersin!" Bir mırıltı sesi kulaklarımı tırmalıyorken bir yandan da müzik listemin çalmaya devam ettiğini hissediyordum. "sen de bizim okuldansın sanırım." Kulaklığımın tamamen kafamdan sıyrıldığını hissettiğimde irkilerek gözlerimi açtığımda önümde o tatlı kızın kocaman gözlerini görmüştüm. "Birazdan okula geleceğiz." Sesini olduğundan da ince tutmaya çalıştığını fark ettim ve söyledikleriyle tam anlamıyla kendime gelerek yerimden sıçrayıp camdan dışarısına baktım. "Ah!" Tekrardan kıza dönerek fısıldadım "teşekkürler..." Gülümseyip utangaç bir tavırla önüne döndüğünde dehşete kapıldım. Uyuyakaldığım için yol olması gerektiğinden de kısa geçmişti. Kendimi içeri girmek için hiç de hazır hissetmiyordum! Suratım düştüğünde kafamı eğerek parmaklarıma baktım. Tatil boyunca sınıf arkadaşlarımla hiç görüşmediğim için beni görünce kilo aldığımı fark edeceklerinden deli gibi çekiniyordum. Dış görünüşümle ilgili yorum yapmalarını istemiyordum. Otobüs okul durağında durduğunda kalp atışlarımı tekrardan işitmeye başladım. Aralanan kapının ardından gelen öğrencilerin sesi beni ürküttü. Şakaklarım kızardığında ellerim titremeye başlamıştı. Yanımdaki kız kalkıp usul adımlarla otobüsten indiğinde bende peşinden gidiyordum. Dışarı çıkıp okul yolunu yavaşça yürümeye başladığımda parmaklarım ensemi buldu. Çok utandığım zamanlarda boyun girintimi sertçe kaşırdım. Aynını yaparak yürürken bakışlarım önümde, yerdeydi. Kimseye bakmasam da algılarım sonuna kadar açıktı. Etraftaki tüm sesleri algılıyor, tanıdık olup olmadıklarını ayrıştırıyordum. "Rüya!" Adımı tanıdık olmaya bir sesten işitince kalbimi ve midemi bir el sıktı sanki. Güçlükle bir soluk aldım, aldığım nefes beni boğmuştu. Kuruyan boğazımı nemlendirmek istercesine yutkunduğumda o kuraklık bir türlü dinmiyordu. Kafamı kaldırıp etrafa baktığımda kimseyi göremedim. "Nasılsın Rüya?" Az önceki ses sahibi başka bir kıza doğru yaklaştı ve kolunu omzuna attı. Dudaklarımın arasından rahat ve yavaş bir soluk döküldüğünde ecel terleri dökmüştüm sanki... Bakışlarım tekrardan önümü bulduğunda usulca ilerlemeye devam ederek koridorun solundan ilerledim. Sınıfımız en alt katta olduğu için şükrediyordum sürekli. Bu sayede çok fazla kişiyle karşılaşmadan sınıfıma girebiliyordum, son teneffüs zili çaldığındaysa da evime rahatça koşabiliyordum. Geçen sene sınıfımızın üçüncü katta olduğu aklıma gelince anksiyetem tuttu birden. Kabus gibi geçen günlerim, sürekli karşılaştığım öğrenciler ve kalabalık... Sertçe titredim ve adımlarımı daha da yavaşlattım. Kolumu kaldırıp saate baktığımda ders zilinin çalmasına son kırk saniye kalmıştı. Soluğumu yavaşça bırakarak içimden yaptığım geri sayımla beraber ilerlemeye devam ettim. Her zaman ders ziliyle beraber içeri girer, okulda geçireceğim zamanı olabildiğinde kısmak için elimden geleni yapardım. Sınıfımdan içeri doğru girdiğimde sınıf arkadaşlarımın sesleri beni ürkütüyordu. Etrafa bakmamaya gayret ederek içeri girdiğimde bir yandan da ensemi kaşımaya devam ediyordum. Duvar kenarındaki sondan üçüncü sıraya geçip oturduğumda parmaklarımdaki titreme az da olsa sona ermişti. Sonunda sırama gelmiştim, güvendeydim... Sınıflar on iki kişiden oluştuğu için ne yazık ki kalabalıkta kaybolamıyordum. Herkes birbirini tanıyor, konuşuyordu. Kendimi bir fener tutulmuş gibi deşifre hissediyordum. "Oo, Rüya hiç selam sabah yok mu?" Aybike'nin sesiyle irkildim. Bu kızdan oldum olası rahatsız oluyordum. Sürekli benimle konuşmaya çalışıyordum. Telaşla gülümsedim "günaydın, nasılsın?" Uzatmadan, konuları olabildiğince kısa kesmek için uğraşıyordum. O da gülümseyerek yanıma geldi "iyiyim, nasıl geçti tatilin?" Güçlükle bir soluk bıraktım. İşte ben de bunun olmasından korkuyordum. Huzursuzca etrafa bakındım. Aslılar daha gelmemişti. Ders zili çalmasına rağmen öğretmen de gelmemişti. Tekrardan önüme döndüm ve "iyiydi, dinledim bol bol." dedim. "Bende! sekiz sezonluk bir dizi bitirdim inanabiliyor musun?" "Gözlerimi irileştirerek şaşırmış gibi yaptım. "Vavv" O sırada içeriye öğretmen girince dudaklarımın arasından yavaş ve rahat bir soluk vererek arkama doğru yaslandığımda Aybike hızla yanımdan ayrıldı ve sırasına geçti. İşte ilk yarı başlıyordu. Aslılar öğretmenden sonra içeri girince daha da rahatladım. Neyse ki konuşmak zorunda kalmamıştık. Her ihtimale karşı bakışlarımı üzerlerinden çekmedim, göz göze gelince bir baş selamı vererek selam verme görevimi de yerine getirdiğimde benden huzurlusu yoktu. Okula geldiğimde derslere girmek benim için titanik batarken filikalardan birine binmekle eşdeğerdi. Bu zaman zarfında kimse beni rahatsız edemiyordu. Blok ders özelliği geldiği zaman özellikle o kadar çok mutlu olmuştum ki... Bu sayede teneffüsler azalmış, işkence vakitleri daralmıştı. Dikkatle öğretmenimi izleyerek not defterimi açtım. Normalde çalışkan, dersleri sürekli iyi bir insan değildim. Sırf başkalarıyla muhatap olmamak için sürekli ders aralarında ders çalışıyordum. Bu sayede beni çok fazla rahatsız edemiyorlardı. Böyle böyle okul birincisi olmuştum, şaka gibi... Ne ara geçtiğini anlamadığım ders sona erdiğinde zil çaldı. Kederle yutkunduktan sonra çantamdan test kitabımı çıkarttığımda sınıfta anında bir hareketlilik olmuştu. Aslıların bana doğru gelmeye başladığını görünce bıkkınlıkla bir soluk bıraktım. Tel, kare gözlüğünü düzelterek konuştu "Rüya, kantine gelmeyecek misin?" suratımı buruşturdum. "Yok ya, karnım ağrıyor zaten." Gözlerini devirdi. "Yanımızda dur bari, iki laf ederiz." "Sınıfa geldiğinizde konuşuruz." Suratındaki memnuniyetsiz ifadeyle bir şey söylemeden yanımdan ayrıldıklarında her zamanki gibi gıcık olmuştum. Bir insan sizin yanınıza gelmiyorsa, artık çağırmayı bırakmanın zamanı gelmiş demektir! İki yıldır bu durum bu şekilde ilerliyordu zaten. Hala ısrarla beni yanlarına çağırıyorlardı. Yaşlarımızın büyümesiyle değişen algılarımız ve ilgilerimiz nedeniyle onlarla anlaşamıyordum. Yaptıkları konuşmalardan gram keyif almıyordum. Sürekli okuldaki veya gittikleri yerlerdeki erkeklerden konuşuyorlardı veya yaşadıkları tecrübelerden, bunların hiçbirini bilmek istemiyordum. Teneffüslerini erkek kesmekle dolduracaklarını bildiğim için ikinci yarıyı da atlattığım söylenebilirdi. Tekrardan ders zili çaldığında yine güvenli alanıma geçiş yapmıştım işte... Bir süre sonra saatimi kontrol ettiğimde dudaklarımın arasından mırıldandım. Beş saat yirmi sekiz dakika kalmıştı bugünün bitmesine. tekrardan not defterime dönüp Hocayı can kulağıyla dinlemeye devam ettiğimde kapı çalındı. Tüm dikkatler içeri giren coğrafya hocasıyla beraber sabah otobüste tanıştığım kızı bulduğunda kız mahcup olmuşa benziyordu. Arkasında kavuşturduğu parmaklarıyla oynayıp öne doğru büküldüğünde bu duruşu tanıyordum. O da en az benim kadar utangaç birine benziyordu. "Yeni sınıf arkadaşınızla tanışın..." Kıza doğru döndü ve fısıldadı "kendini tanıtsana kızım." Ardında kavuşturduğu ellerini çözüp saçlarını düzeltti ve utangaç bir tavırla "merhaba, adım Hira Çelikkol, Antalya dan buraya nakil oldum..." Dedi. Sınıftan da onaylar anlamda uğultular gelmeye başladığında öğretmene dönerek güçlükle konuştu "ne tarafa oturabilirim?" Kemal Hoca benim yan tarafımda ki boş sırayı gösterince benimle göz göze geldiği an kaşları yukarı doğru kıvrıldı ve gözleri irice açıldı. Az da olsa rahatlamıştı. Beni görünce... Neden rahatlamıştı ki? Sıkıntıyla soluk verdim. Kendini yanımda rahat hissetmesi, her şeyi bana soracağı anlamına geliyordu. Bu kız daha otobüste gördüğüm ilk andan beri bana rahatsızlık vermeye başlamıştı ama neden... Okula tam da vaktinde gelmesine rağmen neden derse geç girmişti ki? Hocaya teşekkür etti ve benim yanıma geldiğinde coğrafyacı da gitmişti. Sandığım gibi yapmamıştı. Bana doğru dönüp tek bir kelime bile etmeden çantasından çıkarttığı defterlerini masasına serdiğinde şaşırmıştım. Bugün beni ikinci kez yanıltıyordu. Teneffüs olduğunda tuvaletim geldiği için karnım patlamak üzereydi. Zaten sabahtan veri karnıma baskı yapan eteğimin kemer kısmı yüzünden canlı canlı işkence çektiğim yetmiyormuş gibi... Hızla yerimden kalkıp lavaboya girdiğimde neyse ki henüz kimse gelmemişti. İşimi görüp içeri geri gittiğimde karnımdaki ağrı daha da artmıştı. Buruşturduğum suratımla sınıfa geri döndüğümde Hira olduğu yerde oturmaya devam ediyordu. Sabahki kulaklığını geri takmış bir yandan telefonuyla ilgileniyor, bir yandan da kitabını okuyordu. Benim de Hira adında bir arkadaşım olduğu için diğer sınıf arkadaşlarıma nazaran onu kendime daha yakın hissetmiştim. Suratımda oluşan hafif tebessümle yerime geçip lacivert kulaklığımı taktım. Onunki, benimkinin pudra pembesiydi. Uzun süredir telefonuma bakmadığımı fark edince tuş kilidini açtığımda birçok konuşmanın biriktiğini görüp hızla üstten okumaya başladım. KARANLIĞIN BEKÇİLERİ Hira: Okula geldim ancak girmek için çok endişeliyim. Selma: Bekleme ve gir, sonradan derse girmen eminim ki çok daha utandırıcı olacaktır. Hira: Korkuyorum, sanırım yapamayacağım. Selçuk: Katılıyorum, oraya kadar gelmişken girmezlik yapamazsın. Zaten zoru başardın. Daha birçok bu tarz konuşmalar vardı. Aradaki tüm benzerlikler aklımı bulandırdığında kafamı kaldırıp düşünceli bir ifadeyle ona doğru baktım ve tekrardan telefonuma dönüp atlayarak konuşmaları okumaya devam ettim. Hira: Yeni okulumdaki ilk günüm neyse ki sorunsuz geçiyor... Sabah bana yardım eden kızla aynı sınıftayım ^.^ Selçuk: Ne şans ama... Dudaklarım hayretle aralandığında adeta küçük dilimi yutacak gibi olmuştum. Bu... Nasıl bir tesadüftü böyle? O Hira... Gerçekten de bu Hira mıydı? Emin olmak için parmaklarımı çıtırdattım ve telefonuma sarılarak hızla yazdım. Siz: Hira? Şu sıralar hangi kitabı okuyorsun? alışveriş için tavsiyelerine ihtiyacım var." Deyip gönderdiğimde telefonu titreyince tekrardan eline aldı ve bir şeyler yazdı. anında bildirimi telefonuma düşünce ekrana baktım. Hira: Suç ve Ceza... Bu aralar yeni bir kitaba başlayamıyorum ne yazık ki... Kitabı sırasında açık vaziyette durduğu için kapağını göremiyordum. Tırnaklarımı dişlemeye başladığımda yerinden kalktı ve sınıftan çıktı. Etrafa temkinli bir bakış attıktan sonra masasına uzanıp kitabı çevirdiğimde kapağı görmemle ağzımın beş metre açık kalması bir olmuştu. "Bu gerçekten de o!" Kitabı geri düzeltip yerime geçtiğimde kalbim hızla atıyordu. Kısa süre sonra içeri geri girdiğini görünce yanaklarım ısınmıştı. Dikkatle ona baktığımda ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Aklıma gelen tek şey benden çok fazla zayıf olduğuydu... İçten içe deli gibi sevinsem de kalbimde bir ağırlık oluşmuştu. O çok fazla... Sevimli gözüküyordu. Beni görünce hayal kırıklığına uğramasını istemiyordum çünkü o... Sohbet grubunda fikirlerime oldukça önem veriyor, benimle konuşmaktan keyif alıyordu. Gerçek hayatta tanıdığında benimle ilgili olan görüşlerinin değişmesinden korkuyordum. Sırtımı sırama yaslayarak bıkkınlıkla bir soluk bıraktım dudaklarımdan "hayat neden bu kadar zor olmak zorunda..." Bugün ki son zil çaldığında omuzlarımda oluşan bir yığın ağırlıkla beraber yerimden kalktığımda sevinemiyordum bile... Karnımda hissettiğim o keskin sancıyla birlikte sınıftan çıktığımda eteğimin düğmesini açmamak için kendimi zor durduruyordum. Okuldan çıkıp otobüse bindiğimde çaktırmadan arkama baktım, Hira da binmişti. Aynı otobüse bindiğimize göre evlerimiz de yakın olmalıydı. Bu sabah otobüsü kaçırdığı için net olarak hangi duraktan binip indiğini anlayamamıştım. Sabah arkamda oturan çocuk da binip en arka koltuğa doğru ilerlediğinde ekip tamamlanmıştı işte... Hira benimle göz göze gelince gülümsedi, aynı şekilde karşılık verdiğimde kulaklığını kafasına takarak önüne döndüğünde. Bende aynısını yapmıştım. İneceğim durağa gelince düğmeye bastım, Hira da ayaklanmıştı. Garip bir şekilde merak ettiğim için kafamı arkama çevirip baktığımda siyah saçlı, beyaz tenli çocuğun hala daha orada oturduğunu gördüm. Otobüsten indiğimde Hira önümden yürüyordu. Merakla ne tarafa gittiğini izlemeye devam ettiğimde fırının olduğu sokağa girdi. Evlerimizin bile bu kadar yakın olmasına hayretler içerisinde tanıklık ediyordum. Böyle bir tesadüf insanın hayatında karşısına ne sıklıkla çıkabilirdi ki? Hiç... Tesadüfünde böylesi çok fazlaydı... Eve yaklaştığımda Telefonum titredi. Cebimden çıkartıp ekrana bakmaya devam ettiğimde gördüğüm isimle kalbim kavrulmuştu. "Neden? Neden böyle hissediyorum?" Kuruyan boğazımı ıslatmak istercesine yutkunduktan sonra Savaş'ın ismine tıklayarak mesajını açtım. "Saat dört de dükkâna gel."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD