1 Bölüm. "Lanet"

692 Words
Ta ki kehanetin gerçek yüzüyle tanışana kadar... Neydi bu kehanet, dersin? Dedem, o yaşlı bunak, her seferinde aynı şeyi söylerdi: "Eğer bir insana karşı haksızlık yaparsan ve Ay tanrıçasının gazabına uğrarsan, dolunay zamanı bedenin el değiştirir." O zamanlar küçüktüm; ne demek istediğini anlamazdım. Haksızlık mı? Ay tanrıçası mı? Bizim dünyamızda haksızlıklar sıradan bir şeydi; insanlar, dahası biz yaratıklar her türlü kötülüğü yapar, sabah olduğunda hiçbir şey olmamış gibi hayatlarımıza devam ederdik. Dedem ise her geçen gün aklını yitiriyor gibiydi. Onun saçmalıklarını kimse ciddiye almazdı. Ama keşke, keşke o kehaneti hiç duymamış olsaydım. O zaman başıma gelenlerin farkına bile varmazdım. Fakat işte, kehanet dediğin şeyin ne zaman gerçekleşeceğini bilemezsin. Bir dolunay gecesi, gökyüzünde bulutlar ağır ağır dağılırken, ay tüm haşmetiyle ortaya çıktığında her şey değişti. Dedemin söyledikleri birer birer gerçeğe dönüşmeye başladı. Önce bedenimde tuhaf bir ürperti hissettim, sonra etrafımdaki her şey bulanıklaştı. O an anladım. Kehanet, sadece dedemin bunakça bir fantezisi değildi. Gerçekti. Ve ben, o lanetin pençesine düşmüştüm. ***** 30 yaşımdaydım ve gecenin zifiri karanlığında, sarhoş bir halde eve dönmeye çalışıyordum. Yolun neresinden gideceğimi bile bilmezken, bir anda burnuma gelen o koku beni kendine doğru çekti. Ne kadar da cezbedici, ne kadar da leziz bir kokuydu! Adeta tüm duyularımı esir almıştı. O an bir şeyi çok iyi biliyordum: Bu kokunun kaynağını bulmam gerekiyordu. Sanki başka bir şey yapmam mümkün değilmiş gibi, adımlarım beni oraya doğru itti. Kokunun kaynağına yaklaştığımda, sokak lambasının zayıf ışığında oturmuş bir kadın gördüm. Elinde bir çift topuklu ayakkabı vardı, ve ayaklarını ovuşturuyordu. "Ayakkabılar mı vurdu ayağını?" diye geçirdim içimden, hafifçe gülümseyerek. Ayakkabı ayağını vurduğu için burnuma dolan kan kokusu beni kendimden geçirdi. Ve ona karşı olan düşüncem, içimdeki karanlık varlık tarafından hızla bastırıldı. Sarhoşluğum yerini bambaşka bir dürtüye bırakmıştı. İçimdeki hayvansı açlık giderek büyüyordu. Kadın beni fark ettiğinde korkuyla irkildi, ayağa kalkmaya çalıştı. Ama ben ondan hızlıydım. Bir anda yanına süzüldüm, kollarımla bedenini sardım ve bağırmasına fırsat vermeden boynuna dişlerimi geçirdim. Kanı, boğazıma dolarken her yudumda daha da güçlendiğimi hissettim. Öylesine lezzetliydi ki, bu tadı daha önce hiç tatmamıştım. O an, kontrolümü tamamen kaybettim ve kana doymak bilmeyen bir açgözlülükle içmeye devam ettim. Ancak bir anlık dalgınlıkla, kadının mücadele eden ellerinin yana düştüğünü fark ettim. Ölmüştü. Üzerine yığıldığım bu kadın artık bir cesetti ve onu öldüren de bendim. Gerçek, bir balyoz gibi kafama indi. Birden yere düştüm, kadın da üzerime kapaklandı. Ne yapmıştım ben? Evet, ben bir vampirdim, ama hiç bu kadar ileri gitmemiştim. İnsanları öldürmezdim, sadece hayvan kanıyla yetinirdim. Ama şimdi… Şimdi ise bir hayat söndürmüştüm. Yavaşça geri geri sürünmeye başladım, gözlerimi cesetten ayıramıyordum. İçimdeki dehşet, bedenimi ele geçirirken, arkamda sert bir şeye çarptım. Hızla dönüp baktığımda, karşımdaki şeyin bir insan değil, neredeyse insanüstü bir varlık olduğunu gördüm. Uzun boylu, tüm vücudu ışıklarla kaplı bu kadın figürü, adeta ay ışığının içinde parlıyordu. İlk defa böyle birini görüyordum ve bu görüntü beni felç etmişti. "Küçük vampir, bugün masum bir insanın canını aldın," dedi, sesi yankılanarak etrafta dolandı. "Cezanı çekeceksin." Daha ağzımı açmaya fırsat bulamadan, dünyam karanlığa gömüldü. Ardından ay, bir dolunay olarak ortaya çıktı ve her şey fırtınayla birlikte dönmeye başladı. Şimşekler gökyüzünü yırtarken, dedemin yıllar önce söylediği kehanet zihnime kazındı. "Eğer bir insana karşı haksızlık yaparsan ve Ay tanrıçasının gazabına uğrarsan, dolunay zamanı bedenin el değiştirir." Gözlerimi açtığımda, kendimi yabancı bir ormanlık alanda buldum. Bu yer, doğduğum topraklardan çok farklıydı. Hava soğuktu, ağaçlar yabancıydı ve etrafımı saran doğanın her bir köşesi tehditkâr bir şekilde üzerime geliyordu. Kulağıma gelen sesler ise bambaşka bir boyuttaydı. Eskiden de iyi duyardım ama bu… Bu daha fazlaydı, çok daha fazlaydı. Her yerden gelen sesler zihnimi ele geçiriyordu. Kendimi toparlamaya çalışırken, karşımda en az on kişilik bir kurt sürüsü belirdi. Korkudan donakaldım, çünkü bu karşılaşmayı hayal bile edemezdim. Ama daha tuhaf olan, içlerinden birinin bana doğru yaklaşarak konuşmasıydı. "Hangi sürüdensin, kurt?" diye sordu, gözlerini gözlerime dikerek. "Ne?" demekle yetindim. Boğazım kurumuş, sesim kısılmıştı. Ellerime baktığımda ise dehşetle fark ettim: Her tarafım tüylerle kaplıydı. Vücudum, insan formunu kaybetmiş, bir kurda dönüşmüştü. Kurtlardan ve tüylerden nefret ederdim, ama şimdi onlardan biriydim. Peki, burada ne yapıyordum? Bu bedende ne arıyordum? Birden anladım. Ay tanrıçası gazabını göstermişti. Kehanet gerçekleşmişti. Ve ben, artık bir vampir değil, bir kurttum. Üstelik bu yeni dünyada hayatta kalmanın yollarını öğrenmek zorundaydım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD