Victor
Etrafımı saran on iri kurt, hepsi de anlamını bilmediğim türde gözlerle bana bakıyordu. Gözlerinde merak, öfke ve tehdit vardı. İçlerinden biri, diğerlerinden daha iri olanı, bana doğru bir adım atarak, derin ve tehditkâr bir sesle konuştu:
"Hangi sürüdensin, kurt?"
Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Kafam karmakarışıktı.
"Kurt mu? Ben bir kurt mu oldum?" İçimde yükselen panik, zihnimi ele geçirirken, elimle yüzüme dokunmak istedim. Ancak ellerim… ellerim artık ellerim değildi. Tüylerle kaplanmış, keskin pençelere dönüşmüştü. Gözlerim, tüm bedenimi saran tüyleri fark edince, korkum katlanarak büyüdü. En çok nefret ettiğim şey; kurtlar ve tüyler... Şimdi bu lanetin tam ortasındaydım.
Boğazım düğümlendi, sesim kısıldı.
"Ne?" diyebildim sadece. Ağzımdan çıkan kelime, zayıf ve çaresizdi. Ellerden çok pençelere benzeyen uzuvlarımı izlerken, artık vampir olmadığım gerçeğiyle yüzleşiyordum.
Kurtların lideri olduğunu düşündüğüm yaratık, birkaç adım daha yaklaştı. Gözlerindeki soğukluk, adeta ruhumu donduruyordu. Her hareketi bir tehdit, her bakışı bir uyarı gibiydi. Sözleri, içimdeki paniği daha da derinleştirdi:
"Bir sürüye ait olmalısın ya da yok edilmelisin."
Kanım donmuştu, ama şimdi yeniden damarlarımda hızla akmaya başladı. Ne yapmam gerekiyordu? Ben bir kurt değildim! Bir kurt gibi nasıl davranacaktım? Korku içimde büyüdü, ama bir yandan da hayatta kalma içgüdüsü bana mücadele etmem gerektiğini fısıldıyordu.
"Sürüm yok," dedim, zorla toparladığım sesimle.
Tam o sırada, diğer kurtlardan biri, liderin kulağına bir şeyler fısıldadı. Ama bu fısıltı normal bir sesle değil, zihinsel bir bağla gerçekleşti. Gözlerindeki bakışmadan anlıyordum. Belki de kurt formunda olduğum için anlayabiliyordum. Emin değildim. Ama bu zihinsel bağlantı korkutucuydu.
Lider, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle konuşmaya devam etti. "Demek sürgün edildin," dedi, gözleriyle beni süzerken.
"Evet," dedim, aptalca bir şekilde. O an ne söylediğimi bile tam bilmiyordum. Ama işin aslı, gerçekten sürgün olmuştum. Yalan söylemiyordum. Fakat doğruyu, yanlış yerde söylediğimin farkına varmamıştım.
*****
Sonrasını tam olarak hatırlamıyorum, ama hafızamda kalan tek görüntü, benimle konuşan kurdun ismimi sormasıydı.
"Adın ne?" dedi, sesi derin ve meraklıydı.
"Victor," diye yanıtladım.
"Ben de Alex. Sürünün sahibiyim," dedi ve ardından elini, daha doğrusu pençesini boynumun göremediğim bir yerine vurdu. O an, gözlerim karardı ve bayıldım. Sonrasını hatırlamıyorum, her şey karanlık oldu.
Şimdi ise gözlerimi, mahsen gibi karanlık bir yerde açıyorum. Boynuma ne yaptığını bilmiyorum ama feci şekilde ağrıyor. Ağrıyan boynuma elimi dokunduğumda, tüylerin kaybolduğunu ve insan formuma geri döndüğümü gördüm. Nasıl olduğunu anlamıyorum ama buraya geldiğimden beri ilk defa kendimi eski halimde gördüğüm için bir nebze rahatlamıştım.
Bir süre bu karanlık yerde yalnız başıma oturdum. Gah uzandım, gah oturdum, gah da odanın içinde dört döndüm. Ama ne gelen oldu, gelen olmadığı gibi giden de olmadı. Daha ne kadar burada kalacaktım hiç bilmiyorum.
Nihayet bir süre daha belkedikten sonra karanlık oda ışıkla doldu ve kapı tamamen açıldı. İnsan formunda olan bir kurt kapını açmış ve bana bakıyordu.
"Dönüşmüşsün" dedi. İnsan formun geçmemden bahsediyordu her halde.
"Siz kimsiniz?" diye sordum, sesim titriyordu.
"Ben Alex," dedi. Hemen, bana sürünün sahibi olduğunu söyleyen kurtu hatırladım. Demek insan formuna geçtiğinde böyle oluyormuş.
"Ne istiyorsunuz benden?" diye sordum, endişeyle.
"Cezanı çekeceksin. Ben sadece cezanı çekmen için yollar göstereceğim sana," dedi. Şimdi merakla dolmuştum. Yoksa Ay tanrıçası Alex'le mi konuşmuştu? Yoksa cezalandırılmamı nasıl öğrendi?
"Cezam ne?" diyerek umutsuzca sordum. Belki cezam bittiğinde eski halime dönebilirdim. Vampir olduğum dönemi şimdiden özlemeye başlamıştım. Hele nefret ettiğim bir kurt bedenine sahipken, vampir olmak çok güzel bir hayal gibi geliyordu.
"Böyle konuşalım Victor," dedi Alex. "Burada hırsızların cezası kollarının kesilmesi ve sonra da sürüden dışlanmaktır. Ama seni hiç bir şey yapmadan sürüden atmışlar. O yüzden cezanı benim sürümde çalışarak ödeyeceksin. Ama merak etme, ellerini kesmeyeceğim. Çünkü o ellere ihtiyacın olacak," dedi ve kapıyı kapamadan arkasını dönüp gitti. Hırsızlıktan mı bahsediyordu Alex? Ben hiç bir şey çalmamıştım. Kesinlikle yanlış anlaşılma olmalıydı. Belki arkasından gidip durumu anlatsam, bana inanır mıydı diye umut ederek kapıdan dışarı çıktım.
Uzun süre kapalı odada kaldığımı fark ettim çünkü dışarıdaki gün ışığı yüzüme vurduğunda gözlerimi kapadım. Işığa alıştıktan sonra elimi çektiğimde Alex'i göremedim. Ama bahçede güllere su veren bir kız vardı. Belki o Alexi görmüştür diyerek yanına doğru yaklaştım.
"Pardon, bakar mısınız?" diye sordum. Kız beni görünce korkup geri çekildi, ben de onu görünce korkuyla geri adım attım. Bu olamazdı. Ama bu kız ölmüştü. Dahası, ben onun kanını içmiştim. Şimdi ise karşımda canlı bir şekilde duruyordu. Ay tanrıçası bana bir oyun oynuyor gibi görünüyordu. Bu kız kurt olamazdı; çünkü onun kanını içtiğimde sadece insan kokusu almıştım. Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Birdenbire bedenimde bir acı başladı. Bütün kemiklerim çatırdayarak yer değiştiriyor, kaslarım sanki vücudumun dışına çıkmaya çalışıyordu. Yere düştüğümde, dünya bir anda karanlık ve bulanık bir hale büründü. Göğsümde yankılanan çığlıklar, kendimden bile kaçamayacağımı hatırlatıyordu. Nefes almak, kanıma işleyen zehirden kurtulmak gibi bir şeydi. Dedemin kehaneti aklıma geldikçe, bu lanetin gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda kaldım.
Ellerim... ya da artık ellerim olmayan o şeyler... pençelere dönüşüyordu. Her tarafım tüylerle kaplanıyor, bedenim kontrolden çıkmış gibi biçim değiştiriyordu. Gözlerimi açtığımda, çevremdeki her şey daha net görünüyordu.
Ben yeniden kurt formuna dönmüştüm. Artık hiç bir zaman vampir olamayacaktım. Gözlerimi karşımda korkarak bana bakan kıza döndürdüm.
"Affet beni" dedim ve geldiğim mahsene geri döndüm. Neden kurt formuna geçmiştim bilmiyorum. Ama bu hırsızlık başıma iş açacak gibiydi. En önemlisi ise o kız. Beni tanımış mıydı acaba?