9. Bölüm

2050 Words
5 AY ÖNCE FİNLANDİYA Binasız, metal döşemeli bir kaldırım... Her yer yemyeşil, cennet misali... Hava bulutluydu. 3-5 yaşındaki çocuklar eğlenerek kuşlara yem atıyor, yaşlılar banklarda oturuyor ve kardeşler Anıl ile Benu yan yana yürüyordu. Anıl'ın önünde yürüyen kızın pantolonunun arka cebindeki kağıt parçası yere düşmek üzereydi. Anıl'ın gözleri kağıda odaklı olduğu için yere düştüğü anda hızlıca eğilerek aldıktan sonra da kadına uzattı dudaklarındaki sempatik gülümseme ile. "Merhaba hanımefendi, kağıdınız yere düştü. Önemli olduğunu düşünerek size vermek istedim." dedi kusursuz İngilizcesiyle. Gülümseyerek, "Teşekkürler." diye karşılık verip kağıdı elinden alarak yoluna devam etti kadın. Kardeşi Benu karşısında durdu. "Aaah abi. Nasıl kızlara bu kadar centilmen olabiliyorsun da bekar kalabiliyorsun?" Bu iltifat karşısında dudaklarında kocaman bir gülümseme peyda olurken eliyle kendisinin sarı, kıvırcık saçlarını okşadı. "Kader. Kader işte..." Birkaç saniye boyunca abisinin gözlerine baktı genç kız. "Bildiğin onların kahramanısın. Pelerinsiz kahraman. Seninle gurur duyuyorum hümanist abimm." Bu söz yüzünü daha fazla gülümsetmeye yetmişti. "Teşekkür ederim ama kahramanınız olmama kesinlikle ihtiyacınız yok." Bakışları kardeşinin arkasında bir noktaya kilitlendiğinde yüzündeki gülümseme solmuştu. Gazete ve dergi bayisindeki bir gazetede abisinin fotoğrafı olduğunu farketmişti. Kardeşinin bakışları üzerinde iken ağır adımlarıyla gazeteciye yürümeye başladı. Vardığında eline alarak "Dünya Köşesi"'nde yazan başlığı okumakya başladı. "BİR KADINI 10 AY HÜRCEDE TUTAN DENGESİZ SARP APAK YAKALANDI VE BİR HAFTADIR KOMADA" Satırlardaki kelimeleri takip eden gözleri şaşkınlık içerisindeydi. "Ne yaptın sen abi?" Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. "İnsanlar aya benzer, hiç kimseye göstermedikleri karanlık bir tarafları vardır her zaman." Yorgun bakışlı Sarp gayri ihtiyari gezdirdi bakışlarını etrafında zihnindeki tonlarca düşünce ile. Çok fazla ışık alan aydınlık bir odaydı. Duvarları bembeyaz. Büyük ve iyi bir hastanede olduğu belliydi. Bu gözlerini karmaştırmıştı. Gözleri ellerine indiğinde kelepçeyle yatağa bağlanmadığını fark etti. Herhalde daha uyanmayacağını düşünerek bileklerini bir iki gün özgür bırakmışlardı. Ama uyanmıştı işte! Her şeye rağmen açmıştı gözlerini yeniden bu fani dünyaya. "Buradan bir an önce çıkmalıyım." Kendi sesini kendisi bile zor duyduğu kısık bir tonda mırıldanmıştı. Ama artık kaçamazdı. Yorgundu, bitkindi. Kılını dahi kıpırdatacak gücü yoktu. Başındaki inanılmaz ağrının da tarifi yoktu. Kendisine gelebilmesi için gözü açık dinlenmeliydi. Birden kapı açılma sesiyle gözlerini yumdu doktorların gelmemesini umarak. Bir elinde şırınga, diğer elinde kulağına dayadığı telefon ile gelen hemşire yatağın yanında durarak serumunu değiştirdi. "Bende seni çok özledim hayatım. Çıkıyorum birazdan." Telefonda sevgilisiyle konuştuğu fazlasıyla belli olan hemşire hiç Sarp'ın yüzüne bile bakmadan aceleyle odadan çıkmıştı. Gözlerini yavaşça açtı tekrardan. "Ne zamandır uyuyorum ben?... Oğlum..." Evinin bodrum katında bırakıp gittiği oğlunu hatırlaması ile endişe etmeye başlamıştı. "Buradan bir an önce çıkmalıyım." O babası gibi cani olmayacaktı, yani en azından çocuklarına karşı... İlk sözünü tekrarladıktan sonra kapıya ilişti gözleri. Kapıdan bir doktor gelse bu odadan yalnızca sonu olacağı hapishaneye çıkardı. Ama dinlenmekten başka hiçbir çaresinin olmadığının da farkındalığı ile karşısındaki kapalı televizyona döndü yorgun bakışları... Zihnime dolan tonlarca düşünce ile başına adeta kramplar giriyordu. Elini şakağına bastırırken zihninde her düşüncesi ile artan ağrıya inat düşündü bundan sonra yapacaklarını... *** Zaman hızla geçmiş ve güneş yerini gecenin karanlığına bırakmıştı. Camın yanındaki sedyede yattığı yerden büyük yıldızları seyrediyordu. Ne kadar da ihtşamla parlıyorlardı gök kubbede karanlığı delercesine... Gözlerini yıldızlardan çekip yavaşça tekrar kapıya döndü. Bir doktor gelse içeri her şey biterdi, asıl o zaman kaybederdi hayatını. Gözleri önündeki boş tekli koltuğa kaydı. Ne kadar da yalnızdı doğduğundan beri... Daha anne rahmine düşmeden yazılırdı kaderlerimiz ve bu da onun kaderi idi, kimsesiz ve yapayalnız... Şu anki yalnızlığını düşünürken eli yumruklaştı. Hissetmesiyle hemen eline ilişti gözleri. Artık yavaş yavaş hissetmeye başlamıştı. Kolunu yavaşça kendisine doğru katlamaya uğraştı ve başardıktan sonra tekrar uzattı. Dudaklarında peyda olan gülümseme ile bakışlarını tekrar yıldızlara çevirdi. "Gücümü toplayacak ve kaçacağım buradan. Hapise düşmeyeceğim, mahkumluk bana yakışmaz çünkü ben dengesiz gardiyanım ve gardiyanlar bir hücreye mahkum olamaz..." *** Güneşli bir sabah idi. Ama tehlikenin havası vardı... Hastanenin önüne hava almaya çıkan herkes dehşet içinde, yüzü öfke fışkıran karşısındakine silah doğrultan otuzlu yaşlarındaki adama bakıyordu. Merak çeken aralarındaki tartışma adamın belinden silahını çıkartmasıyla silahlı kavgaya dönüşmüştü... Bunlar yaşanıyorken Sarp için yavaş yavaş kaçma zamanı geliyordu. Yanındaki ünitenin üzerinde duran boş şırıngaya baktığında işine yaralayabileceğini düşünerek uzanıp eline aldı ve pikenin altında elinde sakladı... Hasta odasının önünde gardiyan misali duran polisler telsizlerinden ses gelmesiyle telsizlerini ellerine aldılar. " 42 45 ten 25 36' ya! Duyuyor musunuz?" Yusuf Komiser'in sesini algıladıklarında, "25 36 dinlemede! Evet, duyuyoruz komiserim." dedi bir polis. "Bulunduğunuz hastanenin önünde silahlı kavga var. Destek ekip yola çıktı. Birine bir şey olmadan aşağıya inin." "Baş üstüne komiserim." deyip hızlı adımlarla merdivenlere yöneldiler. Böylece Sarp'ın odasının önü boş kalmıştı. O anda koridorda siyah kopişon takımlı bir adam belirdi. Tehlikeyi anımsatan adımlarını attıkça Sarp'ın olduğu odaya yaklaşıyordu. Kapı kolunu büktü ve açtı... Odaya girdiğinde arkasını dönerek kapıyı kapattıktan sonra yavaş adımlarla yatağın karşısına gitti. Birkaç saniye sözde komada olan Sarp'a baktı ve dudakları aralandı: "Sonunda karşımdasın Sarp Apak. Seni cehennemine gönderebilirim..." Bu Eda'yı seven adam idi... "Bunları bize nasıl yapabildin? Eda'mı en mutlu günümüzde nasıl benden alabildin? Nasıl onu hücreye kapanabildin? Nasıl onu hamile..." Dayanamayarak iki parmağını şakaklarına dayadı. "bırakabildin? Sen ne tür bir yaratıksın? Allah senin belanı versin Allah senin belanı! Bu sabah Eda yedinci sinir krizini geçirdi, o sinir krizi geçiriyorken ben de sinir krizi geçiriyorum ve bunlar senin yüzünden lanet olası herif!" Yatağın yanına adımladı. Her adımında öfkesi adeta yeri sallıyor, her sözü adeta bir deprem yaratıyordu. "Ve şimdi buradayım. Seni öldüreceğim Sarp, bütün dünyayı nefesinden kurtaracağım!... Bak büyük şeyler de ayarladım. Arkadaşlarım şu anda hastanenin önünde silahlı kavga ediyor, sen böyle şeyleri zaten bilirsin Sarp. E-5'deki o kazayı da sen yaptırdın değil mi? O kazada genç bir kız öldü biliyor musun!... Kadın düşmanı seni, öldüreceğim seni." Yüzünden öfke fışkırıyorken cebinden çok keskin olan bıçağını çıkardı. "Doğrayacağım seni orospu çuçocuğu!" Üstüne eğildi, eğildi ve eğildi... Tam elindeki bıçağı Sarp' ın boynuna dayamışken Sarp, aniden şırıngayı çıkarttı ve bir saniye bile düşünmeden onu öldürmek için gelmiş adamın boynuna sapladı. Ne olduğunu kavrayamazken şaşkın gözlerle boynundaki şırıngaya baktığı sıra sıkıca boğazını tuttu... Küvetlice iterek bırakması sonucu ile yere devrildiğinde yataktan yere inerek gövdesinin üzerine çıktı ve aynı hızla bıçağını elinden aldı... Bıçağı kafasının üzerine kaldırdı dudaklarındaki tehlikeli gülümseme ile... Her haraketini yavaş ama çevik bir şekilde gerçekleştiriyordu, fazlasıyla profesyonelceydi... "Lütfen yapma Sarp..." Az önce esip gürleyen adam şimdi yalvarıyordu. Ölmek istemiyordu çünkü... " Lütfen... " Yalvaran gözlerle dudaklarını hafif araladığında cani bakışları yüzünü sarmıştı bile. Ve bıçağı kalbine sapladı... Çıkartıp bir kez daha sapladı, sonra bir kez daha ve bir kez daha... Ve saplarken bu sözler döküldü dudaklarından: "Asıl her şey senin yüzünden her şey! Eda'yı sevmeyecektin, sevmeyecektin! Ayrıca bana asla orospu çuçocuğu diyemezsin!!" Son sözünü söyleyip sağ eliyle bıçağı tutan elini tutarak son hızla aşağıya indirip son kez sapladı, kalbini parçalamak istercesine. Gözlerinin feri sönmüştü, Sarp ise nefe nefese ve ter içinde kalmıştı... Ağır haraketler ile bıçağın üzerindeki kanları kendi üstündeki hastane elbisesine silerek temizledikten sonra birden ayağa kalktı. Ani haraketi ile kısa bir an başına saplanan ağrıya eş başının dönmesi ile bir an yerinde sendelesede sanki bunu yapmak Sarp'a daha da güç vermişti. Şimdi kaçma vakti idi... *** Kapıyı aralayarak odadan çıkan kopişon takımlı Sarp başını kaldırdığında gördüğü güvenlik kamerasına göz kırpıp dikkat çekmeyecek kadar hızlıca asansörün yanına adımladı. Başında siyah kapişon, kaşları çatık, bakışları karşısına çıkanı öldürecek kadar tehlikeli... Asansör çağırma tuşuna bastığında keskin bakışları açılacak kapıda iken stresle yumruklarını açıp kapatıyordu. Bir yandanda kulakları koridordan gelbilecek en ufak sese odaklıydı lakin bugün şans ondan yanaydı. Korktuğu hiç bir şey başına gelmedi ve kimseye görünmeden açılan kapıdan boş asansöre bindi vakit kaybetmeden ve zemin katın tuşuna basıp beklemeye başladı. Adımları tok, bakışları ölümcül ve elinde keskin bir bıçak... Asansör hiç duraksamadan zemin kata ulaştığında tanınmamak için başını önüne eğip hızlı adımları ile çıkışa ilerledi. Polis araçları hastanenin önünü ele geçirmiş, mavi ışıklar yanıp sönüyor ve olayı izleyen meraklı insanlar büyük bir kalabalık oluşturmuş... Silah çekmiş olan adam, polis arabasının üzerine yüz üstü kelepçelenirken Sarp'la göz göze geldi saniyelik bir süre zarfında. Bu kopişonu biliyordu, arkadaşına aitti ancak yüz başkasına... Birkaç saniye pür dikkat bakınca tanıdı... Gözünün önünden kaşla göz arasında bir saniyede kaybolunca şaşkınlıkla aralandı dudakları: "Bu Sarp Apak... Kaçıyor. Sarp Apak kaçıyor!" Ancak hiçbir polis kendisini duymuyordu. *** Elini kapı koluna koyup indirdiğinde yerde olan bakışları beyaz fayansın üstünde bir çift ayak gördüğünde şokla kaldırdı başını. Her şeyle karşılaşmayı bekliyordu genç hemşire lakin harelerine dolan görüntü beklentileri arasında yoktu. Boş yatak onu karşılarken dudaklarından firar eden ufak bir çığlığın ardından elinden düşüp beyaz parke ile buluşan tepsinin sesi hastane koridorunda yankılandı. "Yetişin! Sarp Apak kaçmış!!" Ve Sarp Apak' ın kaçtığı ortaya çıkar... *** Bunlar yaşandığı esnada Sarp, yangın merdiveninin yanındaki acil çıkış kapısından dışarıya çıkmıştı. Etrafını kolaçan edip yürümeye devam etti temkinli adımları ile. Bir arabanın yanından geçip güvenliğe bile görünmeden elleri cebinde bir şekilde aceleci adımları ile kalabalığın içine karışmıştı... Ve tüm genç kızların korkulu rüyası Sarp Apak, yeniden ait olduğu yerde, özgürlüğündeydi... *** Şans bugün tamamen ondan yanaydı. Kimseye yakalanmamıştı bunca sattir ve şimdi telefon kulübesinin önünde sırasını bekliyordu. İçerden kırk yaşlarındaki adamın çıkmasıyla dudaklarındaki minik tebessüm ile söze girdi: "Merhaba bayım. Üzgünüm ama çok önemli bir görüşme yapmam gerek ve yanımda hiç para yok, yalnızca 1 TL'nize ihtiyacım var. Gerçekten çok mühim bir mesele." Adam iyilik yaptığını sanarak gülümseyip başını salladı ve geri dönerek makineye bozuk para atıp kulübeyi Sarp'a bıraktı. "Gerçekten çok teşekkür ederim." Kulübeye girip hızlıca sayıları tuşlayıp telefonu kulağına dayadığınfa stresli bir bekleyiş başlamıştı. Aklındaki tek şey bodrumda bıraktığı oğlu iken stresle yumruklarını açıp kapatıyor, bir ayağı ile yerde ritim tutuyordu... Birkaç saniyenin ardından annesinin sesini doldu kulaklarına. "Alo?" "Merhaba anne. Ne zamandır uyuyorum hiç bilmiyorum ama bir an önce bodrum kata inmelisin. Orada oğlum var, oğlumu çıkart oradan." Oğlunun endişeli sesini duyan Gülçin Hanım şaşkınlıkla gözleri pörtlemiş ve dudakları aralık kalmıştı. İlk tereddüt etmişti ancak bu sesi oldukça iyi tanıyordu. Bu cani oğlunun sesi idi. "Oğlum, bu sen misin?" "Evet anne, bu benim. Şimdi çabuk bodruma in lütfen." "Oğlum ne zaman uyandın? Neredesin? Beni nasıl arayabildin?" "Sana bodruma in dedim!!" Aslan misali kükredi sinirle annesine, yüzü öfke fışkırıyordu. Şu an tek düşündüğü oğlu idi... "S-sakin ol oğlum. Oğlunu buldum, şimdi yanımda ve güvende..." Bunu duyunca derin bir nefes alıp verdi. Cevap gelmeyince annesi ekledi. "Oğlum, lütfen bana hastaneden kaçtığını söyleme." Telefonu sertçe yerine koyma sesinden cevabını anladı... Telefonunu yavaşça kulağından indirdi yaşlı kadın dolu gözleri ile. "Anne?" Yan koltuktaki Anıl ve Benu merak ve şaşkınlık içerisinde kendisine bakıyordu. "Abiniz komadan çıkıp hastaneden kaçmış..." Benu ellerini kahverengi saçlarına daldırırken, Anıl ise ifadesiz siyah gözlerinle karşısına baktı. *** Ağır ağır attı adımlarını... Her adımı toprağın üzerine mührünü bırakıyordu... İlerledi, ilerledi ve ilerledi... Adımları ağır, bakışları tek bir noktada kilitli... Hikmet Apak! Bakışları önünde durduğu mezar taşındaki isme takıldı. Hikmet Apak! Ve defalarca kez okudu ismi. Sonunda kendine gelerek mezar taşının ucuna oturduğunda elini kurumuş toprakta gezdirdi bir süre. Çocukluğu orada, tam yanı başındaydı. Gözünün önünde tonlarca anı ve hepsinde de başrol babası. Sonunda dudaklarını aralayabildiğinde "Ben geldim baba." diye fısıldadı. "Bak o sevmediğin çocuk tüm çıplaklığı ile karşında." Sustu bir süre bakışları ıraklarda... "Ama o küçük çocuk çocuk yok artık." Güldü bir süre psikopatça. "Toprağın bile kuru, ne sulayan var ne de tek bir çiçek getiren..." Histerik bir gülüş daha döküldü dudaklarından. Kollarını iki yana açarken "Sen haklıydın baba! Ben sen oldum." diye haykırdı adeta. "Bak yapayalnızım, yapayalnız..." Sonlara doğru sesi kısılırken yıllar sonra gözünden bir damla yaş aktı. O bir damlada yalnızlığı vardı... O bir damlada çocukluğu vardı... Eziyet eden babasının karşısında tir tir titreyen küçük çocuk vardı! "Beni sen yarattın. Bu Sarp senin eserin." Birden ayağa kalkarak gözleri babasının isminin yazılı olduğu mezar taşının üzerindeyken haykırırcasına sözünü devam ettirdi: "Bak bir de yaşıyorum baba. Mucizevi bir şekilde ölmedim, senin gibi!... Çünkü biz lanetliyiz baba, ölemiyoruz..." Duraksadı... Bakışları mezar taşında iken zihninde dönen karelerde geçmiş varsı şimdi. ___ Arazide şok içindeyken yerde yatan babasının başına çöktü. "Baba lütfen uyan, baba..." Hemen babasının cebinden tuşlu telefonunu çıkarıp 112' yi tuşlayıp kulağına koydu. "Babam silahla b-başından vuruldu, hemen gelir misiniz?" * Çocuk hali ile endişe içinde ameliyathanenin önünde bekliyordu. Bakışları ellerine bulaşan kanda iken ellerini birbirene sürtüp kurumuş kanı yok etmeye çalışsada nafile bir çabaydı bu. "Ne yaptım ben?" diye fısıldadı kısık çıkan sesi... İçeriden doktor çıkar çıkmaz tir tir titreyen küçük çocuğun yanına adımladı. "Baban gözlerini açtı ama maalesefki bundan sonra felçli kalacak..." Küçük Sarp irileşen gözleri ile oturduğu yerde dona kaldığında şaşkınlıkla izledi doktorun beyaz koridorda kayboluşunu. ___ İfadesiz kömür gözleriyle mezar taşındaki yazan isme bakmaya devam ediyordu... 9. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD