2.

1041 Words
Göz göze geldiklerinde kızın yüzü öfkeliden alaycıya döndü yavaş yavaş. “Tuvalette laf dinleyip kuzenime ispiklemek senin gibi imanlı bir gence yakışıyor mu Enes Tahir?” Genç adam bir an yakalanmışlık hissiyle afallasa da çabuk toparlandı. O kötü bir şey yapmamıştı ki, bir insanı korumaktan başka amacı yoktu. Bir teşekkür beklemiyordu ama hesap da vermeyecekti. Neden sonra hayretle sordu. “Sen hakkında konuşulanlardan değil de benim yaptığımdan mı rahatsız oldun sahiden?” Kız oyuncu bir kahkaha attı. “ Evet senin ne ayak olduğunu anlamanın başka yolu yoktu. Ben istedim seni yemlemelerini sen de kuzu kuzu oltaya geldin.” Enes Tahir bu kızın hala neyine şaşırıyor diye kendini sorguladı. Sınırlarının olmadığını pek çok kez gözleriyle tecrübe etmişti oysa. Kollarını bir birine bağlayıp savunma pozisyonu alarak arkasına yaslandı. “Eeee anladın mı bari ne ayak olduğumu?” Kız öbür elini de masanın üzerine koyarak iyice suratına eğildi genç adamın. “Ya herkesin işine burnunu sokmaktan zevk alan bi g.tsün , ya da bana aşıksın..” Enes Tahir hızla ayağa kalkıp kızın kıskacından kurtularak tepesinden baktı. Deminden beri konuştuğuna izin verdiği yetmişti artık. Ağzının payını verip başından defetmenin vakti geçiyordu bile. “Orda dur tamam mı. Kim olursa olsun eğer birini uyuşturup istemeyeceği şeyler yapmayı planlıyorlarsa ben buna sessiz kalmam. Senin yerinde kantindeki Metin olsa yine elimden geleni yaparım. Ha belki gururu incinmesin diye dolaylı yollarla uğraşmam gider tehlikede olduğunu yüzüne söylerim ama duymamış gibi yapıp da suça ortak olmam. ” Kızın bozulan suratına son bir kez bakıp kafasıyla uzaklaşmasını işaret ettikten sonra tekrar yerine oturdu. Biliyordu ki lüzumsuzlar çetesinin bakışları da deminden beri üzerlerindeydi. En ufak bir zafiyet gösterse kan emici vampirler gibi çökerlerdi tepesine. Neyse ki kız suratına suratına eğilip bana aşıksın dediğinde tekleyen kalbine inat bir saçmalık yapmamıştı. Aşık falan olduğu da yoktu zaten, böylesi bir çirkefin nesine tutulsaydı. Her şey yüz güzelliğiyle olmuyordu ki. Keşke yüzünün gözünün güzelliği azıcık da ruhuna işleseydi. Ama yok nerede fitne fücur bu çete onun ardına düşüyordu. Çete başı da gözüktüğü üzere ismi lazım değildi. Aklını daha fazla meşgul etmemek için Isı Transferi ders notlarını çıkardı. Kimya mühendisliğini seçerken belki de en çok ilgisini çeken konulardan biriydi bu. Işınım yoluyla transfer edilen ısıyı giyilebilir hale getirecek türde materyaller üretmek istiyordu. Babasının orta çaplıdan biraz daha büyük kumaş fabrikasının laboratuvarını şimdiden ele geçirmiş kendi çapında denemeler bile yapıyordu ama elbette yeterli değildi. Günün birinde sadece soğuktan koruyan değil aynı zamanda ısıyı üretebilen kıyafetler tasarlayabilirse bu dünya çapında bir devrim olacaktı. Bu tarz malzemeler elbette vardı fakat yüksek maliyetler ulaşılabilir olmalarını engelliyordu. Işık gibi bedava bir enerjiyi düşük maliyetle ısı kaynağına dönüştürdüğünde en çok sokaktaki evsizler faydalansın isterdi. İnşallah diye geçirdi içinden. Babası Yusuf bey oğlu bu bölümü seçtiğinde biraz tereddütle yaklaşmıştı çünkü iki oğlu da fabrikanın yönetiminde eşit söz sahibi olsun istiyordu. Büyük oğlu Furkan Cemil parlak ticari zekasıyla tam da istediği yolda ilerlemişti fakat küçük oğlu Enes Tahir asla bu işlere yanaşmıyor tabiri caizse fabrikaya adım atar atmaz laboratuvara tünüyordu. Aslında iki oğlu bir birini tamamlayan güzel bir takım olmuşlardı ama yarın öbür gün sorumlulukları eşit paylaşmadıkları için araları bozulur mu diye endişe ediyordu ister istemez. Bu noktada ailenin manevi güç kaynağı Selime hanım devreye giriyor birlik ve beraberliklerini koruyacak iletişim kanallarını açık tutmak için gayret sarf ediyordu. Neyse ki iki kardeş de ailenin önemini bilerek büyümüşlerdi de dünyalık menfaatleri aralarına sokmaya niyetli değildiler. Enes Tahir ders notlarına zihnindeki karmaşa el verdiğince odaklanmaya çalışırken dersliğin kapısının aralanmasıyla önce koyu renk eşarplı bir kız sonra dersin hocası Hale hanım girdi. Muhtemelen kız dersi üstten alarak aradan çıkarmak istemişti. Hocanın yönlendirmesiyle kimsenin rağbet etmediği ön sıraya oturduktan sonra birbirlerine samimiyetle gülümsediler. Dersi fazlaca önemsediği için despotluğa yakın disiplin seven hocasını tebessüm ederken görmek bütün sınıf için bir sürpriz olmuştu. Bölüme aile zoru ve parası sayesinde gelenlerin beynini eritecek iki saatin sonunda Hale hoca dersi bitirirken Enes Tahir’e çıkışta odasına gelmesini söyledi. Hemen hemen her cumartesi, dersleri öğlende bittiği için çıkışta okulun laboratuvarındaki çalışmaları istişare yaptıklarından hiç şaşırmadan onayladı genç adam. Kendisi hocayla konuşurken beraberinde gelen kızın neredeyse hayran diyebileceği bakışlarını üzerinde hissetmiş epeyce rahatsız olmuştu. Belki annesi ve kardeşinden ön yargılıydı bilemiyordu, tesettürü benimseyen kimselerin gözlerini de yabancıdan sakınmalarını bekliyordu galiba. Gerçi kendi iffetini sözüm ona arkadaşının(!) ağzına sakız edenlerin ortamında kız bir yabancının yüzüne tebessüm ederek baksa ne olurdu. Saçını örttü diye melaike olmamıştı ya. Deneysel Kimya ile geçen üç saatin ardından nihayet bu günkü programını tamamlayan genç adam ardında bıraktığı fısıldaşmaları umursamadan eşyalarını toparlayıp dersliği terk etti. Sınıftan doğru düzgün iletişim kurduğu bir Selim vardı. O da bursla gelmişti ve bursunu kaybetmemek içim canla başla mücadele eden bir arkadaştı. Özel hayatları pek bir birine benzemese de dürüst ve çalışkan ahlakı kendini sevdiriyordu. Cumartesileri özel ders verdiği için bu gün verilen dersleri zorlansa bile hafta içine yaydığından okulda değildi ve Enes Tahir Selim de yokken sınıfta fazladan bir dakika bile geçirmek istemiyordu. Hele sabah yaşadığı saçmalıktan sonra bu gayreti iki kat artacaktı. Her ne kadar kendini frenlemeye çalışsa da kendiliğinden ismi lazım olmayan ömür törpüsüne takılan gözleri dikkat çekmişti demek. Kız foyasını ortaya çıkarmak için komplolar düzenliyor, suratına karşı “bana aşıksın” demek cüretini gösteriyordu. Bir kez daha kendine öfkelendi. O bakışların bu dünyadaki hesabı bile ağır gelmişken ahirette ne yapacaktı! En derinden bir Estağfurullah çektikten sonra önüne geldiği Hale hocanın kapısını tıkladı. İşittiği gel sesiyle araladığı kapıdan içeri girdi. Bu gün hocanın yanında gelen kızı burada görmeyi beklemiyordu. “Gel Enes, ben de seni bekliyordum.” Hale hocanın eliyle işaret ettiği sandalyeye otururken tam karşısında kalan kızın yine tebessüm ederek baktığını göz ucuyla fark etti. Ortam müsait olsa ‘hayırdır bine mi benzettin’ diyecekti. Kızın bakışları tuhaf biçimde tanıdık geliyor, içini ürpertiyordu. Dikkatini toparlayıp hocaya döndü. “Buyurun hocam.” “ Önce sana yeni takım arkadaşını tanıtayım.” Genç adam daha takım arkadaşın lafını sindiremeden hocanın sevgi dolu bakışları kıza döndü. “Sare Boydan. Biyomedikal öğrencisi. Radyolojik dalgalarla ısı transferi üzerine proje hazırlıyor. Bu süre zarfında... ” Hale hoca daha pek çok şey söylediyse de Enes Tahir kızın soy isminden gerisini algılayamadı. Çünkü hayatında bir Sare Boydan tanımıştı yıllar evvel. Hafızasının karanlık bir köşesine hapsettiği olaydan önce komşu villalarda yaşar beraber çocukca oyunlar oynarlardı. Zihnine doluşan hatıraların baskısından kurtulmak için alnını ovuşturma ihtiyacı hissederken Hale hocanın sözleri bitmiş olacak ki kızın kadife gibi sesi odayı doldurdu. “Merhaba Enes Tahir, beni hatırladın mı?”

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD