GİRİŞ
Zergül Ana, hırsla, “Bu orospuyu gelin diye konağa getirmeye utanmadın mı? Şanlı aşiretimize sürülecek lekeyi umursamaz mısın?” dedi nefes nefese.
Hiddetle bağırarak “Kendini düşünmüyorsun da bizi de mi düşünmüyorsun? Konağıma bu şırfıntıyı sokmam!” diye devam etti. Tüm konak yakarışıyla avaz avaz inliyordu.
“Ana!” diyen Serdal Ağa, görenlerin korkuyla donup kaldığı öfkeli bakışlarıyla Zergül Hanım’ın gözlerinin içine bakıyordu.
Sesi tüm konaktakilerin avluya çıkmasına yetti.
“Lilan bu konağın hanımı, senin de gelinin olacak! Bu saatten sonra laflarına dikkat edeceksin! Herkes dikkat edecek!”
Zergül Hanım, oğlunun hiddetinden bir an için korkarak sustu. Oğluna cevap veremeyince bir şey aranır gibi etrafına bakındı.
Gözleri yine karşısında utanmadan dikilen Lilan’ı buldu. İkinci kez düşünmeden kızın uzun saçlarına asılıp, zavallı kızı avlu kapısına dek sürükledi.
Lilan'ın acı çığlıkları konağın ortasında yankılanıyordu.
Ne kızın feryadı yumuşatmıştı zalim kadının yüreğini ne de oğlunun söylediği sözler…
Serdal Ağa, hiddetle “Ana!” diyerek kadını durdurmaya çalıştı. Annesi ona uzanan kolu iterek Lina denilen kızın yüzüne tokadı patlattı.
“Defol! Defol git evimden! Oğlum seni kovamıyor…”
Serdal Ağa, kadını durdurmak için yeniden bir hamle yaptı.
“Ana, bırak kızı!”
Zergül Hanım, oğlunun ona karşı çıkamayacağının bilincinde, durdurmak için el kaldıramayacağının da gayet farkındaydı. Ettiği lafı duymazdan gelerek hala tek kelime etmeden yerde duran, gözleri dolu dolu oğluna bakıp kendini acındırmaya çalışan kıza hırsla bakıp kolunu bir kez daha oğlundan kurtardı.
Kadının attığı ikinci tokat öylesine şiddetliydi ki, sesi, ölüm sessizliği içindeki konakta yankılanarak dağıldı. Tokadın şiddetinden kadının eli bile acımıştı. Kızın yüzüyse, kızarmamıştı. Kızarmak, parmak izlerini tarif etmek için eksik bir tanımlamaydı.
Serdal Ağa, annesinin yaptığına daha fazla tahammül edemediği için bir sinirle elini beline attı. Belindeki silahını aldı. Annesine sıkamadığı için bir hırsla havaya ateş etti.
Zergül Hanım, korkuyla kızı bıraktığında Serdal Ağa, ellerini yere bastırmış, usulca ağlamaya devam eden kızın kolundan tutup ayağa kaldırdı.
Lilan, başını yere eğik tuttuğu için henüz yüzünü görmemişti. Silahı elinde tutmaya devam ederek kızı arkasına çektikten sonra neredeyse kükreyerek konuşmaya başladı.
“Beğensen de beğenmesen de Lilan benim karım olacak! Evlen deyip duruyordun, al sana gelin! Gördüğün, göreceğin tek gelin!”
“Serdal sen beni kahrımdan öldürecek misin? İnsanların yüzüne nasıl bakarız, ne demek gelin, bu mu gelin?” dedi hem şaşkın hem de öfke dolu bir sesle. Sesini yükseltememişti belki ama nefreti kendini belli ediyordu.
Oğlunun cevap vermesine fırsat vermeden hızlıca “Buna nasıl gelin derim? Orospuluğunu cümle alem biliyor! Adımızı mı çıkartacaksın?” dedi.
Serdal Ağa, karşısında annesi olduğu için ağzına gelen küfürleri yutmaya çalışarak avludan birkaç adım ilerledi. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Kızı eve getirdiğinde tepki alacağını biliyordu, hatta bu tepkiyi görmeyi istemişti ama lafının üzerine, hele ki belindeki silahı bile ortaya koymuşken hala konuşmaya devam ediyor olmalarına da tahammül edemiyordu.
Karşısındaki annesi olmasaydı, durum çok daha farklı olurdu.
Zergül Hanım, oğlunun kızdan uzaklaşmasını fırsat bilmiş, yaptıklarına her zamanki gibi sessiz kalacağına da bir miktar güvenmiş olduğundan kızı korkutmak, evden bir an önce uzaklaştırmak için bu fırsatı değerlendirmeye karar verdi.
Göz yaşları avlu taşlarına tane tane dökülen, hala usul usul ağlayan ama ağlarken sesini bile çıkaramayan kıza bir an için öfkeyle bakıp yeniden elini kaldırdı.
“Hala duruyor musun sen hayasız! Kaç kere kovacağım seni! Hangi yüzle aşiretimize katılacaksın? Buna nasıl cesaret edersin?”
Lilan'ın yıllardır baba evinde gördüğü eziyetler yetmezmiş gibi bir de Zergül Hanım’ın zulmüyle tanışmıştı. Eteğini sıkıca kavramış, dik durabilmek için geriye kalan tüm enerjisini harcarken sessizliğini koruyordu.
Alışıktı ya insan yerine konulmamaya, değer görmemeye...
Serdal Ağa, annesinin sözleri üzerine yumruklarını sıkarak kızın yanına geçti. Sevmese de kimse karısı olacak kadına bu şekilde davranamazdı. Annesi olsa bile!
“Lilan’a bir daha elini sürersen... Anam avradım olsun hepinizi şu avluda yan yana dizer, tüm evlatlarının kafasına sıkar, en sona da seni koyarım!” dedi kükreyerek.
Annesi hırs ve kinle nefes alıp verirken “Bu orospu değil, aşiretlerinin en namuslusu bile benim gelinim olamaz! Bu da son sözümdür!” diyerek son kez oğluna karşı çıktı.
Serdal Ağa, tahammülü kalmamış bir şekilde silahını üvey erkek kardeşlerinin en küçüğüne doğrulttu.
Awir, Serdal Ağa’nın üvey abisiydi. Öz kardeşi olmasa da kendisini sevdiğini düşündüğü adamın bu hareketini asla beklemiyordu. Kardeşinin ona doğrulttuğu silaha şokla bakarken tek kelime etmeden dikilmeyi deniyor, neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu.
Serdal Ağa’nın gözü kimseyi görecek durumda değildi. Sinirlendiği zaman yapacaklarını, çoğu zaman kendisi bile kestiremiyordu. Annesi sonunda sustuğu için hayretle bakan insanlara tek tek bakarak en son annesine döndü.
“Bir daha karıma en ufak bir yanlışınızı, hareketinizi görürsem hepinizi şu avluya gömerim. O şanlı konağınızı da, aşiretinizi de içindekilerle birlikte yakarım! Sen de diğerleri de bunu iyice bellesin!”