Gözümü açtım ve hemen, uyuyup kaldığım o arka koltukta doğruldum.. araçta sadece sürücü koltuğunda şöför vardı.. diğerleri yoktu.. aracın saatine baktım. Sabahın onu olmuş.
Nerdeyiz ki biz?
"Günaydın... baksana, nerdeyiz biz?" diye şöföre sorduğumda konuşmadı. Ne dikiz aynasından, ne de oturduğu o koltukta başını çevirip baktı bana.
Ehh racon böyle bu alemde... sahibin, ağan yoksa yanında konuşmazsın... bilgi vermez, öyle put gibi kalırsın... Tabii ya... niye böyle aptallığa düştüm ki ben? Unuttum işte.
Etrafa bakınca o zaman fark ettim... tam karşımızda devasa bir villa var ve biz onun, pembe asvaltlı araç yolunda duruyoruz.
Yok anam bu villa falan değil.. acayip bir ev.. sanki üç dört tane çatılı çatılı evlerden oluşmuş kocaman bir şey.. sahibi kimse ensesi baya baya kalın olmalı..
Bekle bekle gelen giden yok. Sessizlikte canımı sıkmaya başladı. Sıkıştığımı hissettim bir anda.
"Benim tuvalete gitmem lazım," dediğimde, dikiz aynasından bana baktı. Uyku sersemi anlayamamışım. Dönüp bana baktı ve onu karşımda görünce kanım dondu bir anda. Nefes alamaz oldum. Korkuyla hızla bedenimle geriye doğru yapışırken, aynı anda yerimden fırladım.
Noluyor diye anlamaya çalışıyordum ve aynı anda, yanımda oturan dayıyı görünce, az önceki şeyin bir rüya, dahası kabus olduğunu o zaman fark ettim. Tuttuğum soluğumu saldım havaya.. titriyordum. İyi misin Defne?" diye soran dayı tedirgin olmuştu ve kısa bir an sonra eliyle alnıma dokundu. "Yanıyorsun kızım sen! Noldu ki böyle durduk yere?" diye sorduğunda artık iyice tedirgindi ve kuşkuyla bakıyordu bana. Ben ise bir ona, bir sürücü koltuğundaki şöföre bakıyor ve onun yüzünü görmeye çabalıyordum.. hala o kabusun etkisindeydim ve buz gibi ter dökmeye başladım. Algım tuhaflaşmıştı. "İyiyim ya... sinirlerim gerildi ya gece gece, ondandır," dedim. Sonradan aklıma geldi. İlacım bitmişti ve alamamıştım. O ilacın yokluğunda böyle kabuslar görüyordum. Temiz kalabilmem için o ilacada ihtiyacım vardı.. son kutu dün bitmişti.. kolunu çizik attığım polis aylar önce yedi sekiz kutu getirmişti bana. Ben bir süre sonra sırra kadem basınca, ilacı yazdırma şansımda olmadığı için elimdekilerini idareli kullandım ama sonunda bitti işte. Hastaya bağlarmıydım en ufak bir fikrim yoktu, çünkü en fazla ilaçsız iki gün durmuştum şimdiye kadar.. oda işte idareli kullanabilmek adına öyle yapmıştım.
"Nerdeyiz biz, nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda boğazım kuruduğundan mıdır nedir sesim çatallı çıktı. Gün ağarmaya başlamıştı ve yüzüme dikkatle bakan oturan boğanın gözlerindeki kuşkuyu fark etmemem mümkün değildi. "Hastaya mı bağlıyon sen kız?" diye sorunca birden, tüylerim diken diken oldu.
Korkum tavan yaptı ve hemen ellerimi kucağımdan biraz havaya kaldırıp, düz tuttum. Parmaklarımda titreme vardı ama bunun sebebi kapıldığım korkuda olabilirdi. Öyle eklem ağrım falan yoktu.. kramp yoktu... öyle mide bulantısı, kusma isteği, kasılma falanda yoktu ama işte bazen farklı tepkilerde verebildiğim gibi, hiç tepki vermediğim ve aniden dibe vurduğum zamanlarda olmuştu.
"İlacın var mı?" diye sordu bu kez de. Kaçın kurrası anlıyor tabii.. hoş anlasa ne, anlamasa ne? O manyak Koray, o saçma salak kapıldığı heyecanıyla "elledin mi lan yine, temiz kaldın mı?" diye bas bas bağırdığında orda olan herkes duydu söylediklerini. Şimdi yalan konuşmanın ne faydası olabilir ki?
"Bitti dün," dedim ve bir suçlu gibi başımı önüme eğdim.. doğru ya... çok suçluydum çok.. hem kendime karşı... hem Allah'a karşı... hemde kimbilir kimlere karşı ama en çokta Allah'a ve vicdanıma karşı suçluydum. Gözümden kopan o bir damla yaş, elimin üstüne düştü.
Ona bakmadan da bana baktığını görebiliyordum ama bilemediğim şey, onun bana kızgın mı yoksa acıyarak mı, yada benim için üzülerek bakıp, bakmadığıydı. İşte bunu göremiyordum.
"Yanaş... koy başını!" derken sesi biraz sert, hatta kızgın çıktı ve ben başımı kaldırıp ona baktığımda sanki hafiften gülümsedi. Eliyle kendi bacağına pat pat vurdu ve gözleriyle bacağını işaret etti. Kuzu gibi söz dinledim ve ona yanaşıp, yavaşça bedenimi yatırırken, başımı işaret ettiği o noktaya koydum.. yine parmakları kafamın üstünde, saçlarımın arasında gezinmeye, yumuşak dokunuşlar bırakmaya başladı. Rahatladığımı hissederken, bacaklarımı kıvırdım ve kendime doğru çektim.. ellerimi iki dizimin arasında sakladım. Cenin pozisyonundaydım artık. Sıcakladığımı hissediyordum. Gözlerimin içide yanmaya başladı ve çok geçmedi, ellerim buz kesti. Bir titreme aldı bedenimi... hemde ne titreme.. zangır zangır titriyordum. Sanki buzun üstünde yatıyormuşum gibi üşüyordum.. üşümek neydi ki! Donuyordum..çenemde, dişlerim birbirine vuruyordu ve o, eliyle alnımı kontrol ediyordu.
Uzaklardan geliyor gibi duyuyordum sesini.
"ateşi çıkıyor bunun.. ya hastaya bağlıyor yada cidden üşütmüş...bas gaza evlat! Eve gidelim... Bora ara bizim Sadri'yi... evde hazır beklesin! Anlat üstü kapalı her zamanki lisanda durumu.. hazırlıklı gelsin.. yirmi üç yirmi dört yaşlarında, taş çatlasa elli beş kilo bir genç kız de.. söyle işte bir şeyler!" Sonrasını bilmiyorum.. en son dişlerim birbirine kenetlenmeye ve ağzımdan köpüklerin çıkmaya başladığını anımsıyorum... gerisi yok bende.. * * *
"Ne verdin kıza Sadrii! At öldüren mi ya? Üç gündür uyuyor yaaa... üç gündür!! Bak bu kıza bir şey olursa alırım kelleni Sadriiii... duydun mu beniii?"
Bağırıyor bas bas ya.. söylediği her bir söz bomba etkisi yaratıp, patladı beynimin içinde..
"Dayıııı! Bi sus... bağırma Allahansen yaa.. ohhoo beynim yandı yaaa!"
Offf... sarhoş gibiyim anasını satayım ya!
Yavaşça doğruldum yatakta... Sadri midir nedir... cidden ne vermiş bana ya... bildiğim Leyla'ya bağlamışım... kafam bi ton... bu herifte zar zar böyle bağırınca, vallahi kulağımın dibinde koca kilise çanlarına vurulduğunda çıkan o ding dongun o dong tonu gibi ses oluyo beynimin içinde... kalkmak istedim ve ayaklarımı yere indirdim.
Anaaa! üstümde pijamalarım var iyi mi? Kim giydirdi ki beni?
Yere basınca ayaklarım, dikilmek istedim tabiii ve bir adım attım ki, atmaz olaydım... laaap... yeri öptüm iyi mi?
Dayı, beni fark edince balkondan koşup geldi, yere yanıma diz çöktü... anam o orda mı bağırıyomuş? Sanki kulağımın dibindeymiş gibi duyuyordum ben oysa.
"Be manyak kız! ne kalktın öyle hemen yataktan... Boraaaa! Koş gel evlaat!" diye bağırınca yine... sağlı sollu yumruk yemiş gibi oldum ama, bu arada, "yoook... gelmesin o canına sıçtığımın ruhsuzuuu!" diye lafta yetiştiriyorum bir yandan... uyuz kaptım bir kere... ama herif gelmiş bile... tepemde dikilmekte ve ben başımı hafif kaldırıp ona baktım.
"Bi siktir git ya... Şam şeytanı kılıklı herif!" dedim ve laap... kafam yeri öptü yine.. sanki uzaktan sesini duydum...
"Bende sana bayılmıyorum Allah'ın manyağı!"
Gözümü açtığımda birde ne göreyim, kucağındayım ve beni yatağıma bırakıyor.. işte o sırada fısıldadı kulağıma... "sen manyak görmemişin dümbük!" dedim ve gerisi yine yok! * * *
"bende sana bayılmıyorum Allah'ın manyağı!" Kulağımda asılı kalan bu son cümleyle uyandım. Baktım şöyle bir etrafıma... yok, ruhsuz muhsuz yok. Bi rahatladım. Sanki bir aydır uyuyormuşum gibi uykuya o biçim doymuşum ve acayip iyi, çok zinde hissediyorum kendimi. Şükür ya! O neydi öyle ya. Sankim ringte sağlı sollu sağlam kroşe yemiş, sonrada son bir yumrukla ringin dibini boylamış ve nakavt olmuş tüy siklet bir boksör gibiydim anasını satam ya! Ohh bee! Kendime geldim valla.. bi sevinçle yataktan fırladım ve aynı zamanda kapı çaldı.
Ay bi havalara giresim geldi. Neşeliyim ben ya..
"Girrin jannimo!" diye seslendiğimde içeri dayı girdi ve ben, anında hazırola geçtim.
"Bi özüne dön len! jannimoymuş... düzelmişin belli oldu jannimo!" dedi bana ve güldü kendi kendine, beni de gildürdü.
"Tipe bak hizaya gel!" dedi bana. Herife bak ya! Sankim askerlik arkadaşıyım!
"Ne var tipimde dayı? Beğenemedin mi?" diye atladım hemen.. aynı anda başımı çevirip, hemen sağ tarafımdaki devasa gardrobun aynasına baktım.
Eh tamam, biraz saç baş dağılmış... kıvırcık ve kabarık ya benim saçlar, şu bonus kafa dediklerinden... her yandan patlamış... dibi lastikli alt pijamamın bir paçası dizime yakın bir yere kadar sıyrılmıştı.
Yakam falan da kaymış... nolmuş yani ya... Allah Allah! tipe bak hizaya gelmiş... getirdin zaten beni hizaya pis herif.
Dönüp yine ona baktığımda hala bıyık altından tatlı tatlı gülümsüyordu. "Üstünü giyin.. on dakkaya aşağıda ol! Kahvaltı yapacağız... kız bana bak! Şu çocuğa, Bora'ya ikide bir küfür etme lan! Bak tersi çok terstir.. hiç bana da güvenme.. alamam elinden..." diyince birden, önce bir neye uğradığımı şaşırdım. Ardından o biçim sinir oldum ya!
"Dayııı! Onun tersini, düzünü bir karıştırırım sittin sene kimse çözemez... akıllı olacak oda.. öyle bana hayt huyt! hiç çekemem öyle denyo tipleri!" dedim ve ayrıca, "sanada hiç yakıştıramadım... yok tersi terstir, elinden alamam filan demeler... oldu mu şimdi ya.. kestaneyi çizdirme dayııı!" dedim gülerek... aslında ona takıldım, takıldım da dayının şerrinden de tırsıyorum artık!
"Höössst! Cıvıma lan hemen... iki yüz verdik... hemen astar isteme... benden söylemesi... gençlerin arasına girmek bana yakışmaz hem ve sen! çoktan herifi karıştıracağın kadar karıştırdın zaten!" dediğinde ve gözlerimin içine tuhaf bir şüpheyle baktığında şaşırdım. Kaşlarımı çatmışım ona bakarken. "Düzelt len o kaşlarını!" dedi geldiği gibi basıp gitti ve ben kaldım öylece onun ardından!
Ne demek istedi o ya? * * *
"Söz mü? hiç eksiksiz, ne var ne yok anlatacan mı?" diye sordu tam üç kez bana.. ya tamı tamına üç kez.. yıldım ya! adamın üç rakamına takıntısı mı vardır nedir anlamadım ki ben?
"söz dayı ya.. söz! tamam... anlatıcam her şeyi ya! söz!" dedim usanarak artık.
"İyi madem... ilk soru! Gerçek adın da Defne mi?"
"Evet dayı.. gerçek adım Defne!"
"Kaç yaşındasın?"
"Yirmi üç, dayı."
"Nerelisin?"
Durdum öyle bir an... "bilmiyorum," dedim ve kaşları çatıldı hemen. "Kız insan nereli olduğunu bilmez mi... o nasıl şey öyle?" diyince... bi içlendim yine ama belli etmedim.
"İnsanın anası babası belli olunca nereli olduğu belli oluyor dayı... yapma bana şunu ya! Sanki anlamamış gibi!" diye birde sitem ettim.
Şaşkındı. "Ne bileyim kızım.. asi bir yapın var, evden kaçmışsındır diye düşünmüştüm hep," dediğinde güldüm.. "merak etme... onu da defalarca yaptım," diyince hepten şaşırdı.
"yani demem o ki... bende ana baba yok... yani aslında annem varmış... iki yaşına kadar benimle bir şekilde ilgilenmiş.. sonra huuup! Uçup gitmiş... gören bilen yok... bende hiç hatırlamıyorum onu," diyince adamın aklı karıştı tabii..
"Kız sen şunu bi doğru dürüst anlatan ya bana," dedi haklı olarak.
"Bak dayı... anam beni gizli mizli doğurmuş.. sonrada orta yaşlı bir teyzenin yanına vermiş.. sen buna bak, büyüt... ben her türlü masrafını karşılayacağım demiş.. köpek yavrusuyum ya ben... neyse... dediğini de yapmış... iki yıl hep maddi olarak ilgilenmiş ama benimle hiç bağ kurmamış... öyle diyordu nene.. yani bana bakan... sonra yok olup gitmiş.. terk etmiş İstanbul'u... kocası mı ne varmış, evlenmiş mi ne beni doğurduktan bir süre sonra... kocası da askermiymiş ne.. siktir olup gitmişler işte.. yani öyle anlatmış bir geldiğinde.. ben yine geleceğim her ay demiş ama hak getire... ne bir isim, ne bir adres, ne bir resim hiçbir şey yok. Akıllı kadın işte.. parayı gelip elden veriyormuş.. girip bana bakmazmış bile. bende bir güzel nenenin başına kalmışım.. oda beş yaşıma kadar zar zor baktı bana... eh oda hakka yürüyünce ben dımdızlak kaldım ortada ve hoşgeldin yetimhane.. bir iki yılda orda kaldım... sonra evlatlık verildim bir konağa.." dedim, sustum bir anda. Gözlerim doldu yine. Hiç sevmiyorum ne o günleri konuşmayı, ne de hatırlamayı... * * *
BİRİNCİ KISIM
DEFNE'NİN GEÇMİŞİ
İki yıl yetimhanede kaldım ben...zordu, çok zordu.. öyle böyle de olsa, bir ev ortamından yetimhaneye gitmek, kalmak daha zordu..bana bakan ve o hiç istemesede sırf başkasından duyduğum ve hoşuma gittiği için ona nene dediğim, bunun için de sürekli azar işittiğim o kadında şevkatli biri değildi.. evet bana temiz pak bakıyordu... aç bırakmıyordu ama çok sevgisizdi be. Sonradan aydım... yaşım ilerledikçe kavradım. Sevgi görmemiş, göstermeyi de bilmemiş, öğrenmemişti besbelli... yada ne bileyim işte... sevilmemişliğime bir bahane bulmaya çalıştım belki de. Sertti.. sürekli emreder gibi konuşurdu, zaman zaman özellikle bir şeye çok kızmışsa, sinir olmuşsa bir erkek gibi okkalı küfürler savururdu.. korkardım ama severdim de onu... dayağını hiç yemedim Allah var. Eğer bir yaramazlık yapmışsam çok kızdığında, "ulan zaten baban kim bilinmez, ananda siktir oldu gitti... yetim kalmış gibi oldun... senin hakkından dayakla gelirim bende... işte Allah'tan korkuyorum," derdi ve birkaç kez böyle beni azarladıktan sonra aynı anda bana acıyan gözlerle baktığını görmüştüm.
Şimdi düşünüyorumda aslında sevmiş beni Gülsen nene.. ama zahar oda bağlanmak istememiş, uzak tutmuş kendinden beni... bunu şimdi anlıyor olmama şaşırıyorum ve günün birinde tansiyonu fırlayıpta, beyninde damarı patlatınca ambulans dayandı eve...yalnız değildik o gün Bağcılar'ın tam varoşlarındaki eski gece kondumuzda.. sokaktan komşuları gelmişti.. düşünüyorumda onları severdi, sevilirdi de. Zoru banaymış... evet banaymış işte zoru.. komşular çağırdı ambulansı.. birkaç gün yoğun bakımda kaldı.
Bekledim geri gelmesini ve o arada sokağımızdaki komşular, o birkaç gün boyunca bana baktılar, sonra ölüm haberi gelince sosyal hizmetlere haber ettiler.. ve bana yetimhanenin yolları göründü. Kimliksizdim. Adım vardı ama kimdim, neydim bilinmiyordum. Resmi hiçbir varlığım yoktu. Bir sürü resmi işlemle anamın bana tek hediyesi adımın yanına bu işleri yürütenlerce seçilen bir soyad eklendi.. artık bir soyadımda olmuştu. Annem, bana bakan kadına adını sanını söylememiş, kendisiyle ilgili hiçbir bilgi vermemiş..nene internette evde çocuk bakılır ilanı verdirince sokağın gençlerine, ordan bulmuş annem bu kadını.
Epey bir araştırıldı annem resmi olarak ama tek bir iz bile bulunamadı. Sarı çizmeli Mehmet ağa misaliydi.. yoktu hiçbir yerde. Şimdi düşünüyorum da, neneye söylediği her şey yalandı belkide... yok birini çok sevmişte, deli bir aşk yaşamışta, bir kez beraber olmuşta, işte bana hamile kalmışta, yok mahalle baskısından korkmuşmuşta, hamileliğini geç öğrenmişte, beni aldırma zamanı geçmişmişde, mecbur kalmış doğurmuşmuş beni... amaaan! Bir sürü hikaye ama önü, arkası, içi, dışı boş bomboş bir hikaye işte... sanki çok eski zamanlarda yaşıyoruz.. şimdi hiç birine inanmıyorum. Bunları anlatmadım dayıya... gerek yoktu...
Yetimhanenin kapısından girdiğim gün bir garip oldum.. nenem yoktu artık ve hiç olmadığım kadar yalnız hissediyordum. Evet bizimle ilgilenenlerin bir kısmı iyiydi... sevgi gösterirlerdi ama ben çok kızgındım. Neneye çok kızmıştım gitti diye. Ondan önce anneme zaten çok kızgındım... iletişim kurmuyordum kimseyle.. göz temasını ancak kızdığımda kurardım karşımdakiyle.. yaramaz değildim ama çok söz dinleyen de değildim. Çoğu zaman tek takılırdım. Ders mers bitti mi çekilirdim bir köşeye bakardım halimize.. arada gönüllü anneler gelirdi.. çocuklar hurraa koşarlar onlara ama ben hep geri dururdum.
Somurturdum.. o annelerin hiçbiriyle bağ kurmazdım... bilirdim çünkü.. birkaç saat sonra gidecekler ve yine bizi kendi yalnızlığımızla tek başımıza bırakacaklar.. getirdikleri hediyelerden de almazdım. Öyle tuhaf bir şey olup çıkmıştım. Her şeye, herkese öfkeliydim.. arada garip şeylerde olurdu... anlayamadığım garip şeyler...geceleri korkmaya başladım bir süre sonra.. yatakhane gibi odamızda uyurken, kapı sessizce açılır, içeri biri girer, tek tek yataklarımızın başına gelir, dururdu ve sonra geldiği gibi sessizce giderdi ama sadece geceleri, artık herkesin yattığı saatte olurdu bu. Kapının çok yavaş açıldığını duyduğumda hemen başımı yorganın altına sokardım..bu ziyaretler her gece olmaya başlayınca iyice korktum.. her gece o kapı daha da yavaşça, daha da dikkatlice açılır oldu ve o içeri giren kişi, her gece bir yatak başında önce durur, sonra yatağın kenarına oturur oldu.. bir şey yapıyordu.. sesini duyardım ama ne olduğunu anlamazdım... anlamazdık... ve bütün kızlar bilirmişiz bunu aslında.. bir gece yine geldi bu... bu defa da benim yatağımın kenarında durdu ve ben korkudan nefesimi tuttum. Başımı yorganın altına öyle bir saklamışım ki terlemeye başladım.. aşağıdan, ayak kısmından yorganımın aralandığını hissettim. Kalbim deli gibi çarpıyordu ve buz gibi parmaklar, alt pijamamın paçalarını yukarı doğru sıyırmaya başladı... bacaklarımdaydı parmakları... okşuyordu ve hızlanan nefesini yorganın altından bile duyabiliyordum... çok ama çok korkuyordum.. yüzüm aslında yorganın altında ona dönüktü ama işte korkudan sıyırıpta bakamıyordum ki yüzüne... ve o buz gibi parmakları artık ısınmaya başlamışken, yavaşça yukarı doğru kaymaya başladı ve aynı anda bana doğru eğildiğini hissettim. Titriyordum resmen.
"Uyumadığını biliyorum... eğer bunu birine söyleyecek olursan, seni kimse anlamadan cinlere veririm ve onlar seni yerler." dedi hırıltılı bir fısıltıyla. Daha çok korktum... cin neydi ki?.. * * *