Benim deli, bir çok hastanın aynı anda bakıldığı, gözetim altında tutulduğu müşahade odasından çıktıktan sonra acayip bir heyecan, yanında inanılmaz bir korku ile kalbime saldırmaya başladı. Şişleri biraz olsun inmiş, beyazlarını kan basmış elalarımla kirpiklerimi hiç kırpmadan, görebildiğim kadarıyla oldukça geniş olan oda kapısına bakıyordum.
Kapıdan içeri giren o güçlü adımı görünce tüm korkumla nefesimi tuttum ve ardından bütün heybetiyle odadan içeri giren babayı gördüm. O odaya girince sanki her şey birbir buhar olup, yokluğa karıştı.
Yine koyu renk ceketi o geniş omuzlarındaydı ve o iri taneli tesbihi elindeydi. Odanın içinde kartal bakışlarıyla göz gezdirdiğini ve artık benim göremediğim o diğer hastalara bakıp, "geçmiş olsun canlar," diye seslendiğini duydum. Sesi yine her zamanki gibi gür ve güçlü çıkmıştı. Aynı anda gözlerimin önünde az önce buharlaşan her şey tek tek geri döndü. Babanın sesini duyan hemşireler dönüp ona baktılar. Ürktüklerini görebiliyordum. Hiçbir şey diyemediler ve benim yatağıma doğru o ağır adımlarıyla yaklaşmakta olan daha önce hiç görmedikleri bu adamın ardından kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar ve o da bunun farkındaydı ama hiç renk vermedi.
Yere bakan başını kaldırıp bana baktığında, rengi iyiden iyiye koyulaşan fırtınalı denizi andıran o çok sevdiğim, özlediğim gözlerini gördüm ama o gözler çok öfkeli bakıyordu bana ve kırlaşmış gür kaşları çatıktı yine.
Asıl şimdi sıçtın Defne! Bora neymiş ki?
Offf bee... anasını satayım kaçacak delikte yok şimdi.
Yanıma gelince, yattığım yerde doğrulmak istedim ama o koca elini kaldırdı ve beni engellemek istedi ama dinlemedim onu. Doğrulup, oturduğumda "kız yat zıbar, kırdırma bana o kemiklerini.. üzerinde iyi çalışmış zaten Allah'ın o manyağı, gerisinide bana tamamlatma üç kağıtçı seni!" diye kükredi yine.
Ya bari burda yapma be baba! Rezil oldum.
"napıcaktım ya... size kalsa başka türlü olacaktı baba, sanki sen bu işleri hiç bilmiyormuş gibi azarlıyon birde beni?" diyen ben miyim ya?
"Kız bak o senin dilini kesicem en sonunda... hala utanmadan birde cevap veriyor bana ya şuna bak! Dellendirme şimdi beni burda... senin hesabını evde görecem ben edepsiz!" diye yine bastı azarı.
Ulan bunların sevgileri böyleyse, sevmemiş halleri nasıl acaba ya! gelen azarlıyo, giden basıyo kalayı.. harbiden bi bok anlamadım ben ya... iki tatlı söz et bari... ölür müsün be babam ya?
Sustum ister istemez.. iyice sinirlerim bozuldu ya.. yine gözlerim doldu... başımı önüme eğdim... kalbimin acıdığını hissediyordum ve o hala yanı başımda dikiliyordu. "yüzüme bak!" diyince o sert çıkan sesiyle başımı kaldırdım ve dönüp ona baktım. Yanağımdan süzülen firari yaramazımı, uzanıp parmak ucuyla sildi. İyice yanaşıp yatağımın kenarına oturdu. Bakamadım daha fazla yüzüne. Kucağımda duran elime uzandı ve güçlü parmaklarıyla tuttu. "çok korkuttun beni be kızım," diyen yumuşamış o sesini duyunca hemen başımı kaldırıp yüzüne baktım ve neye uğradığımı şaşırdım. Koskoca baba karşımda ağlıyordu. Tutamadım kendimi, bir anda sarıldım ona. Önce bir durdu, sonra oda sarıldı bana ama adeta bir tüye sarılır gibiydi. Anladım, canımı acıtmaktan çekiniyordu. Acıyan kalbim, sevinçle doldu bir anda. "Çok yakmış canını elleri kırılası pezevenk," dediğinde sesi titremesine engel olamadı. "olsun babam, Sofia anam, Totorim hayatta ama ve bu her şeye değer," dedim. Ona sarılınca başımı o geniş omuzuna yatırmıştım ve yine saçlarımda o güçlü parmaklarını hissettim. Tüm şevkatiyle yumuşak, sevgi dolu dokunuşlar bıraktı saçlarıma. Mest oldum resmen.
"doktorunla konuştum deli kızım... çıkman için bir sakınca yokmuş, çıkış işlemlerini yaptırıyor Rüstem'de. Bizim ihtiyarlarda iyiymiş, hep beraber köye dönüyoruz.. onlarıda bırakmam artık.. şu işler bitene kadar onlarda bizle kalacak, sonra hala istiyorlarsa birlikte Karaburun'a götürürüz onları, tamam mı? için rahat olsun," dediğini duyduğumda başımı kaldırıp, kendimi geri çektim. Bu söyledikleriyle öyle mutlu oldum ki.. Alnımı alnına dayadım. "keşke senin gibi bir babam olsaydı," dediğimde ağlamaya başlmıştım bile. "e var işte artık.. boşuna mı bana baba de dedim kafadan çatlak kız?" diyince, ağlarken güldüm. Çok haklıydı, evet biraz hatta birazdan daha fazla kafadan çatlaktım... en az Boram kadar, en az bu deli adam kadar kafadan çatlaktım ve onlarla çok mutluyum, güvendeyim.. en güzeli de bu.. şimdiye kadar hiç hissetmediğim kadar güvendeyim. Burnumu çekerken, zar zor sustum. "babaa," dedim ama devamını getiremedim. İçin kıpır kıpırdı ve söylemek istediğim şeyi söylemeye çok utanıyorum ama söylemek içinde can atıyorum. "Noldu deli kız?" diyince, alnımı çektim alnından. Ellerimle yanaklarını tuttum, hiç korkmadan, ürkmeden o güzel gözlerine baktım.. "babaa, ben seni çok seviyorum be babam," dedim. Tutamadım daha fazla içimde... benki hep duygularını bastıran, hiç sevgi sözcükleri duymayan, duymadığı gibi söylemeyi de bilmeyen, beceremeyen ben söylemiştim, söyleyebilmiştim sonunda onu sevdiğimi... onu babam gibi sevdiğimi söyleyebilmiştim. Utandığını gördüm yine ve yüzüne çok yakışan o tatlı tebessümü yayıldığında, gözlerime baktı.
"Ah be evlat... bu kalpte seni çok sahiplendi, sevdi... sevdirdin kendini o deli dolu, edepsiz hallerinle.." dedi ve yine ağlattı beni..
"hadi bakalım, yeter bu kadar gevezelik, şu zımbırtını kolundan çıkarsınlar, biz kapıda seni bekliyoruz, defolup gidelim evimize," derken gözyaşlarımı da silmeyi ihmal etmedi. Duygularını kontrol altına almayı başarırken, yine o eski haline döndü bir anda ve ayağa kalktı. Tüm hayranlığımla ona baktım. "tamam baba," dedim ve onun bana göz kırptığını, gülümsediği gördüm. Derin bir nefes alıp, dönüp geldiği gibi o vakur adımlarıyla kapıya doğru ilerlemeye başladı.
Kapıdan çıkarken, son kez dönüp bana baktı ve o hayranlık uyandıran tebessümüyle gülümsedi.
Kızsanda, sövsende seviyorum ben seni koca yürekli adam... ve birini baba gibi sevmek ne kadar güzelmiş, nasıl güzelmiş be Boğazkesen Nejat! * * *
Onu öyle gördümya, ciğerimin dağlandığını hissettim. Şimdi belki de kaderinin ipleri benim elimde olan o piç, sanki korlarda tutulumuş bir hançeri alıp ciğerime soktu, yaktı her bir köşesini.
Bekle beni orospu çocuğu... bekle! Dua et de ecelin olmayayım senin!
Koridora çıktığımda Rüstem'in de bana doğru geldiğini gördüm. Bende ona doğru adımlamaya başladım. Gecenin bu vaktinde bile koşturmacanın hiç eksik olmadığı, hastane koridorunun ortasında buluştuğumuzda, Rüstem elindeki kağıtları gösterdi. "biliyorsun bu durum artık adli vaka aynı zamanda," dediğinde yüzümü buruşturdum. "bilirim, bilirimde şu kızın mahkemelere çıkmasını hiç istemiyorum be Rüstemim," dediğimde hüzünlü bir tebessüm yayıldı yüzüne. "kanunlar böyle Boğazkesen, sende en az benim kadar biliyorsun bunu... adam kaçırma, darp, tehdit, Allah ne verdiyse var içinde... daha önce olanları saymıyorum bile.. o şerefsiz yakalandığında tüm bunlar elinde patlayacak işte. Polis zaten çoktan ifadesini aldı, doktorlar hem kız, hemde Totori için darp raporunu çıkardı, burda işte," derken elindeki bir sürü kağıdın içinden bulduğu belgeleri bana gösterdi. "Totori'yede mi vurmuş ibne?" diye sorduğumda nedense şaşırmıştım. O pisliğin bizimkilere ihtiyar oldukları için dokunmayacağını düşünmüştüm. Ne kadar aptalca bir düşünce... böyle düşündüğüm için kendime kızdım sonra. Herif ayan beyan piskopat, niye onlarada zarar vermesin ki? Bu kız boşuna mı kendisini feda etti?
Ah Nejat! Sen iyice yaşlanmışsın be adamım!
"gerekli prosedür tamamlandı, kızıda ihtiyarlarıda alıp gidin, benim biraz daha işim var, köyde buluşuruz abi," dediğinde başımla onayladım onu.
Rüstem ile bir an birbirimize baktık. Ona karşı suçluluk duyuyordum.. o şerefsizi ellerinden kaçırdıkları için çok üzgün ve birazda mahçuptu sanki. "abi bulacağız o şerefsizi, yılanın deliğine girse bulacağız, sana söz veriyorum," dediğinde kalbim acıdı. "bundan hiç şüphem yok ki Balıkçı Rüstemim... sizler benim kızı, o ihtiyarları kurtardınızya bundan sonra karada ölüm yok bize!" dedim ve dostuma tüm sevgimle, minnetimle sarıldım. "Rabbim hepinizi korusun, ayağınıza taş değmesin can dostum benim," dediğimde derin bir nefes aldığını duydum.
Hastanede ilk karşılaştığımızda olanı biteni bana bir çırpıda anlatmış, ne olacağını tam kestiremediği içinde operasyon başladığında bana haber veremediğini açıklamıştı zaten. Ona ve ekibine o herihi ellerinden kaçırmış olmak evlat acısı gibi koymuş, birde bizim kızı öyle görünce iyice morali bozulmuş. Onu toparlamak, destek olmakta bize düştü. Polisde olsa, nicelerini görsede oda, diğerleri de insan evladı.. dağ gibi, mangal gibi yürek olsada o bedenlerde, insan işte hepsi... ah birde kurtarmak zorunda oldukları kişi benim kız, bizim ihtiyarlar olunca daha çok yıprandı Rüstemim.
Birbirimizden ayrıldığımızda, "abi ben gideyim, sizde daha fazla oyalanmayın.. bir durum olursa haberleşiriz," dedi nemli gözleriyle bana bakarken. "tamam iki gözüm, Allah'a emanet olun," dedim.
Tekrar birbirimize sarıldık ve ayrıldığımızda hiç oyalanmadan dönüp, geldiği gibi telaşlı adımlarıyla uzaklaşmaya başladı. Ardından baktım bir süre. Dönüp kapıda bekleyen çocuklara baktığımda, başka bir müşahade odasından çıkan Sofia ana ve Totori'yi gördüm. Garibim Totorim aksıyordu. Onu öyle gördüğümde yüreğim yandı ama aynı anda o mahlukata duyduğum öfkem bir kez daha tüm bedenimi ele geçirdi. Neler gördüm, geçirdim ama tek bir Allah'ın günü böylesine üstelik hak ettikleri halde yaşlı bir adama yada kadına elim kalmadı, kalkamazdı.
Ulan şerefsiz! Şunca yaşlı adamdan ne istedin? velevki sana ve o yanındakilere direnmiş olsun! Hangi ara insanlığını kaybettin sikik manyak?
Çocuklara, "gidin tekerlekli sandalye bulun," dedim hemen ve iki ihtiyara doğru yürümeye başladım. Yanlarına vardığımda Sofia ana yine ürkerek baktı bana. "Korkma artık benden be Sofia anam! Sanki beni bilmezmiş gibi," dediğimde yüzünde bir rahatlama gördüm. "amman be passam binimkisi kurkmak diğil de çikinirim iste sisden, affedesin bini be jannimom," dediğinde, dayanamadım ikisinide sarıldım. "benden çekinmeyesinis be jannimom," dediğimde ikiside gülümsediler. "laf aramızda bana passam demenide özlemişim Sofia ana.. ne günlerimiz geçti sizinle.. unuttum sanma.. ahh hele bir defasında, bana bulaşmak için senin mekanı basan o heriflere bıçak çekmeni hiç unutmadım," dediğimde utandı, başını önüne eğdi. "Defne'de kendini görürsün bilirim... o yüzden sahiplendin o kızı," dedim. Eliyle elimi tuttu bir anda. "utandirmayasin bini be passam.. yidirir miydim be zeni o kapjik agislilere be!" dediğinde bir an durduk, sonra üçümüzde patlattık kahkayı.
Biz öyle gülerken, çocuklar iki tekerlikli sandalye kapıp geldiler. Hemen Totori'yi oturtular. "sende otur Sofia ana," dediğimde hemen karşı çıktı. "Yuuk! Olmas be passam.. binim dili kısi oturturüz.. yassiktir, onin ayajikleri yurgundur simdi, basamas bile üstine yavrusum!"
Diretmenin anlamsız olduğunu biliyordum. Onun dediği gibi yaptık. O yaşlı haliyle Sofia ana hiçbirimize bırakmadı Defne'yi. Kendi itti tekerlekli sandalyeyi ve o süre boyunca gözünün yaşı hiç dinmedi. Olanları düşünüyordu bilirim. Defne'nin attığı o acı dolu çığlıkların yeniden ve yeniden o yaşlı kulaklarında yankılandığını, ona yetişememenin, yardım edememenin çaresizliğini, azabını tekrar yaşadığını bilirim ben. Tanırım onu, hemde çok iyi tanırım.
Nihayet, hastaneden çıkıp bahçeye inen merdivenlere geldiğimizde Defne'yi bize teslim etti. "Baba, iyiyim ben yürürüm arabaya," dedi hemen bizim deli kız. Yanında duran Bora ile birbirimize baktık. Bu bakışmayı kaçırmamış tabii. "Ne bakıyorsunuz ya birbirinize, karar vereceğiniz şey sanki devlet meselesi," diye bastı bize kalayı. "kız hala fırça attığına göre bize, sen cidden iyisin!" diye yapıştırdı lafı Bora. Ters ters baktılar birbirlerine.
Yav bunlara nolmuş gene!"
"İyiyim tabii ya ne sandın.. iki dayakla geberecek süs bebeği değilim ben ruhsuz... daha tanımadın mı beni?" diye çıkıştı yine bizim oğlana. Hayatımda çok deli gördüm ama bunlar gibisine hiç şahit olmadım. İkisi hariç hepimiz şaşkındık.
Sofia ana ile göz göze geldiğimizde onun tatlı tatlı muzipçe gülümsediğini gördüm. "eh iyi be kisim... yüri gidilim usamman!" dediğini duyduya benim kaçık, hemen sandalyesinden kalkmaya yeltendi ama başı döndü tabii, gerisin geri oturdu. "Noldu süs bebeği... başınız mı döndü?" diye Bora hiç vakit kaybetmeden atlayınca, "lan bana bak! asabımı bozma, varya benimle o dalga geçmeni alır, senin...!" dedi ve zor bela sustu bir anda. Bizim orda olduğumuzu unutmuş gibi bir halleri vardı. Gözlerim, gözlerini yakalayınca bende kaçırdı bakışlarını. Bora'nın bir an çekinerek bana baktığını gördüm. Oldukça sinirliydi deli çocuk. Nihayet ikiside benim onlara ters ters baktığımı görünce sustular ama aynı anda anladım, Bora onunla yalnız kalmak istiyordu. "Sofia ana, Torori hadi gelin, sizi arabaya yerleştirelim.. onlar gelirler," dediğimde ikiside hiç itiraz etmediler. Eh ne olup bittiğini ikiside anlamışlardı. İki deli aşık, birbirlerini yiye dursunlar, biz ufaktan onlardan uzaklaşmaya başladık. Merdivenleri inip birkaç adım atmıştık ki, "bu ikisi birbirlerini üldürmesler insallah be passam," dediğinde Sofia ana, Totori atladı hemen. "Kis zende genjligimisde bana as çiktirmedin be!" dediğinde tutamadım kendimi, çaktırmadan güldüm. Sofia ananın Totori'ye, "as bile yapmısım... ohhh jannima degsin be vre!" dediğini duyduğumda bastım kahkahayı. Onlarda dayanamayıp bana katıldılar. Gülüyorduk hep beraber ama aklım çocuklarda kalmıştı. Zar zor susarken, son kez dönüp onlara baktığımda hala atıştıklarını görünce hiç şaşırmadım.
Hey kurban olduğum Allahım.. millet deliye, ben akıllıya hasretim be! Şu kulunada acı biraz! Ya sabır! * * *
"noldu oğlum beğenemedin mi? sanki beni dün tanıdın! kalkmış birde ne edepsizsin sen diyip duruyorsun! Bırak şu kolumu ya!" diye kolunu çekmeye kalktı ya dinime imanıma kan beynime sıçradı.
"kız rahat dur! vallahi Allah yarattı demen basarım şimdi o şekilsiz sıfatına tokatı.. laf yetiştirme bana.. yürü! Babadan bile utanmıyorsun be.. Sus biraz ya! İnsanlar bekliyo Allah'ın belası!" dediğimde çok şükür sustu. İşim var bu manyakla benim. Ne çenesi duruyor, ne de eli kolu. Sanki bir araba dayağı o değilde başkası yemiş şerefsizim. Güç bela arabanın yanına geldiğimizde, "bırak artık şu kolumu be!" diye tersledi yine beni.
Ya sabır! Şeytan diyor ki bir tane ağzına indir... ama kıyamam da edepsize!
Kolunu bıraktığımda derin bir nefes aldı. Bana öyle sinir olmuşki arabaya binerken ben fark edene kadar birde başını çarptı arabanın üst kenarına. "hay Allah kahretsin be! başım gitti ya!" diye söylenmeye başladı. Hem üzüldüm, hem gülmemek için kendimi zor tuttum. Nihayet arabanın arkasına bindiğinde bende yanına oturdum. Baba önde, Sinan'da şöför koltuğundaydı. Ahmet abi o şerefsizi bu panelvan araçtan çıkarıp, çocukların araçta bagaja yatırmıştı. Herif baygındı zaten ve o halde çoktan yola çıkıldığının farkında bile değildir. Herif elindende yaralıydı ve bizimkiler ona kendilerince ilk yardımı yapmışlardı. Kan kaybından gebermesin diye bir an önce kendi doktorumuza yetiştirmek için Ahmet abi, Allah bilir yollarda uçuyordur şimdi. Ölüm o pisliğe kurtuluş olur çünkü.. daha onunla görülecek hesabımız var. Tabii asıl hesabı ben şu an yanımda oturan deliyle göreceğim. Panelvanın diğer iki koltuğunda da Sofia ana ve Totori oturuyor ve Sofia ana arada bir Defne hanıma iyi olup olmadığını soruyor. Benim edepsiz onunla konuşurken sesi tatlı mı tatlı ama dönüp bana baktığında o morarmış gözleri zehir gibi bakıyor.
Sanki ben dövdüm onu! Manyak!
Tamam bende iyi bir bok değilim ama bu benden de deli.. yine de çok seviyorum bu deli kızı. Arada çaktırmadan ona baktığımda uykusunun geldiğini ve gözlerini açık tutmakta zorlandığını görüyordum. Dayanamadım, elini tuttum. Hızla çekti elini. Eğilip kulağına, "uslu dur! ver şu elini," dediğimde yine o gözleriyle döver gibi baktı bana. Zorla elini çekip iki elimin arasına aldım. Karşı çıkamadı. "başını omuzuma daya ve uyu... yolumuz uzun deli aşkım," diye fısıldadığımda bu defa yüzünde belli belirsiz ama tatlı bir tebessüm gezindi. Beni öyle sinir ediyor ki inadına o duymak istediği sözleri ona söylemiyorum ama aslında her defasında ona aşkım demek içinde ölüyorum. Hala çok kızgınım ona ve bunu beni kızdırmadan, terk edip gitmeden önce düşünecekti.
Dayanamadı ve bir süre sonra başını yavaşça omuzuma dayadı, çok geçmeden de uykuya daldı. Üstüne sinen o hastane kokusunun içinden bile ayırt edebildiğim saçlarından gelen o kendine has güzel kokusunu içime çektim.
Onu ne ara bu kadar çok sevdim ki ben!
Düşündükçe kendime daha çok şaşırdım. Çoğu zaman yaşadığım şu hayatta kimseyi sevemeden geberip gideceğim diye düşünürken, şimdi en az bizim kadar deli bir aşkın içinde buldum kendimi ve ben çok mutluyum ya. Onu kaybedebilirdim ama işte şimdi yanımda, sıcacık elleri avuçlarımın içinde, başı omuzumda ve güvende artık. Usul usul nefes alış verişleri sanki bana tatlı bir ninni gibi.
ah Allahım.. bir daha bana onu kaybetme korkusunu yaşatma! * * * * *