Bölüm 24 Kızılcık Sopası Hazır...

2369 Words
GECE... 03:30 civarı... Gece sıcak ve ağır. Havadaki nemden herhal yıllar öncesinde kırılan ve yerine düzgün kaynayaman sol elimin işaret parmağında bir ağrı peydah oldu. Uzun süredir böyle ağrıdığını hatırlamıyorum. Parmağımın kırıldığı o gün, o an geldi gözlerimin önüne ve yine tıpkı o günkü gibi canım yandı. Kurtulmak istedim o lanet hayalden, sımsıkı kapadım buğulu bir uykunun esir almaya başladığı şu yaşlı gözlerimi. Ne çok şey yaşadın be Nejat... ne çok şey sığdırdın şu belalı ömrüne... ama hiçbiri şimdiki bela gibi değil! Ruhum sıkılıyor! Allahım hayır olsun bu sıkıntı... hayır olsun! Açtığım gözlerimi, parmaklarımla ovdum. Derin bir nefes bırakırken, canım çekiliyor gibi hissettim. Kalbimde bir kasvet çöreklenip oturup kalmış, aklımda Defnem var. Ne haldedir, ne yapar hiç bilmiyorum. Rüstem'de aramadı. Bende arayıp dikkatini dağıtmak istemiyorum ama ah şu kalbim, beni rahat bırakmıyor ki. "Baba ben bir su döküp geleyim," dediğinde Ahmet, o sisli, ağır düşüncelerimden sıyrıldım. "tamam evlat, çocuklara da söyle, varsa ihtiyaçları görsünler, artık kalkalım, yola koyulalım. Operasyon başladığında yakınlarda olalım istiyorum," dediğimde "tamam baba," dedi Ahmedim. Elimdeki telefona bakıyordum sürekli. Niye aramaz ki bu Rüstem, bilmiyor mu benim ne tedirgin olduğumu? Yerimde oturamaz oldum. Ayağa kalktım. Etrafımı tarayan gözlerim yine iş başındaydı. Eski alışkanlık işte. Sürekli sağa sola bakıp, kolaçan etmek, nerden ne gelir diye merak etmek artık karakterimin en vazgeçilmezlerinden olmuş, şimdi yeni bir vazgeçilmezim daha var, adı da Defne...özledim deli kızı. Burnumda tüttü bir anda ve acıyla kavruldu yine ciğerim. Sağ tarafıma dönüp baktığımda Ahmet'in telaşla yanıma doğru geldiğini gördüm. Hayırdır inşallah! Noldu bu çocuğa? Yanıma gelir gelmez tek nefeste, "abi şu telefonundan o Ünal piçinin resmini bir daha göstersene," bana dediğinde, kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Hemen telefona sarılıp, galeriden herifin resmini bulup Ahmet'e gösterdim. Yüzünün aydınlandığını gördüm. "abi, emin olmak istedim, vallahi herif burda! lavaboda karşılaştık. Ben çıkarken o giriyordu, koştum hemen sana haber vereyim dedim, çocuklara da herifin tipini tarif ettim, çaktırmadan takip etmelerini söyledim," dediğinde heyecandan ağzımın içi kurudu bir anda. Kalbimin vuruşları öyle hızlandıki, damarlarımda dılaşan kanın yandığını hissettim. O heyecanımla tuttum alnından öptüm onu. Bilirim çok dikkatlidir ve bi zımbırtı hafıza varmış, işte ondan var onda.. bir gördüğünü beynine kazır, hayatta unutmaz.. "hemen araçlara binelim, çocuklara iş koy araca bindiğimizi bilsinler, hatta zuladan ağırları alalım yanımıza," dedim o telaşımla. Ahmetimin yüzü değişti bir anda. "tamam abi, sen geç otur arkayada, herif şimdi seni araştırmıştır falan tanımasın," dedi garip bir heyecanla. Gözlerine dikkatle baktığımda anlayamadığım bir şekilde bakışlarını benden kaçırdı. Dinime imanıma huylandım. Var bu çocukta bir gariplik. "sen şu gözlerime baksana bi Ahmeet!" dediğimde sesim biraz sert çıktı. İyice tedirgin olduğunu fark ettim.Gözlerime baktı ama hem biraz mahçup, hemde biraz korkarak baktı. Bu bir iş çevirmiş ama ne çözemedim. Ağırları almayı mı unutmuş yoksa? eğer öyleyse hapı yuttuk. Tuttuğum omuzunu sıkarken, başını yere düşürdü. "şu ağırlara bakalım bir Ahmet!" dediğimde telaşla, "abim neyine bakacaksın zuladalar işte!" dedi. Var bir çapanoğlu vaar! çözmezsem ne olayım? "düş ulan önüme," dediğimde artık kızmaya başlamıştım. Karanlık bir noktaya çektiğimiz aracın yanına giderken, bir an dönüp ona baktığımda terlemeye başladığını gördüğüm an iyice işkillendim. Aracın yanına vardığımzda hemen arka tarafına geçtim. Allah Allah, koca bagaj kapısı hafif aralık. "bu ne Ahmet, biri kapıyı açmış yada bilerek mi açık bırakılmış?" dediğimde benim kaçıktan hiç ses çıkmadı. Panelvanın bagaj kapısını açtığımda, siyah bir branda gördüm. Altında bir şeyler vardı sanki. Hiç beklemeden brandayı kaldırdığımda neye uğradığımı şaşırdım. Bora bana ben Bora'ya bakıyordum. "noluyo lan burdaa!" diye kükredim tüm öfkemle. Bora iki büklüm olmuş örtünün altında yatıyordu ve yavaş yavaş doğruldu. Şaşkınlığım yerini delicesine bir kızgınlığa bıraktı. "ulan ne zamandan beri benim sözümü dinlemez oldunuz hergeleler!" diye deli gibi bağırdım. İkiside şuçlularya yüzüme bakmaya cesaretleri yok tabii. Hala sessiz, başı önünde duran inatçı keçiye, "in ulan şurdan!" diye çıkıştım. Oda dünden razıymış... deli oğlan saatlerdir arkada öyle iki büklüm yatmış kalmış. Vay arkadaş ne aşkmış be! yaralı maralı bizim deli oğlanı yollara düşürdü. İstesemde kızamıyorum şimdi. Tuttum kulağını çektim. "yazdım bunu bir kenara Bora efendi yazdım! hesabını sonra soracağım hem sana," dedim ve dönüp karşımda süklüm püklüm duran Ahmet'e baktım ve, "seninde ifadeni alacağım evlatçım, sen hiç merak etme, sıranı bekle sadece!" diyerek ikisine de bastım fırçayı. Çocukların koşarak yanımıza geldiğini görünce hemen Bora'ya, "geç arkada uslu uslu otur!" dedim tüm öfkemle. İkiletmedi bile beni. Ben çocuklara doğru giderken, Ahmet araca bindi ve motoru çalıştırdı. "baba herif siyah bir jipe bindi, benzinciye geçti... benzin alacak herhalde," dedi Sinan. "tamam evlat geçin sizde kendi aracınıza, düşelim herifin peşine belli kaçıyor ibne!" dedim. Dönüp arkama baktığımda Ahmet'in araçla yanıma geldiğini gördüm ve hemen kapıyı açıp bindim. "herif benzin alıyor, biz ne durumdayız?" diye sorduğumda Ahmet hiç beklemeden, "full doluyuz baba, unuttun mu önce benzini aldık ya!" diye cevap verince ters ters baktım yüzüne. "akıl bıraktınız lan bende dürzüler... yedikleri boka bak! unuttum sanmayın... herifin plakası 48 KNS... kaçırmayalım şerefsizi," dedim. Burnumdan soluyordum resmen. İki edepsizde sessizler, ödleri kopuyor şu anda benden.. kopsun, kopsun tabii. Hele şu herifi bir indirelim ben biliyorum ikinizede yapacağımı... zırzoplar! Nasıl sinirimi bozdular ya! Hay Allahım ya! Hasbinallah, tövbe Allahım tövbe.. şeytan diyor ki ikisinide eşşek sudan gelene kadar döv, döv ki akılları başlarına gelsin. Biz bilmiyorduk sanki Bora delisini yanımıza almayı... Hasbinallah ya! Kendi kendime içimden söylenirken telefonda Rüstem'in adını buldum. Niye aramadığı belli oldu onunda.. sanki bunların hepsi beni delirtmek için bu gece sözleşmiş gibi iş çeviriyorlar arkamdan. Birkaç çaldırmanın ardından telefonu açtı büyük hergele! Onada o biçim tutuldum Allah, kitap çarpsın. "selam abi," dedi açar açmaz. Sakin kalmaya çalıştım. "ve aleyküm selam. Hayırdır Rüstem hiç ses çıkmadı senden, hani arayacaktın beni, operasyon ne zaman başlıyor?" diye sordum hemen. Karşı hatta bir an öyle sessiz kaldı ve aldığı derin nefesin ardından, "abi operasyon yapıldı, Defne, Sofia ana ve Totori bizimle, kurtardık onları," dediya, o sustuğunda bir anlığına duracakmış hale gelen kalbim göğsüme yuruk artı. "çok şükür ya çok şükür!" dediğimde sevinçle gülüyordum. Dönüp Bora'ya baktığımda çocuğun gözlerindeki o bakış ok gibi kalbime işledi. "kurtarmışlar hepsini!" dediğimi duyunca tuttuğu nefesini bıraktı. Dönüp tekrar akıp giden yola baktığımda Ünal ile ilgili bir şey söyleyecek mi diye bekledim. Kaçarı yok söyledi tabii ama ben ona hiçbir şey demedim. "sağlık olsun, elbet kaçanı bulacaksınız, bizimkiler nasıl Defnem nasıl?" diye sorunca ben, sustu yine. "abi yalan konuşamam, kızı fena dövmüş, hastanedeyiz şu an.. gözetim altında. Allah'a çok şükür ki hayati önem taşıyan bir travması yok ama iyi benzetmiş kızı orospu çocuğu," dediğinde dişlerimi sıkmaktan nerdeyse hepsi kırılacaktı. Bütün bedenime yayılan titremem sadece ve sadece öfkemdendi. O herifi dünyaya geldiğine pişman edeceğim, etmezsem namertim. Hangi hastanede olduklarını öğrendikten sonra kapadım telefonu. Rüstem'e de daha yolumuz var diye salladım yalanı. O herifi önce ben, sonra devlet okşayacak! Hiç kaçarı yok, kalmadı. Gecenin karanlığında belli bir takip mesafesiyle herifin arkasındaydık. Yollar ara ara ışıklı olsada bazen zifir karanlıkla buluştuğumuzda oluyor. Herifin sağa kıvrılan bir yola saptığını gördük. Anladığım kadarıyla gittiği bu yer nereyse, zaten bildiği belki de gizlendiği yerlerden biriydi. Aynı yola sapmadan ben daha ağzımı açmadan Ahmet bütün farları söndürdü ve aynı şeyi diğer çocuklarda yaptılar. Oldukça sarsıntılı bir yolda mümkün olan en uygun hızımızla herifin peşindeydik artık. Plan belliydi, biz herifi arkadan sıkıştırırken, çocuklar onun önüne geçip direksiyonu üstüne kıracaklardı ve o durur durmaz, susturucu takılı silahlarla çocuklar aracın lastiklerini iptal edeceklerdi ve ibne ateş edecek olursa onlara Allah ne verdiyse sıkacaktık hepimiz. "Ahmet yapıştır gaza, kökle oğlum, herif çaktı köfteyi," dediğimde Nazlımın roketleri devreye girdi. Zıpkın gibi uçmaya başladık. Herif deli gibi sürerken arabayı, onu yakalamamız an meselesiydi artık. Ahmet, onunla aramızdaki mesafeyi kapadığında hızını alamadı, arka tamponuna son sürat daldı.. "Bora sıkı tutun evlat," diye bağırırken dönüp ona baktığımda, onun sağ kapıya dayandığını ve herife nişan aldığını gördüm. Ahmet, herifin aracın kıçına yine hızla bindirdi ve aracın sağa sola savrulduğunu gördük. Bizde o çarpma hızıyla yalpa yapar olduk ama hiçbirimizin umrunda değil. Yeterki şu şerefsizi elimizden kaçırmayalım. Patika yolun sağ tarafı ormanlık bölge.. eğer fırsat bulupta oraya kaçacak olursa hapı yuttuğumuzun resmidir. Sarsıla sardıla gittiğimiz yolda, heyecandan ama daha çokta endişeden her an kalbim durabilirdi. Korkum onu elimizden kaçırma olasılığının yükaek olmadındandı. Aklımda deli düşünceler cirit atarken, arkadan bize yetişen çocuklar bizi son sürat geçtiler ve aracın sol yanından hızla araca vurdular. Şerefsiz, kaçacak yeri kalmayınca durdurdu arabayı, camını açtığını ve silahına davrandığını gördük. Çocuklardan biri, ona nişan alırken, diğerleri aracın lastiklerine sıktılar. Ahmet acı bir fren yaptığında, tıpkı gençliğimdeki Boğazkesen Nejattım artık. Kapımı açtığım gibi kendimi attım dışarı. Temkinli ama hızlı adımlarımla aracın yanında soluğu aldım ve hemen arka sol yanından elinde tuttuğu ve çok şükürki tutukluk yapan silahını tutan eline nişan aldım ve hiç beklemeden bastım tetiğe.. susturucu takılı olan silahımın patlama sesi nerdeyse duyulmazken, silah tutan eline saplanan kurşun anasını ağlattı ve ibne bastı feryadı.. çocuklar, elinden düşürdüğü silaha tekme atarak, düştüğü yerden uzaklaştırırken, Sinan "in lan araçtan ve kaldır ellerini," diye bağırdı. Araçtan indiğini gördüğüm piçin canı çok tatlı ki, hemen yere dizlerinin üstüne çöktü kaldı bir anda. "tamam teslim oluyorum memur bey," dediğinde güç bela, bizi polis sandığını anladık. Tam yanına gidip durduğumda başını kaldırp bana baktı.. acıyla inliyor, ağlıyordu götelek. "tamam komiserim, teslim oluyorum," dediğinde, o uzattığı saçlarına yapıştım ve tüm gücümle asıldım. Yüzüne doğru eğildim ve sıktığımın dişlerimin arasından, "komiser değilim ben siktiğimin yavşağı... benim Boğazkesen Nejat! hoşgeldin benim dünyama" dediğimi duyduğu an, gecenin karanlığında o rengi bembeyaz oldu. Gözleri, hissettiği dehşetli korkusuyla yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı bir anda. Tüm gücümle elimde tuttuğum silahımın kabzasıyla tam burnunun üstüne vurduğumda bastı yine feryadı. "bağır lan bağır... belki birileri gelirde kurtarır seni benim elimden bu siktiğimin yolunda," diye bağırdığımda ağlamaya başladı. Burnunun kırıldığına eminim. Saçlarına daha çok asıldım ve geri çektim. "Bunlar fragman piç kurusu... asıl filme sonra geçeceğiz,"'dedim tüm öfkemle ve tekrar silahımın kabzasıyla bu defa ağzına indirdim. Ortalık kan gölü oldu bir anda. Daha fazla dayanamayınca acıya, ayaklarımın dibine yığıldı, kaldı. Bayılmıştı ibenin evladı. "elini ayağını bağlayın, kafasınada geçirin siyah poşeti.. burnundan nefes alacak delik bırakın, ağzınıda bantlayın ibnenin. Kırık burunla ne kadar alabilirse, o kadar alsın nefes... artık oda onun sorunu," diye ard arda sıraladım emirleri. Çocuklar hiç beklemeden harekete geçtiler. Herifi paket yapıp, arabanın bagajına yatırdılar. Saatler öncesine kadar Boramın yattığı yerde şimdi o yatıyor. Araçlara yeniden binip hastaneye gitmek üzere yola çıktık. Herif arkada gebersede umrumda değil. Dünya umrumda değil. Gerekirse gider paşa paşa o ibnenin cezasınıda büyük bir gururla yatarım. Daha içim soğumadı, ona yapacaklarımdan ben bile korkuyorum... korkunun en dehşetlisini yaşatacağım ona.. öyle nefret ediyorum şerefsizden. Şimdi umrumda olan tek şey bir an önce Defne'ye ulaşmak... varsın yansın canına sıçtığımın dünyası! * * * Hastanedeki şu yatmak zorunda kaldığım yatakta çok sıkıldım. Rüstem abi, Sofia anayı ve Torori'yi de gözetim altına aldırdı. İkiside tıpkı benim gibi çok korktular. Saatler öncesinde hissettiğim o deli çaresizlik şimdi yerini, yarım bir mutluluğa bıraktı. O şerefsiz puştta yakalansaydı çok iyi olacaktı ama işte yine kaçmayı başardı. Offf ulan offf ya! Babanın haberi oldu mu acaba? Kimsede bir şey söylemiyor ki? Delirecem meraktan ya! Acaba kalksam, dolaşsam biraz nolur ki? İyide hissediyorum kendimi, e ağrılarımda epey bir geçti! Ufff banane ya! Vallaha kalkacam, billaha kalkacam işte! Kolumdaki seruma baktım. Can çekişiyo anasını satıyım. Şu hemşireye söyleyeyimde çıkarsın şunu ya! Ye serumu, koş tuvalete.. bıktım ya! "Bakar mısınız?" diye seslendiğimde hemşireye duymadı bile beni. "ben güzel bakıcam sana sen hiç merak etme Allah'ın manyağı," dedi sol yanımdan o çok tanıdık gelen ses. Sıçtım. Korkuyorumda dönüp bakmaya ama bakmayı da çok istiyorum. Çevirdim başımı sonunda. Yiğitliğe bok sürmeyeceğim ya hırladım hemen. "ne işin var lan senin burda, yaralı yaralı çıkıp gelmişsin! çok lazımmışsın gibi!" Yüzüme doğru eğildi. O çağla yeşilleri bildiğim iki kora dönüşmüş, yakacak beni şerefsizim. "seni varya kimse elimden alamayacak... bir an önce iyileşmeye bak, ikinci turu ben yapıcam.. kızılcık sopanı hazırladım bile ruh hastası," diye tısladı bana ruhsuzum. "bok yaparsın," dediğimde, gözümden süzülen yaş, şakağımdan akıp gitti. Parmaklarının ucuyla korkarak göz yaşımı silerken oda ağlıyordu. "Ulan Allahsız, hani bana söz vermiştin, hiçbir şey yapmayacaktın?" dediğinde, "ama ben iş.." konuşturmadı ki. Parmağıyla dudaklarımı mühürledi. "sus! tek kelime etme... çok ama çok kızgınım sana... senin yüzünden aklımı yiyecektim az daha Allah'ın belası.. ya sana bir şey olsaydı, o şerefsiz ya seni öldürseydi ben ne yapardım hiç düşünmedin mi ha düşünmedin mi?" dediğinde hala ağlıyordu. Bende ağlıyordum. Oturdu yanıma. Tüm yüzümü, bedenimi taradı o yaşlı gözleri. Doğrulup oturduğumda dayanamadım, sarıldım ona. Oda bana sımsıkı sarıldı. "çok özledim seni pislik herif!" dediğimde güldüğünü duydum. "Seni beni özlediğine pişman edeyimde gör manyağım benim!" dediğinde bende güldüm. Hiç istemesemde ondan uzaklaştığımda, parmaklarıyla dudaklarıma dokundu. "acıyor mu?" diye sorunca, "artık acımıyor," dedim ve gülümsedim. Kalbim mutluluktan kanat takıp uçacak gibiydi. Onu yeniden görebileceğimden umudu kesmiştim oysa. "O şerefsizi doğduğuna pişman edeceğim.. sana dokunduya, sana bunları yaptıya ölmek için yalvaracak bana... öldür beni diye yalvaracak... ve sen, seninlede görülecek hesabım var Defne... bana şu zülmü yaşattın ya, bunu hiç unutmayacağım," dedi. Yavaşça kalktı ayağa.. "baba dışarda, biliyor ve onaylıyor ikimizi.. ben gideyim, aklını alacaktın babamın.. uslu dur burda bir bok yiyim deme.. duydun mu beni?" diye fırçasını attı yine uyuz herif. Sinir oldum o biçim. İki dakkada keyfimin içine etti. Azarlamasa beni ölür sanki. Ölümden dönmüşüm, bana dediklerine bak... pis gıcık! Ulan senin romantikliğine sıçayım. Astım yüzümü. "O suratını düşürme... valla zevkle toplarım," diye tehdit etti birde beni ya. Hale bak be. Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı. Ruhsuz işte.. iki tatlı söz söyledi, ardından azarı bastı. Sanki niye yaptığımı bilmiyo hanzo. "Kız asma suratını dedim ya sana?" diye diretince daha da sinir oldum . "tamam be... siktir git, babam gelsin, birde o azarlasın tam olsun işte!" diye çıkıştım. "ulan ben senin!" dedi o sıktığı dişlerinin arasındanve sustu bir anda. "hadi ikile yavrum ikile... anca gidersin, yürü bende ense traşını göreyim!" dedim inadına... uyuz ya.. bu ne biçim sevmek be! bi bok anlamadım ki ben. Paso posta koyuyo Allah'ın öküzü. Ters ters baktı yüzüme. İyice tutuldum tavırlarına. Hızla gerisin gerisi uzandım yatağıma, kafamı da çevirdim diğer tarafa. Bakmıyorum işte yüzüne. Küstüm, küstürdü domuz herif beni. Şimdide hırsımdan ağlayacağım. Gittiğini adım seslerinden duydumya, ancak o zaman dönüp baktım ona. Oda dönüp bakınca bana, kaçırdım hemen gözlerimi. Allahın gıcığı, gıcıklığından hiçbir şey kaybetmemiş.kırk yılın başı birini sevdik oda hanzonun teki çıktı be! Hay şansına senin Defne! Gitti ya içim bi tuhaf oldu bu defa.. öküz möküz seviyorum işte.. deli ya! düşmüş yollara gelmiş, benim için gelmiş hemde.. yüreğim ısındı yine... sıcacık oldu... az önce hırsından ağlayan ben, şimdi mutlulukla gülümsüyorum. Seviyorum ben bu deliyi ya.. vallahi çok seviyorum.. Ahh Allahım ayırma bir daha bizi! * * * * *
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD