8- HASTANE

956 Words
"Peki beni buraya kim getirdi?" diye sordu Jale merakla. "Ben bilmiyorum efendim," dedi hemşire., "Nöbeti yeni devraldım." Jale, Murat’ı rüyasında gördüğünü hatırlıyordu. Acaba gerçek miydi? Onu buraya Murat mı getirmişti? Hayır, hayır olamazdı, başını salladı ama müthiş bir sancıyla durdu. Sağ elini sol şakağına doğru götürdü; sol şakağında kocaman bir bandaj vardı, acıyla yüzünü buruşturdu. Babası, babası neredeydi, kim bilir ne kadar üzülmüştü? Kalkmalıydı, babasının yanına gitmeliydi ama hala kendini güçsüz hissediyordu. Yavaşça doğrulmaya çalıştı. Sol kolunda damar yolu açmışlardı; hemşirelik okuduğu için nasıl çıkarılacağını biliyordu. İğneyi çıkardıktan sonra yavaşça ayağa kalktı. Başı dönüyordu, 1-2 adım attı ancak şimdi başı tümden dönüyordu. Yatağa dönmek için bir hamle yaptı ve olduğu yere yığıldı. Rüyasında Murat’ın sesini duyuyordu, sağa sola yine tehditler savuruyordu. Yüzünde istemsiz hafif bir gülüş oluştu. Az sonra yine rahat ve huzurlu ortamına geri döndü, sessizlik. Tekrar gözlerini açtığında, kirpiklerinin arasından odayı süzdü. Sonra birden onu fark etti; sağ tarafında ki koltukta Murat oturuyordu. Gözlerini kapamıştı, yüzünde hafif kirli sakallar belirginleşmeye başlamıştı. "Aman Allah'ım, bu adam ne kadar yakışıklı," diye düşündü. Yüzü yorgun görünüyordu. Acaba ne zamandır burada diye düşündü. Ona seslenmek istedi ama sesi çıkmıyordu. Ne kadardır burada yatıyordu? Kalkmak istiyor, babasının yanına gitmek istiyordu. Birden ağlamaya başladı; gözyaşları yanaklarından aşağı süzülüyordu. Jale, Murat’ın uyanmış olduğunu fark etti, ona sesleniyordu. Murat, gözlerini o tarafa doğru çevirdi ve bir anlık sevinç mi gördü? O gözler yine karanlık sular gibiydi. "Nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun? Bir yerin ağrıyor mu?" diye kıza ard arda kıza sorular sıralıyordu. Jale konuşmak istiyor ama boğazı kuruduğu için sesi çıkmıyordu. Kısık bir sesle, "İyiyim," dedi. Murat şimdi ayaktaydı, gözleriyle kendisini inceliyordu. "İyisin değil mi? Neden ağlıyorsun? Bir yerin ağrıyorsa söyle, doktor çağırayım mı?" "İyiyim, beni merak etme," dedi Jale. "Babam nerede, beni çok merak etti mi?" Murat, "Merak edilecek hiç bir şey yok Jale," diye yanıtlarken Jale şaşkınlığa büründü. "Nasıl yani?" Murat, "Baban evi aradı, seninle konuşmak istediğini söyledi. Bende senin Yusuf ve Dilara’yla birlikte Yusuf’un memleketine annesini görmek için gittiğinizi dağda da telefonun çekmeyeceğini söyledim. Kızının güvende olacağını merak etmemesi gerektiğini ve sizin şu anda yolda olduğunuzu, varınca beni arayacağınızı benim de kendisine ileteceğimi sonra senin onu arayacağını söyledim." Jale bunları ağzı bir karış açık dinliyordu. Bu kadar yalanı nasıl bir çırpı da uydurmuştu? Asıl Yusuf olayını nerden biliyordu..? Babası da bu habere sevinmiş ve tatilini uzatmaya karar vermişti. Jale sevindi; babası ilk kez tatil yapıyordu. O olaydan beri babasının kendi hakkında bilgisi yoktu, babasını üzmek istemezdi. Murat’a teşekkür etti. Murat, "Lafı bile olmaz," dedi. İlk defa ona nazik davranıyordu. Murat, birden "Neden bana Yusuf olayını anlatmadın?" diye sordu. Jale şaşırıp kaldı. Murat konuşmaya devam etti: "Senin ameliyat haberini çocuklara verdiğimde, hepsi telaşlanıp hastaneye geldi. Bütün geceyi burada geçirdiler. Yusuf ağlayıp 'Ona teşekkür edemedim, ona teşekkür edemedim,' deyip duruyordu. Yanına gidip konuştuğum da, bana tüm olayı anlattı." Sonra Jale'ye yaklaştı. "Neden Jale, neden bana gerçeği anlatmadın? Sana öyle kötü ithamlar da bulunduğumda niye kendini savunmadın?" Jale ona doğru baktı. "Ben ne anlatsam sen inanmak istediğine inanacaktın. O yüzden çabalamaktan vazgeçtim," dedi. Sonra "Beni nasıl buldun?" diye sordu. Murat, İstanbul’da babasıyla karşılaştığını ve Jale’nin yanlarına gelmek için hazırlandığını söylediğini anlattı. Murat da oyuna devam etmiş, babasına söylediği yalanı bozmayıp kızı doğrulamıştı. Murat devam etti: "Yanımıza gelemeyeceğini biliyordum. Nereye gittiğimizi bile bilmiyordun. Ben de neler döndüğünü öğrenmek için helikopterle adaya geldim. Kapıyı bir kaç kez çaldım, açan olmadı ama içerden televizyonun sesi ve ışık geliyordu. Ne olduğunu merak ettim, kapıyı zorlayarak açtım. Oturma odasına girdiğimde yerdeydin; başın kanamıştı ve kendinde değildin. Ben de seni en yakın hastaneye yetiştirdim. Şansın var, yolda bir anlık gözünü açtığın zaman sancıdan bağırıp sağa tarafını tuttun. Bunu doktorlara söylediğimiz zaman, emin olmak için röntgen çektirdiklerinde apandistin patladığını söylediler. Yoksa başına aldığın darbeden zannedeceklerdi ve zaman kaybı olacaktı." Jale, "Teşekkür ederim," dedi bitkin bir halde. "Ben iyiyim, sen de git eve dinlen. Murat eğildi ve sıcacık, şefkat dolu bir öpücük kondurdu Jale’nin dudaklarına. "Ben rahatım, sen uyu güzelim, ben buradayım. İyileşince beraber çıkacağız," dedi. Jale gerçekten o kadar yorgundu ki göz kapakları kendiliğinden kapandı ve uykuya daldı. Ertesi sabah uyandığında Murat yine yanı başındaydı; tıraş olmuş, üstünü değiştirmiş ve çok hoş bir koku sürmüştü. Jale’yi görünce, "Günaydın bebeğim, bugün nasılsın?" dedi. Jale, "Bebeğim mi?" demişti içinden. Göz kapaklarını kırpıştırdı, Murat eğilip sıcacık bir öpücük daha dudaklarına kondurdu. Az sonra doktor geldi ve bugün taburcu olabileceklerini, ama yorulmaması gerektiğini ve yolculuk yapmasını uygun görmediğini söyledi. Doktor "Yolculuk yapmayıp da nerede kalacağım?" dedi Jale. "Olmaz doktor bey. Adaya dönmem lazım," dedi. Doktor, "2-3 gün daha sabredin, sonra gidebilirsiniz. İlaç yazdım, çıkarken alırsınız. Geçmiş olsun," dedi ve çıktı. Jale, "Babam ne zaman gelecek?" diye sordu. "Babanlar bir hafta daha uzattı; daha 6 günleri var gelmelerine ama seni muhakkak arayacaktır," dedi Murat. Jale derin bir oh çekti. "O zaman beni Kirkor amcanın yerine götürür müsün?" diye sordu. "İlk tanıştığımız yere." Murat gülümsedi ama cevap vermedi. "Hastane parası?" diye sordu Jale. "Sen onları kafana takma, hepsi ödendi." "Şimdi kalkamıyorum ama hesaptan para çekip size hemen öderim." "Sen onları düşünme, dedim ya, hadi yavaşça toparlan, çıkış işlemlerini bitirdikten sonra çıkalım," dedi. Murat yanına gelmiş, Jale’nin elinden tutmuştu. Jale de Murat’ın koluna girmişti. Hastane kapısına geldiklerinde Murat, vale ‘ye bir şeyler söyledi. Az sonra kapıya son model bir Mercedes gelmişti. Gözleri faltaşı gibi açıldı; bu Murat’ın mıydı? Demek ki duydukları gerçekti, ama nasıl olurdu, onun bir ustabaşı olduğunu zannediyordu. Bu kadar zengin olduğuna göre gerçekten karanlık bir adam olmalıydı. Ön koltuğa yavaşça oturdu, Murat eğilmiş kemerini bağlıyordu. Göz göze geldiler, Murat yine eğilip dudaklarından uzun bir öpücük kondurdu. Öpüşmeler Jale'nin hoşuna gidiyordu; sevdiği adam onu öpüyordu. "Allah'ım, rüya mıydı?" diye düşündü. Biraz sonra Murat yanına oturdu ve yol almaya başladılar. "Ama bu yol Kirkor amcanın oteline gitmiyor ki!" "Biliyorum çünkü Kirkor amcanın oteline gitmiyoruz. Seni rahat edeceğin bir yere götürüyorum. Arkana yaslan ve rahatına bak."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD