5-APTAL, KÜÇÜK BİR KIZ

984 Words
Sinan'ın öpücüğü... Sinan... Sinan beni öptü! En yakın dostlarımdan biri, hatta grubumuzun içinde kendime en yakın gördüğüm adam beni dün gece dudaklarımdan öpmüştü. Dün gece sağa sola dönüp durmaktan uyuyamamıştım. Sinan'ın beni mastürbasyon yaparken yakalaması mı, inlemelerimi işitmesi mi yoksa beni öpmesi mi daha rezilceydi karar veremiyordum. Telefonumu elime aldım. w******p'ta ki grubumuzdan bir sürü yazışmalar geliyordu. Belli ki Can, Leyla ve Ece'nin durumdan haberleri yoktu. Goy goy yapıp duruyorlardı. Sinan hiçbir şey yazmamıştı. Bir şeyler yiyip bir saat sonra başlayacak olan vardiyama odaklanmaya çalıştım. Ateş'in evinde garson kız olarak işe başlamıştım ve birkaç kez onu gördüğüm nadir anlarda ben yokmuşum gibi davranıp, birkaç kere de azarlamıştı. Ama o zaman gösterilerime gelse de aramızda hiç iletişim olmadığı için bir şey ifade etmiyordu. Şimdi ise bir şeylerin değiştiği çok açıktı. Gece ile Ateş'in arasında bir şeyler olduğu kesindi. Hatta oyun yeni başlıyor bile diyebilirdim. Ateşle oynamak ne kadar tehlikeli olursa olsun damarlarımda gezinen adrenalin hissini seviyordum. Onunla oynamak, onu baştan çıkarmak hatta içten içe ona sahip olmak istiyordum. Konu Ateş olunca gündüzleri sessiz, ezik Başak yerine içimden taşan Gece gerçekten bir orospuydu. Ama şimdi üniformama bakarken Başak'ın onunla bir şansı olamayacağını bilmek nedense içten içe beni yaralamaya başlamıştı. Bir anda durdum ve üniformamı giyip aynada kendime baktım. Ne olursa olsun kendimi ezdirmeyecektim. Ateş beyin, süslü bebek gibi kızlar için penisi kalkarken benim gibi kızları ezmesine izin vermeyecektim. Kendimle çelişiyordum belki de deliriyordum. Bu adama aşık olup olmadığımı kafamda tartarken sesli bir "Hayır," dedim. "Sadece etkilendin hepsi bu. Saçmalama, bu sadece seks Başak Hanım. Hadi şimdi git ve işine odaklan, kendine gel! Ateş'i de görmezden geliyorsun!" Kendi kendime konuşup iyice delirdiğime ikna olduktan sonra arabama atlayıp oturduğum siteye doğru yola koyuldum. Bu gece yine bir organizasyon vardı. Adrian Ateş Karahanlı... Otuz yaşında, ünlü bir mafya olmasının yanı sıra ünlü bir iş adamıydı aynı zamanda. Büyük bir holding sahibiydi ve Karahanlı soyunun tek erkek varisiydi. Evinde büyük bir yemek salonu vardı. 19:00'da yemek başlıyordu. Her kişiye birer garson atanırdı. Ben bugüne kadar hiç Ateş'e atanmamıştım. Büyük salon kapısından sıra ile girer, hiç konuşmazdık. Konukların hepsi erkekti. Masanın en başına Ateş yerleşirdi ve onun el hareketlerini takip ederdik. Mutlaka sağ ile servis yapardık. Kül tablalarını sürekli değiştirmemiz gerekirdi. Kirlisinin üzerine temizi konarak değişim sağlanırdı. Ateş'in ailesinin nerede olduğuna dair bir fikrim yoktu. Tek bildiğim işlerin başına Adrian Ateş'in geçmiş olmasıydı. Serviste Rus servisini kullanırdık çünkü Adrian isminden de anlaşılacağı üzere Ateş'in annesi Rus bir kadındı ve ismini de o koymuştu. Edinebildiğim tek bilgi bunlardı. Rus usulü servis, ziyafetler için son derece elverişliydi. Soğuk yemekler, salatalar, meyveler ve tatlılar önceden masalara dekoratif bir şekilde yerleştirilirdi. İçkilerde aynı şekilde masalara dizilirdi. İçkiler garsonlar tarafından misafirlerin sağından servis edilirdi, soğuk servis edilmesi gereken beyaz şaraplar ve şampanyalar kovalara, diğer şaraplar masaya uygun aralıkla yerleştirilirdi. Burada olduğum sürece işimi en ince ayrıntılarına kadar öğrenip titizlikle uygulamak zorundaydım. Zira bu kural en başında bize öğretilmişti. Yerimize birilerini bulmaları üç saniyelerini falan alacağından dikkatsizlik yapamazdık. Anlayacağınız üzere Adrian Ateş Karahanlı her işinde olduğu gibi toplantılarında bile garsonlarla arka planda sıkı çalışan biriydi. Takıntılı olduğunu buradan bile anlayabiliyordum. Misafirler yerlerini alırken elimde tabakla birlikte sıramda bekliyordum. Tam o sırada Ateş kapıdan içeri girdi. Ateş'i gördüğümüz anda hazır ola geçip başımızı eğmemiz konusunda sert bir şekilde uyarılmıştık. Soru sorulmadıkça asla konuşmayacak, hep önümüze bakacaktık. Bakmamam gerektiğini çok iyi bildiğim halde, beni aslında her gece izleyen bu adamı görür görmez bu sefer yenik düşmüştüm. Meraklı gözlerle onu incelerken bakışlarını dikkatle üzerime dikti. Gerçekten korktum çünkü şu anda karşımda durmuş gözlerini sinirle üzerime dikmiş bana bakarken oldukça ürkütücü görünüyordu. Gözlerimden beni tanıma ihtimalinin yüzde kaç olduğunu hesaplamaya çalışırken yutkundum. Gece tamam, Ateş'in dikkatini çekebilmişti ama Başak? Bu imkansızdı! Yavaş ve emin adımlarla yanıma yaklaştı. Gerçekten benim üzerime doğru yürüyor olması akıl alır gibi değildi. "Ne bakıyorsun?" diye sordu. Sesi sakin ama aynı zamanda buz kadar keskin bir soğukluktaydı. İşte şimdi başlıyorduk. İlk etkileşim, ilk iletişim. Eğdiğim kafamı sinirle havaya kaldırdım. Bu herif kimdi ki? Benim bu işe ihtiyacım bile yoktu. Arkadaşlarıma işten kovulduğumu söylememe gerek bile yoktu. Niye zorla burada duracaktım ki? Gözlerinin içine bende aynı sinirle baktım. "Size bakıyorum." Kaşları şaşkınlıkla havalandı. Bu onu ikinci şaşırtışımdı. "Sana kimse bana asla direkt bakmaman gerektiğini söylemedi mi?" Ağzımı açacağım sırada gözleriyle beni susturdu. Karşımda ülkenin en güçlü mafyası dururken yine de korkmuş hissetmiyordum. Kafasını tehlikeli bir biçimde diğerlerine eğdi. "Odadan çıkın." Üzerime alınarak arkamı dönüyordum ki sinirle nefesini verdiğini duydum. "Sen kal." Omzumun üzerinden ona bakış atarken şef garson elimde bekleyen tabağı alıverdi. Herkesin çıkmasını bekledikten sonra dibime kadar yanaştı. Tanınmamak için gündüzleri taktığım gözlüğümü burnumdan yukarı ittirdim ve kollarımı göğsümde kovuşturdum. "Bir sorun mu var?" "Adın ne senin?" "Garsonlara 'garson' diye sesleniyorsunuz sanıyordum." Elini arkamda ki duvara sertçe vururken beni de duvara yapıştırdı. "Adın ne dedim sana geri zekalı!" "Adım sana ne, ve şimdi buradan siktir olup gidiyorum." Gitmeye kalktığım o anda beni kolumdan tuttu ve tekrar duvara fırlattı. "Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle? Ayrıca ben sana kovuldun demeden bu evden dışarı bir adım dahi atamazsın, anladın mı?" "Ne hakla? Ben işi bırakıyorum dersem bırakırım, siz anladınız mı? Beni zorla mı tutacaksınız?" "Evet, seni zorla tutacağım." Kolumu daha çok sıkarken öfkeyle bağırdım. "Bırak canımı acıtıyorsun." Kolumu hızla bırakırken öfkeli bakışlarla bana bakmaya devam ediyordu. "Şimdi söyle, adın ne?" "Başak," dedim ters ters bakıp bir yandan kolumu ovalarken. "Bana bak Başak," dedi daha da üzerime eğilirken. "Bunu aptal, küçük bir kız olmana vereceğim. Bir daha bana diklenirken çok iyi düşün çünkü ben sana kim olduğumu söylersem senin için hiç iyi olmaz. Anladın mı şimdi beni?" Başımı evet anlamında sallarken burada bir saniye daha çalışmamaya karar verdim. "İstifa ediyorum." "Sen cesur musun yoksa aptal mısın karar veremiyorum." Kafasını diğer yöne doğru çevirerek, "Buraya gelin," diye bağırdı. Şef garson başta olmak üzere tüm garsonlar içeri girdi. Şef garsona doğru yöneldi. "Bana kimi atadın?" "Haluk, efendim. Haluk bey bugün sizin servisinizde." "Başak'la değiştiriyorum," dedi bakışlarını bana çevirerek. Ve kulağıma eğildi. "Masada tek bir hata yaparsan arka bahçede mezarını kazdırırım haberin olsun."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD