Hışımla büyük salon kapılarını açtı ve içeri girdi. Arkasından ayran budalası gibi ağzım açık bakarken şef garson yanıma gelerek üzerinde dumanı tüten eti elime tutuşturdu.
"Bakma öyle ağzını kapa," diye terslendi. "Ne yaptın bilmiyorum ama onu çok kızdırdın. Sakın bir hata yapma yoksa kendini kapının önünde bulursun."
"Sanki onu denemedim," diye söylendiğimde servisin başladığını gözleriyle işaret etti. En ön sırada Ateş'in yanına doğru yürürken inadım galip gelmişti. Herkes konukların sağ tarafından servise başlarken ben Ateş'in sol tarafına geçtim.
Şef garson beni bakışlarıyla tokatlıyordu adeta. Ateş'in bir adım arkasına geçerken masada soğuk rüzgarlar esiyordu. Herkes diken üzerindeydi. Daha sonra içkisini yine soldan servis ederken konuklar artık durmuş bana bakıyordu.
Ateş'in çıldırıp masayı dağıtmasını mı bekliyordum bilmiyordum ama sessizliği çığ gibi büyürken korkularım tekrar beni ele geçirmeye başlamıştı. Ne bok yiyordum ben böyle! Az önce mezarımı kazacağından bahseden adama yamuk yapıyordum. Sadece sıradan bir garsondum işte niye diklendiğimi bile bilmiyordum.
Ateş bir el işaretiyle konuklarına yemeğe başlayabileceklerini bildirdiklerinde derin bir nefes aldım. Dışarı çıktım ve sonraki servisi bekledim.
Şef garson beni azarlıyordu ama işitmiyordum bile.
"Duydun mu?" diye bağırdı. "Sağ tarafa geçeceksin, kendine gel. Kızım sen kimin için çalıştığının farkındasın değil mi? Bu adam sıradan zengin iş adamlarına benzemez. Senin nefesini keser! Pişman olacağın şeyler yapma!"
"Tamam," dedim öfkeyle burnumdan soluyarak. Bir sonraki serviste sağ tarafa geçtim ve sorunsuz bir şekilde geceyi tamamladım. Yemekler yenmiş, konuklar iyi bir şekilde ağırlanmıştı.
22:00' de iş biter bitmez Ateş'e görünmeden buradan defolup gitmek için sabırsızlanıyordum. Son tabağı teslim ettikten sonra koşar adımlarla vestiyere yöneldim.
O sırada bir el beni yakaladı.
Ateş'in adamlarından biri kolumu tutarken bağırdım. "Ne yapıyorsun bırak beni!"
"Bizimle geliyorsun."
Adam beni sürükleyerek bu kocaman şatoyu andıran villanın üst katına götürdü. Bağırıp, çağırıp beni bırakmasını söylüyordum ama hiçbir boka yaramıyordu. Dahası hemen buradan çıkıp eve gitmem gerekiyordu Ateş'e meydan okuduğum canlı yayınım vardı ama ben burada kapana kısılmıştım. Üstelik Ateş'in elinde!
Adam beni sertçe bir odaya itti ve kapıyı kilitledi. Arkasından kapıyı yumruklarken "Çıkar beni buradan!" diye bağırıyordum.
Aradan geçen uzun dakikalardan sonra kapıda dikilmeyi bıraktım ve odadaki hiçbir şeye dokunmamaya özen göstererek yatağa oturdum. Burası kimin yatak odasıydı acaba? Simsiyah dekore edilmiş erkeksi bir odaydı ve içerisi baş döndürücü kokuyordu.
Beni Ateş'in odasının ortasına atacak halleri yoktu herhalde? Usulca yerimden kalktım ve aynı kendi evimde olduğu gibi odanın içindeki giyinme odasının içine girdim. Her yer takım elbiselerle doluyken karşımdaki dolabı görünce yutkundum. Birbirinden farklı silahlarla dolu kilitli bir cam dolaptı. Burası gerçekten de Ateş'in odasıydı.
O sırada kapının açılma sesini duymamla beraber olduğum arkamı döndüm.
Karşımda Adrian Ateş Karahanlı duruyordu.
"Ne yapıyorsun be manyak herif?" diye bağırdım. "Adam mı kaçırıyorsun?"
Odanın içinde yavaş hareketlerle ilerledi ve yatağının başındaki bar köşesinden kendine bir kadeh viski doldurdu.
"Sana hata yapmamanı söylemiştim değil mi?"
"Hata yapmadım zaten."
"Hayır, sen bilerek bana servisi sol taraftan yaptın öyle değil mi?"
"Acaba az önce ölümle tehdit edildiğim için bir hata yapmış olabilir miyim?"
İçkisini ağzına götürdü ve tam karşımda olan koltuğa oturdu.
"Tamam yeter bu kadar," diye bağırdım. "Beni burada zorla alıkoyamazsın yoksa polisi arayacağım."
Gözlerinden siyah bir ışıltı geçerken sakinliğini korudu. "Az önce adamlarım bana senin aslında bu sitede oturduğunu söylediklerinde çok ilgimi çekti doğrusu."
Panikle yutkundum. "Ee ne olmuş?"
"Şimdi bir düşünelim," dedi. "Burada oturabilecek kadar zenginsin ama part- time garsonluk yapıyorsun Başak? Sence de bu biraz tuhaf değil mi?"
"Bu seni ilgilendirmez."
Birden ayağa kalktı ve aramızdaki mesafeyi hızla kapatarak çenemi tuttu. "Bu eve ne amaçla geldiğini bana söyleyeceksin. Yoksa sen Egemen'in kadınlarından biri misin? Ona ajanlık yapmak, toplantılarda ne konuşulduğunu öğrenmek için mi görevlendirildin?"
"Ne?" dedim şok içinde. Kendimi nasıl bir bok içine sokmuştum ben? "Egemen kim, ben tanımıyorum bile."
"Yalan söyleme," diyerek beni kolumdan tuttuğu gibi yatağa fırlattı. "Egemen benim evime kadınlarından birini gönderiyorsa sana değer veriyor olmalı."
"Bak," dedim ayağa fırlayarak. "Ben Egemen diye birini tanımıyorum. Kimsenin kadını falan da değilim!"
"Yalan söyleme küçük yılan! Şimdi seni öyle bir sikeceğim ki, Egemen'e verebileceğin tek bilgi altımda nasıl inlediğin olacak."