Hızla yerimden kalktım ve kapıya doğru yöneldim. Tam salon kapısından çıkarken Can'la göz göze geldik.
Ne kadarını duymuştu bilmiyordum ama şok içinde bana bakmasından yeteri kadar duyduğunu biliyordum.
Hiçbir şey söylemeden çıkıp gittim. Bu yüzleşmeyi şu an da yapamazdım. Sinan benim en yakın arkadaşımdı. Her zaman harika bir arkadaş grubum olmasıyla övünürdüm, onların yanında kendimi harika hissederdim.
Ama şimdi bir şeyler temelli olarak değişmişti. Kızların bana olan soğuk tavrı ve ilgisizliği de ayrıca kalbimi kırmıştı. Böyle bir olay yaşadığımı anlattığımın hemen dakikalar sonrasında siktir olup gitmelerini beklemiyordum açıkçası. En azından beri aramalarını ya da w******p'ta farklı bir grup kurup üzerinde konuşmalarını bekliyordum...
Şimdi de Can'ın, Sinan'ın beni sevdiğini söylemesini duyduğunda işler iyice bok bir hale gelmişti. Herkes öğrenmişti.
Sinan beni senelerdir sevdiğini söylemesine değinemiyordum bile... Hayal kırıklığıyla dolu hissediyordum. Sinan esmer, kültürlü ve çok nazikti. Ayrıca çok yakışıklı biriydi de... Ama ona hiçbir zaman arkadaştan daha fazla bir anlam yüklememiştim.
Şimdi kafam deli gibi karışırken arabama atladım ve villama doğru gitmek üzere yola çıktım.
Arkadaş grubumdaki dinamiklerin değişimi bütün konsantrasyonumu etkilemişti. İşe bile odaklanamıyordum.
Kendimi eve atıp jakuziyi doldurdum. İçine biraz köpük toplarından ve rahatlatıcı yağlardan sıkıp kendime bir şarap açtım. Jakuzinin içine girerken kendimi çok rahatlamış hissediyordum.
Tam olarak ne zaman uyuduğumu bilmiyordum ama kalktığımda su buz gibi olmuştu ve biri kapıyı çalıyordu.
Üzerime bir bornoz geçirdim. Bu evimi arkadaşlarım dahil kimse bilmediği için yönetimden gelmiş olabileceklerini düşündüm. Büyük ihtimalle çimlerin budanması ya da havuz temizliği işleri ile ilgiliydi.
Merdivenlerden indim ve sabırsızca çalan kapıya "Geldim," diye seslenirken birden duraksadım.
Uyku mahmurluğum gün ışığı gibi üzerimden çekilirken, Ateş'le olan telefon konuşmam hafızama geri yükledi. "Siktir," diye mırıldandım ve kapıyı açtım.
Ateş'in iki adamı kapı da dikiliyordu. "Sizi almak için geldik efendim."
"Ne?" dedim hayretle.
"Ateş Bey'in bu akşam ki organizasyonun da görevlendirilmek üzere, Ateş Bey'in evine bekleniyorsunuz."
"Şaka mı?" diye bağırdım. "O göt patronuna söyle, istifa ettim!"
"Zorluk çıkartmayın lütfen."
"Zorluk çıkarsam ne olacakmış ya beni zorla alıp götürecek misiniz?"
Adamlardan biri beni kucaklarken şok içinde kalakaldım. Gerçekten de beni kaçırıyorlardı! Bir çığlık atarak adamı yumruklamaya çalıştım ama herifler o kadar büyük ve güçlülerdi ki, ellerinde çevirdikleri ufak bir topa benziyordum.
Ateş'in bu denli egolu olmasından nefret ettim. İstediği her şeyi yapabileceğini mi sanıyordu bu herif?"
"Bırakın beni," diye bağırırken çoktan arabanın arka koltuğuna bindirilmiştim bile. "Üzerimde bornoz ve kafamda havlu var farkındasınız değil mi? Beni hemen bırakın."
Adamlar cevap bile vermediler. Zaten birkaç blok ötemde oturan Ateş'in villası gözükmüştü bile. Büyük bahçeden garaja doğru girdik.
Hışımla aşağı inerken havamdaki salak havluyu bir kenara attım. Adrian Ateş Karahanlı karşımda duruyordu.
"Sen ne bok yediğini sanıyorsun?"
Ateş adamlarına tek hareketi ile çıkmalarını işaret etti. Adamlar hızla bizi garajda yalnız bırakırken, öfkeyle Ateş'e bakıyordum.
"Benimle düzgün konuşmanı öneririm Başak. Karşındakinin kim olduğunu bilmiyorsun."
"Sen de öyle!"
Kahretsin! Ne yapıyordum ben? Adam zaten benden deliler gibi şüphelenirken yangına körükle gidiyordum.
Ateş tehlikeli bir şekilde bana yaklaşırken ela gözleri derin bir karanlıkla bana bakıyordu. "Söylesene, kimmişsin sen?"
Bilinçaltımdan kendimi saklamak istercesine bornozumun önünü kapatmaya çalıştım. "Hiç kimseyim. Sandığın gibi Egemen'in kadınlarından biri falan değilim."
"Az önce meydan okuyordun?"
"Senden korkmuyorum çünkü."
Tehlikeli bir biçimde bana yanaşırken, kulağıma fısıldadı. "Belki de korkmalısın."
Etki alanına girmemek çok zordu. Baştan çıkarıcı kokusu, pürüzsüz teni ve keskin çenesiyle bu kadar yakınımda dururken içimden küfrettim. İçimdeki Gece her an ortaya çıkmak üzere bekliyordu.
Onu hışımla ittirdim. "Sana artık burada çalışmadığımı söylemiştim. Beni buraya zorla getiremezsin."
"Zorla değil, bir rica diyelim."
"Rica şeklin adamlarına beni buraya kucaklayıp getirmesini emretmek mi?"
Sonunda sakin kişiliğinden sıyrılıp sinirlenmişe benziyordu. "Ben sana buraya geleceksin demiştim."
"Ben de sana artık çalışmayacağımı söylemiştim."
"O zaman git," derken sesi tekrar o tehlikeli sakin tınıya geri dönmüştü.
Arkamı dönmüş evime doğru yürürken tekrar konuştu. "Ama şunu bil ki, gittiğinde o küçük arkadaşlarına elveda demeyi de kabul etmiş olursun."
Kalbim hızla atmaya başlarken arkama döndüm . "Ne demek istiyorsun sen?"
"Şirin bir arkadaş grubun var," dedi ellerini cebine sokarken. "Ayrıca güzel de bir apartman dairen."
Kalbim gittikçe hızlanırken olduğum yerde sendeledim. Bu adam benimle ilgili bilgilerin ne kadarına ulaşabilirdi? Özellikle yirmi üç yıllık yaşam hayatıma saklamayı başardığım çok fazla sırlarım varken...
"Ne demek istiyorsun?"
"Duydun." Bakışları meydan okuyordu.
"Yapamazsın," dedim.
Cebinden telefonunu çıkardı ve ekranı açtı. Ekran dörde bölünmüş şekildeydi. Birinde Sinan'ın sokak kapısı duruyordu. Birileri arkadaşlarımı kamerayla çekiyordu! Birinde ise Sinan'la Can balkonda rakı içiyorlardı.
Bir diğerinde uzaktan, Ece'yi bir barda herifin biriyle bira içerken görüyordum.
Ötekinde ise Leyla eve doğru yürüyordu.
Hepsi şu anda takip ediliyordu!
Ateş'in yüzüne bakarken bu adamın tehlikeliden de öte olduğunu bir kez daha anımsadım.
"Şimdi," dedi Ateş. "Ya üst kata çıkar giyinip on beş dakika sonraki servise başlarsın ya da arkadaşların, arkadaşlarımla tanışır."
"Sen canisin!" diye bağırdım.
"Evet," dedi çok kendinden emin bir ifadeyle. "Aslında piyasa da birçok lakabım var ama cani'de bunlardan biri diyebilirim."
"Tamam!" dedim en sonunda boyun eğerek. "Ama arkadaşlarımı rahat bırakacaksın."
"Verdiğim sözü tutarım merak etme. Anlaşma anlaşmadır. Arkadaşların sen benim istediklerimi yaptığın sürece güvende olacak." Ateş arkasını dönüp giderken arkasından seslendim.
"Bunu neden yapıyorsun?"
Boynunu çevirerek bana baktı. "Çünkü küçük yılan, bir şeyler karıştırdığına ve bunun benimle bir ilgisi olduğuna eminim. Gözümün önünde olman en iyisi."
"Öyle bir şey yok!" diye bağırırken çekip gitmişti bile. Neyin içine düştüğümü düşününce çıldıracak gibi oldum. Hızla merdivenleri tırmandım. Merdivenlerin tepesinde bir kadın beni bekliyordu...
*
Beni bornozla ve darma dağın saçlarımla görmeyi beklemediği çok açıktı. "Gel benimle."
"Sen kimsin?" diye sordum.
"Ben Ateş Bey'in kişisel asistanıyım." Kişisel kelimesini bastıra bastıra söylemesi dikkatimi çekmişti.
"Ben de Başak."
"Adını sormadım," dedi tiksinmiş bir ifadeyle. Sarı saçları elektriklenmiş gibi dik dik olmuştu. Benim yaşlarımda, oldukça sıska, yapay bir güzelliğe sahip bir kadındı. Bir odaya girip kıyafetleri uzattı. "Al, hemen giyin saçına da şurada çeki düzen ver. On dakikaya aşağıda olacaksın."
Bu kadın daha şimdiden sinirimi oynatmıştı. "Bana emir verici tonda konuşma, dikkat et!" diye tersledim.
Buz gibi, lens olduğunu tahmin ettiğim mavi gözlerini yüzüme dikerken dudakları sinirle büzüldü. "Kes sesini ve aşağı in."
Olduğum yerde sinirle tepindim. İşte böyle kendini bilmezce buralara girip küçük aklımla oyun oynamaya kalkarsam olacağı buydu. Ne bekliyordum ki?
Kıyafetleri elime aldım.
"Bu da ne be böyle?" diye söylendim. Her zaman ki siyah beyaz çizgili gömlek, siyah pantolon ve önlük yerine resmen fantezi giyim'den satın alınmış bir kıyafet ellerimin arasındaydı.
Siyah, uçları beyaz pileli, minicik bir elbise elllerimin arasında duruyordu! Ayrıca içine giymem içinde siyah ip bir tangası vardı. Bu tam Gece'nin giyeceği bir kıyafete benziyordu.
"Pekala," dedim içimden. "Ateş: 1 Başak:0."
Elbiseyi üzerime geçirip aynaya baktım. İnanılmaz seksiydi. Minicik eteğinden azıcık eğilsem götüm gözükecekti! Ayrıca elbisenin korseli oluşu göğüslerimi büsbütün kaldırmıştı. Dekoltemden gözüken göğüslerimi oldukça kapatmaya çalıştım. Ve bana verdiği rugan, uzun topuklu ayakkabıları giydim.
Saçımı tarayıp ensemde bir topuz yaparken hazırdım. Bugün kü etkinlik nasıl bir şeyse demek ki tüm garsonlar olarak erotik mi giyinmemiz gerekiyordu? En azından dövmemin gözükmediği bir elbise olduğu için şanslıydım. Dövmem için acilen güçlü, kapatıcı bir fondöten sipariş etmeyi aklımın bir köşesine not ettim ve kapıyı açtım.
Sinem kapıda bekliyordu. "Yürü," dedi sabırsızca.
"Gördüğün gibi dans etmiyorum zaten. Yürüyorum Sinem."
Sinem bana ters ters bakarken bana neden bu kadar uyuz olduğu hakkında tek bir fikrim yoktu.
Sonunda alışık olduğum yemek salonu kapısından farklı bir kapıya yönlendirdi beni. "Burada bekle."
"Diğerleri nerede?" diye sordum.
"Diğerleri?"
"Servis yapacağımız diğer garsonlar?"
İyice somurtttu. "Bu gece tek başına servis yapacaksın. Sadece Ateş Bey'e..."
"Ne?" diyerek öfkeyle burnumdan solurken çekip gitti. Az sonra elinde sıcak bir et yemeğiyle geri geldi. "Tek bir hata dahi yaparsan senin canını okurum bilmiş ol."
"Bu evde tehdit dışında bir sohbet etme şekli var mı?" diye sorguladım. Bana cevap vermeden kapıları açtı.
Ateş masanın başında tam karşımda oturuyordu.
Sinem arkamdan kapıları kaparken, diğerine göre daha küçük olan bu yemek salonunu hızlıca inceledim. Uzunca bir masa vardı. Her yer loş ışıklarla aydınlanmıştı. Masanın en köşesinde, Ateş'in oturduğu yerde bir sürü mumlar yakılmıştı.
Ağır bir şekilde Ateş'e doğru yürürken, Ateş kaslarını tamamen saran beyaz bir gömlek giymişti. Önden birkaç düğmesi açıktı. Bu loş, mum ışıkları altında inanılmaz seksi görünürken yüreğim hopladı.
Bir yandan bu adamdan ölesiye nefret ederken, bir yandan onu her gördüğümde külodumun ıslanmasına engel olamıyordum. Üstünü yırtıp, her yerini yalamak isteğimi bastırmaya çalışıp kendime Başak olduğumu hatırlattım...
Yanına geldim ve gözlerinin içine baktım. Doğrudan göz bebeklerimin içine bakarken, onun gözlerinde alev alev yanan ateşi gördüm.
Adrian Ateş Karahanlı oyun oynamak istiyordu.
Usulca daha da yanına yaklaşırken, özellikle tekrar yemeğini yanlış taraftan servis ettim.
Derin bir sessizlik oldu.
Oda o kadar sessizdi ki, nefes alışverişlerimiz duyuluyordu.
Birden ayağa kalktı ve beni belimden tutarak masanın ortasına oturtup bacaklarımı araladı. Aralanan bacaklarımın arasına iyice girerken, kabaran pantolonun altındaki kalkan aletini tam oramda hissedebiliyordum.
Kavurucu bir ihtiras dalgası beni esir alırken, hayallerimde hep beklediğim bu anı yaşıyor olmak bu ilk dokunuş beni çıldırtmıştı. Göğüslerim dirileşip meme uçlarım sertleşirken, vücudum nankörce beni ele veriyordu.
Beni belimden tutarak iyice kendine yanaştırdı ve sıcak nefesini boynuma doğru verdi ve kulağıma doğru eğildi. "Şimdi, al şu tabağı ve kapıdan tekrar gir. Doğru bir şekilde servis yap."
Beni belimden tutup tekrar ayağa kaldırdı ve yerine oturdu.
Bu gece çok uzun olacağa benziyordu...
Sersemlemiş bir halde yürümeye çalışırken, bedenimin verdiği tepkilere küfrettim. Avcının yemeden önce avıyla oynaması gibi benimle oynuyordu. Beni terbiye etmeye çalışıyordu!
Tekrar kapıdan girdim ve tekrar yanlış servis yaptım. Sinirlendiğini görebiliyordum.
"Pekala," dedi gözlerinde mum ışıkları raks ederken. "Şimdi bana bir içki doldur ama karşıma doğru geç."
Masada sıralanmış olan içkilerden alarak karşısına doğru geçtim.
"Şimdi eğilerek doldur," diye emretti.
Büyük bir açgözlülükle göğüslerime doğru bakarken, onu çıldırtmak için göğüslerimi öne doğru çıkardım ve eğildim. Neredeyse tüm göğüslerimi ağzının içine doğru sokarken beni yatağa atmak için nasıl kıvrandığını görmek hoşuma gidiyordu.
İçkisini tam hamlede yutup, "Doldur..." diye mırıldandı. Bu sefer daha da yanına sokuldum ve eğildim. Göğüslerim ona aşırı yakınken, neler düşündüğünü anlamak güçtü. Sadece karanlık bir ifadeye bürünen suratında tek bir mimik bile yoktu.
Masada duran meyvelere doğru yöneldim. Arkamı döndüm. Elime bir elma aldım boynumu ona çevirerek karşısında arsızca ısırdım. "Beni böyle giydirerek oyun mu oynamak istiyorsun Ateş?"
Boynundaki damar belirginleşirken öylece bana bakıyordu.
Daha sonra elimden elmayı düşürürken, yavaş bir şekilde eğildim. Açılan eteğim sadece bir ip olan ve hiçbir şeyin gizlenmediği pürüzsüz kalçalarımı, tam önünde ortaya çıkarırken sandalyesini hızla geri ittiğini duyabiliyordum.
Ayağa kalktığımda bir eli boğazıma sarılmıştı. Diğer eliyle eteğimin arkasını açtı ve arkama geçti...
Oyun mu? Yeni başlıyorduk...