Çilli Horoz - 2. Bölüm

4237 Words
ATEŞDAĞLI'DAN... Tiz bir ses kulaklarımı sikiyordu. Ortalık toz duman. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Ne olduğunu anlamam 10 saniyemi aldı. Manyak Üsteğmen mağarayı üzerimize patlatmıştı. Ortamın boğucu tozu ile öksürmeye başladım. Hareket etmek istedim lakin bir kolum hala duvarda zincirliydi. Üsteğmen Duman neredeydi? Gözlerimi bir iki kere açıp kapatarak kendime alışmak için zaman verdim. “Komutanım İyi misiniz?” Umay’ın sesi çok uzaklardan geliyordu. “Komutanım cevap verin” dedi ardından Pusula. “Sikeyim lan mağara çöktü komutanım cevap verin”. Sonra ileriden Üsteğmenin öksürük sesi geldi. Toza dumana alışmaya çalışıyordu sanırım. Birkaç adımda yanıma ulaştı kolumu zincirden kurtardı. Sanırım şakağımdan kan sızıyordu. “İyi misiniz komutanım?”. “Sen ne halt ettin az önce?” “Mağaralar kompleksini çökerttim.” Dedi büyük bir iş başarmış gibi. “İyi bok yedin. Onu mu soruyorum?” “Neyi soruyorsunuz Komutanım?” “Bana neden 3 milyon yıllık mağaraları patlattığını anlatacak mısın Üsteğmenim?” “Teknik olarak 4,6 milyon yıllık”. Kulaklığımdan mütemadiyen Puma’nın iyi olup olmadığımı sorgulayan sesi geliyordu. Valla ya ben Köroğlu’nun ahını falan almış olmalıydım başka açıklaması olamazdı. Sinirim harlanmıştı. “Üsteğmen bana bir açıklama yap hemen bu bir emirdir” diye böğürdüm. Benim böğürmemle ses Pumaya da gitti ki bir rahatlama sesi geldi. “Ohhh çok şükür yaşıyor mağaranın içinde Üsteğmene böğürüyor” dedi Pusula. “Pusula dışarı çıkınca böğürmeyi göstereceğim aslanım sana.” “Komutanım o mağaranın içinde çift kaşarlı tost olmanızdansa bana nasıl böğürdüğünüzü göstermenizi tercih ederim şahsen. Zira az önce burası komple çöktü aklımızı siktiniz aklımızı” dedi sitemli sesiyle. “Yalnız Ateşdağlı’dan çift kaşarlı olmaz olsa olsa tam ekmek içine 1 kalıp Kars kaşarı konmuş tost olur” dedi Balyoz. “Ulan şuradan bir çıkayım kim kaşar kim krem peynir göstereceğim siz ibneler” diye onlara da böğürdüm. “Allah’ım bin şükür ne güzel böğürüyor duyuyor musunuz bir an şehit oldular bir daha böğüremeyecek sandım lan Sırdaş” dedi Balyoz. En mantıklımız Umaydı. “Komutanım iyi misiniz?” diye sordu. “Ben iyiyim Umay lakin buradan çıkınca Duman Üsteğmen için aynı şeyi söyleyemeyeceğim” dedim tehdit dolu bir sesle. “Nasıl çıkacaksınız komutanım mağaralar komple çöktü?” “Çok yerinde bir soru Umay. Bakalım dağı başımıza geçiren Üsteğmenin buradan çıkması için planı ne?” dedim Ortam zaten zifiri karanlıktı birde toz görüşümü bulandırıyordu. Cebimden telefonu çıkarıp ışığını açtım. Poşusu açılmış yüzü gözü toprak olmuştu Üsteğmenin. “Sizi aldıklarımı kilere sakladım diye oraya götürmem bir oyundu komutanım. Benden de şüphe edip bizi buraya birlikte tıkmalarını sağlamaktı amacım. Burası karstik malzemesi en sağlam alan. Boro silikat tabanlı. Mağarayı karstik yapısına göre patlattım. Bizi buraya attıklarında konuşmak için toplandıkları yer ve kullanım alanları için toplandıkları yerler mağarada en fazla çökme ihtimali olan yerlerdi. Mağara çöktüğünde sadece burası ayakta kaldı.” “Bizde içinde mahsur kaldık” dedim sinirle. “Pek öyle değil. Şu ileride gördüğünüz taşı itelediğimizde Pumanın olduğu alana çıkacağız. İçeride birini istememin sebebi buydu. Taş benim tek başına çekmem için fazla ağır. Lakin sizin gibi bir insan azmanı için sorun olmaz” dedi sırttı. “O insan azmanı buradan çıkınca senden sıkı bir rapor istiyor Üsteğmenim. İnan bana başına bela olacağım” dedim. Olacaktım da. Küçücük bir kız çocuğu başıma mağara yıkmıştı. İbne Köroğlu ah etti muhtemel. Gösterdiği yere adımladım. Bahsettiği taşı bir iki çekiştirdim sıkışmıştı. Bana yardım etti yerinden iteleyince belimi duvara verip ayaklarımdan ittirdim. İçeri temiz hava doldu. Lakin bir sorun vardı. Benim buradan geçmem devenin iğne deliğinden geçmesiyle eşdeğerdi. “Dar burası”. “İçeride mi kalmak isterdiniz?” Sırıtıyordu. Allahım bu göreve neden Köroğlu ya da Silahtar değil de ben geldim ki? Önden sürünerek çıktı. Kafasını uzattı. “Komutanım gelmiyor musunuz?” Gelmiyor muyum değil gelebiliyor muyum? “Fesuphanallah” “Teknik olarak kafanın geçtiği yerden beden geçer komutanım” dedi. Ulan 34 yaşında bir kız çocuğuna maskara eden operasyonların ta amına koyayım ben. Başımı uzattım bedenimi çektim. Dediği doğruydu bedenim de geçiyordu lakin götüm? Bir mağaradan çıkmaya çalışırken götüm delikte sıkışıp kalmıştı. “Ben bu işin bana gelişini sikeyim” dedim. Ben çekmeye çalıştıkça delik kalçalarımı sarıyordu. Seslere koşup gelen Puma silahlarını ve fenerlerini doğrultunca mağarada bir delikten çıkmaya çalışan beni gördüler. Görsel tam olarak şöyleydi. Başım ve gövdem belime kadar dışarıda ayaklarım mağara içinde. “Lan Balyoz benim gördüğümü sende görüyor musun aşkım?” dedi sırıtarak ibne Pusula. “Ben bunu Köroğlu’na öterim net” dedi Balyoz piçi sırıtarak. “Komutanım ne arıyorsunuz orada?” diye sordu Sırdaş. “Sence aslanım ne arıyorum dur bakıyım buradan çıkınca önce hanginizi siksem diye düşünüyordum. Umay kusura bakma güzelim” “Estağfurullah komutanım” dedi. Sırıtıyordu sarı çıyan. “Niye buradasınız nöbetçiler”? Diye sordum bana bakmalarına engel olmak için. Lakin sanki sinema matinesinde en kalabalık seansta gişe rekorları kıran bir film izliyormuş gibi bakıyorlardı. “11 tanesi de indirildi komutanım” dedi Pusula. “Keskin nişancı da dahil”. “Mağaralar çökünce cephaneliğin önündekilerde kendiliğinden imha oldular.” “Yani etraf temiz. İçinde bulunduğunuz delikten çıkabildiğiniz an gidebiliriz” dedi Çıkabilsem gidecektik bilerek yapıyordu Pusula piçi. “Komutanım hayrola neyi bekliyoruz takıldınız sanki” dedi gülerek Balyoz. Arkasındakilerde kıkırdıyordu. Buradan çıkınca ilk Balyozu sikecektim. Lakin alıştığı gibi değil oldukça sancılı olacaktı bu sefer. “Takıldım aslanım malum öndeki malafat büyük çıkamadı bu küçük delikten. Aaa ama kime anlatıyorum zaten ne kadar büyük olduğunu biliyorsun en çok sen bakıyorsun tadına değil mi aslanım? Dedim bir kez daha çekerken kendimi. “Bilmez miyim komutanım. Buradan çıkınca da ilk beni sikecek biliyorum ama engel olamıyorum şu görsel beni nasıl tatmin etti anlatamam.” “İyi bak aslanım tatmin olduğun kadar tatmin edeceğim seni söz veriyorum.” Halime baktım. Birini bu halde görsem aylarca dalga geçerdim ki bu piçlerde bunu yapacaklardı. “Bundan Köroğlu’nun haberi olursa sizi üst üste koyar öyle sikerim”. Sırtını ilerideki kayaya yaslamış kollarını birbirine bağlamış Üsteğmen Duman ile göz göze geldik. Seninle özel ilgileneceğim kız çocuğu. Şu delikten bir çıkayım. “Komutanım daha çok bekler miyiz?” diye sordu Pusula. “Pusula bu delikte 15 gün esas duruş nöbeti tutmak istemiyorsan kapa çeneni aslanım” dedim. “Çok ses çıkardık komutanım yakınlarda eşelenen itler varsa buraya düşmeleri an meselesidir. Gitmeliyiz”. “Sence ben bunu idrak edemedim mi Sırdaş?” “Onu bunu bırakında nasıl çıkaracağız komutanımızı onu düşünelim” dedi sırıtmaya nihayet ara vererek Umay. Tim Komutan yardımcılığını Sırdaştan alıp bu çıyana vermeliydim. “Toprağı kazalım” dedi Balyoz. “Komutanım kendinizi geri çekin mağaranın içine doğru. Deliğin ağzını genişletirsek çıkmanız kolay olur.” Mantıklıydı zaten biraz daha bu şekilde kalırsam akıl şirazem kayacaktı. Kendimi geri çektiğimde G3 'lerin ucu ile kazmaya başladılar. Götümün de geçebileceği bir genişliğe ulaşınca “Bir deneseniz komutanım malafatınız buradan sığacak mı? “Dedi Balyoz. “Buradan bir çıksın aslanım gireceği yeri çok iyi biliyor az bekle sen az dur hele.” Dedim sinirle. Biraz zorladıktan sonra çıkmayı başardım. Üzerimi çırptım. Şalvardan ve diğer kıyafetlerden kurtulup kamuflajlarımı yeniden giyince gülümsedim. Kamuflajım olmadan çıplak hissediyordum. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Arkamı döndüm çöken dağa baktım. Manyak karı bütün dağı olduğu gibi indirmişti 100 küsur kişinin üzerine. Biraz kıskanmadım değil. Oldukça mantıklıydı bir tuşa bas sonrası derin bir sessizlik. Üzerinde çalıştığı neyse oldukça önemli olmalıydı ki terörist kıyafetlerinin üzerinden sarkan çantayı birde eli ile sıkı sıkı tutuyordu. Kısacık boyu başını ve yüzünü sardığı poşusu. Ayağında sarı mekapları ile komedi filmlerinde teröristleri canlandıran karakterler gibiydi. Öylesine eğreti öylesine çocuk. Ve olabildiğince manyak. Bir dakika manyak mı dedim? Bu dağlarda bir manyak varsa o bendim ve gerçekten benden başkasını çekemezdim. Bir kere namımın bir ağırlığı vardı. Dağdan gelip bağdakini kovdurmazdım. Sinir ediyordu beni. “Puma toparlan eve dönüyoruz” dedim Umay’ın uzattığı G3 alırken. “Emredersiniz komutanım” dediler bir ağızdan. Hızlı adımlarla yola koyulduk. Yaklaşık 35 dakika kadar yürüdükten sonra güneş dağların arasından iyice kendini belli etmeye başladı. Destan Üsteğmen “Komutanım yol üstünden Şinasi’yi alabilir miyiz?” Cümle ile döndüm üsteğmene “Şinasi?” “Bana iki dakika verin komutanım” dedi bizden yaklaşık 70 metre ilerde bulunan bir kayanın dibini eşeledi. Kamuflaj çantası ve kendi G3 ü. Elini kaldırdı “Şinasi” dedi tüfeğini gösterirken. “Lan vallahi çok eğleneceğiz” diye Sırdaş’ı dürttü Pusula. “Tüfeğine Şinasi mi dedi o?” Diye kafasını kaşıyordu Balyoz. “Komutanım müsaade olursa şu üzerimdeki paçavraları değiştirebilir miyim?” “30 saniyen var.” Başını salladı kayaların arkasına geçti. “Pusula yön tarifi” dedim. “Buradan 1,5 km batıya yürüyelim komutanım. Olası bir pusuda kamufle olmamız kolay olur.” “Buluşma noktası?” “Pusu yemezsek ve hızlı hareket edersek yarın akşam üzeri Selcen bizi alır.” O sırada kamuflajlarını giyinmiş Destan Üsteğmen göründü. Turuncuymuş. Çilleri varmış. Ve Mavi gözlü. Saçlarını at kuyruğu yapmış üzerindeki kamuflajda Üsteğmen Duman yazıyordu. Elindeki cırt cırtlı Türk Bayrağını kamuflajının üzerindeki cırt cırta yapıştırmadan önce öptü bu hareketi Balyozun da dikkatini çekti ki söylendi. “Kız çocuğu oldu mu sana çakı gibi asker”. Destan Üsteğmen yanımıza gelince sordu Umay. “Üsteğmenim yaş kaç?” “25” “Yaaa kıyamam yeni mi üsteğmen oldunuz Üsteğmenim?” Diye sordu Pusula. “30 Ağustost’a” diye onayladı. “Nerelisin?” “Uşak”. “İki yıldır dağdaymışsın son üç aydır da bu piçlerin içinde görevin neydi?” diye sordum. “Görevim ile ilgili paylaşım yapmaya yetkili değilim komutanım. Size gerekli açıklamayı Anadolu Aslanı yapacaktır.” “Mağarayı patlatmak nereden aklına geldi.” “Annem Maden mühendisi abim fizikçiydi bende jeofizik meraklısıyım. Görevin tamamlanma zamanı gelmişti lakin tek başıma 100 iti haklamakta zorlanacaktım. Toplu temizlik yaptım. Malum bahar geliyor kene, böcek, sinek haşarat ne varsa temizleyeyim dedim”. “Eline sağlık Üsteğmenim ’de nasıl bildin yani sadece sizin bulunduğunuz yer çökmedi bütün dağı indirdin.” “Bu coğrafyanın karstik yapısı kalker ve klinkerden oluşuyor yani çökmeye müsait bizim bulunduğumuz mağara boro silikattan oluşuyordu. Mağara tavanında belirli noktalara tetikleyici koymuştum. Yapısını bilirseniz bazı yerleri patlatmak çok kolaydır”. “Yani üsteğmenim siz bize bu itleri özellikle mi patlattığınızı söylüyorsunuz?” “Evet Üsteğmenim” dedi Umay’ın sorusuna. “Hak etmişlerdi. Gereken yapıldı.” Seri adımlarla hareket ediyorduk. “Gözünü dört açın.” Dağların en dik yamaçları ve dolayısıyla teröristlerin de uğrak yeriydi burası. “İleride iki büyük grup olacak komutanım” dedi Duman Üsteğmen. "Biri Suriye sınırından silah sevkiyatını yapmak için geldi. Diğer grup ta onları korumak için." “Ne kadar ilerideler?” “ Şiyar’ a gelen istihbarat doğruysa yollarımız kesişmeden gitmiş oluruz. Lakin bir sekme olduysa ki muhtemel kampın çöktüğünü biliyorlar yaklaşık 15 dakika sonra karşılaşacağız.” “Bunu şimdi mi söylüyorsun Üsteğmenim?” “Erken konuşup büyüsünü bozmak istemedim. Çatışmaktan çekinmiyorsunuz inşallah”. Pis pis sırıttım. Görevi neydi ne bok yemeye buradaydı bilmiyorum lakin Ateşdağlı’nın çatışmaktan korktuğunu ima edecek kadar şuursuz olduğuna göre beni pek iyi tanımıyordu. “Duman üsteğmenim naaaapppptınız?” dedi isyan eder gibi bir sesle Pusula. “Ne yaptım üsteğmenim?” “Birazdan görürsünüz”. “Puma hazır olun birazdan ava çıkıyoruz” diye bağırdım. DESTAN’DAN… “Balyoz mühimmat raporu ver.” “Komutanım adam başı 7’şer şarjör 12 el bombası bir Tar 21, 3 bixi beylik tabancaları ve sustalılar.” “Adam olana çok bile.” “Pusula konum bildir.” “2 dakika sonra temas sağlayacaklar.” “Umay iyi karşıladın inşallah?” “Misafir umduğunu değil bulduğunu zıkkımlanır komutanım”. “Biz şu anda tam olarak ne yapıyoruz Allah aşkına Kaya üsteğmenim” dedim. “Ateşdağlı’ya çatışmaktan korkuyor musunuz diye sordunuz onu gösterecek üsteğmenim” diye cevapladı beni. “Gelen grup en az 34 kişi onların da arkasından gelenler muhtemel 3 katı. Altı kişi biraz macera olmayacak mı?” “Üsteğmenim” dedi burnunu çekip “Şu ileride gördüğünüz adama az önce çatışmaktan korkuyor musunuz diye sordunuz. Bizi buradan Anadolu Aslanı gelse alamaz artık. Adamın lakabı deli. Lakin diyeceksiniz ki TSK da bir sürü deli var. Öyle değil işte. Metehan Türk ordusunu kurduğundan beri böylesi gelmemiştir.” “Abartmayın üsteğmenim. Delilikse az önce 4,6 milyar yıllık mağaraları indirdim.” “Peki Üsteğmenim bazen sözler kifayetsiz kalır görmek gerekir buyurun o zaman. Ateşdağlı size Show must go on diyecek.” “İyi bakalım görelin ne yap-“ cümlem bitmemişti ki öndeki grubun olduğu HILUX 4x4 kuş gibi havalandı büyük bir gürültü ile infilak etti. “Annenin buzluğundaki kurban etinin kıymalarıyla acılı Adana mı yaptın sarı çıyan” diye böğürdü Ateşdağlı. “Hayır komutanım mübarek kurban etini bunlara ziyan eder miyim?” dedi Umay Üsteğmen. “Ee bu ziyafetin kaymağı nereden?” “Üzümü yediniz ya komutanım bağından size ne?” “Yuh nasıl öyle infilak etti?” dedim. Üstelik böyle bir patlama için en az 50 kilo patlayıcı kullanmak gerekirdi. Benim grupla karşılaşacağımızı söylememiz üzerinden sadece 20 dakika geçmişti. Bu kadar patlama yaratacak ya da bomba düzeneği kuracak bir zaman olmamıştı ki? “Puma’ya hoş geldin Üsteğmenim” dedi Pusula. Çatışma başlamıştı. İlk 7-8 kişi kuş gibi uçunca arkadaki 4x4 ler uyanmış siper almışlardı. Ve kalanlar zaten silah teslimatını korudukları için üzerimize mermi yağdırmakta tereddüt etmiyorlardı.Ateşdağlı ardı ardına iki el bombası attı ciplerden birine. Büyük bir gürültü ile infilak etti. Kalanları da yavaş yavaş indirdiler. Konuşması için aldığı en son teröristin pantolonunu çekip pimi çekilmiş bombayı içine attı. Adam büyük bir gürültü ile patladı. “Pusula mühimmat raporu” diye böğürdü yeniden. “Yeni bir çatışmayı çıkarmaz komutanım.” “Gitmiyor muyuz?” diye sordum. “Nereye?” dedi Sırdaş. “Üsteğmenim mühimmatımız kalmadı ve gelecek gurup bunların 3 katı.” “Çatışmaktan korkuyor musunuz Üsteğmenim?” dedi sanki kaleme endirekt vuruşla gol atmış gibi bir sırıtışla Ateşdağlı. “Hayır komutanım. Lakin çatışmak için mühimmat gerekir. Biz malumunuz az önce sıfırı tükettik.” “Çok realist yaklaşıyorsun üsteğmen. Doğaçlama diye bir şey duymadın mı?” dedi. Ben daha sorumu soramadan Balyoz isyan etti. “Bu sefer yem Pusula olsun Komutanım.” Neden bahsettiklerine dair zerre fikrim olmadığı gibi yaklaşık 5 tırla yapılacak silah sevkiyatı için 102 kişi görevlendirilmişti. Anadolu Aslanının emri ile daha geçenlerde bir konvoy patlatılmıştı Dolayısıyla sevkiyat işlerini artık oldukça ciddiye alıyorlar ters köşe yapmaya çalışıyorlardı. Üzerlerinde insani yardım etiketi bulunan beş tır ile gündüz gözü sevkiyat yapma çabası da bundan ibaretti. Olayı MİT takip ettiği için sadece Şiyar’a gelen istihbaratı paylaşmıştım Anadolu Aslanı ile. “Pusula yem sensin aslanım” diye böğürdü. “Komutanım teessüf ederim, bu sefer Umay olsun en son yem yaptığınızda kornetin ucundan döndüm ama ben” dedi çocuk gibi. Kornetin ucundan dönecek kadar nasıl bir yem olabilirdi ki sorgulaması yaparken böğürdü Ateşdağlı. Tim olarak çalışmak bana göre değil şimdi net anlıyorum. Bir emir komuta içinde olmaktansa tek tabanca takılırım bin kat iyi. “Pusula Gabar dağı operasyonunu tekrarlıyoruz marş marş.” Yüzü sirke sata sata adımladı Kuzey Üsteğmen. Gabar dağı operasyonu ne bilmiyordum. “Puma ne yapacağını biliyorsun” diye böğürdü yeniden. Tim üyeleri anında dağıldı. Bir sorun vardı ben tim üyesi değildim ve ne yapacağımı bilmiyordum ki Umay çekti kolumdan. “Üsteğmenim ne yapıyoruz?” “Merak etme Duman Üsteğmenim. 10 dakika sonra gitmiş oluruz.” “Burada 102 kişi var. Beş tır tepeleme silah ve mühimmat. Ha birde bizim sadece 6 kişi olduğumuz gerçeği. Kişi başı 17’şer terörist düşüyor”. Gülümsedi. Boyu en az 1,80 olmalıydı benden daha iri ve kalıplıydı. “Toplu alım yapacağız üsteğmenim sıkma o tatlı mavişlerini” dedi sırıtarak. O sırada tırın önünden fırtına gibi koşarak geçen ve bir yandan da ateş eden Kuzey üsteğmen dikkatlerini çekti. Konvoy durdu ve yarısından çoğu peşine takıldı. Kalanlar da mevzilenip konvoyu emniyete aldı. Bunun bize nasıl bir fayda sağlayacağını bilmiyordum. Kuzey üsteğmen yaylar çizerek koşmaya devam ediyordu. “Puma kontrollü şaşırtma ateşi” “Emredersin komutanım.” Umay Üsteğmen açıkladı. “Üsteğmenim. Sıra ile vurma. Rast gele atış yap. Ve attığın merminin bir adam indirdiğinden emin ol.” “Bu ne işe yarayacak?” “Yer tespiti yapamayacaklar. Farklı noktalarda farklı adamlar indiği için onların kedinin fareyle oynadığı gibi oynadığımızı düşünecekler. Bir sürü bordo canı istedikçe ateş ediyor algısı sağlam bir panik dalgası yaratacak.” Bana yaptığı açıklamadan sonra konvoyun son aracındaki adamı indirdi. Ardından en ortadan biri daha indi. Muhtemel Tuna Üsteğmen indirmişti. Sonra en baştaki. Madem öyle tamam o zaman ortada teker altına saklanmış birini de ben indirdim. “Aferin çilli horoz çabuk kaptın” dedi Tuna Üsteğmen. “Çilli Horoz mu?” “Duman Üsteğmeni tercih ederim” dedim. “Üzgünüm üsteğmenim geldiğinde lakabını paylaşmadığın için bu hakkı otomatik olarak bize devrettin” dedi sırıtarak bir tane de gerilerden indirdi. Konvoyda bir panik havası esti. Yüzbaşı Ateşdağlı neredeydi bilmiyorum. İleride tazı gibi koşan Kuzey ve peşine takılmış onlarca adamı görebiliyordum. Ateş ediyorlardı lakin o kadar seri hareket ediyordu ki açısını değiştirdikçe adamlar kendi elemanlarını vuruyordu. İlerideki hareketlilik dikkatimi çekti. Ateşdağlı sızma harekâtı yapıyordu. Son tıra girmek için üç adamı indirdi. Umay’ın kulaklığına bir emir gelmiş olacak ki “Emredersiniz komutanım” dedi kolumdan çekti. “Neler oluyor?” “Buralar biraz ısınacak siper alalım.” dedi Arkadaki tır uzaklaşmaya başlayınca yoğun mermi yağmuruna tutuldu. Öndeki konvoyun başını çeken araçta konvoydan uzaklaşmaya başlayınca kafam karıştı. Sondaki aracı korumak için Yüzbaşıya Ateş ederlerken ilk aracın güvenliği esnemişti onu da Kaya Üsteğmen kullanıyordu. Ne ara içeri sızıp ne ara tıra bindiğini fark etmedim bile. Bunların bordo olduğuna bile emin değildim. Lakin gururumdan tek kelime etmedim. Ateşdağlı tır ile geri geri Kaya Üsteğmen ileri giderken koşarak Kaya Üsteğmenin kullandığı aracın kasasına binen Tuna Üsteğmen arka kapakları açtı. Sonra araç birden durdu Tuna üsteğmenin omzunda 9M199 2. Nesil lazer güdümlü bir kornet göründü. Roketi fırlattığında konvoyun 2. tırı büyük bir gürültü ile infilak etti. İçinde bolca bomba ve mermi bulunduğundan mıdır nedir yoğun bir toz bulutu kapladı ortalığı. Çıkan ses kulaklarımızda uğultu yaparken aralanmaya başlayan duman ile Tuna Üsteğmene doğrultulan bir silah dikkatimi çekti ensesinden vurdum. Umay bana bakıp sırıttı. “Begüm’den sonra seni de time alabiliriz bence” “Begüm?” “Uzun hikâye boş ver” dedi. İkinci bir kornet roketi daha ateşledi Tuna Üsteğmen. Sonra bir tane daha. Bu sırada peşine taktığı adamları genişçe bir araziye dağıtan Kuzey Üsteğmen ne ara koşup ta Yüzbaşı Ateşdağlı’nın kullandığı tıra bindi bilmiyorum. Beş tırın etrafını saran 4x4 lerde sağa sola saçılmıştı. Umay Üsteğmenin ne yapmaya çalıştığını anladım. Sağlam kalanlardan bir tanesinin üzerinde makineli tüfek vardı. Koşarak ilerledik yanında sinmiş olan teröristleri indirdikten sonra ben makinalının başına geçtim. Umay Üsteğmen direksiyona. Ve it dalaşı başladı. Açıkçası yaklaşık 100 kişiyi mağara içinde tost ettikten sonra büyük iki gurubu da indirmek hoşuma gitmişti. Araziye dağılmış ve kendileri lüks evlerinde suşi yerken oradan buradan topladıkları çoğu tecrübesiz teröristler ellerindeki keleşlerle direnmeye çalışıyorlardı. Allah akıl fikir vermişse kullanmalıydı, kullanamayanların da sonu böyle bok yoluna gitmek oluyordu haliyle. Arazide canlı kalmadığına emin olana kadar sıktım. Bu arada Sırdaş Üsteğmen ve Yüzbaşı Ateşdağlı tırları bir noktaya getirdi. Sağ kalan üç beş terörist direnip “Yaşasın özgür Kürdistan” diye bağırınca adamın sol şakağında bir damar attı. Bu adama kim deli demişse az bile söylemiş. Gözlerinde çakan kıvılcımları hayretle izledim. “Ulan oğlum nasıl bir malsınız lan. Sizde burada Kürdistan kurdururlar mı? Amaç Kürdistan olsa o kadar silahla parayla bu zamana kadar neden kuramadınız it oğlu itler. Amaç İstanbul lakin öyle kolay değil benim size verecek tek kum tanem yok” dedi. “Umay?” “Emredin komutanım.” “Buradaki şenlik Şamdan bile görünsün” Sanırım aralarında bir dildi bu. Anladım ki Umay bir bomba uzmanıydı. “Komutanım silahlar?” “Patlat güzelim” Yan yana dikildiğimizde Umay’ın kurduğu düzenek ile ortaya çıkan toz bulutu muhtemel sadece Şamdan değil bütün orta doğudan görünmüş olmalıydı. Mühimmat oldukça kallavi olacak ki patlama yerlerinde derin çukurlar oluştu. “Puma toparlan av bitti gidiyoruz.” “Sırdaş Anadolu aslanına bilgi geç aslanım” “Emredersiniz komutanım.” Yeniden yola çıktık. “Balyoz gözünü dört aç. Umay solu tut. Pusula sağı. Kaldırın o koca götlerinizi”. Adam küfür etmeden konuşamıyordu. “Ulan bir ara Begüm bana bir daha Talkan yapamayacak sandım lan it aşkım. Düşünsene ben şehit olmuşum. Bütün Talkanları o it Ilgaz, Ufuk Ercü üçlemesi yemiş.” Kulağını çekip kafasına vurdu. “Tövbe de lan.” Dedi Balyoz Üsteğmen. “Komutanım o kadar koştum tabanı yanık it gibi. Bence ben bir Talkan ziyafetini hak ettim.” “Bu iş bitince Muş’a gidelim mi?” “Konuşma lan ibne. Köroğlu sana Talkan mı yedirir?” “Siz isterseniz yedirir komutanım.” “Begüm kıyamaz bize.” “Sizde birlikte şırdan yersiniz fena mı?” Yüzbaşının gözleri parladı. “Şırdan sever misin Üsteğmenim?” diye sordu bana Yüzbaşı Ateşdağlı. “Şırdan ne komutanım?” “Görüp görebileceğin en iyi sakatat yemeği” dedi Tuna Üsteğmen. “Sakatat mı?” midem ağzıma gelmişti. Yüzüm buruştu. “Ben et yemiyorum”. Umay dahil bütün tim aniden durdu. Adımları bıçakla kesilmiş gibi. Hızla bana dönüp baktılar. “Et yemiyorum derken?” “Etle beslenmiyorum yani.” “Vah yazık. Hastalık mı?” diye sordu Tuna üsteğmen acıyarak bakıyordu bana. “Hayır tercih”. “İnsan niye et yememeyi tercih eder ki?” diye sordu yeniden Tuna Üsteğmen kafası karışmıştı. “Aç mı geziyorsun?” diye sordu Kuzey Üsteğmen. “Hayır bitkisel proteinle besleniyorum.” “Bitkisel protein ne lan?” diye Sırdaşı dürttü Kuzey üsteğmen. “Otluyormuş işte” dedi Yüzbaşı Ateşdağlı. Yüzündeki bariz tiksinme gözüme çarptı. “Ona otluyor denmez yüzbaşım sağlıklı besleniyorum.” “Etsiz nasıl sağlıklı besleniyorsunuz Üsteğmenim” dedi Tuna Üsteğmen. Yüzünde korkunç bir şey görmüş gibi bir ifade vardı. “Yeşil sebzeler çiğ ya da buharda pişmiş ürünler. Kavrulmamış kuru yemiş” “Bir doktora falan gitseydin çaresi vardır illa ki” “Hastalık değil ki üsteğmenim et yemekten hoşlanmıyorum.” “Et yemeyeni anlamıyorum ben. Cenabı Allah vermiş sana al kulum mis gibi besinler lütfettim demiş. Et yemeyenler Allaha şirk koşuyor bence” dedi bilmiş bilmiş. “Niye şirk olsun?” “Hayır yani açık büfe kahvaltı var sen sadece peynir yemeyi seçiyorsun öyle düşün. Oysaki bal var yağ var kaymak var yumurta var.” Onayladı Kaya Üsteğmen. “Neyse en azından yumurta süt falan oradan idare ediyorsundur” dedi Sırdaş. “Aslında ben veganım”. “Neyin vagonusun Üsteğmenim. Lan ben Vagon diye bir hastalık duymadım” dedi Kuzey Üsteğmen. “Vagon değil Üsteğmenim Vegan. Yani Hayvansal gıda yemiyorum.” “Nasıl hayvansal gıda et yemiyorum dedin. Süt hayvansal gıda değil ki su sayılır o” “Veganlar yumurta,süt, tereyağı kaymak bal gibi ürünler yemez.” “Balık tavuk?” “Onlar hayvan değil mi Üsteğmenim.” “Bu derdin bir çaresi var mıymış Üsteğmenim” dedi. Hala bunun bir hastalık olmadığına ikna olmamıştı Tuna Üsteğmen. “Aslanım neyini anlamadın Üsteğmen Destan hayatının damarlarından birini koparmış kendi isteğiyle. Şırdan yemiyormuş daha ötesi var mı?” dedi Yüzbaşı. Bana bakışından çıkardığım anlam acıma ile şaşırma arasında bir yerdeydi. “Umay sen de mi etçilsin?” “O tamamıyla danacıl” dedi Kuzey Üsteğmen. “Yani?” “Yani tek başına iki kilo bifteği götürür.” Bu kadar iri olmasının başka açıklaması olamazdı zaten. Hele Tuna Üsteğmen benim iki katım kadar falan olmalıydı. “Siz Tuna Üsteğmenim siz ne ile besleniyorsunuz?” “Yani şimdi yemeğe göre değişir lakin akşam yemeğiyse ve açsam beş tane 1,5 Adana ile başlangıç yaparım. Birkaç lahmacun 8-10 bardak ayran derken idare ediyoruz işte.” “Yuh” dedim içimden “Boşan da semerini ye”. Umay Üsteğmen anlamış olacak ki güldü. “Valla Duman Üsteğmenim bir yarışmada 32 lahmacun yemişliği var şaşırmayın.” Şaşırmamak elde değildi. Anadolu Aslanı ile çalışmaya başladığımda 15 yaşında bir kızdım. Yaklaşık 10 senedir beni eğitir lakin neden sadece üç tim kurduğunu şimdi anlıyordum. Dayanıklılık olarak normal bordolardan bile sağlam olmalılardı. “Sevgilin var mı Üsteğmenim?” diye sordu Sırdaş. “Nişanlıyım Üsteğmenim” “O da mı asker?” “Hayır MİT ajanı.” “İki yıldır içlerinde olmana iyi dayanmış.” “O da içlerinde ondan Üsteğmenim.” “Siz sizde evlilik nişan var mı?” “İbrahim Umay’ı ikna ederse olacak” “İbrahim Jaguar timinden olan mı?” Umay cevaplamadan Ateşdağlı atıldı. “Vallahi senin de bilmediğin kalmamış üsteğmenim donumuzun rengini sorsak diyeceksin” dedi sinirle Yüzbaşı Ateşdağlı. “Donunuzun rengi ilgi alanım değil Yüzbaşım”. “Niye kırık beyaz çok yakışıyor esmer tenime. Görmek istersen çekinme” dedi sırıtarak. Geri zekâlı… Bu adam tam bir Geri zekâlı. Cevap verecek oldum Puma da kıkırdadı. “Komutanım niye kırık beyaz onu da anlatsanıza” dedi Kuzey Üsteğmen. “Neyini anlatsın oğlum bütün çamaşırları tek programda ve tek seferde yıkadığı için” “Bir seferinde pembe çıkmıştı komutanım onu nasıl becerdiniz?” “Geceyi geçirdiğim hatun sutyenini almayı unutmuş aslanım. Bende ne var ne yok teptim makinaya. Donlar pembe kamuflajlar nar çiçeği çıktı.” Dedi. Muhabbete bak. Birbirlerine takıla takıla yürümeye devam ettik. “Buluşma yerine ne kadar kaldı Pusula?”. “Yarın akşamüzeri alır bizi Selcen komutanım” “Şurada biraz mola verelim sonra de-“ Yüzbaşı Ateşdağlı’nın cümlesi bitmeden bir mermi sesi yankılandı uzaklardan. Geldi boynumda asılı emaneti deldi geçti. Puma anında siper aldı. Uzaklardan tanıdık bir ses duyuldu. Şiyar. “Rinde seni orospu Rinde. Sana da o sikik ülkene de Toryumu yem eder miyim? Önce seni sileceğim yer yüzünden sonra Toryum’un Kralı olacağım.” “Bende sana Toryum verecek göz var mı Şiyar?” dedim. Lakin muhtemel ele geçirdiğim harici disk hasar görmüştü. “Zaten sen de de Toryumu alacak göt mevcut değil”. Önce Ateşdağlı ile göz göze geldik. Sonra Puma ile. Sessiz bir onay geçti gözlerimiz arasında. “Belli ki solucanlığın işe yaramış dağdan kurtulmuşsun. O zaman gel bakalım bir de Şinasi ile tanış” dedim İlk kurşunu atarken. Bugün Puma ile 4. Çatışmamız olacaktı. Nasip kısmet işte. Et yemesen de 4. Kez çatışıyorsun. Çok yaşasın Veganlık.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD