Ateşten Dağların Dumandan Destanı - 1. Bölüm
ATEŞDAĞLI'DAN...
“Komutanım Anadolu Aslanından gelen verilere göre buluşma yeri 1,5 kilometre doğuda” dedi Pusula.
Ardından Umay seslendi. “Saat üç yönü temiz”.
Sırdaş tamamladı. “Saat altı yönü temiz”.
“İlerlemeye devam ediyoruz. Gözünü dört açın.”
“Emredersiniz komutanım” diye bağırdı bir ağızdan Puma.
Seri adımlarla oldukça dağlık bir bölgede, gelen operasyon emri ile bağlantımızla buluşmak üzere ilerliyorduk. Yaklaşık 2 gündür yoldayız. Selcen bizi helikopter ile operasyon bölgesine bırakmış geri kalan kısmı dikkat çekmeden arazi taraması yaparak ilerlemeye başlamıştık. Gözlerimi belki de onlarca kez geldiğim bu bölgeye çevirdim. Derin vadiler, dik kayalar ve bazılarını daha jeologların bile keşfetmediği mağaralar yatağıydı bulunduğumuz arazi. Dolayısıyla terör örgütlerinin de vazgeçilmez bölgesi.
“Komutanım şimdi biz Ermenistan sınırında olmamız gerekirken bu sikik coğrafyada ne arıyoruz Allah aşkına?” Diye sordu Balyoz.
“Hayırdır aslanım Ermenistan sınırında bir randevun mu vardı benim bilmediğim?”
“Randevu değil de komutanım ne bileyim belki Muş’a giderdik orada Begüm’e birkaç tepsi kurabiye yaptırırdık, üç beş tencere içli köfte kaynattırırdık. İnsan bir içlenmiyor değil” dedi hülyalı hülyalı.
“Balyoza katılıyorum komutanım. Ayrıca niye bizim bir Begüm’ümüz yok? Ben mecbur muyum o ibne Ufuk ile Ilgaz sikiğinin nispet yapar gibi kız bizim diye triplenmelerini çekmeye?” diye sordu Pusula.
“Haklısın Pusula” dedi Balyoz.. “Bizimde bir Begüm’ümüz olsa bizde başkalarının Begüm’ünden kurabiye dilenmezdik. Yapardı bize beş tepsi kıymalı börek. Öküz gibi yer edebimizle susardık.”
“Sana beş tepsi kıymalı börek yetmez aslanım”.
“Tamam başlangıç için iyi bir rakam zamanla alışırdı” müstakbel yengemiz.
“Al aslanım bir Begüm sana alma diyen mi var?" dedim. Bir yandan da haklılık paylarını düşünüyordum. Çünkü Pars Pumayı Begüm ile kıskandırıyordu.
“Komutanım almasına alsın da adam 147 kilo 2,11 santim en son sevgili vakasını hatırlasanıza” dedi sırıtarak Sırdaş.
“Ne olmuştu lan?” diye hafızasını yokladı Pusula.
“Kız 1,68 olunca alt tarafım flört yaşıyor üst tarafım bekar geziyor diye bıraktı ya kızı” deyince Umay dahil bir kahkaha koptu.
“Lan Sırdaş askeri bir kere ondan bırakmadım kızı iftira etme.”
“Ya neden bıraktın insan ziyanım?”
“Yemeğe gittik ben 10 tane lahmacun söyleyince bu kadar yemek yemek zorunda mısın diye sordu. Ondan bıraktım.”
“Bunun için kız bırakılır mı lan dallama?”
“Bırakılır bir kere kibar olmak için zaten 10 tane istemişim o akşam 20 tane lahmacunu gömesim vardı da kız utanması diye 10 istedim. Bu büyük bir fedakarlık, beni 20 lahmacun yiyorum diye ötekileştirdi ondan bıraktım.”
Yeniden bir kahkaha tufanı koptu. “Ee noldu şimdi gene bekarsın?” diye sordu Pusula.
“Bekarım lakin tok bir bekar”.
İlerlemeye devam ediyorduk.
“Komutanım şimdi Köroğlu Komutanım evlendiğine göre artık sizde mi alsanız bize şöyle bir yenge? Parsın Begüm’le yaptığı gibi bizde aramızda denge olurdu tampon bölge mahiyetinde.”
“Seninle aramda kralı gelse tampon olmaz Balyoz” dedim. “Bir fırsatını bulur yine sikerim seni.”
“Biliyorum komutanım Balyozun mabadı vazgeçilmeziniz. Lakin ne derler bilirsiniz?”
“Ne derler aslanım?”
“Ayakların üşüyünce kimin götünde ısıtırsan ona aitsin.”
“Artık ayakları üşüyünce götünüzde ısıtan birini bulsanız da ben ve mabadım rahat bir nefes alsak?”
Görseli düşünmeden edemedim. Ayakları üşüdüğü için sokulan bir kadın. İt herif eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüyordu. Köroğlu ibnesi Begüm ile evlendiğinden beri acaba hayatımda beni de Begüm’ün Köroğlu’nu sevdiği gibi seven biri olsa nasıl olur diye düşünmeden edemiyordum. Lakin bu piçlerin eline koz vermektense şırdan yemekten vazgeçerdim.
“Hadi hızlı çeneniz düştü yine.”
“Komutanım bağlantı kim?” Diye sordu Umay.
“Bilmiyorum Umay. O bizimle temasa geçecekmiş.”
“Görev ne peki?” diye sordu Pusula. Bir yandan da konum hesaplıyordu çıplak gözleriyle.
“Bağlantıyı oradan çıkartıp Ankara’ya götürmek.” Dedim devam ettim.
“İki yıldır yapının içindeymiş ve son 3 aydır da alacağımız yerdeki grupla birlikteymiş.”
“Adamı tanıyor muyuz komutanım?”
“Hayır”.
“O bizimle iletişime geçecekmiş”
“Bizimle?” dedi Sırdaş. “Bizi biliyor mu ki?”
“Benim anladığım gelen askeri timle iletişime geçmesinin söylendiği.”
“E nerden bilecek ki ne zaman geldiğimizi?” diye haklı bir soru sordu Balyoz.
“Ne bileyim ben amına koyayım. Adam istihbarattan falan herhalde. Vardır bir iletişim cihazı hadi sallanmayın da bir an önce alıp çıkalım. Hadi Muş’a gidip Begüm’le şırdan yiyip Köroğlu’nun tansiyonunu 45 yapacağım.” Dedim. Sonra da bir yolunu bulup bu piçleri (Umay Hariç) ekip Dörtdivan’a gidip Rahime Babaanneme kaz kestirecektim.
“Lan balyoz askeri bende sana 2 lahmacun ısmarlayayım” dedi piçliğine Pusula.
“2 Lahmacun mu? Kediye verir gibi it herif geçen sefer bana 7 dürüm ısmarlattın puşt. 12’den aşağısı kurtarmaz “
“Ulan iyi ki lokantacı falan olmamışsın yaptığını yer iflas ederdin it herif” dedi Sırdaş.
“Hakikaten” diye onayladı Balyoz.
“Lahmacuncu olsam lahmacunlarımı isteyen müşteriyi döverdim birde al sana iş. Karakoldu sorguydu.”.
Sonra elindeki tüfeği öptü.
“Hikmetinden sual olunmaz Rabbim kimin nereye yakışacağını biliyor” dedi.
“Hadi hadi hızlanıyoruz.Sırdaş bana Anadolu aslanını bağla koçum”
“Bu akşam buradan adamımızı alıp çıkıyoruz Puma. Av zamanı” diye bağırdım.
Ben Oktay Ateşdağlı. Kimilerine göre deli bir asker, kimilerine göre bir vatansever kimilerine göre komutan, evlat, abi. Çok öyle ilginç bir çocukluğum olmadı. Lakin bu sadece bana göre böyleydi. Yaşadığımız küçük kasabadakilere göre yaramaz bir çocuktum. Kimileri baş belası derdi, kimileri beni görünce yolunu değiştirirdi. Oysa ki sadece meraklıydım. Aydın’ın Nazilli ilçesinde çiftçilik yaparak geçinen yörük bir ailenin büyük oğluyum. Yaşım 34. Boyum 2,02 kilom 129. Benden 5 yaş küçük bir kardeşim var. SAT Komandosu. Okan Ateşdağlı. Onunda askerliği seçmesinde bir nebze payım var sanırım.
Haaa ne diyordum. Meraklı bir çocuktum. Hayatım boyunca merakımın peşinden gittim. Bence deneyim iyi bir öğrenme şekliydi. Dolayısıyla deneyimleyeceğim ne varsa gözümle görmek için üzerine gidiyordum. Çokta eğlenceliydi. Ancak sadece bence. Bu engellenemez merakım beni daha araştırmacı olmaya itiyordu. Yani yeni deneyimlere.
Kendimi bildim bileli gözlem yaparım. Mesela annem ineklerin memelerinden sıkınca süt akıyordu. Acaba öküzlerin de memesini sıkınca süt akıyor muydu? Deneyimlemeden bilemezdim. Yaşadığımız yer hayatta yeni deneyimleri sorgulamam için bulunmaz fırsatlar veriyordu. Annem Bahriye Hanım ile Babam Şeref Bey yörük olmanın verdiği bütün özellikleri taşıyorlardı.
Dolayısıyla hayatımızda hayvancılık oldukça yer kaplıyordu. Keçiler çoğunlukta olsa da bir iki tane büyük baş hayvanda besliyordu annem. Sonra kurbanda satmak için pazara götüren babama eşlik ettiğimi hatırlıyorum. Deneyimden bahsetmiştim ya benim bu merakım pazarda kurbanlık almak için gelen adamın babam ile konuşurken benim dananın memesini süt çıkıyor mu diye sıkmamla başladı sanırım. O zamanlar danalarda meme olmadığını bilmiyordum tabi. Ben dananın bacak arasındaki şeyi sıkınca hayvan acı bir feryat ile pazarlık eden alıcıya bir tekme savurdu 3 metre uçtu adamcağız. Bu bir deneyimdi hayvanların dört tane memesi olanlardan süt geliyordu tek memelilerden süt gelmiyordu. Belki de dişilerin memelerini sıkmaktan hoşlanmam oradan hatıra kim bilir.
Sonra merakım daha da artmaya başladı. Mesela ormanda oğul vermiş bal kovanının yerleşik hayata nasıl tepki vereceğini merak ettim. Kovanı arıları ürkütmeden alıp cuma cemaatinin ortasına atınca cuma namazındaki cemaat çil yavrusu gibi dağıldı. Oysaki bize namazda Allah’a teslim olmak öğretiliyordu. Namazı kendinden geçecek kadar büyük bir teslimiyetle kılmak. Ne olmuş yani arılar imamı götünden dört kere sokmuşsa? Caminin içinden çil yavrusu gibi dağılmak ta neyin nesi? Tabi bu benim merakım kasaba içinde yayıldı ve insanlar benden potansiyel bir deliymişim gibi bahsetmeye başladılar.
Sonra bu unvanım dağda teröristler arasında da yayılmaya başladı. Bana Metehan Türk ordusunu kurduğundan beri gelmiş geçmiş en deli asker demeye başladılar. Oysa ben sadece meraklı bir çocuktum hepsi bu. Büyüyüp asker olunca da merakım devam etti. Mesela yakaladığım teröristleri falakaya yatırıp döverek ayaklarındaki acının beyine gitme ve bayıltma oranlarını hesapladım.
Sikinden bağlanıp uçurumdan sarkıtılan bir teröristin sikinin esneme ve kopma noktalarını buldum ki bilim ve biyoloji açısından taktire şayandı bence. Yaklaşık 25 teröristi bu şekilde asınca yakaladıklarım arasında bir sik korkusu peydahlandı.
Asker olmaya karar vermem ise ilk okul dördüncü sınıfta tekabül ediyor. Öğretmenimiz bize Kurtuluş savaşının nasıl kazanıldığını anlatıyordu. Büyülenmiş gibi dinliyordum. O zaman kitabımızın başında bulunan resimde adının Atatürk olduğunu öğrendiğim bir başkomutanın yaptığı deliliklerden bahsediyordu.
Bana da deli dedikleri için dikkatimi çekti. Resme dikkatlice bakınca gözleri bana benzeyen bir adam gördüm. Söylenenlere göre bu deli adam silahsız, parasız, ordusuz tek başına yola çıkmış ve bizim bu yaşadığımız yerleri düşmanlardan kurtarmıştı. O kadar etkilenmişim ki o gün karar verdim asker olmaya. Asker olmak imkansızı başarmaktı benim için. Çünkü öğretmenim “İyi ki deli hayalleri olan bir adamdı bu mavi gözlü dev demişti.”
Başka bir meslek düşünmedim. Zaten kimse de başka meslek yapmamı önermedi. Asıl kırılma noktam içe komando olacağım diye cami minaresinden urganı aşağı sallandırıp iniş yapmaya çalışınca oldu. Mahalle muhtarımız, cami imamız, okul müdürümüz ve babamın da bulunduğu semtimizdeki birkaç ileri gelen askeri liseye kayıt olmamın can güvenlikleri için iyi olacağına kanaat getirdiler.
Askeri lise harp akademisi derken rütbe ala ala bu yaşı bulduk. Bir sürü yerde görev yaptım. Bir sürü güzel dost biriktirdim. Lakin hayatının dönüm noktalarından biri nedir diye sorsanız Puma timine komutan olmamdır derim. Beş yıldan biraz fazla oluyor kurulalı. Muazzam yetenekle dolu 3 tim 15 adam.
Benim öyle çok taktire şayan bir yeteneğim olmadı. En iyi yeteneğim devrem Köroğlunun tansiyonunu oynatmak. Yaklaşık 10 yıldır tanırım ibneyi. Belki daha da fazla. Hayatta en çok neden zevk alıyorsun diye sorsanız Rahime Babaannem ile Köroğlunun gıybetini yapmaktan derim. İnanılmaz bir orgazm yaşatıyor o piçle uğraşmak bende. Ailecek görüşürüz. Neredeyse hayat tarzlarımız bile aynı.
O piç benden bir tık daha şanslı çünkü babaannesi hayatta. Ben anne tarafını bilemedim. Baba tarafımda da nene ve dededen boynum büküktü. Çok küçüktüm öldüklerinde. Sonra Rahime Babaannem girdi hayatımıza bende torunu oldum. Zaman zaman annem ile babam soluğu Dörtdivan’da alır oldular. Azize Teyzemin misafir perverliği Gökçen'in olmayan kız kardeşimin yerini alması derken buralara geldik.
Timime gelince iki öksüz ve yetimim vardı Tuna ve Kuzey. Askeri deha sayılırlardı. Biraz da boynu büküklüklerinden midir bilmem abi yerine koydular beni. İtlikte sınır tanımasalar da adamlıkta ellerine su döken olmaz. Sonra Kaya namı diğer Sırdaş. Bir adama bir sır verirseniz ne kadar saklanır canlı örneğiydi resmen. Erzincanlı bir vatansever. Bir babası hayatta annesi onu doğururken hakka yürümüş. Tek çocuk. Lakin sadece Puma değil Pars ve Jaguarda da bir sürü kardeşi var.
Birde Umay var tabi. Ben öyle kadından asker olmaz diyenlerden değilim. Rol modelim Atatürk benim. Kadından neler olur neler. Onun için timime girsin diye resmen yalvardım sarı çıyana. Harwardlı bir baba ODTÜ lü bir annenin tek evladı. Akademisyen olmasını istemişler. O da benim gibi beş yaşından bilirmiş asker olması gerektiğini. Onu ilk fark ettiğimde Anadolu Aslanının kapısında yatmıştım. İkna edip time alsın diye. Biz özel yeteneklere sahip beşer kişilik üç timiz. Pumaya ben Parsa sikik Köroğlu Jaguara da Aslan Silahtar komuta eder. TSK’nın en dibiyiz. Bizi yetiştiren adamlar kurulmasına ön ayak oldukları bu 3 tim içinde en düşük rütbe Üsteğmen. Tim komutanları da Yüzbaşı rütbesinde.
O kadar uzun zamandır dağda bayırda geziyoruz ki yerleşik hayat nedir bilmeyiz. Tabi benim arada sırada timleri ekip Dörtdivan’a Rahime Babaanneme kaz kestirmeye gittiğimi saymazsak. Şanslı piç demiştim Köroğlu için. Hayat gülmeye devam etti ibneye. Karşısına çıkabilecek en muhteşem kadınla buluşturdu onu.
Begüm.
İlk tanıştıklarında solunu deşmiş, Köroğlu’da bunu teröristlerden koruma bahanesiyle Ercü’nün himayesine vermiş. Daha o zaman anladım aslında kıza vurulduğunu. Pek kafası basmazdı öyle aşk meşk işlerine. Dedesinin dedesinden gelen bir şehitlik geçmişi vardı. Yuva kurmak hayali değildi. Bizde bu hayale tek yaklaşan Ayvaz olmuştu. Onunda elinde patladı zaten. Köroğlu ben üstüne gittikçe Begüm’e olan hislerini fark etti sonrada kızı yangından mal kaçırır gibi nikahına aldı it. Gerçi Begüm’de kaçırılacak fırsat değildi. İnsan karşılıklı şırdan yiyebileceği birini kaçırır mı?
Şanslı piç.
Bende alacağım şöyle karşılıklı birer kuzu çevirmeyi gömeceğim biz dilber. Belki yapar beş tepsi kıymalı börek Balyozun dediği gibi.
ŞİYAR'DAN...
“Heval nöbetçileri yerlerine yerleştirdim” dedi kadın terörist.
Önümdeki haritadan başımı kaldırıp baktım poşu ile yarısını saklamış yüzüne . Sakallarım birbirine girmiş dişlerim sararmış iri yarı cüssemde kokudan sinekler uçuşuyordu. Kampa geldiğimden beri tecavüz etmediğim bir bu kadın kalmıştı lakin ona dişimi geçirememiştim.
Üst düzey komutanların malıydı ki kimse yanaşamıyordu. Jiyan komutan özellikle "Dokunan olursa hayatta yaşadığı en büyük acıyı yaşatırım" demişti. Orospu çocuğu kızı kendine sakladığı için adının Rinde olduğunu öğrendiğim kızı yatırıp sikemiyordum.
Bir iki kere denedim kızdan da veto yedim. Demek ki komutana kendini siktirmek daha karlıydı. Lakin bende de bölge sorumlusu olma yolunda ilerliyordum. Ve yakında komutan olacaktım. O zaman ne Jiyan görecekti gözüm ne Rinde. Hatta Jiyan’a baka baka sikecektim bu kızı.
“Tamam get şimdi sen” dedim gözüne baka baka. “Bir iki güne zaten mağara duvarlarına adımı bağıratarak inlete inlete sikeceğim seni.” Diye düşünmeden edemedim. Şiyar farkında olan uyanık demekti. Ve farkındaydım komutanın siktiği kızında farkındaydım. Kendime alacaktım. Saate baktım gece yarısını geçmişti. Biraz uyuyacak ve kandilden gelecek rütbemi bekleyecektim. Sonrası yeni bir devlette üst düzey bürokratlık belki bakanlık. Başka türlü mağara köşesinde geçen 17 yılı nasıl açıklayayım kendime. Amerika söz vermişti devlet verecekti. Bende önce Rinde’yi sikecektim. Sonra canım kimi isterse onu.
ATEŞDAĞLI'DAN...
“Buluşma yeri burası komutanım” dedi Pusula. Puma geleli yaklaşık 32 dakika olmuştu. Ve pusuya yatmıştık.
“Gözünüzü dört açın”.
Ayağımı ardına mevzilendiğim kayanın köşesine sıkıca basarak bedenimin daha da yerleşmesini sağladım. Elimdeki gece görüşü dürbün ile kampı gözlemeye başladım. Oldukça büyük bir kamptı. 100 belki daha da fazla terörist olmalıydı. Bağlantı kimse büyük bir işin peşindeydi muhtemel.
“11 Nöbetçi saydım komutanım. Sol taraftaki mağaranın ağzında da beş kişi var. Olası mühimmat deposu diye düşünüyorum. Sıkı korunuyor” dedi Balyoz.
“Komutanım plan ne?” diye sordu Umay.
“Bağlantının bizimle temasa geçmesini bekleyeceğiz. Çok ses yapmayın adamımızı alıp gidelim”.
“Bu ses yapmayın emrine de ayrı bir uyuz oluyorum. Dağda ses yapmayacağım da nerede yapacağım. Apartman dairesi mi burası?” dedi esefle Sırdaş.
Askerimle aynı fikirdeydim.Adam kimse nasıl temas kuracağı hala bir muammaydı. Gecenin ikisine doğru buraya yerleşeli 3 saat olmuştu ve beklemek sinir bozuyordu. Bu coğrafya bu saatlerde tekin değildi lakin buraya yuvalanan bu bok böceklerini de hallaç pamuğu gibi atmadan gitmek içime sinmiyordu. Lakin emir kati ve tavizsizdi. “Bağlantıyı alın gelin çok ses yapmadan” diye de eklemişti Anadolu Aslanı. Teyit etmem için de uzun uzun bakmıştı görüntülü görüşmede gözlerime. Bana güvenmemesi canımı sıkıyordu. Üç beş operasyonda ses yapma dediği halde ses yapınca varmıştı bu kanıya. Tamam 132 operasyonun 116 sında.
“Daha ne kadar bekleyeceğiz komutanım. Mabadım kıçıma batan sivri taşlardan delik deşik oldu” diye sordu Pusula.
Tam onu cevaplayacaktım ki kulaklarımızda takılı telsizlere kısa bir mesaj iletildi. Cızırtılı ses kulaklarımızı tırmalarken Sırdaş açıkladı.
“Kriptolu telsiz kullanıyor komutanım. Muhtemel sinyal kesici var. Bir şekilde Jammeri atlatmış olmalı. Ancak ses çok bozuk.”
“10 dakika sonra mağaraların doğusunda kalan kayalık alanda buluşalım.”
“Anlaşıldı.” Dedim.
Pumaya döndüm “Puma hazırlan eve dönüyoruz.”
Bir ağızdan onayladılar beni. “Emredersiniz komutanım.”
Buluşma noktasına vardığımızda kimseler yoktu. Kulaklarımı dikip etrafı dinlemeye başladım. Yaklaşık iki dakika sonra bir çıtırtı sesi duyunca başımı çevirdim. Puma’ da benim gibi geceyi kokluyordu.
“Komutanım gelen var” dedi Umay.
En fazla 1.70 boyunca cılız bir kadın beklemiyordum. Üzerindeki poşu ile yüzünü tamamen sarmış yalnızca gözleri görünüyordu.
“Kaldır ellerini” dedim.
“Yüzbaşı Oktay Ateşdağlı?” diye cevapladı beni.
“Kimsin sen?”
“Beklediğin bağlantı”.
“Siktir MİT Ajanı küçücük bir kız çocuğuymuş”. Benim düşüncelerimi Pusula tamamladı.
“Oha minicik kızı ajan yapmışlar”
Umay bir tane geçirdi ensesine. “Doğru konuş almayayım ayağımın altına.”
“Parola?” diye sordum. Ne beni tanıması onun aradığımız kişi olduğunu kanıtlardı ne de kadın olması prosedürleri uygulamayacağımız anlamına gelirdi.
“Ateşten dağların dumandan destanı” diye yanıtladı beni.
“Ulan bu parolayı kim bulmuşsa epey düşünmüş olmalı” dedi Balyoz.
“Parola bizzat Panter’den geldi Balyoz” dedi kız. Balyoz suratına balyoz yemiş gibi oldu.
“Bizi tanıyor musun?” diye sordu Umay.
“Üsteğmen Eda Sancaklı. Lakabı Umay” dedi kız.
Balyoza döndü. “Üsteğmen Tuna Çetinkaya. Lakabı Balyoz”.
Sırdaşa Döndü. “Sizde Üsteğmen Kaya Şimşek. Lakabı Sırdaş”.
“Kuzey Taşçı. Pusula.” Bana döndü.
“Puma Timinin komutanı Kıdemli Yüzbaşı Oktay Ateşdağlı” dedi.
“Adın ne?”
“ Üsteğmen Destan Duman.”
“Siktir” dedi Pusula.
“Asker misin? Biz seni MİT çi zannetmiştik”.
“Askeri istihbarat sayılır”.
“Sayılır?”
“Şimdi zamanı değil Yüzbaşı sorgunuz bittiyse işimize dönelim” dedi damarıma basarak. Hatunu almak için yaklaşık 48 saattir yürüyorduk karşılaştığımız muameleye bak.
“Bizi iyi tanıdığına göre işinde iyisin lakin gerekli açıklamayı yapmadan bir santim ilerlemeyecek Puma” dedim kararlı bir şekilde. Bu Puma için emir niteliğindeydi ki kız çocuğu gözlerini üzerlerinde gezdirdi.
“Anlat şimdi kimsin sen?”
Derin bir nefes çekti. Bilgi vermekten hoşnut değildi lakin bende beni tanıyıp kendi hakkında bilgi vermeyen bir Üsteğmenden hoşnut değildim.
“Panter’in kızı” dedi.
“Yuh amına koyayım” diye içimdeki hissiyatı dillendirdi Pusula. Umay bir tane geçirdi kafasına.
“Panterin kızı mı varmış?”
“Öz değil sahadakilerden biriyim”.
Bu sefer Sırdaş söylendi. “Başkaları da mı var?”
“Panterin Pars, Puma ve jaguar dışında sahada timi yok dedim”.
“Doğru zaten bende tim üyesi olduğumu söylemedim. Serbest çalışan panterin kızları” durdu yüzüme baktı ve “Oğullarından biriyim” dedi.
Benim kadar Pumada şaşkındı.
“Panterin sahada istihbarat için serbest çalışan bir sürü kızı ve oğlu var. Ben de onlardanım” açıklaması devam etti.
Ne haltlar döndüğünü bilmiyordum lakin kız çocuğunun söylediği şey ben dahil Köroğlu ve Silahtarında bildiği bir şey değildi. Gerçi Panteri de görmemiştik ya. Bir an neyin içinde olduğumu sorguladım.
“Nasıl inanacağız sana?” sorgulayan Umay’dı.
“Bu sizin tercihiniz. İnanıp inanmamak yani. Lakin aramızdaki koordinasyonu Anadolu Aslanı sağladığı için belki ona sorarsınız” dedi umursamaz bir şekilde.
“Görevin neydi?”
“Bunu söylemeye yetkili değilim. Lakin isterseniz bana kod 21 uygulayabilirsiniz” dedi. Bunu sonra düşünecektim şimdi değil. Karargâhta. Anadolu Aslanının gözlerinin içine baka baka soracaktım.
“Hazırsan çıkalım” dedim kızgınlığımın sesime yansımadığını umarak.
“Daha değil Yüzbaşım. Peşinde olduğum şeyi mağaranın içine sakladım. Lakin sakladığım yerden almak için yardımınıza ihtiyacım var”.
Durdu.
“İçeri sızmalıyız.”
“Kaç zamandır buradasın bir fırsatını bulamadın mı?” dedim.
“Kusura bakmayın” dedi aleni alay sezilen sesi ile. “Eğlencenin tamamını kendime saklamayayım sizde nasiplenin dedim böyle mızmızlanacağınızı bilseydim kendim hallederdim.”
Pumadan bir kıkırtı geldi.
“Kız az önce Ateşdağlı’ya posta mı koydu?” Diye sordu Balyoz. Hızla başımı çevirdim. Oralı olmadı ibne.O da kızı inceliyordu. Puma da benim kadar şaşkındı.
“Hasbin Allah” dedim içimden. Bu ara az et yemiştim sinir kat sayılarım hızlı yükseliyordu.
“Ne kadar sürer?”
“15 dakika.”
“Tamam gidelim”
“Kamuflajla mı yüzbaşım? İsterseniz askeri bandoyu önden gönderelim Ateşdağlı burada diye marş çalsınlar?”
Puma yeniden kıkırdadı. “Oğlum çok eğleneceğiz lan” diye Balyozu dürttüğünü gördüm Pusula ibnesinin.
“Ayarlarıma biraz daha basarsan askeri bando neymiş göreceksin Üsteğmenim” dedim. Umursamadı.
“Şurada kıyafetler var biriniz giyip bana eşlik ederse işimizi görüp çıkarız.” Dedi.
“Acele edelim yokluğumu fark etmişlerdir”.
Bu iş için Anadolu Aslanı ve Panter bana bir açıklama borçluydu. Neyin içindeydik bilmiyordum. Kızın özgüvenine ayrı ayar olmuştum. Benim bilmediklerimi bir bir anlatırken ki tavrına ayrı.
“Puma mevzilenin” dedim elimdeki G3 ü Umay’a uzatırken. Bir yandan da getirdiği kıyafetleri giyiyordum.
“15 dakika sonra dönmemişsek taş üstünde taş kalmasın.”
“Sessiz olma emri aldığınızı sanıyordum” dedi sırıtarak Üsteğmen Destan. Her boku da bil.
“Sessizlik pek bana göre değil Üsteğmenim. Özellikle iki yerde sessiz olmayı sevmem. Biri yatakta diğeri de dağda. Namımı duymuşsunuzdur” dedim. Ağzını açtı kapadı açtı kapadı bir şey diyemedi. Sinirlenmişti.
Pumanın sesi duyuldu. “Ateşdağlı bildiğimiz gibi” Sırıtıyorlardı.
Başıma poşuyu sararken peşinden adımlamaya başladım. Oldukça hızlı hareket ediyorduk. Bir iki nöbetçiden sonra beni mağara girişinden olmadan bir noktadan içeri soktu. Gizli bir yol bulmuş olmalıydı.
“Ne tarafa?”
“Soldan.”
“İlerdeki kiler olarak kullanılan odacığa sakladım”. Peşinden giderken etrafı da taramayı ihmal etmiyordum. Bu akşam duyduklarım ezberimi bozmuştu. Panter bilmediğimiz başka bir yapılanmayı da yönetiyordu demek. Birde orada burada TSK’nın en dibi bizi diye gerim gerim geriliyorduk.
Bahsettiği mağarayı geldiğimizde aradığı neyse bakınırken birer silah dayandı onunda benim de ense köküme.
“Rinde Rinde biliyordum bir boklar çevirdiğini” dedi arkadan gelen saçı sakalı birbirine karışmış adam.
“Ne bok çevirmesi heval” dedi Üsteğmen. “Bende tam sana yakaladığım TSK askerini getirecektim”.
Bakışlarım anında buldu poşu ile sarılı gözlerini. “Siktir” dedi konuşmalarımızı kulaklıktan duyan Balyoz.
“Ne halt ediyorsun”? Diye tısladım dişlerimin arasından oralı olmadı.
“Bak heval bu adam asker hem de Yüzbaşı. Kıdemli Yüzbaşı Oktay Ateşdağlı. 3 sene önce kampını başına yıkan komutan.”
“Sen nerden biliysen?”
“Kamuflajlarını değiştirirken gördüm”
“Yanındaydın?”
“Anlamasın diye”. Adamın kafası karışıyordu. Duman Üsteğmen aleni beni adama gammazlıyordu.
“Ne işin vardı bu saatte dışarıda”
“Ayakyoluna gittim. Kamuflajını değiştirirken gördüm. Sonra içeri girince takip ettim kilerde bir şeyler bakıyordu". Terörist gözlerini kıstı. Düşünüyordu.
“Sen nasıl bir hainsin?” diye sordum.
“Komutanım emriniz?” Diye sordu Umay.
Dikkatimi teröristin cevabı dağıttı.
“Aylardır peşindeyim. Üç kere sikmeye çalıştım seni Jiyan elimden aldı. Şimdi bana bir esker getirdin hemi bende bunu yedim. Benim adımın anlamı Kürtçe farkında olmak bilirsin bu ikisini de sorgu odasına bağlayın. Kiler odasını da baştan sona arayın. Bakalım kim doğru kim yalan deyi.”
Silahlarımız alındığı için başımıza doğrultulmuş silahların dürtmesi ile ilerliyorduk. Bir keleş Duman Üsteğmenin başına dayalıydı. Bir tane de benim başıma. Onların arkasından da 2 keleşli terörist daha geliyordu. Aklım karışmıştı. Benim bile bilmediğim şeyleri bilirken bir yandan da kimliğimi teröriste açıklamış olması. Arkamdan beni dürten ibneyi saf dışı bırakmam 4 saniyemi alırdı lakin olacakları görmek için yapılanları sineye çektim. Kulağımdaki cihaz ile Puma ile iletişime devam ediyordum ve Üsteğmen Duman kulağımdaki telsizden bahsetmemişti. İkimizi de bahsettikleri mağaradan bozma odaya aldıklarında onu sandalyeye oturtup arkadan kelepçelediler. Beni ise iki bileğimden duvara zincirlediler.Bırakıp çıktıklarında hışımla döndüm ki çoktan ellerindeki kelepçeyi çıkarmıştı.
“Burada ne haltlar dönüyor anlatacak mısın Üsteğmen? Gerçekten Üsteğmen misin? Yoksa bir hain mi?”
“Sakın yüzbaşı lafını tamamlama” dedi. Kalktı bir yandan da mağara tavanında bir şeyler yapıyordu.
“Ne halt ediyorsun?”
“Komutanım? “diye sordu Balyoz.
“Emriniz?”
“Dalalım” işte dedi Umay.
“Pumaya söyle endişe etmelerine gerek yok Yüzbaşım. Sadece eğlenceden mahrum olmasınlar diye locadan izlemeleri için yer ayırttırdım”.
“Sen ne halt ediyorsun” dedim içimdeki sinirime engel olamadan.
“Az önce kimliğimi ifşa ettin.”
“Takılmayın Yüzbaşım aklında tutacak kadar yaşamayacak”.
“Ee istediğini de alamadın?”
“İstediğim orada değildi ki başından amacım bizi bu odaya tıkmalarıydı”.
“Beni yanlış yere mi götürdün?”
Utanmadan “Evet” dedi
“Sebep?”
“Çünkü bu orospu çocuğu beni üç aydır taciz ediyor. Size onun sikini koparıp ağzına vermeden buradan ayrılacağımı düşündüren ne komutanım?”
“Lan oğlum bir bok anlamadım Duman Üsteğmen dost mu düşman mı?” dedi Pusula.
“Al benden de o kadar” diye tamamladı Sırdaş.
“Beni onlara sattın dedim.”
“Hayır sizi onların elinden aldım”.
“Buraya bir baskın yapılacağını öğrenmişler. Sizi çektiğim kayalıklardan Puma geldiğiniz istikamete bakarsa 250 metre ilerde keskin nişancıyı görür.”
“Pusula?”
“Olumlu komutanım. Elinde kanvas var.”
“Sessizce İndirin aslanım”
“Baş üstüne”.
Üsteğmen konuşmaya devam etti.
“Zaten kimliğim ifşa olmuştu. Beni almanızı isteme sebebim buydu. Çok önemli bir istihbaratın belgelerini ele geçirirken kamp yardımcısını öldürdüm ve benden şüphe ediyorlardı. Sadece komutana bilgi geçmeleri için emin olmaları gerekiyordu. Arazi tarama sırasında komutanı indirdim ve pusu yedik dedim. Araştırıyorlardı. Yani siz gelseniz de gelemezseniz de sabah benim de kimliğim ifşa olacaktı. Araştıran ekip sabaha dönmüş olacaktı.”
Bir yandan da mağara duvarına bir şeyler yapıyordu.
“Ne halt ediyorsun? Çöz ellerimi” dedim iki elimden de zincire bağlı olmak sinirimi bozuyordu. “Bana iki dakika müsaade edin komutanım” dedi. Köşedeki duvarın dibinden bir taşı oynattı ve arkasından bir çanta çıkardı. Küçücük bir şeydi
“Ne demişler bir şeyi saklayacaksan göz önünde olsun ki bulamasınlar.”
Boynuna astı.
“Üsteğmenim ellerim” dedim ben bağırırken seslere gelen teröristler kapıyı açtı.
“Ne oluyor burada sen nası-“
O kadar çabuk hareket etti ki önden gelenin boynunu kırdı arkadan gelenin kafasına sıktı.
“Komutanım kusura bakmayın biraz sarsıcı olacak” dedi. Bir yandan elimdeki zinciri çıkartıyordu. İlkini çıkardı lakin ikincisini çıkartırken mağara içinde bir panik dalgası yükseldi. Sesler git gide yükseliyordu.
“Hain olduğunu biliyordum.” Diye bağırdı biri. “Rinde seni orospu. Bu sefer elimden Jiyan’da alamayacak seni.”
“Ah Şiyar adımın anlamı farkındalık diyorsun lakin farkında olmadan iki senedir bütün sırlarını aldım” dedi büyük bir umarsızlıkla. Bir kolum zincirden kurtulmuştu lakin diğerini açılmıyordu. Çok yaklaşmışlardı.
Beni bıraktı. Mağara tavanında yaptığı işlere yöneldi yeniden sonra çıkardığı çantadan üzerinde kırmızı buton olan bir tetikleyici çıkardı.
“Arık selam söyledi.Cehennemde yan orospu çocuğu” Dedi. Sonra elindeki tetikleyiciye bastı.
Mağaralar büyük bir gürültü ile üzerimize çöktü.