ATEŞDAĞLI'DAN...
Anadolu Aslanı'nın odasından çıktığımda ezberim bozulmuştu. Anlattıklarını hazmetmek için epeyce bir zaman gerekecekti. Tabi birde bütün bunları Silahtar ve Köroğlu ile konuşmam onların da fikirlerini öğrenmem. Bu kadar şeyin içinde beni bariz geren nokta ise Duman Üsteğmen ile ilgili anlattıkları oldu. Şimdi bu mesele çözülene kadar birlikte çalışmamız bekleniyordu. Yani Toryum ile ilgili bütün şifreler deşifre olup aynı zamanda Engin Arık Hanım Efendi ve arkadaşlarının ölümü üzerindeki sır perdesi aralanana kadar beraberdik. Gerçi kadın et yemiyordu bize ne kadar katlanabilirdi emin değildim.
Dağda bazı geceler konserve yememek için Tuna piçi ile Kuzey ibnesinin dağ tavşanı, dağ keçisi çok çaresiz kalınca kertenkele ve yılan avladıklarını görünce muhtemel topukları götüne vura vura kaçacaktı. Düşünce gözümde görseli canlandırınca sırıtmadan edemedim.
Ermenistan sınırındaki yerleşimimizi de Hakkari Çukurca hudut komutanlığına çekmişti. Duman Üsteğmenin peşinde olduğu toryum madenlerini sabote edenler ve abisi Mete Duman’ın katil zanlılarının giriş çıkışları buradan yaptıklarına dair istihbarat almıştı. Bize ucunca bir süre Hakkâri yolları görünüyordu. Daha önce birkaç defa Silahtar ile arazi taraması yaptığımız bir bölgeydi.
Dağ komandolarının yatağı. Derince bir soluklandım. Önce bir şeyler yemeli sonra çay içmeliydim. Hakkari’ye gitmeden önce de Zilli Rahime’nin yanına gidip benden sakladığı o bütün şeyler için kırışmış nurlu yanaklarını sıkacaktım. Zilliye bak sen seksen küsur yaşında Börteçine’nin as takımındaydı. Batı Karadeniz Bölgesi MİT teşkilatının başı. Aile aile değil fantastik filim karakterleri gibi.
Acaba şehitleri bol diye ruhani olarak destek falan mı alıyorlardı? Gerçi destek alıyor olsalar bile Köroğlu’na gelince kesilmiştir ilahi akış o cenabeti görünce dönmüştür melekler. Aklıma gelen şeyle sırıttım. Buraya gelmeden iki gün önce Begüm’ün Köroğlu’nun kafasından boca ettiği cacığın orgazmını yaşıyordum hala. Daldığım düşüncelerden beni Hikmet çıkardı.
“Komutanım sofra hazır sizi bekliyoruz.”
“Geliyorum Hikmet bana şöyle bol naneli bir cacık yap aslanım.”
“Emredersiniz Komutanım” dedi hızla uzaklaştı yanımdan. Yemekhaneye doğru adımlarken telefonum çaldı yeniden. Tuna piçi öttüğü için çöken mağaranın goy goyunu yapmak için arıyordu. Meşgule attım. Yeniden aradı. Yeniden meşgule attım. Vazgeçmiyordu ibne. Telefonun cevaplama tuşuna bastım.
“Ne var lan ibne?”
“Devrem ayıp oluyor ama ben sen telefon edince böyle mi açıyorum?”
“Evet sende niye aradın lan puşt diye açıyorsun.”
“Neyse şimdi konumuz bu değil” dedi. “Kuşlar bana koskoca Ateşdağlı’nın götü sıkışmış diye haber uçurdular.”
“Hangi kanadını siktiğimin kuşuymuş o?”
“Haber kaynağımın Tuna olduğunu söyleyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun devrem” dedi.
“Ne dedi sana o az gelişmiş penguen ile kelaynak arası beyinsiz.”
“Koskoca Ateşdağlı’nın dünyasının başına yıkıldığını. Mağara duvarlarından götünü kurtaramadığını. Ya hu devrem kız 3’te birin kadarmış bu kadar mı korkuttu seni?” dedi sırıtmıyor kahkaha atıyordu. Zihnim yeniden o ana kaydı.
“Ellerim mağara duvarına zincirliydi” dedim neden açıklama yaptığımı bilmeden. “Mağara fantezisi diyorsun yani.”
“Siktir git Köroğlu” diyorum. Nedensiz sinirlendirmişti beni it.
“Ulan götünü o kadar büyütme diyorum sana bak zamanında yediğin şırdanlar şimdi seni tırmaladı”.
“Götüm değil sikim büyük bir kere benim malafat senin ki gibi bamyamı aslanım” dedim. Hala karısı ile yediğim şırdanların hesabındaydı. Konuşarak adımlamaya devam ettim.
“Kapat lan it aç karnımı doyuracağım.”
“Evet amına koyayım götümü de büyüteceğim sikimi de sana ne?” Köroğlu benim tansiyonumu çıkardığı için günlük sövme dozumu alıyordum.
“Siktir git Köroğlu siktir git” dedim görüşmeyi sonlandırdım. Neymiş utanmamış mıyım küçücük bir kız hayatı başıma yıkarken.
"Koskoca Ateşdağlı mağarada sıkıştı" diye duysalar teröristlere malzeme olurmuşum. Kız birde time girince görecekmişim günümü. Bozdu attı ayarlarımı it oğlusu. Daha da devamı geleceği için telefonu sessize aldım. Birazdan arardı gene.
Yemekhaneye girdiğimde masanın başında oturmuş hayır yanlış söyledim basanın içine gömülmüş bir Puma ve onları dehşet içinde izleyen Duman Üsteğmeni görmek neşemi yerine getirdi. Bakışları nasıl desem gerdek gecesinde evlendiği kızın makyajı silinince erkek çıkması gibiydi.
“Hele şükür komutanım biraz daha gelmeseniz sizi beklemeyecektik” dedi Tuna açı.
“Lan it bu beklemiş haliniz mi?”
“Bekledik tabi komutanım” dedi sol elinde yumruk yaptığı ve muhtemel içini Adana ile doldurduğu lavaştan bir ısırık alırken. Sağ elinde ise patlıcan ezmesinden kocaman bir kaşık almıştı.
“Yavaş ye lan it Tuna” dedi Kuzey sanki kendi kraliyet sofrasında adabı muaşeret dersi veriyordu.
"Bu sefer hastaneye ben taşımam. Geçen sefer bir lahmacunu tek seferde. Yeme yarışmasının sonuçlarını hatırlatırım."
“Yuhhh bir lahmacunu tek seferde mi yemeye çalıştınız Üsteğmenim” dedi Duman Üsteğmen. Tuna kadına sınav olacaktı. Neşem yerine geldi.
“Öyle demeyin Üsteğmenim hayat memat meselesiydi.”
“Hee hayat memat meselesiydi, Kartal ibnesiyle birbirinize şov yaparken gecen acilde hemşireler lavman yaparken bitti. ”
“Ayy sus sus hatırlatma Allah’ım tövbe bismillah lavmanda ne zorlandım dı aşkım Kuzey” dedi Tuna.
“Sen ne zorlandın it herif içini boşaltabilmek için üç hemşire dönüşümlü mesai yaptı. Sonra ikisi acilde lavman yapma işinden istifa etmiş. Artık ne gördülerse” dedi. Gözlerim yeniden Duman Üsteğmene kaydı. Dehşet içindeydi.
“Komutanım otursanıza” dedi Umay.
Bana ayrılan yere gittiğimde Hikmet’in bunların insafına bırakmadan beni yeterince kayırdığını gördüm. Gerçi Puma’nın götünden girecektim lakin şimdi karnım açtı. Sonrası için ise daha azılı planlarım.
“Ee komutanım ne dedi Anadolu Aslanı? Nereye gidiyoruz avlanmaya?” dedi Sırdaş. Daha edepli yemek yiyordu en azından ağzını kapatarak.
“Hakkâri Çukurca Dağ Tugayı” dedim gözlerim masadakilerden epeyce uzakta oturmuş önündeki otlardan kemiren Duman Üsteğmeni buldu. O da gideceğimiz yerin adını öğrenince ilgi ile bana baktı.
“Ooo Cilo dağında devriye atmayalı epey olduydu, özlemişim” dedi Tuna.
“Hadi lan oradan dalyarak ben buradan kayarım diye iddiaya girip te seni uçurumun ucundan zorla aldığımızı ne çabuk unuttun? Bir daha Cilo dağında devriye atarsam ebemi siksinler diye bağırdığın için çığ düşmüştü it herif” dedi Sırdaş.
Ekibimin en malı kim diye sorsalardı istisnasız Tuna derim. 2,11 santim 147 kilo bir insan azmanıydı. Askerliğine laf edeni kendim yatırır sikerdim lakin iş goy goya gelince sınır tanımazdı piç. Onun yüzünden başımıza gelmeyen kalmamıştı. Çığ düşmesi de buna dahil. Oldukça kalabalık bir grup tarafından pusu yememek için girmemizi önerdiği mağarada kış uykusunda bir ayı karşılamıştı bir keresinde.
“Komutanım ayı var” diye böğürdüğü içinde ayı uyanmış teröristlerle beraber ayının şerrinden kaçmıştık.
“Ayı meselesini de unutma” dedim masaya oturup Hikmet’in benim için hazırladığı tabağı önüme çekerken.
“Aşk olsun komutanım onda benim ne suçum var?”
“Lan götlek ayıya bağırmasan o kadar sinirlenmeyecekti. Teröristler pusuyu bırakıp ayıdan kaçtı lan it herif” dedim.
“Ayı mı?” dedi Duman Üsteğmen mavi gözlerini belerte belerte.
“Bundan adam olursa at sikinden gramafon iğnesi olur üsteğmenim” haklı tespitime bakakaldı.
“Sen bunlara bakma üsteğmenim abartıyorlar” dedi Tuna ağzını genişçe açıp dürümünden kocaman bir ısırık daha alırken.
“He abartıyoruz” dedi Umay “O kadar abartıyoruz ki paraşütle atlamak için hangar uçağının kapısını yanlışlıkla açtığın için bazılarımız paraşütlerini düşerken giydi”.
“Yalnız o nasıl cezaydı vicdansız komutan senin Allah’ın yok mu?” Dedi hışımla bana dönüp Tuna.
Uçağın atlama yapacağımız kolunu kurcalarken açıp Pumayı asıl gitmemiz gereken yerden 10 kilometre uzağa atmıştı. Operasyon bitip te bizi alacak helikopter gelince Tuna’yı sağ bacağından halatla bağlamış dışarı sarkıtmıştım Karargâha kadar 45 dakika ters uçmuştu şerefsiz.
“Sen daha ceza görmedin aslanım” dedim Acılı Adana’mdan bir ısırık alırken. “Köroğlu’na ötmenin hesabını kesmedim daha sana.”
“Ulan ne ara öttün ibne?” diye sordu Kuzey. “Mal birlikte arayacaktık ya” dedi sonra kırdığı potun farkına vardı “Şey yani komutanım birlikte arayacaktık derken ben balyoza mâni olmak manasında şey ettim.”
“Merak etme aslanım bende sizi birazdan şey edeceğim” dedim yemeğimi sükûnet içinde yerken. Tuna iplemedi lakin Kuzey yutkundu. Söz verdimse tutardım tutacaktım. Yemeğimi bitirdiğimde telefonumu yemek boyunca 9. kez titreten Köroğlu’nu meşgule atıp çaylarını yudumlayan Pumaya döndüm. Destan Üsteğmen de beni ilgiyle izliyordu.
“Gelelim şimdi size.”
“Gelmeyelim komutanım bakın telefonunuz çalıyor önemli bir şeydir belki” dedi Kuzey.
“Hikmet”.
“Emredin Komutanım.”
“Puma 10 gün burada kalacak. Bu 10 günde Tuna Üsteğmen Vegan beslenecek.”
“Uyhh komutanım o nasıl ceza? dedi Tuna. "Yazık şu Tuna Üsteğmen kimse” sonra durdu. "Lann bu karargâhta benden başka Tuna var mı?” Umutla bakıyordu Hikmet’e.
“Yok Komutanım” dedi Hikmet
“Komutanım bu nasıl ceza?” dedi inler gibi.
“Bitmedi” dedim sırıtarak. “Hikmet Börteçin’e kurulduğundan beri depolanan bütün evrakların tek tek dökümlü arşivini hazırlayacak Tuna Üsteğmen. Et yer ve evraklarla işi bitmezse Börteçine’ye sen veda edersin”.
Ne kadar piç olsa da Hikmet’e kıyamazdı. İnledi resmen.
“Komutanım, beni yine helikopterden ters sallandırın olmaz mı? Ha ya da hani yanlışlıkla yumruk atıp vurup öldürdüğüm terörist yüzünden operasyon patlayınca götüm çıplak yarım saat karda oturtmuştunuz ondan verin komutanım ne olur 10 gün et yemezsem ölürüm ben” dedi.
3 ay bir terörist grubunun peşine düşmüş baskınla tamamını öldürmüştük. Son kalanı konuşturmak için alacakken ayarsız herif kaçmaya çalışan teröriste yumruk atıp beyin kanaması geçirtmiş operasyon patlamıştı.
“Adam dağda konserve yememek için dağ tavşanı bulamazsa kertenkele avlıyor 10 gün vegan beslenme öldürür” dedi sırıtarak Sırdaş. Umay da keyifle izliyordu.
Umay’ın kulağına eğilip sordu Destan Üsteğmen "Et yemekle ilgili bir hikayesi mi var?”
“Senin et yememekle ilgili bir hikayen mi var?” Sayı çiyanım akıllı kızım benim nerede ne soru sorulacağını bilirdi daima.
“İnsanların hikayeleri vardır Üsteğmenim” dedi Umay’a. Cevapladı Umay “Haklısınız Üsteğmenim belki Tuna bir gün anlatır size hikayesini.”
Tuna yalvarıyordu hala. “Komutanım zaten 345 gram verdim zor aldım böyle ceza mı olur?”
“Hikmet” diye böğürdüm.
“Emredin Komutanım”
“Pusula ve Sırdaş gidene kadar bulaşıkları yıkayıp paspas yapacaklar. “
“Komutanım benim biletimi niye kestiniz?” dedi esefle Sırdaş.
“Dağda gülerken iki kere düşünürsün artık aslanım” dedim keyifle.
“Sana gelince sarı çiyan” dedim Umay’da yutkundu tabi ki "Sende bana bu 10 günde oturup kazak öreceksin". Gözleri büyüdü. Nefret ederdi el işlerinden.
“Haa rengi gözlerim gibi mavi olsun.”
“Götünde paralansın” dedi sinirle.
“Cezalara güncelleme geldi amına koyayım” dedi üzerine Umay. Puma ona hışımla döndü. Nadir küfür ederdi. Bir ya da iki kere şahit olmuştuk.
“Duyamadım Üsteğmenim?”
“Mavi dedim komutanım çift ilmek mavi size çok yakışır”
Hah şöyle.
“Hikmet odama bir çay yolla aslanım” dedim sırıtarak yemekhaneden çıkarken. Telefonum yeniden çaldı.
“Ne var lan it sen evlenmedin mi de karından çok beni arıyorsun?”
DESTAN’DAN...
Adama boşuna deli demiyorlardı. Ne eyvallahı vardı ne de korkusu. Verdiği ceza akla mantığa sığacak cinsten değildi lakin onun da dediği gibi Tuna Üsteğmenden adam olursa at sikinden gramofon iğnesi olurdu.
“Huhhhh neyse şimdilik yırttık diye söylendi Kuzey.”
“Yırtınız mı? Üsteğmenim askerlik tarihinde böyle bir ceza verildi mi bilmiyorum ben.”
“Bu ne ki üsteğmenim Ateşdağlı o iş için gün yüzü görmemiş fikirler sergiler. Yakınca alışırsınız.”
Ateşdağlı’nın böğürmesi doldurdu binayı.
“Lan ibne sana ne lan belki mağarada yaşayacağım bundan sonra sana mı soracağım bamya sikli Bolu meşesi.”
“Bende biliyorum amına koyayım.”
Bakışlarımı Pumaya çevirdim. “Bu Yüzbaşı Köroğlu ile aralarında mesleki bir rekabet falan mı var?”
“Yooo” dedi sanırım 30. Bardak çayını içerken Tuna Üsteğmen.
“Sevgililer” Cümlesi gözlerimin iri iri açılmasına neden oldu. Köroğlu ve Ateşdağlı gaymiş. Ama Köroğlu evli değilmiydi kafam karışmıştı.
“Köroğlu evli değil mi?”
“Aralarındaki bağ öyle. Öyle sevişiyorlar.”
Puma gözlerini iri iri açtı. Sanırım bilinmesini istemiyorlardı. Begüm denilen kadın belki de paravandı ilişkilerini saklamak için.
“Lan ibne bu kadarını yapma bu sefer bizi 814 578 kilometre vatan toprağının bütün santimlerine yatırır siker.”
Haklıyım sırdı ve bilinmesini istemiyorlardı.
“Yuh” dedi Umay Üsteğmen. Balyoz sen başına gelenleri hak ediyorsun”
“Et yemeyeceğim lan ben et buna bu narin cüssem nasıl dayansın” adam resmen inliyordu.
“Ben bu konuşmayı hafızamdan siliyorum sorarsa orada değildim derim. Götüm kıymetli benim sikimde kıymetli” dedi Kuzey koşarak uzaklaştı.
Hayır kimsenin cinsel tercihi ilgimi çekmiyordu da ne bileyim dağ gibi iki Yüzbaşıya biraz yakıştıramadım. Uzun zamandır birliktelerdi demek ki.
“Ne kadar zamandır tanışıyorlar” diye sordum birlikteler diyemedim.
“Askeri liseden falan tanışıyorlarmış. Bir 15 yılı var sanırım” dedi Sırdaş.
“Birbirlerine küfür etmeden konuşunca şaşırıyoruz.”
Yatakta aşk itirafı yapıyorlardı sanırım. Bana neyse.
“Çok mu yakınlar?”
“Sadece onlar değil ki Pars, Puma ve Jaguar da birbirine çok yakındır üsteğmenim” dedi Umay Üsteğmen.
“Buradan pek öyle görünmüyor”. Lafım gülümsetti. Uzak kalınca küfür ederek mi özlem gideriyorlardı acaba?
“Bakma sen atıştıklarına birine bir şey olsa diğeri ortalığı ateşe verir”.
“Nasıl yani?”
“Şöyle ki aralarındaki bağ nasıl desem” durdu. Gaylık diyemedi. Tuna Üsteğmene baktı.
“Mesela bundan 2 ya da 3 yıl kadar önce Ateşdağlı esir düştü. Köroğlu onu bulabilmek için 24 gün boyunca Güneydoğuyu santim santim taradı. Sonra esir tutulduğu mağaradan çıkarabilmek için üç kurşun yedi. Yine de sırtında taşıyarak çıkardı.”
Sevgilisi neticede.
“Ya Ateşdağlı’ya ne demeli?” Dedi Tuna sanki az önce ceza alan o değilmiş gibi.
“Köroğlu ve timi Pars ile ortak operasyondaydık. Pars Pusu yemişti ve biz yetişene kadar halleri iyi değildi. Yetişebilmemiz için 3 kilometreyi 10 dakika da aşmamız gerekiyordu. Lakin kayalık engebeli bir arazi. Bir tek kestirmesi var yolu 2 dakikaya kısaltacak lakin düşersen cesetin bile bulunmaz. Oradan indi tek başına. Biz koşana kadar yapma etmelere aldırmadı.”
Aşk işte.
“Yani biri diğerinin canı için kendi canını hiçe sayıyor öyle mi?”
Onayladı Sırdaş.
“Öyle üsteğmenim. Lakin bu sadece onlara has değil. Biz bildiğiniz üzere 5’er kişilik 3 tim.15 subay. İçimize dışarıdan ilk aldığımız kişi sizsiniz. Timler birbirlerine can bağı ile bağlı.”
“Peki Silahtar yüzbaşı o da mı Ateşdağlı ve Köroğlu gibi?”
Onunda mı tercihi hemcinsi diye soramadım. Hayır Lezbiyen arkadaşlarım vardı. Niye bu kadar şaşırdımsa.
“Hayır o daha çok timlerin abisi gibi. Küfür etmez mesela. Sakin sessiz mert bir adamdır. Müthiş bir strateji zekâsı vardır. Ta ki ...”
“Ta ki?”
“Sinirlenmez lakin eğer sinirlenmişse damarına basarsanız kükremesi 3,2 şiddetinde sarsıntı oluşturur.”
“Hakikaten ya ben üç kere denk geldim bak üsteğmenim bunların en irisi benim 2.11 santim adam korkudan altıma ettim. O derece diyorum”
“Niye sinirlenmişti ki?”
Silahtar yüzbaşı Börteçin’e içinde de oldukça sevilen sayılan bir subaydı. Hikmet bile ondan büyük bir hayranlıkla bahsediyordu.
"Birine Ateşdağlı yüzbaşının esir düşmesinde denk geldim. Yeri belirlenmediği için Anadolu Aslanı arazi tarama görevine pusu yeriz gerekçesiyle izin vermiyordu. O zaman bir kükredi yemin ederim Börteçine sallandı. Sanırım Mürtetten duyulmuştur."
"Bende Iğdır da bir sınır Karakolu baskın yemişken içeride kalan askerlerin koğuşunun yandığı anda denk geldim” dedi Umay.
“Buradan bir askerimin postalının ucu yanarsa sizi yaşatmam. Öyle de oldu. Erlerden biri yanarak şehit olunca baskını yapan grubun evveliyatını sikti.” Kaya Üsteğmen ne hatırladıysa sesi titredi.
“Yani biz bir birbirimize çok bağlı üç timiz Üsteğmenim” dedi Sırdaş.
“Gerisini başka zaman anlatırız şimdi biraz dinlenelim.”
Bakışlarımı Tuna Üsteğmene çevirdim. Masada kalan son et kırıntılarını yemekle meşguldü.
ATEŞDAĞLI'DAN...
Börteçine’nin dışına çıktığımda Hikmet’in yeni doğum yaptı dediği köpeği beslediğini gördüm. Birbirinden sevimli dört yavru vardı yanında. Anneleri başında German Shepherd cinsi yavrular.
“Komutanım” dedi beni görünce.
“Kalkma aslanım kolay gelsin.”
“Sağ olun komutanım”
“Ne yapıyorsun?”
“Yavruları almaya gelecekler komutanım.”
“Üçünü sahiplenecek yer buldum. Anneye ben bakacağım.”
“Dördüncü?”
“Şimdilik burada.”
“Ben Dörtdivan’a geçiyorum aslanım bana bir araç ayarla. Yavruyu da bana ver. Zilli Rahime azıcıkta ona babaannelik yapsın” dedim.
Puma’yı Börteçinede Hikmet’in ellerine bırakıp 2 günlüğüne Dörtdivan’a gittim. Aylar olmuştu Hacer abla bana kaz kesmeyeli. Daha Zilli Rahime’nin ifadesini alacaktım.Sayık Köyüne geldiğimde kapıda karşılayan İsmet abi ile sarıldık.
“Hoş geldin komutan. Bu ara özlettin kendini.”
“Anca İsmet Abi. Malum Muş’taydık dağ bayır nasılsın?”
“Seni gördüm daha iyi oldum” dedi
“Geç buyur.”
“Hacer abla kaz kestin mi?” dedim ona da sarılırken.
“Gel bakalım Allah’ın delisi pişti bile. Tiritte yaptım.”
“Sen var ya sen ablaların şahısın, Sultanısın.”
Kapıda bekleyen başında yemenisi bir elinde teşbihi bir elinde bastonu ile beni bekleyen şu kadın Ülkenin en gizli yapılanmasının beyin takımındaydı.
“Sen var ya sen” dedim “Az zilli değilsin.”
“Yavşama len it soyu” dedi kıkırdayarak. Ona sarılmak kendimi 5 yaşında cami cemaatine arı kovanı atıp imamı götünden sokturan Oktay’a döndürüyordu beni. Çocukluğum gibi kokuyordu.
Dörtdivan’dan döndüğümden dinlenme odasında olanları düşünüyordum. Bütün detayları ile Börteçine’yi Rahime Babaannemden dinlemiş bir kere daha hayran kalmıştım. Ermenistan sınırındaki görevimiz Hakkari Dağ Tugayına alınmıştı. Anadolu Aslanı görev emrini çıkarmıştı ve yarın birliğimize teslim olacaktık. Puma yine sadece Tugay komutanının Anadolu Aslanından aldığı bilgi kadarıyla varlığını sürdürecekti. Sabah yola çıkacaktık. Destan Üsteğmen’in ne kadar Puma ile çalışmaktan memnun olmadığı belli olsa da Engin Arık davası ve abisi Mete Duman’ın intikamı için bir an önce gitmek istediğini gözlerinden anlayabiliyordum.
Biz gidince Silahtar gelecek o da Börteçine ile ilgili gerçekleri öğrenecekti. Düşüncelerimden Hikmet’in lafı ile sıyrıldım.
“Komutanım yola çıkmadan bir uğurlama yemeği yapsam şöyle bol lahmacunlu. Biraz daha vegan beslersem beni kesip yiyecek Tuna Komutanım” dedi.
Tuna 10 gündür vegan beslenmiş ve bünyesi et yemediği için içine kapanmıştı. Lafı gülümsetti beni.
“Tamam Hikmet. Hakkari’ye nakil için hazırlıklar tamam mı?
“Tamam komutanım yarın sana 05.30 kalkış için hazır skorsky helikopter.”
“Kim götürecek?”
“Selcen komutanım”.
“Tamam aslanım bana bir çay gönder”.
“Baş üstüne.”
Hikmet çıkınca bende daldığım düşüncelere geri döndüm. Çözülmesi gereken bir sürü şey vardı. Bunların başında Teğmen Ayşe Zerrin ve Destan Duman Üsteğmen geliyordu.Selcen bizi Hakkâri dağ Tugayına bırakıp havalandığında Tugay’ının helikopter pistinden gidişini izliyorduk.Duman Üsteğmenin heyecanı gözlerine yansımıştı. Yapabilecekleri canımı sıkıyordu öğrendikten sonra ümüğüme çökmüş boğazımı yakıyordu.Yanına adımladım.
“Ee Üsteğmenim sıfır noktasına hoş geldin hazır mısın?”
“Ne kadar hazır olduğumu bilseniz korkarsınız komutanım” dedi buz gibi bir sesle. Başımı Pumaya çevirdim. Hala Selcen’i izliyorlardı. İnşallah timimi bir bok çukuruna atmıyordum.