ATEŞDAĞLI'DAN...
Şiyar denilen teröristin 5 adamı ile peşimize düşmesi ve Pumanın onu indirmesi yaklaşık 4 dakika sürmüştü. Esasında işimiz 23. saniyede bitmişti lakin Destan Üsteğmen Şiyar’ın boynunu kırmak için izin istedi. Sırf merakımdan izin verdim. O kadar çelimsizdi ki böyle bir teke tek dövüşte nasıl hareket edeceğini görmek istedim. Tuna et yemediği için sert yumruk atamayacağını öne sürüyordu benim gibi. Yanıma gelmiş durum kritiği yapıyordu.
“Komutanım çok sıkışırsa müdahale edecek miyiz?”
“Niye edelim Balyoz kendi istedi” dedim yaslandığım kayadan onları izlerken. Keleşini almış uzağa savurmuş kendi G3’ünü pardon Şinasi’sini de nazikçe yere bırakmıştı.
Normal değildi işte insan tüfeğine niye Şinasi der ki?
“Şimdi küçücük kı-” Tuna lafını tamamlayamadan Şiyar denilen adama bir aparkat savurdu sanırım azısını tükürdü adam.
“Owww sol azıydı o bence alt çeneden” dedi Pusula. Puma da dikkatle izliyordu.
Umay gururla söylendi. “Sizin küçük kız pek bir yaman çıktı komutanım” sırıtıyordu sarı çiyan. Bu kadın dayanışması da dağ bayır fark etmiyor. Bir lafı götümüze sokacaklarsa itina ile sokuyorlardı.
“Daha dananın kuyruğu kopmadı Umay” dedim.
“Dananın kuyruğunu koparınca size takabilir miyim komutanım” dedi gelen yumruğu savuştururken çilli horoz.
“Sen o dananın kuyruğunu kopar bana ne istersen takarsın Çilli Horoz” dedim. Puma kıkırdadı.
“Çok ucu açık oldu komutanım” dedi Sırdaş.
“Birazdan adamın elinden almak için giderken bunu hatırlatırım Sırdaş” dedim kendimden emin.
“Şimdi niye gitmiyorsunuz?”
“Ota boka atlamaması gerektiğini öğrensin diye”
“Ben daha çok size atlayacak diye yorumladım komutanım” dedi Balyoz sırıtarak.
Bu sırıtışı nerede olsa bilirdim. Bir bok yemişti.
‘Köroğlu?’
Dağda aramamıştır değil mi? Aramış mıdır?
Karargaha gidince götünden sikip tehditle Köroğluna haber uçurmamasını sağlayacaktım. Geç kalmış olamazdım değil mi? Bu göreve gelmeden önce en son Muşta yemek yerken iki eskort Parsın yediği hurmaların götünü tırlamalamasını Begüm’e ötünce ortam biraz sallanmış bende fırsattan istifade Rahime babaannemi arayıp Köroğlu’nun kırdığı cevizleri sanki kendim kerhaneye gitmiyormuş gibi anlatmış bolca da fişeklemiştim. Birde Köroğlu kendisi arayana kadar çaktırmaması için söz almıştım. Zira Begüm Köroğlu’nu kanırtmadan bırakmazdı. Ve benim bu müthiş orgazm planım şu çilli kız çocuğunun mağaranın girişine malafatımı sıkıştırmasıyla yarıda kesilecekti.
Olamazdı.
Olmasındı.
Olmuş muydu?
Gözleri olmuş gibi bakıyordu. “Köroğlu bunu duyunca… Neyse sakin duymadı ben karargâha gidince Tuna’yı ters yatırıp düz sikerim biter bu iş. Kendine gel koskoca Ateşdağlı’sın sen” dedim.
“Ben sana karargâhta atlayacağım aslanım aklıma geleni yapmamış ol.”
Sırıttı. Ne demekti bu?
“Sakın Balyoz TSK’da herhangi bir asker senin gibi sikilmemiş olur sakın diyeyim bak” dedim. Tınlamadı. Devam edecektim ağzımı açtım.
O sırada Şiyar adlı teröristin boynunun kırılma sesi geldi.
“Komutanım dananın kuyruğunu nerenize takayım? “Dedi çilli horoz. Kadınların turuncu modelinde üretim hatası var. Olmamışlar kodları yüklenirken internet kesilmiş. Toplatın bunları.
“Üstelik et yemeden kırdı boynunu bir de et yese ne olacak acaba?” dedi Balyoz.
Puma kıkırdadı. Erkekliğimi tuttum.
“Burada var bir tane istemez üsteğmenim” dedim. Ateşdağlıyım ben lafa düşünmem.
“Olsun komutanım bizde arkadan takarız” dedi sırıtarak. Bak bak kız çocuğuna bak. "Zaten kuyruk arkada olur”
“Yemin ediyorum en son bu kadar keyifi Begüm kaçırılıp bulununca Ermenistan sınırında Köroğlu’nun çilesi adlı çalışmayı izlerken almıştım” dedi Pusula.
“Arkada seni taktılar ya üsteğmenim orası da dolu” dedim. “Kızım sen kiminle dans ediyorsun heheyyyy Ateşdağlı derler benim aslımaaaaaa aynalı martin yaptırdım da narinim kendi neslimeeeee” diye türkümü de çığırdım.
Bakışlarında bir bokluk vardı da neyse şimdi.
“Olsun Yüzbaşım takacak bir yer bulunur ben alayım da borcum olsun” dedi yeniden.
“De haydi gönlün olduysa eve dönelim” dedim Çilli horoza hitaben. Bana nefretle baktı. Bende ona. Panterin kızıymış pabucumun horozu. Turuncu sevmiyorum ulan. Alev alev yanıyor neresinden tutarsan elinde kalıyor. Bu ülkede turuncu yasaklansın.
“Bu iş burada kalmaz lan it Pusula” dedi Balyoz. “Biz daha çok eğleniriz.”
“Bok eğlenirsiniz başçavuşun eşşeği mi anırıyor burada” dedim. Üsteğmen tamamladı.
“Yüzbaşının eşşeği anırıyor. Malum sizde rütbe yüzbaşı”.
Puma kahkaha attı. En iyisi karargâha gidince sadece Balyozu değil Pumayı toptan sikmek grup tadında.Selcen bizi askeri helikopter ile Anadolu Aslanının kullandığı ine bıraktığında Ankara’da hava kararmak üzereydi. Gün içinde tam dört kere çatışmaya girmiştik. Kız çocuğu Şiyar denilen teröristin boynunu gözlerimizin önünde kırınca Puma’dan büyük bir alkış almıştı lakin Balyoz da benim gibi veganlığın bir hastalık olduğuna inanıyordu ve tedavi olmasını öğütlüyordu. Durup durup “Üstelik et yemden kırdı boynunu bir de et yese ne olacak acaba?” diye söyleniyordu.
“Anadolu Aslanı sizi harekât merkezinde bekliyor komutanım” dedi postası Hikmet. Vatan sever bir onbaşıydı. Mardin kırsalında devriye atarken yedikleri pusuda sağ ayağı aksak kalmış malulen emekli edeceklermiş istememiş. Anadolu Aslanı karargâha alınca burada onun postalığını yapmaya başlamış. Aynı zamanda TSK’nın en dibi olan bu gizli üssünde düzeninden sorumluydu. Kırklarını geçmiş kısa boylu şişman bir o kadar da esmer bir adamdı. Adananın yerlilerinden. Sabah kahvaltısında acılı Adana’ya biat edenlerden. Dolayısıyla Ankara’ya gelen Pars, Puma ve Jaguar Hikmet’in mutfağına uğramadan gitmezdi. Üs kurulduğundan beri burada hizmet ediyordu.
“Bu arada Köroğlu Komutanım aradı yaklaşık 9 kere. Telefonunu açmıyormuşsunuz.”
Hışımla Balyoza döndüm. O gözler o piç duruş nerede olsa tanıyacağım ben bir bok yedim komutanım siksen de fayda etmez bakışı. Elimi cebime attım tam tamına 191 çağrı 372 mesaj.
Yuh amına koyayım. Adam Gün içinde mesaisini bana harcamış. İbne. “Malafatım büyüktü de sıkıştım bir kere.” kendi kendime söylendim.
“Sağ olasın Hikmet çayla bizi aslanım” dedim.
Balyoza döndüm. “Bu gecen uzun olacak Balyoz. Bu arada kamasutraya dair ne varsa öğreteceğim sana” dedim. İplemedi beni.
“Canınız sağ olsun komutanım beni ilk becerişiniz olmaz “ dedi üstüne.
“Komutanım aç gelirsiniz diye yemek hazırlattım çayla kesmeyeyim şimdi sizi. Tuna Üsteğmenim seviyor diye Abigannuş da yaptırdım.” Dedi.
“Senin dillerin neler söyler Şerbetsiz baklavam” dedi Tuna. “Vallaha mı?”
Ben kimi neyle tehdit ediyorum adamın derdine bak.
“Hem vallaha hem billaha komutanım üzerine bol acılı Adana attırıyorum. Siz toplantıdan çıkana kadar bende hazır mı diye bakam da gelem.”
“Bak aslanım Hikmet bak ben 5 tane yerim kalırsa onlara da talibim” dedi Balyoz.
“Aşk olsun Üsteğmenim Hikmet’in sofrasından kim doymadan kalkmış ki?”
Gözlerim İstemsiz olarak Destan Üsteğmene kaydı sanki konuşmalardan acı çekiyormuş gibi görünüyordu. Sırıttım. Allahtan Puma ile işi bitmişti. Yoksa Tuna ona ciddi bir sınav olacaktı.
“Hikmet yanında ayran var mı?” diye sordu Umay.
“Olmaz mı komutanım? Sizin ayranın içine bir küple Reyhan da doğrattım sevdiğiniz gibi” dedi Hikmet. Kuple demeyi oldum olası beceremez yine de küple olarak kullanmaktan vazgeçmezdi.
Hikmet Destan Üsteğmene döndü. “Komutanım size de Sebze çorbası, brokoli salatası ve mücver yaptırdım.”
“Ellerine sağlık Hikmet, yan arsadaki köpek doğum yaptı mı?”
“Dün gece yaptı komutanım ben ilgilendim merak etmeyin” dedi. Muhabbeti benim gibi Puma da ilgiyle dinliyordu Sırdaş sordu.
“Üsteğmenim burada mı kalıyorsunuz?”
“Hayır iki yıldır zaten dağdaydım Kaya üsteğmenim buraya iki yıldır ilk gelişim.”
“Doğum yapacak köpeği nereden biliyorsun Üsteğmenim?” diye sordu Pusula.
“Nişanlım MİT' ten dedim ya Üsteğmenim dağda o bulmuş köpeği Hikmet’e emanet etmiş oradan biliyorum” dedi
"Börteçine'yi biliyor mu?"
"Hayır, Anadolu Aslanı ile Hikmet'i tanıyor sadece" bak bu daha da garipti.
“Hadi oyalanmayın da harekât merkezine gidelim” dedim. Bu kız çocuğu ile ilgili bir dürü belirsizlik vardı ve oldukça canımı sıkıyordu.
Harekât merkezinin içine girdiğimizde uzunca masif bir masanın en başında Anadolu Aslanını otururken bulduk. Şakaklarına düşen kırlar olmasa en fazla 40’ların da gösteriyordu oysaki güncel yaşının 54 olduğunu öğrenmiştik büyük bir şaşkınlıkla. Yaşına rağmen çelik gibi sert bakışları dimdik duruşu ve kendinden emin halleriyle selamladı bizi. Puma karşılarında duran bu yaşlı kurta aynı disiplinle selam verdi. Şu anda Puma, Pars ve Jaguarın yaratıldığı yerdeydik.
Ankara’da Mürted Hava üssüne yakın lakin bir o kadar da uzak dışarıdan bakan için sadece eski bir fabrika görüntüsünde olan ancak içeri girdiğinizde TSK’nın bütün otomasyon sitemleri yapay zekâsı ve alt yapısının bulunduğu “BÖRTEÇİNE” deydik.
(Ergenekon destanında Türklere yurtları Ergenekon’dan çıkması için yol gösteren erkek kurdun (bozkurt) adı. Ergenekon yurdun adı, /Börteçine kurdun adı, /Dört yüz sene durdun hadi, /Çık ey yüz bin mızrağımız. (Ziya Gökalp) Meraklısına ufak bir bilgilendirme )
“Komutanım”. Diyerek selam verdim.
“Gel Ateşdağlı sizde gelin bakalım Puma hoş geldiniz”.
“Hoş bulduk” diye böğürdü Puma.
“Oturun” dedi Anadolu Aslanı. Puma yerlerini alırken ben Anadolu aslanının sağına oturdum
Puma da en az benim kadar merakla bakıyordu çilli kız çocuğu için Anadolu Aslanının vereceği bilgiye.
“Gel bakalım Avşar” dedi Üsteğmen Dumana. Duman Üsteğmen de komuta uyup soluna oturdu.
“Avşar mı?”
“Evet size lakabını söylemedi mi?”
“Hayır biz kendi kendimize koyduk komutanım. Çilli horozu uygun gördük.” Dedi Balyoz sırıtarak. Destan Üsteğmen Balyoza kısık gözleri ile baktı. 2,11 santimlik 147 kilo adamı ezecekmiş gibi bakıyordu.
“Ne?” dedi Balyoz. “Bence Avşar’dan daha fazla uydu” dedi umursamazca
“Komutanım bize bir açıklama yapacak mısınız artık Üsteğmen Duman yetkisi olmadığı için bir bilgi vermedi lakin Panterin kı-” beni elini kaldırıp susturdu Anadolu Aslanı.
“Haklısınız kafanız karıştı. En başından başlayalım. Üsteğmen Destan Duman. Panterin kızı”
“Komutanım Panterin kızı derken? Biz Börteçine kurulurken sadece 17 kişi olduğumuzu sanıyorduk” dedi kafası karışmış bir şekilde Kaya.
“Anlatacağım aslanım önce Avşar’ı tanıtmakla başlayalım.” Dedi çilli horoza bakarken.
Üsteğmen Destan Duman. İki yıldır Dağda çok önemli bir operasyonu takip ediyordu tek başına. “Toryum madenleri” dedi. Benimle ve Puma ile tek tek göz teması kurdu.
“Avşar sen devam et” dedi.
“Emredersiniz Komutanım.”
Eline masada duran kumandayı aldı ve masanın uzuna denk gelen genişçe duvardaki plazmayı açtı. Ekranda kısa saçlı tombul yanaklı yeşil gözlü bir kadının fotoğrafı belirdi.
“Türk Parçacık Fizikçisi Prof. Dr. Engin Arık Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nün eski profesörüdür. Toryum madeninin enerji sorununa temiz ve ekonomik bir çözüm olabileceği yolundaki görüşleri ile tanındı.”
“2007 yılında uçak kazasında öldü diye hatırlıyorum” dedi Umay.
Mağaraları patlatırken ki bağırışı geldi aklıma “Arık selam söyledi cehennemde yan orospu çocuğu" demişti.
“Doğru” dedi yutkundu "Türkiye'nin toryum yatakları dünyanın en zengin yatakları. Türkiye enerji ihtiyacını senede 50 ton toryumla karşılayabilir dedikten sonra Şaibeli bir uçak kazasında öldü.”
“Orospu evlatları Aselsan Mühendisleri gibi harcadılar diyorsun yani?” Dedi Balyoz yükselerek.
“Daha yeni başladım Üsteğmenim” dedi kendinden emin kız çocuğu.
“Prof. Dr. Engin Arık, deneysel yüksek enerji fiziği alanında önemli çalışmalara imza atıyordu. Engin Arık’ın tanınmasında toryum madeninin ülkemizin enerji sorununa çözüm olabileceği yönündeki çalışmaları önemli rol oynadı. İsviçre’de bulunan CERN (European Center for Nuclear Research-Avrupa Parçacık Fiziği Araştırma Merkezi) laboratuvarlarındaki ATLAS ve CAST deneylerine katılan Türkiye heyetinin lideriydi. Engin Arık ve yolcuları ölüme götüren uçağın adı da Atlas’tı” dedi manidar bir şekilde.
Puma ava gitmek için pusuya yatmış gibi dinliyordu.Devam etti.
“Prof. Dr. Engin Arık’ın yanı sıra yine Boğaziçi Üniversitesi’nden araştırma görevlisi Özgen Berkol Doğan, yüksek lisans öğrencisi Engin Abat; Doğuş Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet, araştırma görevlisi Mustafa Fidan kazada yaşamını yitirenlerdendi.”
“O kazada hayatını yitirenlerin yaptığı çalışmaların büyük kısmı kayboldu.”
“Oradan aldığın o emanetin bu çalışmalarla ilgisi var mı”? Diye sordum.
“Var yüzbaşım o çalışmalar Engin Teyze ve ekibinin saha çalışmalarıydı. Lakin Şiyar piçi bir kurşunla deldi.”
“Engin Teyze?”
Başını salladı Pusulanın sorusuna.
Anadolu Aslanına döndü “Hard diski Panter incelesin diye Hikmet’e verdim komutanım. Lakin hasar ne kadar büyük bilmiyorum”.
Haber Anadolu Aslanının hoşuna gitmemişti. Derin bir nefes çekti. Başı ile işaret verdi. Duman Üsteğmen anlatmaya devam etti.
“Engin Arık ve Annem arkadaştılar. Annem Maden Mühendisiydi”.
“Mühendisiydi derken şimdi değil mi”? Diye sordu Balyoz.
“Değil ben 5 yaşındayken evde düşmüş felçli ve konuşamıyor.”
“Geçmiş olsun Üsteğmenim” dedi sorusundan utanarak Pusula. Başını salladı sadece üsteğmen.
“Uçak kazası ile ilgili bir sürü iddianame hazırlandı bir sürü görüş ileri sürüldü. Bunlardan biri” dedi elindeki tuşa bastı ve bir gazete haberi akmaya başladı.
“Akşam Gazetesi ‘n den Devrim Tosunoğlu’nun 27 Aralık 2017 tarihli haberine göre, kazada şüpheli durumlar söz konusu.
Haberde Devrim Tosunoğlu, Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen cemaatlerin Isparta yapılanmasından bahsediyor. Tamamlanan iddianameye göre, kazaya ilişkin ses kaydı bulundu. Ses kaydında, Uçağı İsrailliler düşürdü, ölen akademisyenler toryum madeni üzerinde çalışıyordu, bu çalışmalarda görev alan 1 akademisyen uçakta yoktu, o akademisyeni bulup toryum madeni bölgelerini tespit edelim dediği yönündeki haberler basında yer aldı” dedi.
“Konuşmalarda geçen o akademisyen kim olabilirdi peki? Düşen uçağa ailevi nedenlerden dolayı son anda binmekten vazgeçerek, uçuşunu iki gün sonraya erteleyen bilim insanı Prof. Dr. Serkant Ali Çetin “O” akademisyen olabilir. İddialar bu yöndeydi."
"30 Kasım 2019 tarihli bir başka haberde uçağın rotasına ilişkin şu ifadeler yer alıyor; “Isparta’ya giden uçakların güzergahı gölün üzerinden devam ediyor ve arkasındaki havaalanına iniyor. Ancak tarihler 30 Kasım 2007’yi gösterdiğinde böyle olmadı. Gelen uçak gölün üzerinden vadiye girdi. Önce ağaçları biçen uçağın kanadı kırıldı, daha sonra uçak parçalara ayrıldı. 57 kişi hayatını kaybetti.”
Engin Arık’ın eşi Metin Arık, “Bana göre Engin ve bilim insanları en az dikkat çekecek şekilde ölüme gönderildi.” diyor.
Prof. Dr. Metin Arık, “WikiLeaks belgeleri yayımlanmaya başlayınca, sabotaj olduğuna kanaat getirdim şeklinde açıklamaları var.” Bir kayda bastı ve ses yankılandı. Üsteğmen anlatmaya devam etti.
“Prof. Dr. Metin Arık, eşinin Türkiye’nin toryum yataklarını bildiği için değil, toryumdan nükleer enerji elde etme bilgisine ulaştığı için kurban seçildiğini öne sürüyor:”
“Rahmetli Engin, toryumdan nükleer enerji üretimine kafayı takmış durumdaydı. ABD ve İsrail, Türkiye’nin nükleer güç olmasını istemedi. Toryumun yüksek enerji hızlandırıcısı ile uranyum 233’e dönüştürülmesi üzerinde çalışıyordu. CERN’de yapılan deneylerde sistemin prensiplerini anlamıştı. Türk Hızlandırıcı Merkezi Projesi 2006 yılında bunun üzerine hayata geçmişti. Toryumu yakmak için proton hızlandırıcı gerekir. Eşim, proton hızlandırıcının yapılmasına öncülük edecek bilgiye sahipti. Projenin durdurulmasını isteyen bir el harekete geçti. Uluslararası Danışma Kurulu’nda yer alan bazı Türkler proton hızlandırıcı projesine karşı geldiğinden söz konusu proje kadük kaldı. Uluslararası Danışma Komitesi’nde, ABD’de görev yapanlar, isimler varsa görev yerleri, bağlantıları araştırılmalı. Proton hızlandırıcısından vazgeçtiğinizde toryumdan nükleer reaktör yapmaktan vazgeçmişsiniz demektir. Bana göre Engin ve bilim insanları en az dikkat çekecek şekilde ölüme gönderildi. Düşmeye hazır, arızalı bir uçakla sabotaj gerçekleştirildi. Sözlerim komplo gelebilir ancak karanlık noktalar aydınlatılmadıkça şüpheler devam edecek. Bugün Türkiye’deki pek çok nadir metalleri ayrıştıran işletmelerin bir köşesinde birikmiş toryum bulabilirsiniz. Piyasada toryum bulmak zahmetli bir iş değil. Toryumu, nükleer reaktör için kullanmanıza izin vermezler. Teknoloji olmadan toryumun hiçbir anlamı yok. Kritik olan bu elementi, Uranyum 233 haline dönüştürmeniz. Engin, bunun nasıl yapılacağını, yani sırrı bilen tek Türk vatandaşıydı.”
Diye sözlerini bitirdi Prof. Dr. Metin Arık. Ortama Pumanın neler döndüğünü anladığı bir sessizlik çöktü. Duman Üsteğmen bozdu sessizliği.
“Dava, üzerinden 12 yıl geçtiği için 30 Kasım 2019’da zaman aşımına uğradı.” Dedi.
“Veriler bu kadar da değil.Gelelim Toryumun ne olduğuna.” Diye devam etti. Ve yeni bir kayıt oynatmaya başladı.
“Toryum, 1828’de Berzelius tarafından keşfedildi ve radyoaktifliği, 1898’de Marie Curie tarafından ortaya konuldu. Bu element, torit, torianit ve monazit gibi cevherlerin içinde bulunan ve uranyumdan üç kat daha fazla rastlanan metaldir. Doğal toryum, tümü radyoaktif olan izotopların bir karışımından oluşur. Toryum-232, bir kuluçka reaktörle, gelecekte elekronükleer sanayii için önemli bir enerji kaynağı oluşturabilecektir.”
"Engin Arık, verdiği bir söyleşide toryum madenini açıkladı: “Toryum, saflaştırıldığında alüminyum, çelik görünümünde bir element. Toprakta toryum oksit halinde bulunuyor. Dünya rezervlerinin yarıdan fazlası Türkiye’de, Batı Anadolu’da bulunuyor; Eskişehir, Sivrihisar, Beypazarı ve Kızılcaören yörelerinde…”
“Dünyanın neredeyse tamamında 1071 bin ton bulunan toryum ülkemizde 800 bin ton bulunuyor”
“Dünyadaki ve ülkemizdeki rezervlerini kıyaslayan Arık, şöyle devam ediyor: “Avustralya’da 300 bin ton, Hindistan’da 290 bin ton, Norveç’te 170 bin ton, ABD’de 160 bin ton, Kanada’da 100 bin ton, Güney Afrika’da 35 bin ton, Brezilya’da 16 bin ton. Neredeyse bütün dünyada toplam 1071 bin ton, Türkiye’de 800 bin ton.”
Engin Arık, “Bildiğim kadarıyla, toryumun 21. yüzyılın en stratejik maddesi olması büyük bir olasılık. Eğer 2005 yılına kadar yapılması planlanan yeni tip nükleer enerji santralleri gerçekleşirse, toryum bir numaralı element olacak. Çünkü yeni tip reaktörlerde yakıt olarak kullanılacak. Eğer biz toryum ile elektirik enerjisi üretebilmek olanağına kavuşursak, bu trilyonlarca varil petrole eş değerde bir enerji kaynağı olacak.” Söyleşinin ilerleyen bölümlerinde Arık, sorular üzerine toryum madeninin çıkarılması ve işlenmesinden bahsetti: “Şu anda planlanan yeni tip reaktörlerin prototipinden söz edecek olursak; Yerin yaklaşık 30 metre altında, kurşun bir hedefin içinde bulunacak toryum. Bu hedefe dışardan, yeryüzünden hızlı protonlar gönderiyorsunuz. Bu protonlar kurşundan nötron üretiyor. Bu nötronlar da gidip toryumla birleşerek enerji üretiyor.”
“Toryumun topraktan çıkarılması felakete yol açmaz mı yani radyo aktif elementmiş ya?”
Umay’ın Sorusu üzerine başka bir söyleşi kaydını açtı Duman üsteğmen. Aynı soru ona da soruluyordu.
“Toryumun topraktan çıkarılma sürecinde bir felaketin söz konusu olmayacağını ifade eden Arık, “Bizim rezervlerimiz zaten toryum-232. Yüzde yüz oranda, oksitlenmiş durumda toryum içeriyor. Kurşun hedef dediğimiz şey, içine toryum konulan bir muhafaza, bir kap. Silindirik biçimde, boru biçiminde olabilir. Üzerine hızlı protonlar gönderildiği için ‘hedef’ olarak adlandırılıyor. Bu tip reaktörlerin eskileriyle mukayese edilmesi mümkün değil. Kesinlikle patlama tehlikesi yok. Çernobil benzeri bir felaketin tekrarlanması mümkün değil. Radyoaktif kalıntı minimum nisbetinde. Bu da nötronlarla yok edilebiliyor. Reaktörün fişini çektiğinizde her türlü işlem duruyor. Doğa kirlenmiyor, minimum atıklar da uzun ömürlü değil.” dedi
Söyleşiyi yapan kişinin uranyum madeninin tehlikesine (radyasyon yaymasına) karşın yıllardır kullanılması ancak toryumun neden tercih edilmediğine yönelik sorusu üzerin Arık, konuya açıklık getirmişti: “Toryum nedense iyi tanınmıyordu. Cenevre’de CERN laboratuvarında araştırma yapan, Nobel almış bir İtalyan fizikçi, Prof. Carlo Rubbia tarafından önerildi, 1993’te. Toryumun, uranyumun yerini alabileceği kanıtlandı. Dokuz yıl öncesine kadar toryumun bu tip bir reaktörde yakıt olarak kullanılabileceği bilinmiyordu.”
Üsteğmen sözlerini “Prof. Dr. Engin Arık, toryum nükleer enerji reaktörlerinin çalışması durumunda Türkiye’nin elindeki toryumun ebediyen işleyeceğini söylemişti.” Diyerek bitirdi Üsteğmen Destan.
Anadolu Aslanı derin bir soluk çekti ciğerlerine konuşmaya başladı. “Üsteğmeni dinlediniz. “
“Bizden ne istiyorsunuz komutanım”? Dedim.
“Yani demem o ki Destan Üsteğmen için kişisel bir dava anlaşılan o ki Prof. Dr. Engin Arık aile dostuymuş. E zaten Panterin kızı olarak yalnız da çalışıyor bize ne hacet?”
Sesimdeki bariz sitem canını sıkmıştı lakin umurumda değildi son zamanlarda olan bir sürü şey de Pars, Puma ve Jaguarın canını sıkıyordu. Neyi kastettiğimi anladığı gibi ondan bir açıklama istediğimizi de biliyordu. Konuşmadan önce Üsteğmen girdi lafa.
“Komutanım müsaade var mı?”
Başını salladı Anadolu Aslanı.
“Evet yüzbaşım kişisel bir dava lakin sadece Engin Teyze nedeni ile kişisel bir dava değil.”
“O ne demek?”
“Engin Teyze öldükten sonra çalışmalarının kalan kısmını başka bilim insanları devraldı ve onlar ilerletmeye çalıştılar bunlardan biri de benim abim Mete Duman.” Sözlerinin etkisini tartmak için bakışlarını benim ve Pumanın üzerinde gezdirdi.
“2013 yılında ben 15 yaşındayken aracı şarampole yuvarlandı.”
“Sikerim böyle işi” dedi Balyoz yükselerek.
“Toryumla ilgilenen kim varsa öldürüyor mu bu amına koyduğumun orospu çocukları?”
“Evet Tuna Üsteğmenim” dedi beklemeden Duman Üsteğmen. “Abim gibi Engin Arık’ın çalışmalarını devam ettiren kim varsa öldürülüyor. 7 kişilik ekipte kim varsa katledildi. Kimi banyoda şofbenden zehirlendi, kimi yüzerken ayağına kramp girdi ama en iyisi bence park yeri kavgasında kafasına levye ile vurularak öldürülen bilim insanı. Ha öldürenin kravat taktığı için iyi halden ceza indirimi aldığını da söylemeliyim”.
“Evveliyatını siktiğimin puştları” dedi Pusula.
“Daha bitmedi üsteğmenim. Abim ölürken yani arabası şarampole yuvarlanmadan önce biz telefonda konuşuyorduk bana ne dedi biliyor musunuz? Arkamda siyah bir jeep var güzelim muhtemelen seninle son konuşmamamız güçlü ol ve sakın pes etme. Annemi sana seni Allah’a emanet ediyorum. Kuşlar kanat açıp uçmadan sırlarını yuvalarına gömer Destan. Bunu sakın unutma dedi. Son sözleri bunlardı. ” Bana baktı. Mavi gözleri koyulaşmıştı. Biraz sonra üzerime uçup derimi yüzecek gibi bakıyordu.
“Haklısınız Yüzbaşım oldukça kişisel bir mesele. Abimin cenazesinde annesi felçli olduğu için katılamayan 15 yaşında taziyeleri kabul eden biz kız çocuğuydum ben. Abime söz verdim diye gözümden tek damla yaş akmadı benim bugüne kadar. Engin teyze gibi öldürülen akademisyenler, abim gibi vatanına hizmet ederken canından olanların canını gırtlaklarından sökünceye kadar durmayacağım kişisel bir mesele”.
Sinirlenince turuncu çilleri kararıyordu.
“Tamam o zaman biz üzerimize düşeni yaptık kalkab-”
“Yeter” diye bağırdı Anadolu Aslanı.
“Kesin.”
“Bundan sonra birlikte çalışacaksınız” dedi vurucu bir şekilde.
“İkimizden de olmaz.” diyerek acılı bi isyan çıktı.
“Ben yalnız çalışırım.” dedi Destan üsteğmen.
“Ben timime ikinci kadın olarak Begüm’ü alacağım “dedim saçma bir şekilde. Bizim tartışmamızı dinleyen Puma’dan bir kıkırdama geldi.
“O konuyu sonra konuşacağız Yüzbaşı. Bir Beyin cerrahını Ülkedeki en iyi bordoların eğitiminde nasıl eğittiğinizin hesabını sonra vereceksiniz.”
“Begüm kim ya?” Diye isyan etti Duman Üsteğmen.
“Beyin cerrahı mı asker mi?”
“Bence ülkenin en iyi Talkan kurabiye yapanı” dedi hülyalı gözlerle Pusula.
“He ya” diye onayladı Sırdaş.
Umay açıkladı. “Parsın komutanı Yüzbaşı Köroğlu’nun karısı.”
“Bordo eğitimi ne alaka?”
“Dünyada kırmızı bültenle aranan bir teröristi peşine takmayı becerdiği için Köroğlu komutanım kendini savunma dersleri aldırdı üç timden de.”
Pusula atıldı.
“Ateşdağlı komutanım da bize ikinci kadın asker olarak alacak inşallah kısa zamanda.”
“O piç Ufuk bize gelmesine hayatta izin vermez” dedi esefle Pusula.
Umay onun lafına gülüp yeniden Duman üsteğmene döndü. “Üç timin de ilk gelini olduğu için biraz kıymetli. Dolayısıyla pek paylaşılamıyor”
“Kadın cerrahlığı bırakıp asker mi olacak?”
“Yooo” dedi bir ağızdan Puma.
Duman Üsteğmen ben nereye düştüm der gibi alık alık bakıyordu.Noktayı Pusula koyunca sormayı bıraktı.
“Yakın zamanda Köroğlu komutanımın yediği hurmalar götünü tırmalayacağı için Pumaya alırız. Nöbeti olmadığında birlikte devriye atarız. Tanısan çok seversin. Kafa kızdır.”
Anadolu Aslanı’da yılmıştı ki konuştu.
“Yeter bu kadar Toryum meselesi çözülene kadar beraber çalışacaksınız.”
“İlker amca” dedi isyanla Duman Üsteğmen.
Anadolu Aslanının adının İlker olduğunu zar zor hatırladım.
“İlker kim lan?” dedi Sırdaş.
“Sonra aydı pardon komutanım adınız İlker miydi ben unutmuşum yahu” dedi gözlerini belerte belerte. “Albay İlker Özçelik Üsteğmenim” dedi sinirle Anadolu Aslanı. Soyadı Özçelik’miş bak onu bilmiyordum. Adamı Yanında komutanım uzakta Anadolu Aslanı diye ünnüyorduk. Ne bilelim ki yahu.
“Ben timinde Duman üsteğmeni istemiyorum” dedim.
“Ben de çok meraklısı değilim timinin” dedi sekmeden Çilli horoz.
“Avşar Ateşdağlı bu bir emirdir.”
“Ama komutanım.”
“Puma istirahat et. Avşar sende Ateşdağlı sen kal” dedi tavizsiz sesi ile Anadolu Aslanı.
Puma ve Destan Üsteğmen çıkına Anadolu Aslanı ile baş başa kaldık.
“Kızgınsın biliyorum” dedi yerine otururken.
“Kızgınlık içimdekileri tarif etmeye yetmez komutanım. Bu birim kurulurken sadece 17 kişilik bir ekip olacağını başka tim olmayacağını kimsenin kimseden bir şey saklamayacağını söylediniz. TSK’nın en dibi biziz zannediyorduk oysa ki şimdi” dedim bir nefeste.
Yaşanan bir sürü şey vardı ve artık gerçekten canımı sıkıyordu.
“Bizden bir sürü şey saklıyorsunuz komutanım ve içinde bulunduğum yapıyı sorguluyorum istemsiz”
Beni dinlediği için içimde tuttuklarımı aktarmaya devam ettim.
“Önce Ayşe Zerrin’in kişilik bozukluğunu sakladınız, sonra sizden geldiğini zannettiğimiz bir sürü operasyon emri aldık. Şimdi de Panterin bir sürü serbest çalışan kızı ve oğlu olduğunu söylüyorsunuz. Üstelik bunu sizden değil dağda kurtarmak için gittiğimiz bir kız çocuğundan öğreniyoruz.”
“Haklısın” dedi. Devam etti. “Bu nedenle artık sır olmayacak. Yani en azından üst düzey yetkililerde sır olmayacak”. Tek kaşımı kaldırıp mavilerimi yüzüne diktiğimde ne demek istediğimi anlamıştı.
Yüzüne piç bir gülümseme ekledi.
“Ne değişti nasılsa 10 yıldır eğitiyormuşsunuz kız çocuğunu Börteçine kendini mi fes ediyor?”
“Aksine daha da yapılanıyor” dedi beni susturarak.
“Börteçin’e nasıl kuruldu onunla başlayalım o halde.”
O devam etmeden durdurdum. "Komutanım bunları sadece bana anlatıyorsanız kalsın Köroğlu ve Silahtarda bilmeyecekse bende bilmek istemem."
“Köroğlu Begüm'le evlenmeseydi seni nikahına alırdı diye düşünüyorum Ateşdağlı” dedi sinirle.
“Merak etme 10 gün önce Köroğluna anlattım. Eğer sana ve Silahtara anlatmazsam bilmek istemediğini söyledi o piçte senin gibi” dedi.
Dudaklarım kıvrıldı. İbne ne zaman arkamı dönsem götümü kolluyordu.
Bakışları tepkime takıldı. “Bazen önceki hayatlarınızda karı koca olduğunuzu düşünüyorum” dedi. Yüzüm buruştu. Köroğlu ve ben. Öyle bir şey varsa kadın olan Köroğludur bence.
“Börteçine ’yi kuran Süleyman Köroğlu” dedi birden.
“Daha doğrusu onun mirası şehit olunca Alparslan Köroğlu tarafından devam ettirildi. Beyin takımında ise Rahime Köroğlu var" dedi soluğumu kesecek bir şekilde. Tükürüğüm boğazıma kaçmıştı.
“Hassiktir”
Sırıttı.
“Sakin Ateşdağlı sakin daha yeni başladım. Anlattıklarınla ağzına sıçacağım birazdan” dedi Anadolu Aslanı.
"Börteçine’nin kurulma fikri üç kişi ile başladı. İlk temeli atılmaya başladığına Süleyman Köroğlu, Biri asker biri Jandarma diğeri İstihbaratçı. Çeşitli şekillerde bir araya gelmiş üç vatansever. Lakin üçüde şehit oldu. Fikir önce Alparslan Köroğlu’na aktarıldı o da hayata geçiremeden gözlerini yumunca Rahime Köroğlu kocasının mirasını devralıp yaşatmak üzere ona verilen birkaç isime ulaşmış."
“Zilli Rahime’ye bak sen” dedim öksürdü. Tepkim onu güldürmüştü. “Komutanım kadın 80 küsur yaşında elinde tesbihi başında yemenisi şu söylediğin şey ezberimin amına koydu.”
“O kadının sülalesinin Kuva-i Milliyeci olduğundan haberin yok elbet.”
“Hassiktir”
“Kendisinin Bolu ve yöresinin MİT teşkilatını da yönettiğini bilmiyor olabilirsin.”
“Yuhhhh.”
“Kurulduğu andan beri başına yani Panter’in yerine Köroğlu’nun geçeceği belliydi.”
“Nasıl?”
“Süleyman Köroğlu şehit olmasaydı kendisi geçip yerini Alparslan Köroğlu’yu bırakacakmış. Aklına padişah düzeni diye gelmesin. Nasılsa benim yerime de senin geçeceğin belliydiyse Panterin yerine de Köroğlunun geçeceği belliydi. Herhangi birinize bir şey olursa diye timlerde kimin kimin yerini alacağının belli olması gibi.”
“Ne demek bu komutanım?”
“Tim komutanlarından biri şehit olursa yerine tim içinden biri alacak demek”
“Liyakat düzeni yani.”
“Onu anlatmaya çalışıyorum. Rahime Köroğlu sistemi nasıl kuracağımızı anlatmak için bize geldiğinde yani ona verilen isimlere ulaştığında Panterin ve benim kurmam için elimize verilen Börteçine yapılanmasının tam bir adalet sistemi ile dizayn edildiğini gördük. Askeri yeteneklere göre yani.”
Nasıl mala bağlamış bakıyorsam sırıttı anlatmaya devam etti.
“Bütün timler tek tek oluşturuldu. Yetenekleri birbirini tamamlayan askerlerden seçildi. Mesela sen koordinasyonda ustasın, Köroğlunun yedek bir planı var. Silahtar ise stratejist.”
Süleyman dede de piç Köroğlu gibi daima bir başka planı olanlardanmış demek ki.Bu özelliğini nereden aldığı belli oldu it oğlu it.
“Silahtar demişken onun Jaguardaki görevi tamamlandığında yani operasyona çıkamayacak kadar yaş aldığında yapının askeri mahkeme kanadını oluşturacak. Biliyorsun aynı zamanda avukat.”
Başımı salladım.
“Peki timler çoklu şekilde saldırıya uğrar ve kayıp çok olursa o zaman ne olacak komutanım?”
Askerseniz bu ihtimal vardı olacaktı.
“O zaman tek bir çatı altında birleşip adı Esre ya da Asre olacak. Tabi başka açılarda var onu umarım gelmez fakat zamanı gelirse öğrenirsiniz. Eski Türkçe'de kaplan demek. Lakin bu geçici bir süre için. Börteçine için Pars, Puma ve Jaguar kilit taşı. Göstermelik adı Vaşak olacak fakat biz içeride Asre olarak bileceğiz.”
"Niye göstermelik isim?"
"Dedim ya zamanı gelince Ateşdağlı"
“Ya Panterin oğulları ve kızları neden haberimiz olmadı? Bize mi güvenmediniz onlara mı?”
“Bu güven meselesi değil Ateşdağlı. Dünya küreselleşiyor petrol bitiyor, enerji kaynakları tükenmek üzere ve bizim alternatiflere ihtiyacımız var. Bu alternatiflerin de peşine düşecek vatansever gençlere. Bunun saklanma nedeni ise Panterin oğullarının ve Panterin kızlarının Börteçine çatısına girmesinin geçmişinin çok uzak olmaması.Sizinle paylaşmadan nasıl çalıştığını görmek istedik”.
“Nasıl yani Duman üsteğmen 10 yıldır eğitiliyorum dedi.”
“Doğru 10 yıldır eğitiliyor zaten en uzun eğitilen de o. Ondan sonra 7 ve 4 yıllık iki saha ajanı var kalanları ise Börteçine kurulduktan 3 yıl sonra tam kadro eğitilmeye başlandı. Yani 2 yıldır Börteçine kadrosunda Panterin oğlu ya da kızı olarak eğitiliyor. Diğer üçü benim eğittiklerimden. Ayşe Zerrinin abisi gibi kendi düsturumdan geçen, bir şekilde ailesi ya da yakını teröristlerce zarar görmüş kişiler.”
“Kaç kişiler.”
“24 kişi. Oğuz boyları kadar. İsimleri de zaten bir oğuz boyunu temsil ediyor.”
“Her bir tanesini nasıl seçtiniz?”
“Sizi nasıl seçtikse öyle. Tek farkları yalnız çalışıyor olmaları.”
“Ayşe Zerrin peki onu neden sakladınız?”
“Bugün bu sorularının tamamının cevabını alacaksın Ateşdağlı. 10 gün önce Köroğlu’na nasıl anlattımsa 10 gün sonra Silahtara nasıl anlatacaksam sende cevaplarla buluşacaksın”.
“Bunlardan Rahime Babaannemin bilgisi var mı?”
“Fikir ona ait zaten” dedi.
Kadına bak.
“Lakin sana onlara aktarmadığım ve iş bitene kadar yalnızca senin bilmenin icap ettiği bazı bilgiler aktaracağım. Birazdan anlatacaklarım aramızda sır. Özellikle Üsteğmen Destan Duman bunları öğrenmemeli en azından şimdilik” dedi ve anlatmaya başladı.