Sevgili kardeşlerim! Bu, ölüm. Bir de kıyâmet var. Nedir kıyâmet? Allah'ın yoktan yarattığı kâinatın, bir gün yokluğa geri dönmesi yani yok olması. Nasıl başlangıçta, başka bir ifade ile kâinat var olmadan önce, Allahû Tealâ kâinatı var etmeden önce, nasıl Allah'tan başka hiçbir şey yok idiyse, sadece Allah var idiyse, kâinat ondan sonra yaratıldıysa, bir gün kâinat yok olacaktır. Kıyâmet günü, bunun işaretini taşır. Geriye İndi İlâhi, cennet ve cehennem kalacaktır. Ama sonsuz bir zamandan sonra cennetin de cehennemin de gökleri çatlayacaktır ve Yüce Rabbimiz olan; Zülcelâl-i vel İkram olan Allah'ın Zat'ından başka hiçbir şey kalmayacaktır, hepsi fani olacaktır. İşte Allahû Tealâ Rahman suresi 26-27 ayetlerinde böyle söylüyor.
Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur). Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi (Zatı) bâki kalacaktır.
Her şey fani olacaktır. Sadece Senin Zülcelâl-i vel İkram olan Rabbin baki kalacaktır." diyor Allahû Tealâ.
Sevgili öğrencilerim, gönül dostlarım. Bizler neden yalnızca Kur'an-ı Kerim'den örnekler veriyoruz? Çünkü son ve tamamlayıcı kitabımız odur.
Sevgili kardeşlerim, böyle bir dizaynda herkes için kıyâmet söz konusu. Allahû Tealâ önce sadece Kendisi vardı. Sonra yaratmayı diledi. Kâinatı oluşturacak olan bir tek nokta, uzaysız olan bütün kâinat, partiküllerin harekete geçmesi ile yaratıldı. Allahû Tealâ bu bir tek noktayı patlattı, Enbiyâ Suresinin 30. âyet-i kerimesi:
İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?
"Evvelce gökler ve yer bir idi, bir tek nokta halindeydi. Sonra Allah onları patlattı, mekânlarından kopararak kâinatı yarattı." diyor Allahû Tealâ.
Ve zaman böyle başladı sevgili öğrenciler. Zaman, bir noktadan harekete geçirilerek o noktadan devamlı ayrılmakta olan bütün partiküller için geçmişten geleceğe doğru uzayan bir hüviyet taşır. Hareket olduğu için zaman vardır. Bir tek noktadan devamlı ayrılmakta olan bütün partiküller, geçmişten geleceğe uzanan bir zamanı vücuda getirdi ve sevgili kardeşlerim, kâinat hâlâ büyüyor.
Prof. Dr. Huble'ın Nobel mükâfatı kazanmasına sebebiyet veren araştırması ve ispatı; yıldızların hâlâ birbirlerinden uzaklaşmakta olduğunu kesin olarak tespit edebilmiş olmasıdır. Ne olur tespit ederse? Tespit ederse kâinat büyüyor demektir. Mademki yıldızlar birbirinden ayrılmaya devam ediyor, öyleyse büyüyen bir kâinat büyümeye devam ediyor.
Allah'ın bütün o partiküllere verdiği itiş enerjisi bir gün sona erecektir. O zaman kâinatın büyümesi duracaktır. Bu, kıyâmet günü sur'a, sur adı verilen boruya İsrafil (A.S)'ın 1. defa üflemesinde itiş enerjisi sona erdiği için artık partiküller kâinatı büyütmek istikametinde hareket etmeyecekler, duracaklar. Ama durmak sadece andır, bir an. Durduktan sonra ters hareket başlayacaktır yani gravitasyon. Yani büyük kütlelerin küçük kütleleri kendisine çekmesi hali ve gravitasyon sebebi ile kâinat daralmaya başlayacaktır.
Allahû Tealâ bu hususu (kıyâmet gününü); "Dünya ile güneş birleştiği zaman, ayla dünya birleştiği zaman." diye tarif ediyor. Kıyame 12:
İzin günü karar kılınan yer senin Rabbinin Huzuru'dur (Rabbinin Katı'dır).
Gerçekten dünya güneşten kopmuştur, diğer güneşin etrafındaki gezegenler gibi. Ay da dünyadan kopmuştur ve dünya güneşin yörüngesi olmuştur, ay da dünyanın. İşte böyle bir ortamda kıyâmet koptuğu zaman ne olacağını Allahû Tealâ ilmî bir hüviyette söylüyor:
"Dünya ile güneş birleştiği zaman, ayla dünya birleştiği zaman." diyor.
Öyleyse dünya ile ay birleşecek, sonra onlar da güneşle birleşecekler. İşte gravitasyon buna sebebiyet verecek sevgili öğrenciler, böyle bir dizaynda her şey en güzeli ifade ediyor sevgili öğrenciler. Hepiniz için söz konusu olan şey onu, kıyâmet gününü bilmenizdir. Kıyâmet günü bütün partikülleri hareket halinde tutan itici kuvvet sona eriyor. Zaman bu sebeple duruyor. Ama durmakla kalmıyor, gravitasyon başlayacağı için büzülme söz konusu olacaktır. Kâinat küçülmeye başlayacaktır. Yani bir noktadan ayrıldıkları için, geçmişten geleceğe doğru uzayan zamanı vücuda getiren partiküller merkeze doğru dönüş halinde olacakları için, zaman gelecekten geçmişe dönecektir. Ve sur'a 1. üfürülmesinde:
1, Zaman durur, kâinatın büyümesi artık tamamlanmıştır, daha fazla büyümeyecektir.
2, Gravitasyon başladığı için büzülme başlar, ona paralel olarak dünya güneşle, ay da dünya ile birleşir, bütün kâinat bir tek noktaya doğru büzülecektir.
İşte bu ayrılmakta olan noktaların, ana merkez noktaya geri dönüşü olduğu için zaman da gelecekten geçmişe doğru harekete geçer. Bu durumda ne olur? Bu durumda herkesin yaşamakta olduğu günlere zaman geri döndüğünde, bütün o insanlar hayattadırlar ama bulundukları noktada kıyâmet günü artık yer çekimi kalmayacaktır. Böyle olduğu için, yer çekimi mevcut olan tek âleme; İndi İlâhi'ye, mahşer meydanına, kâinatın her noktasındaki insanlar uçarak ulaşırlar, süzülerek oraya, İndi İlâhi'ye doğru yola çıkarlar. Ve İndi İlâhi'de, İndi İlâhi'den evvel iki toplanma noktasını muhtevidir kıyâmet günü. 1.'si mahşer meydanıdır. Bütün kâinattaki dünyalardan gelen insanlar orada, mahşer meydanında toplanacaklardır. Sonra mı? Sonra orada işlem devam edecektir. İşlemden sonra İndi İlâhi'ye geçilecektir.
Verilen emirler bittikten sonra Sada ve dostları öğretmeninin evinden ayrıldı. Aralarında en dirayetli duran İshak'tı ve sonra Sada geliyordu.
Sada önce Yasef'i evine bıraktı. Onun için endişelenmesine gerek olmadığını biliyordu çünkü dostunun yanında ailesi vardı.
Kaldığı otele gelene kadar yalnızlığı yüzüne çarptı durdu. Şu koca dünyadan öğretmeni kendisiyle birlikte Sada'ya ait ne varsa götürmüştü. Ona göre yalnızlığını örten sadece öğretmeniydi. Onun yanında olacak bir ailesi dahi yoktu.
Asansörle odasına çıkarken aynadaki yansımasına baktı. Boynunda onu boğan kravatı dikkatini çekince bir hışımla çözmeye çalıştı. Bir yandan da öfkenin hırs alevini harlamaya çalışan nefsiyle başa çıkmaya çalışıyordu.
"Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla," Soluksuz kaldığı bir anda derin bir nefes aldı. "Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik. Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir."
Asansörün açılan kapısından çıkarken ancak kravatını söküp eline almıştı. Kendi kendine tekrarladığı ayeti sonlandırdı. Uzun koridorda odasına yürürken peşinden gelen asistanı Lina'nın seslenişini duymadı.
Öfkesi azalmak yerine daha da katlanan Sada tüm sinirini açtığı kapıdan çıkartmak ister gibi duvara çarptı ama bu da bir işe yaramadı.
"Nefse ve onu 7 kademede ahsene dönüşecek şekilde dizayn edene andolsun. Sonra nefse fücurunu ve takvasını ilham etti. Bütün nefsler, kazandıkları dereceler sebebiyle karşılığı olarak rehinedirler."
Kendi kendine fısıldarken odasının altını üstüne getirdi Sada. Kendini sakinleştirmek istiyordu ama yapamıyordu. Dünyalıktı, idrakındaydı ama neden sakinleşemediğini bir türlü anlayamıyor, anlayamadıkça da daha da öfkeleniyordu.
"Sada Bey, kendinize gelin!"
Lina'nın sesiyle Sada'nın gözlerinin önüne inen perde bir anda kaldırıldı sanki. İki kolundan tutmaya çalışan, kendinden kısa kadına baktı Sada. Onun için haram olana. Başını omzuna koydu ve ağlamaya başladı.
"Yemin sahipleri, yeminlerini yerine getiren nefsler hariç."
Neye ağladığına karar veremiyordu. Öğretmeninin dünyayı terk etmesine mi, nefsine söz geçiremeyişine mi, harama batmasına mı?