BEDİR
“Aziz’i de gelmeye ikna et,” dedi Serhad.
“Gelmez,” diyerek kestirip attım. Düğün neyse ona gelirdi de, istemede ne işi vardı Aziz’in?
“Yahu kaç yıl oldu, ikisi de çoluk çocuğa karıştı. Bana verdiği o sözü tutacak.” Aziz, yıllar önce kız kardeşimize aşıktı. Şimdi ikiside başka kişilerle mutlu mesut olsalar da, ikisinin eşi de geçmişteki bu aşktan haberdar olduğu için aynı ortamda bir araya gelmemeye hala dikkat ediyorlardı. Gayet medeni bir şekilde başlamadan biten bir durum olsa da ikisi de bu konuda hala oldukça dikkatliydi. Ve bize ancak saygı duymak düşerdi. Serhad bok yesin!
“Kaşınma Serhad,” dedim gergin bir sesle. “Herif baba olmuş, senin derdine bak!”
“Eğlenirdik!”
“Sana kız mı isteyeceğiz yoksa seni eğlendirecek miyiz amına koyayım!”
“Açelya’mı isteyeceğiz.” Değişen ses tonuna güldüm.
Vay anasını… Sonunda Serhad da evleniyordu. Ailenin tek bekarı kalarak rekora koşuyordum.
“Rahat bırak Aziz’i! Hediyeni verdi, düğüne geleceğim söz dedi. Tepsisini başkasına tuttursun dedi.”
“Bunları bana da söyledi,” dedi Serhad. “Ama ben o lafını ona yedirmek istiyorum.”
Bundan bir buçuk yıl önce falan Serhad, İstanbul'a geldiğinde Aziz'in minik kızına aşık olmuş, minik kızını herkesten kıskanan Aziz ortaya boş bir laf atmıştı.
“Kızımı rahat bırak ve evlen Serhad, söz yüzük tepsini ben tutacağım.” demişti. Ve Serhad bu sözü gereğinden çok fazla ciddiye almıştı ve tek derdi biraz eğlenmekti.
“Serhad, kızı isteyeceğin ev bir aşiretin evi, abisi de Ağa farkında mısın?”
“Aziz gelseydi, Fırat abiye önden söylerdim ben.”
“Yemin ederim oraya geldiğimde sana kafayı gömeceğim. Adam çoluk çocuğa mı kız veriyoruz diyecek sayende.”
Arkadan abimin sert sesi duyuldu. “Serhad, rahat bırak insanları artık. Bırak saçma saçma işleri!”
“Sizin içiniz çürümüş.”
“Neyseki seninki çocuk parkı gibi! Bize gerek kalmıyor," diye cevabı yapıştırdım.
“Söyle o telefondaki hıyara. Yarın kahvaltıya yetişmezse zahmet edip gelmesin.”
“Abim,” demişti ki “mesaj alındı,” dedim. Böyle söyleyeceğini bildiğimden sabah altı uçağına bilet almıştım.
“Görüşürüz,” dedi ve telefonu kapattık. Arkama yaslanıp gözlerimi tavana diktim. Abim bir yıldır benimle konuşmuyordu. Siktiğimin taciz davası yüzünden aramıza öyle bir soğukluk sokmuştu ki bir türlü aşamıyorduk.
Taciz olayında bir suçum yoktu ama abim asla inanmıyordu. “İçmeseydin,” demişti sert bir sesle. “İçmesini bilmiyorsan içmeseydin,” diyerek bir saat nutuk atmıştı ve o nutuk benimle birebir kurduğu iletişimin sonu olmuştu.
Ezman Bicanlı asla babamı aratmıyordu. Tam olarak babamın oğluydu, bense ailenin yüz karası!
Bir bilseydi… Bir de sonradan yediğim boku bilseydi. Bu kez konuşmamakla kalmaz, beni doğrudan aile kütüğünden sildirirdi.
Bu yüzden Birce Hanım davayı çekmemesine rağmen ben onun kadar cesaretli olamamıştım. Zaten pişmanlık sonradan gelmişti. Mahkemede ne diyecektim? Taciz ettim sonra dava açınca intikam için koynuma aldım mı? Taciz ettim ama sonradan bacaklarını istekle açtı mı? Saçma sapan bir dava gütmüştüm. Ve şimdi olan bana olmuştu.
Ne karşısına çıkmaya cesaret edebiliyordum, ne de unutmaya…
Gözlerimi kapattım. Bir kabus gibi tepemde beliren gözler gitmiyordu gözlerimin önünden…
İlk mahkemeye hala ona öfkeli olduğum için mazaret bulup gitmemiştim. İkincisinde ise yurt dışına gitmem gerekmişti ve üçüncüsünde kaçış yoktu.
Ne demişler. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncü de …
Kapının dan diye açılmasıyla gözlerimi hızla açtım. Benim odama sadece bir kişi kapıyı çalmadan girerdi. O da sinirlendiğinde…
Bakışlarımı kapıya doğru çevirdim.
“Hayırdır Aziz? Karınla kavga mı ettin?”
“Kavga çıktı. Ben ayıramadım. Zaten kadın kavgasıyla hiç uğraşamam. Sen dillerinden iyi anlarsın, gel şu duruma el at, ben katil olmadan!”
“Patron muyum, ayakçı mı belli değil!” Söylenerek ayaklandım.
“Sorun neymiş?”
“Kadın, kocasını başkasıyla bastı.”
Bir küfür savurdum. Kendi başıma bela olanlar yetmiyormuş gibi, bir de milletin şeyinin derdiyle uğraşıyorduk.
“Karısını ben mi alayım, onu mu diyorsun?”
Aziz bana ters bir bakış attı. “Bence sen nadasa çek kendini. Yoksa gelip Ağam çekecek.”
Sırıttım. Bu akşam Urfa'ya gitmeden bir jubile yapacaktım. Sonuçta bir ay Urfa'da kalacaktım ve bir ay kadınlardan uzak durmak için uzun bir süreydi.
“Ağan bu ara benimle ilgilenmiyor,” dedim alaycı bir sesle. Yaklaştıkça çığlık ve bağırış sesleri geliyordu.
“Neden acaba?”
“Sen biliyorsun,” dedim kendimi savunarak. “Ben bela çıkmasın diye kimseyle görüşmüyorum üç yıldır. Sadece parayla hallediyorum işimi. Buna rağmen bela gelip beni buluyorsa benim suçum mu?”
“Özrü, kabahatinden büyük diye buna diyorlar herhalde!”
Bir alt kata inmiştik ve olay mahalline yaklaşmıştık. Bu yüzden Aziz’e cevap vermek yerine koridora taşan kavgayı ayırmak için güvenliklerin yanına doğru yürüdüm.
Adamın üzerinde yalnızca boxer, kadının üzerinde kısacık bir gecelik… Neyse, olurdu böyle şeyler… İlk kez başımıza gelmiyordu.
“Bir sakin olur musunuz?” diyerek giyinik olan ve kuvvetle muhtemel adamın karısı olan kadının kolundan tutarak çekmeye çalıştım.
“Lan it, karıma dokunma!” Yanında çıplak bir kadın varken diğerinin derdine düşmesi gözüme komik göründü.
“Adama bak,” dedim gülerek. "Biri yanında çıplak, diğerinin derdine düştü. Elin manyakları ile mi uğraşacağım? Çağırın polisi gelsin. Alsın götürsünler bunları.”
“Bu kadarını ben de yapardım,” dedi Aziz.
“Gelip beni alıp laf sokana kadar yapsaydın o zaman!”
***
Gece iyi başlamıştı. Hep olduğu gibi… Ben birkaç kadeh devirene kadar kadın da gelmişti.
Hangi ara altımdaki kadın Birce’ye dönüşmüştü bilmiyorum. Burnuma sinen kokusu, gözümün önüne düşen gözleri, bedenimde gezinen elleri…
Ateşli bir seksin sonunda “Birce,” diye inledim kendimden geçerken.
“Senin için Birce de oluruz,” diyen ses beni kendime getirip gözlerimi açmama sebep olana kadar bir yıl önceki o geceye gitmiştim. Yine…
Kadının üstünden nasıl kalktığımı bilemedim. Parasını masanın üstüne bırakıp kendimi duşa atarken “geldiğimde gitmiş ol,” diye uyardım.
Neden her defasında böyle olduğunu çözemiyordum ama bu durum bana artık kafayı yedirecekti.
Düzinelerce tek gecelik ilişkilerim olmuştu fakat hiçbiri hafızamda bir yer edinmiş değildi. Vicdanen kendimi hala rahatsız ettiği için mi çıkmıyordu aklımdan? Öyle olsaydı onu sikerken değil, attığı son bakışı hayal ederdim.
Belki de diğer ilişkilerin aksine kısa da olsa geçirdiğimiz bir zaman olduğundan böyle hissediyordum. Çünkü her kadın tek seferlik ve tek gecelik olurdu. Ama Birce, bir şekilde farklıydı.
Birlikte yemek yemiş, gülmüş, eğlenmiş, çokça vakit geçirmiş, iki sevgili gibi bir ay boyunca takılmıştık. Onu aklımdan ve bedenimden silmenin yolu tek gecelik değil de uzun süreli bir ilişkiden mi geçiyordu acaba?
Elimi fayansa vurdum. Siktiğim sorunun cevabını bilseydim çoktan uygulamaya koymuş olurdum. Çünkü bu durum giderek can sıkıcı olmaya başlıyordu.
***
“Afiyet olsun Bicanlı ailesi!”
Neyse ki yetişmiştim. Beş dakika ile geç kalmış olsam da herkes daha ilk çayına başlamıştı. Ben de sofrada yerimi alırken tüm aileyle selamlaştım.
“Geç kaldın,” dedi abim yaşlılar gibi huysuz bir sesle. Bu gıcık yüzünü bir tek bana gösteriyordu. Benim dışımda herkese sevecen bana kapı duvardı.
“Beş dakika,” dedim özür diler gibi.
“Sapık amcam da geldi,” diyen Kardelen ile gözlerim büyüdü.
“Ne sapığı kız cimcime?”
“Bilmem. Babam öyle diyordu.” Annesine döndü. “Anne sapık ne demekti ki?”
Berfin öksürdü, abim kızına ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bir bakış attı. Kardeşler neyse de eşlerine karşı ayıp olmuştu be!
“Sapık, seni izinsiz öpene diyorlar Kardelen’ciğim,” dedim bozuntuya vermeden.
“Selim gibi mi?” demesiyle abimin öfkeden kıpkırmızı olan yüzü hışımla kızına döndü.
“Selim ne zaman seni öptü?” diye kükredi abim.
“İstanbul'a gittiğimizde. Ama ben de onu öptüm ki. O zaman sapık olmuyor mu amcacım?”
“Bu kız beni öldürecek,” dedi abim. “Anaokulundaki Metin bitti Selim başladı. Bir daha İstanbul'a gitmek yok Berfin!”
“Şu an sırası değil Ezman. Bedir'in konusunu ve Kardelen'in Selim sorununu sonraya bırakalım rica ederim.”
Masada kıkırtılar yükseldi. Çoluk çocuk herkesin yüzünde bir neşe vardı. Bu konak, bu avlu, annemin ve babamın kaybından sonra ilk kez bir anlam ifade etmişti bana. Buradan ayrılırken arkamda dört kişi bırakmıştım. Şimdiyse kocaman bir aile olmuştuk. Boğazıma oturan yumruyu yutmak istercesine çayıma döndüm. Buraya dönmek, buraya gelmek benim için zordu. Gelip de anne ve babamı burada görememek çok zordu.
“Yengeme katılıyorum,” dedi Serhad. “Sohbet harika da Bicanlı ailesi artık kalksak mı? Arıkan aşireti bizi bekliyor. Açelya'm beni bekliyor.”
Arıkan mı? Yok artık!
Bakışlarımı bir hışımla kaldırıp Serhad’ın gülümseyen yüzüne çevirdim. Yok canım! Sadece benzerliktir. İstanbul'daki avukatın Diyarbakır’lı aşiretle ne alakası olacak!