BİRCE
Hayatımın en boktan, en berbat ve en sefil gecesini yaşıyordum. Ağlamaktan içim dışıma çıkmıştı. Hangimize daha çok kızgın, hangimize daha fazla öfkeliydim bilmiyordum ve sanki biri kalbimi oyuyordu.
Nasıl bu oyuna gelmiş, nasıl ona kanmıştım anlamıyordum. Gözlerime bir perde inmiş ve Bedir perdeyi kaldırana kadar bir rüya aleminde salınıp gitmiştim sanki. O kadar kısa bir sürede rüzgarına kapılıp gitmiştim ki şimdi düşündüğümde alabora olmam çok normal geliyordu.
Sanki özenle, elimle koymuşçasına belaları bulmak da tam benlikti. Tarih tekerrür ediyordu. Aklım yıllar öncesine giderken yaptığım hatanın bir benzerini yapmak midemin bulunmasına neden oldu. Hayatım boyunca iki kişiye gönlümü kaptırmış ve ikisi de ağzıma sıçmıştı.
Bedir denen hovarda da sağ olsun nefes almama dahi izin vermeden her yerde, her an karşıma çıkarak kafamı karıştırmış, ben de salak gibi kanmıştım. On yaşındaki çocuk yapmazdı yaptığımı…
Odadaki içkinin dibini görene kadar içtikten sonra telefonu çıkarıp beni eve götürebilecek tek kişiyi çağırdım. Zaten şu hayatta bana ondan başkası yardım edemez, etmezdi.
“Alo?”
“Beni alır mısın?” diye sordum dilim dolanarak. İçkili sesimi duyunca kaşlarını çattığına, gözlerinin karasının alevlerle yandığına, dişlerini sıkıp çenesinin gerildiğine adımın Birce olduğu kadar emindim.
“Neredesin,” dedi sonunda sesine yer eden boğuk bir tonda. Bu tonu iyi tanıyordum. Yandın Birce demekti. Bu gece hesap vereceksin demekti. Elimden çekeceğin var demekti. İç çektim.
Otelin ismini ve oda numarasını verip telefonu kapattım. Ayaklarım birbirine dolanırken yerimden kalkıp sarkak adımlarla diğer şişeyi aldım.
“Şerefsizliğine Bedir,” dedim kendi kendime gülerken. Birkaç saniye sonra yine gülüşlerin yerini gözyaşları aldı.
***
“Birce!”
“Hmm!”
“Kalk kızım elimden bir kaza çıkmadan. Bu odanın hali ne? Neler oldu burada?”
Zorlukla gözlerimi açıp Boran’ın gözlerine baktım. Hangi ara içim geçmişti anlayamadım. Gözlerimi açık tutup Boran’ın gözlerinin içine sürekli bakmak zordu çünkü zaten göremiyordum. Yani görüyordum ama o kadar pusluydu ki gelen Boran mı emin olamadım.
“Ben,” dedim dilim dolanarak. “Sen kimsin!”
“Birceeee!” diye kükredi öfke içinde. Kesin Boran’dı, artık emindim. Onun gibi ismimim sonunu uzatarak söyleyen bir kişi daha yoktu.
“Boran!” dedim kıkırdarken. “Kocam gelmiş.” Artık huzurlu bir şekilde bayılabilirdim.
***
“Ne oluyor be?” Yüzüme tutulan tazyikli suyla feleğim şaşarak gözlerimi açtım.
“Sen bir ayıl da ben soracağım sana asıl neler olduğunu!”
“Dur,” dedim ellerimi yüzüme tutarak. Boran elindeki duş başlığını üzerime tutarak beni tepeden tırnağa ıslamaya devam etti. “Yeter,” diye haykırsam da yeterince öfkeli ve kızgın göründüğü için beni umursamadı bile.
“Geldin mi kendine? yeter mi?”
“Geldim Allah’ın manyağı. Yeter! Dur Allah aşkına!”
“İyi,” diyen Boran banyonun kapısına asılı olan bornozu yüzüme fırlatarak “giy,” diye homurdandı.
“Çık dışarı,” dedim huysuz bir sesle homurdanarak. Islak kıyafetlerin üzerine bornozu giyecek değildim. Boran kömür karası gözlerini yüzüme çevirip sinirli bakışlar attıktan sonra banyodan çıkarak kapıyı çekti. Yeterince ayılmıştım, aklım yeterince başımdaydı ve yediğim bokları hatırlayacak kadar şuurum yerine gelmişti.
Üzerimi soyunup ne var ne yoksa çıkardıktan sonra bornozu üstüme geçirdim. Kendi evimin banyosunda, kendi bornozuma sarıldığımı daha yeni idrak edebilmiştim. Bornozun kuşağını bağlayıp banyonun kapısını açarak odama girdim. Yatağın üzerinde oturan Boran çıktığımı görünce ayaklandı.
“Kahve yapacağım. Üzerini değiştir ve içeriye gel konuşacağız.”
Kapıyı çarparak odadan çıkmasıyla iç çekip dolabıma yöneldim. Üstüme şortlu bir takım geçirip saçlarımı havluyla sararak oturma odasına adımladım. Boran oldukça sinirli görünüyordu. Onunla bir kez daha bu şekilde karşı karşıya kalmak istemezdim ama ondan başka güvenebileceğim kimse yoktu.
“Al bakalım,” dedi sert ve her zamanki huysuz sesiyle. “Önce iç, sonra ne bok yedin anlat.”
Hepsi onun yüzünden olmuştu. Eğer dava konusunda beni ikna etmeseydi o baş belası adam başıma musallat olmayacak, ben de liseli bir ergen gibi iki tatlı sözüne kanmayacaktım. Çünkü o lanet dava olmasaydı, o hıyar herif karşıma çıkmayacaktı.
“Konuşmasak,” dedim tatlı bir sesle. “Kafayı buldum. Kendi başıma da gelemeyince seni aradım işte.”
“Anlat anlat, belki külahım inanır.”
“Boran gerçekten önemsiz,” dedim mırıl mırıl bir sesle. Boğazıma oturan yumruyu ve gelen ağlama isteğini bastırıp onu ikna etme çabası içine girdim. Artık önemsizdi. Eğer alkolün dozunu kaçırmış olmasaydım, bu gece ne o yatağa girerdik ne de şerefsiz herifin gerçek yüzünü görebilirdim. Belki de yolun başında olması iyi olmuştu. Şu anki tek ve en büyük sorunum Boran’ı herhangi bir durum olmadığına ikna etmekti. Sonra üzülebilir, ağlayabilir, hatta kafamı yerden yere vurabilirdim.
“Birce, siktiğimin oteline gidip güvenlik kameralarının görüntülerini izlememi istemiyorsan konuşsan iyi edersin.”
Çırpınmalarım çaresizdi. Çünkü Boran bir şeyi öğrenmek istiyorsa öğrenirdi.
“Sana dedim.” Öfkeli sesimle bakışlarını her zamanki ciddi ifadesiyle yüzüme dikti. “Dava falan uğraşmayalım dedim. Davayı geri çekelim dedim. Böyle şerefsizlerle uğraşmaya gerek yok dedim ama beni dinlemedin.”
“Sadede gel kızım. Bak delirmeye başlıyorum. Kısa kes, canımız sıkılmasın.”
“Adam yakamı bırakmadı. Sonra bir bakmışım biz baya sevgili olmuşuz ve senden tekrar rica ettim. Dedim ki davayı geri çekelim. Adam öyle biri değilmiş.”
Yüzünden geçen kara bulutlar susmama neden oldu. Sıktığı yumruğunu yüzüme indirmek istediğine on puan verirdim.
“Peki bunca şeyi söylerken amına koduğumun herifiyle görüştüğünü söylemeyi niye aramaya eklemedin?”
“Söylemek istedim.”
“Eee,” dedi sabırsız bir sesle.
“Çekindim. Şu ilk baştaki tanışma şeklinden dolayı.”
“Birce!” dedi uyarıcı bir sesle. “Neler olduğunu anlat artık!” Sonunda kükrediğinde ben de bülbül gibi şakımaya başladım.
“Aşık oldum. Bu akşam da yemek yemiştik. İçkiyi fazla kaçırınca olanlar oldu,” dedim utanarak. “Onun derdiyse açtığım taciz davasından dolayı intikam almakmış.” Gözlerim doldu. Boran önündeki sehpaya bir tekme atıp oturduğu yerden ayağa fırladı.
“Sikeceğim o orospu çocuğunu,” demesiyle ben de ayağa fırladım. “Bir şey yapmayacaksın. Duydun mu beni! Bu işe karışmayacaksın. O şerefsizin yüzünü görmek istemiyorum.” Gözlerimin önünde en son bana sunduğu alaycı gülümsemesi ve buz gibi bakışı canlandı.
“Lan ne demek sen karışma!” Beni önünden itip kapıya yönelince öfkeyle bağırdım.
“Ne diyeceksin? Karım koynuna girmiş, namusumu temizle mi?” Buz gibi sesimle adımları olduğu yerde dururken üzüntü içinde gözlerimi yumdum. Bu gerçeği dile getirmemden de, bir tehdit olarak öne sürmemden de nefret ediyordu.
***
BEDİR
Vicdanım boğazıma sarılıp beni rahat bırakmayınca arabayı geri döndürüp otele döndüm. Birce sarhoştu ve bir otel odasında o şekilde bırakmak şerefsizliğin en büyüğüydü. Bir daha görüşmesek bile en azından evine bırakabilirdim.
Arabayı park edip otele girdim. Adımlarımı asansöre yönlendirip ikinci katın düğmesine basarak bir saat önce Birce'yi bir başına bıraktığım odaya döndüm.
Kapıyı defalarca vurmama rağmen ne açmıştı ne de bir ses vermişti. Resepsiyondan yedek kartı almak için aşağıya indim.
“İki yüz beş numaralı odayı tutmuştuk. Dışarıda işim vardı ama arkadaşım uyumuş, ben de kartı almamışım. Yedek kartla açabilir miyiz?”
“İki yüz beş numaralı oda on beş dakika önce boşaldı efendim. Hatta ben birlikte ayrıldınız diye görmüştüm,” derken yüzüme şaşırmış bir şekilde baktı.
Ne diyeceğimi bilemeyerek adamın yüzüne baktım. “Sanırım bir yanlışlık olmalı.”
“Bir yanlışlık olduğu kesin,” dedi gülerek. “Ayrılan çift oldukça samimi görünüyordu.”
“Yaa,” dedim yutkunarak. “Peki teşekkürler.”
Daha fazla konunun uzamasını istemediğim için hızlı adımlarla otelden ayrılıp arabama geçtim. Gelenin kim olduğunu merak etsem de son olanlardan sonra sorma hakkım var mıydı? Yoktu.
***
Sarsak adımlarla evimden içeriye girip kapıyı kapattım. Sonunda tüm vaktimi otelde geçirmekten vazgeçip arada eve uğramaya başlamıştım. Vaktimin çoğu yine otelde geçiyor olsa da en azından haftanın üç dört gününü evimin rahat ortamında geçiriyordum.
Kendimi duşa atıp suyun sakin akışına bırakırken aklım hala Birce’yi almaya gelen kişideydi. İnsan biriyle geçirdiği bir geceden sonra yanına kimi çağırırdı ki? Umursamamaya çalıştım. Düşünmem bile saçmaydı. Sonuçta tekrar aramızda bir şey olacak değildi.
Duştan çıkıp kendime bir kadeh viski doldurdum ve balkona çıkıp denizi izlemeye başladım. İçimi kemirip duran bir fare vardı ve ben yıllardır kendimi hiç bu kadar huzursuz ve vicdanen rahatsız hissetmemiştim.
Birce belki bu kadarını hak etmemişti fakat ben de onun bana yaptıklarını hak etmemiştim. Defalarca kez özür dilemeye çalışmış, davayı çekmesi için ricada bulunmuştum. Dudaklarımdan gergin bir gülümseme geçti. Benimle buluşup gezmesine rağmen davayı inatla çekmemesi intikam hissini kamçılamıştı. Hele abimden yediğim hakaretlerden ve tehditlerden sonra Birce benim için günah tahtası olmuştu.
Ne çeşit bir insan olduğunu çözememiştim bile. İnsan gününü gün edip, samimi bir şekilde benimle olurken taciz davasını nasıl çekmezdi? Bir derse ihtiyacım olduğunu düşünüyordu inatla. Viskimden bir yudum aldım, bir sigara yakıp başımı sandalyenin arkasına yasladım.
Hak etti dedi zihnim. Bu gece asıl ders ona olmuştu. Şimdi de çekmesindi bakalım. Hem koynuma girip hem de hala davayı çekmemekte direnecek miydi merak ediyordum.