Dün gece evimizde yakalanan kiralık katilden sonra sabaha kadar Sevda ile uyuyamadık. Babamın düşmanı çoktu. Ve böyle zayıf olduğu bir anda adamlarımızı satın alarak babamı tamamen öldürtmek istedikleri ortada.
Abilerim; Vedat ile Serhat bunu yapanı araştırırken akşama aşiret liderlerinin konakta toplanacağını, bizimde oda da kalmamızı haber ettiler.
Ama ne konuşulacak merak ediyordum. Geceki olayın basit bir suikast olmadığı aşiretlerin bir araya gelmesinden belliydi.
Herkes bir bir gelirken ben aralık bıraktığım kapının ardından gizlice gelenlere bakıyordum.
Sevda arkamdan çekiştirip “Yapma abla, gören olacak,” dedi.
“Babamızı niye öldürmek istediklerini merak etmiyor musun?”
“Ediyorum ama…”
“Tamam sessiz ol ve bana engel olma.”
Babam salona inince misafirlerde gelmeye başlamıştı. Babam koltuk değneklerinden destek alarak ayağa kalktı. En önde salona giren iri cüsseli yaşlıca bir adama doğru, “Şerko ağa! Seni burda görmek ne güzel!” dedi.
“Seni de ayakta görmek ne güzel! Sandalyeye bağlı dediler, kalkamıyor dediler! Elalem de ne yalancıymış hele helee hele…”
“Öyle.”
Şerko ağa dediği yaşlı adam yanındaki genç adamlarla koltuklara otururken hepsi de oldukça gergindi. Adamları ayaktaydı demekki yanındakilerde aşirettendi.
Adem ağa “Silahları toplayın,” dedi kendi adamlarına.
Herkes silahını verirken Serhat, Vedat’a “Şerko hangisi?” diye sordu. İçkili olduğu konuşmasından belliydi.
“Ulan böyle bir zamanda içilir mi?” Vedat haklıydı.
Şerko ağa asasını yere vurarak “Şerko ağa! Dağ Arslanı derler bana! Bana bir diyeceğin mi var?” dedi gür bir sesle.
Serhat, “Asıl senin diyeceğin varsa söyle haydi! O iti niye hanemize sokupta babamı öldürsün istedin korkak dağ kedisi!?” diye hesap sordu. Abimin bu laf sokuşlarına bayılıyorum ama şu an pek yeri değil gibi.
“Al şu ayyaş kardeşini karşımdan Vedat ağa! Elalem bazende doğruyu dermiş! Fırat ağa Ayyaş oğlunu başa getirdi derlerdi de inanmazdım. Doğruymuş, şuna bak, sıfatsız!”
Ortam git gide harlanırken Serhat adama saldıracak gibi öne atıldı. Vedat, Serhat’ı kolundan tutup “Yapma Serhat!” dedi.
“Hanemize gelip bir de hakaret ediyor! Ben o lafları ona yediririm!”
“Haksız mı lan?” dedi Vedat, Serhat’ı savunarak. “Cemal, Serhat’a kahve yaptır. Hatta herkes önce bir kahve içsin.”
“Emrin olur ağam.”
Herkes kahvesini içerken Sevda “Ne oluyor? Ne konuşuyorlar?” diye sordu.
“Tartışıyorlar şimdi kahve içiyorlar. Bu işin altından ne çıkacak dersin?”
Sevda dudak büktü. “Kesin alacak verecek ya da ihale meselesidir. Başka ne olabilir ki?”
“Yine başımıza berdeldir kan davasıdır çıkmasa bari. Birinden zor kurtulduk.”
“Abla ya, senin sevdiğin vardı. Sen onunla evlenip kurtulsana.”
“Sus ya, duyarlarsa kemiklerimi kırarlar.”
“Niye ya, sevmek suç mu? Sahi abla sen kimi seviyorsun?”
“Sırası mı Hazal? Hıişş tamam kahveleri bitirdiler,” diyerek hemen kapıya koştum.
Adem ağa “Serhat ağa haklıdır Şerko ağa. Suikast yapmanın sebebi nedir?” diye sordu.
Şerko ağa ayak ayak üstüne atarak “Şu şerefsiz Fırat ağadan bir can alacağım var!” dedi. “Şimdiye dek beni tutan kardeşimdi. Bilirsiniz ki kardeşim yakın zamanda hakkın rahmetine kavuştu. Artık beni bu davadan kimse alıkoyamaz.”
“Ne davası? Ne canı?” diye sordu Vedat abi.
Yüreğim küt küt atıyordu. Korktuğum gibi yine bir kan davası varmış. Aşiretlerde bir araya geldiğine göre bu işin sonu ya infaz olacak ya da berdel…
“Baban gayet iyi bilir!” dedi Şerko ağa.
Babamın rengi benzi atmıştı. Oturduğu koltukta resmen küçülmüştü.
“Ne olduğunu söyleyecek misiniz artık?” Rıza ağa da gerilmişti.
Bunun üstüne Şerko ağa ayağa kalktı. “Bu adam benim gencecik kızımın ırzına geçip intihar etmesine sebep oldu! Kardeşim bu mesele duyulsun istemedi, soyumuza leke değsin istemedi. O yüzden sineye çektim! Ama bundan sonra ben bu adamın yaptığını yanına koymam! Bana olan can borcunu ödeteceğim!”