4.

2309 Words
Ayşe, oğlu ve annesini mutfakta kurabiye malzemelerini tezgaha dizerken bulduğunda kalbindeki sızıya rağmen gülümsedi. Önce annesini sonra annesi yerine koyduğu babaannesini kaybeden şu minik yavruya mutlu anılar yaşatmayı gönülden istiyordu. Duruşunu düzelterek mümkün olabildiğince neşe ile konuştu. “Kolay gelsin Noyan Berk şefim. Bakıyorum işe girişmişsiniz.” Çocuk tamam etmeye uğraştığı malzemelerle öylesine meşguldü ki annesinin ayak seslerin bile duyamamıştı. Birden işittiği neşeli sesle hafifçe irkildikten sonra kendisi de gülümsedi. Minik aklından annesi böyle mutlu gözüküyorsa teyzesine çok da kötü bir şey olmadığını geçiriyordu. “Bitirdik bile anne. Bak her şey hazır, sadece robota dökeceğiz.” Acele etmek zorunda olduğu zamanlarda başvurduğu şef robotun tezgaha çıkarıldığını ancak fark eden Ayşe muzipçe gülerek başını iki yana salladı. “Bu defa değil bir tanem. Bileğinin hakkı ile yoğurmanı istiyorum kurabiyeleri.” Çocuk bu meşakkatli iş gözünde büyüdüğü için dudağının ucunu kıvırdı. “Ama neden! Çok zor oluyor öyle, yoruluyorum.” Ayşe şefkatle gülümseyip çocuğun yanına doğru ilerleyerek kürdandan biraz hallice bileğini eline aldı. Meraklı bakışlar ne yapacağını saniye saniye izlerken eğilip tam üzerine sevgi dolu bir öpücük kondurduktan sonra konuştu. “Bu bileklerin babanınki gibi güçlü kuvvetli olmasını istemiyor musun?” Konuyu hiç bu yönden düşünmeyen Noyan Berk, babası gibi güçlü olmak fikri ile kocaman gülümsedi. “İsitiyorum anne, bundan sonra bütün kurabiyeleri ben yoğuracağım.” Ayşe bir yumruğunu havaya kaldırarak keyifle şakıdı. “Yaşasın, oğlum da babası gibi bir kahraman olacak.” Çocuk babasına benzetildiği için daha bir mutlu olurken onaylamak için sordu. “Babam kahraman değil mi anne?” Ayşe çocuğun kollarından dökülen kazağını muntazam şekilde katlarken bütün kalbi ile cevap verdi. “Elbette canım. Dürüstlüğü, güvenilir oluşu da en önemli özel güçleri. Kim olursan ol, nerede olursan ol ona güvenebilirsin, seni asla yanıltmaz. Bu bir müslümanın da en önemli özelliğidir biliyor musun. Bir müslüman kimsenin arkasından iş çevirmez, konuştuğu zaman doğruyu söyler, kendine emanet edilen hiç bir şeye ihanet etmez.” Çocuk televizyonda gördüğü süper güçlerle dürüstlüğü kıyaslayınca biraz komik buldu. “Ama herkes dürüst olabilir ne var ki bunda, hiç de süper güç gibi değil.” Kollarla işi biten Ayşe, eğilip çocuğun altın saçlarına bir öpücük bırakıp huzur ve şefkat kokan sesi ile anlatmaya devam etti. “Maalesef büyüdükçe işler o kadar kolay olmuyor canım. Sanki doğruyu gizlersek daha iyi edermişiz gibi zannediyoruz ama bu daha büyük zararlar veriyor herkese. Bu sebepten güvenilir olmak gerçek bir süper güç bence.” Çocuk minik aklı ile duyduklarını tartmaya çalışırken onları sessizce dinleyen Berrin hanım, kendi irili ufaklı yalanlarını düşünmeden yapamadı. Dürüst olmak sahiden de çocuğun söylediği kadar kolay değildi. Düşündükçe daraldığını hissederek ayaklandı. “Ben biraz Gökçe’ye bakayım siz devam edin olur mu?” Önden hazır edilmiş oda sıcaklığındaki tereyağını yoğurma kasesine boşaltan Ayşe, annesine burukça gülümsedi. Şu güne kadar anne kız mutfağa geçip de bir kurabiye bile yapabilmiş değildiler. “Tabi.” Berrin hanımın arkasından Ülkü’ye de müsaade veren Ayşe, oğlu ile başbaşa kaldığında ellerini güzelce sabunlattı. Yaptığı işi bütün duyuları ile hissetmesini istediğinden eldiven taktırmayacaktı. Ayşe, hazırdaki malzemeleri bir bir eklerken oğlu da minik parmakları ile gücü yettiği kadar yoğurmaya devam ediyordu. Hamur içinde kalan üç beş un topağını görmezden gelen Ayşe, nasıl olsa en sonunda toparlarım diye düşündü. “Ben cevizleri çıkardım anne.” Hamurun kıvam aldığını gören oğlan annesine bakarak konuşurken mutfak kapısına yaslanmış sessizce onları izleyen adamı fark etti. “Baba!” Oğlunun sevinç nidası ile hamurdan başını kaldıran Ayşe de ışıl ışıl gözleri ile onları izleyen kocasını nihayet fark ettiğinde gülümsedi. “Kocam?” Adam, sadece varlığı ile bile sevdiklerine güç veren karizması ile yanlarına adımladığında Noyan Berk mutluluktan havalara uçmak üzere idi. Babası ile böyle vakitler geçirecek zamanı asla olmamıştı bu güne kadar. Kendisine mutluluk ile bakan una bulanmış suratlardaki ışıl ışıl gözler genç adamın içini huzurla doldururken gülümsedi. “Kolay gelsin, neler yapıyorsunuz böyle?” “Kurabiye baba. Ama en çok cevizli olanından.” Adamın gözleri parladı bu habere. Yulaflı, çavdarlı kılçık kılçık kurabiyelerin içinde cevizli en kolay yiyebildiğiydi. “İşte bu habere çok sevindim.” Adamın oyunbaz sözleri ile yüzü gülse de işkillenmişti Ayşe. Zaten bir kez tipsiz demişti kurabiyelerine şimdi de bu kadar abartılı sevincin altında bir bit yeniği arayası geliyordu. “Diğer yaptıklarımı beğenmemiştin sanırım.” Küskün bir tonla söylediği şey kocasında kahkaha atma hissi uyandırıyordu. Bu cevizli olanını da silah doğrultsalar yemezdi normalde ama karısının elinden çıkınca zamanla damağı isyan etmeyi bırakmıştı işte. İyice yanlarına sokulup bir elini ada tezgaha yasladıktan sonra diğer elini de karısının beline dolayarak hafifçe kendine çekti. “Hiç olur mu Ayşem, senin elinden zehir olsa yerim ben.” Kadın kocasının yakınlığında etrafı kaplayan kokusu ile gülümsedi. Kaç gündür öyle şeyler yaşamışlardı ki sarılsa bile şu huzuru alamamıştı ruhu. “Bu sefer benim elimden yiyeceksin baba, ben yapıyorum bak hepsini.” Cıvık hamura bulanmış iki elini havaya kaldırarak suratına doğru uzatan oğluna bakan Ural, onu böyle mutlu gördüğü için kalbinden binlerce kez şükretti. Ayşe olmasa bu zor günleri nasıl atlatırlardı hiç bilmiyordu. Hafifçe eğilip hala önünde duran oğlunun elinden ufak bir ısırık aldıktan sonra konuştu. “Harika olmuş bu eller, tabak tabak yiyebilirim.” Babasının ısırığı ile mutfağı inleten bir kahkaha koyuveren çocuk gülüşlerinin arasında itiraz etti. “Beni değil baba, cevizli kurabiyeleri.” Ural şimdi anlamış gibi başını sallayarak cevap verdi. “Afedersin paşam, ben yanlış anlamışım, söz bir daha seni yemeye çalışmayacağım.” Babasının şakalarına keyifle gülmeye devam eden çocuk tekrar hamurla mücadeleye giriştiğinde Ural, hafifçe eğilip karısının yazma ile toparladığı saçlarından açıkta kalan boynuna sokularak derin bir nefes aldı. “İyi ki varsın Ayşem, sen olmasan ne yapardık hiç bilmiyorum.” Kocasının mırıltılı sesi ile gözerini yoğurma kabından alan Ayşe, adamın derin bir hüznü gizlemeye çalışan gözlerine baktı. Nasıl da omzuna yüklenen sorumluluklar yüzünden güçlü kalmak için direniyordu. Halbuki daha dün annesini toprağa vermiş yaralı bir yüreğe sahipti. Başını geriye atıp alnını adamın yanağına yaslayan Ayşe, bedeniyle de iyice göğsüne sokuldu. Kocası için var olduğunu, burada olduğunu her hücresi hissetsin istiyordu. “Sen de canım kocam, sen de.” Adam karısının sevgi sözcükleri konusunda her geçen gün biraz daha cömertleştiğini görerek gülümsedi. Bütün vücudu ile bedenine yaslanmış gözlerine sımsıcak bakarken aşktan ölmemek işten bile değildi. “Anne bu olmuş mu?” Oğlan elindeki cevizden biraz büyük hamuru top yapmaya çalışmış önlerine doğru uzatarak gösterirken bakışmayı zorlukla kesen ikili, ilgi bekleyen oğullarına döndüler. “Gayet iyi gözüküyor bir tanem, şimdi cevizin içine atabilirsin.” Çocuk beklediği onayı aldıktan sonra hızla ufalanmış ceviz kasesine batırdığı hamuru tepsiye yerleştirip yeni bir parça koparmak için uzandı. Bu defa kopardığı parça orta boy bir mandalina kadar olunca Ural, çocuğa müdahale etmek için kıpırdandı. “Diğeri ile aynı büyüklükte yapsan daha güzel olmaz mı paşam?” Çocuk seyrek dişlerini göstererek sırıtırken cevap verdi. “Bu senin için baba, en büyüğünü sana yaptım.” Adam içinden yaşadık o halde diye geçirirken dışından kaşlarını kaldırarak mutlu bir ifade takındı. “Ooo oğluma bak sen kurabiyeyi porsiyonlara bölüyor.” Çocukla dalga geçtiğine dair tınılar Ayşe’nin kulağına iliştiğinde dirseğini hafifçe kıvırıp adamın boş böğrüne nişan aldı. Genç adam beklemediği darbe ile irkilip bunu hak edecek ne yapmış olduğunu anlamak için karısının suratına bakarken Ayşe, gözlerini kısarak dişlerinin arasından konuştu. “Hiç kimse, babası dahi olsa oğlunun mutfak becerilerini hafife alamaz.” Adam , karısının sessiz sedasız verdiği ayar ile dehşete düşerken aklından tam şimdi tehditkar bir eda ile büzüşmüş dudaklarına gömülmeyi istedi. Nefesi kesilene kadar öper öper sonra da omzuna attığı gibi odalarının yolunu tutardı. Kendi aklından geçenlerle derinden iç çektiğinde karısı aklından geçenleri okumuş gibi allanmış yanakları ile hızla bakışlarını kaçırdı gözlerinden. Beraberce yaşamadıkları pek bir şey kalmamıştı ama hala nasıl böyle kızarıp bozarıyor hayret eden adam, kadının alev atan boynuna doğru eğilip kulağına fısıldadı. “Ben tam anlamadım sanki oğlanın mutfak becerisi ile ne yapacağımı. Kalan işi Ülkü’ye bırakıp odaya geçsek de ayrıntısıyla anlatsan olmaz mı?” Ayşe kocasının kararan gözlerinden aklının hangi mecralarda gezdiğini zaten anlamıştı ama böyle de açık sözlü olmasını beklemiyordu. Günlerdir birbirlerinin yakınında iken yaşanan türlü sıkıtılar yüzünden uzak kalmışlardı. Kocasının aşk dolu yakınlığını kendisinin de fazlası ile özlediğini fark etti ama tabi ki söylediği olacak iş değildi. Az evvel dirseğini etkili kullanmak için araladığı mesafeyi tekrar kapayıp boylu boyunca yaslandı kocasına. Adamın nefes alışını bile can kulağıyla dinlediğini bildiğinden hiç yüzüne bakma ihtiyacı duymadan mırıldadı. “Benim uzmanlığım sayısal üzerine yalnız, şematik anlatımda pek iyi sayılmam.” Kendisini uzaklaştırır, en kötü ihtimalle çocuğun yanında olduklarından dem vurarak uyarır zannettiği karısı ateşini daha bir harlayacak şeyler yapınca genç adam nefesinin kesildiğini hissetti. Bir gün bu tatlı zalimin ellerinde ölürse mezarına zirvede bıraktı falan yazmalarını vasiyet edecekti. Burnunu karısının yazma altındaki saçlarına yaslayıp ciğerini şenlendirecek kadar derin bir nefes aldıktan sonra boynuna doğru eğilerek belindeki tutuşunu da daha bir sıkılaştırdı. “Olsun, şematik pozisyonlarda da ben fena sayılmam, ikimizin bilgilerini birleştirerek iyi bir kompozisyon çıkarabiliriz.” Ayşe kocasının ılık nefesi ile iyiden iyiye huylanırken yerinde kıpırdanarak güçlü tutuşundan bir nebze kurtulmayı denedi ama kıpırdandıkça adamın kot pantolonundan bile kendini belli etmeye başlayan varlığı yanlış yolda olduğunu hissettiriyordu. “Biraz daha devam edersen günah benden gidecek Ayşem.” Zaten artık alışık olduğu uyarı da peşine geldiğinde put kesildi çünkü bunun kuru bir tehdit olmadığını geçirdikleri sayılı günlerde kocası çok net göstermişti. Karısının sıcak varlığı ile günlerdir batağından çıkamadığı kasvet denizinde bir nebze nefeslendiğini hisseden Ural, kasılıp kalmış bedeni rahatlasın diye karnının üzerine ufak ufak masaj yaparken oğlu da son hamuru tepsiye yerleştirerek kendisini izlediklerini zannettiği anne basına gururla baktı. “Bitti.” “Haydi elleri yıkamaya o halde.” Oğlu üzerine çıktığı taburesinden inmeye çabalarken tepside sıra sıra dizilmiş biri bile aynı boyutta olmayan irili ufaklı hamur parçalarını fırına vermek için hareketlenen Ayşe, kocasının tuşundan kurtulamayınca gerisin geri adamın gövdesine yapıştı. Neden bırakmadığını anlamak için adamın suratına baktığında çarpık gülüşü ile aşağıdaki ayaklanmayı işaret ediyordu. Kadın seslice yutkunurken kocası acımadan dudaklarını araladı. “Yerinde kal da çocuğu korkutmayalım istersen.” Ayşe kesik bir nefes alıp ellerini yıkamak için uzaklaşan oğlunu fırsat bilerek kocasının tutuşundan koptuktan sonra sesini bile bile yükseltti. “Hadi kocam sen şimdi çık mutfaktan, biz oğlumla kurabiyeler piştiğinde sana sürpriz yapacağız.” Adam, karısının yazdığı senaryoya bir kez daha sırıttıktan sonra dilini can alıcı bir yavaşlıkta dudakları üzerinde gezdirerek karısının hülyalı bakışları arasında konuştu. “Tamam, ben çalışma odasındayım. Çok bekletme..ıhım... bekletmeyin.” Son dakikadaki golü ile iyice eli ayağı birbirine dolanan Ayşe, elini yüzüne yelpaze yaparak içinin ateşini söndürmeyi denedi. "Anne babama da süt ısıtalım mı sonra, çok sürpriz olsun." Eteğinin dibine kadar sokulmuş oğlunun sözleri ile bir nebze kendine gelen Ayşe, sunduğu fikre keyifle kıkırdadı. Adam hiç sevmediği kurabiyelerden yiyordu ya hatır için, süte de hayır demezdi muhtemelen ama bir seferde o kadar eziyet çok olabilirdi sanki. “Olabilirdi aslında ama kahveye daha çok sevinir zannediyorum, sen ne dersin?” Çocuk şöyle bir muhasebe yaptıktan sonra annesine baktı. “Tamam, babam mutlu olsun.” Ayşe babasına kıyamayıp fikir değiştiren oğluna kocaman gülümseyerek avucunu önüne doğru uzattı. “Çak beşlik o halde.” Annesinin eline olanca hevesi ile vuran oğlanın üzerinden mutfağın yüzeyine un saçılınca bir banyo ziyareti gerektiğini fark eden Ayşe, Ülkü'yü arayarak kurabiyeye bakmasını söyledi. Anne oğul, beraberce çocuğun odasına yürürlerken duvardaki dekoratif aynadan kendi koyu renk giysileri üzerindeki benekleri fark eden Ayşe, nasıl bu hale gelebilmiş hiç bilmiyordu. Hadi oğlan hamuru yapmış şekil vermişti ama kendisi bir şeye dokunmamıştı ki.. Artık alameti farikasına dönen beceriksizliğine göz devirerek önce oğlana temiz kıyafetler verip banyosuna soktu sonra da kendisi üzerini değişmek için kendi odalarına girdi. Buraya gelecek hiç kimsenin olmamasının verdiği rahatlıkla ellerini yüzünü yıkadığı banyodan sadece iç çamaşırı ile çıktığında aç bir kurt onu bekliyordu. Hakikaten kokusunu mu almıştı da gelmişti merak ederken üzerine üzerine yürüyen kocası ile ufak bir çığlık attı. “Hayır!” Heveslerini alacak yere daha beter hale geldikleri sıcak dakikalardan Noyan Berk’in kapıyı tıklaması ile nefes nefese sıyrıldılar. Ayşe bir kez daha tıklayan oğlunun pes etmeyeceğini anlayarak ses verdi. “Üzerimi değiştirip geliyorum bir tanem.” Çocuk aldığı cevapla mutfağa gideceğini söyleyip uzaklaşırken Ayşe, hala ellerini üzerinden çekmeyen kocasına baktı. “Gitmem lazım.” Adam istemeye istemeye bulunduğu yerlerden son derece memnun ellerini çekerken isyan etti. “Hay anasını!” Kocasının homurtusu ile gözlerini kısan Ayşe uyarır bir tonda cevap verdi. “Anası benim yalnız.” “Ben de onu diyorum işte anasını s..seveyim.” Ayşe kocasının ellerinden güç bela kurtulup mutfağa doğru yola çıktığında koridora kadar ulaşan cevizli tarçın kokusu ile tebessüm etti. Bu kokular insana ev hissini verdiği için oldum olası huzur bulurdu. Mutfak kapısına ulaştığında ise tatlı bir sürpriz daha karşıladı Ayşe’yi. “Anne bak, teyzem iyileşmiş. O kadın yanlışlıkla çarpmış teyzeme.” Gözlerini kardeşine çeviren Ayşe, zorla da olsa gülümsediğini gördüğünde rahat bir nefes aldı. Belli ki çözümsüz bir sorun yoktu ortada, kardeşinin hassas bir anına gelmişti. Birbirlerine Yusuf’un hatırına karşılıklı hoşgörü ile yaklaştıklarında zaten ortada ne sorun kalacaktı ki. Bu düşüncelerle yanlarına yaklaşarak kolunu oturmakta olan kardeşinin omzuna doladı. , “Daha iyisin değil mi canım?” Kız gözlerini kırpıştırarak başı ile onayladı. Sinir krizi sonrası yorgun düşen bedeni biraz uyuyunca dinlenerek kendine gelmişti. Odasına kadar ulaşan kokularla gözlerini açmış neler olduğunu hatırlamaya çalışarak tavana bakarken de Noyan Berk yanına gelerek kurabiye müjdesini vermişti. Nasıl olsa önünde sonunda yüzleşmesi gerekecek şeyleri, daha dün babaannesini kaybetmiş yavruyu üzmemek için erteleyen Gökçe, şimdi sadece bu güzel ortamın tadını çıkarmak istiyordu. “Babamı da çağıracağım.” Düşüncelerinden tatlı yeğeninin heyecanlı sesi ile sıyrıldığında ablası Gökçe’yi bırakıp oğluna döndü. “Bekle canım, baban gelecek birazdan. Sen anneanneni bul hadi.” Çocuk onu da heyecanla onaylayıp mutfaktan fırladığında kardeşine dönen Ayşe, hızlı bir açıklama bekliyordu. Aslında kendi şişmiş dudakları, al al yanakları ile tam "hayırdır" denecek kıvamdaydı ama Gökçe kendini şakalaşacak kadar iyi hissetmiyordu. Ablasının gözlerini üzerine dikip konuşmadan yönelttiği soruya basitçe cevap vermeyi seçti.. “Galiba önceki nişanlısından benim yüzümden ayrıldığını sanıyor oğlunun. Kendince haklı tabi, kim olsa kızar.” Yusuf’un hatırına durumu normalleştirmek için acısını içine gömen kardeşinin olgunluğuna sevgi ile bakan Ayşe, gittikçe daha çok saygı duyduğunu hissetti aşklarına ama yine de kardeşini kimseye harcatacak değildi. “Sen yine de dikkatli ol olur mu, ne için olursa olsun kimsenin seni üzmesine müsaade etme."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD