Türker, gideceği için sabaha kadar ağlayan Başak, gün doğarken uyuyabildi. Fakat sabahın erken saatinde babasının yan odadan gelen sesini duyduğu an gözlerini açtı. Onu öyle çok özlemişti ki heyecanla salona koştu.
İçeriye girdiğinde babası ve annesi yan yana oturmuş, annesinin emeklilik için dilekçe verdiğinden konuşuyorlardı. Onları bir arada görmesiyle sevinci yarım kaldı. Çünkü annesi; baba kız da olsalar samimiyet sevmezdi. Sarılmakta bu evdeki başka bir yasaktı. Hatta en katı kurallar listesinde ilk sıradaydı. Sönen heyecanıyla özlediği adama kapı aralığından, “Hoş geldin babacığım,” dedi. Kızını gören adamın gözlerinin içi güldü. “Hoş buldum fındığım. Gel otur şöyle.”
Kocasının sözleriyle Nihal'in morali bozuldu. Her zaman ona, şu kıza fındığım deme, demekten dilinde tüy bitmişti ama adam inadı inat, huyundan vazgeçmiyordu. Tepkisini göstermek için oturmasına fırsat vermeden Başak'a, “Ocağa çay koy, kahvaltıyı hazırla!” dedi emreder gibi. Orta yaşlı adam önce karısına ters bir bakış attı, ardından yüzü yumuşayarak kızına döndü. Hiçbir şey söyleyemese de, sen anneni takma der gibi gülümseyerek göz kırptı.
Kahvaltı sonrası babası yol yorgunu olduğundan uyumak için yatak odasına gitti. Öğleden sonra, köyde yaşayan annesini ziyarete gidecek olan adamın dinlenmesi gerekiyordu.
Tam da Başak'ın tahmin ettiği gibi oldu. Babası öğle saatlerinde uyanıp annesiyle birlikte babaannesini ziyarete köye gittiler. Bu onların her yol dönüşünde rutiniydi. Ancak genç kız, ilk defa hasta olduğunu söyleyerek onlarla gitmemişti. Ertesi gün Türker'e veda edecekken nasıl gidebilirdi? Annesine kalsa hastalık falan dinlemezdi ama babası daha vicdanlıydı. En azından arada bir, sözünü geçirebildiği anlar olabiliyordu.
Evde yalnız kaldığında babasının getirdiği pişmaniyelerden ve meyve suyundan alıp diğer eve geçti. İçeriye girdiğinde onu göremedi. Ta ki buzdolabının arkasından çıkıncaya kadar. Türker'e babasının geleceğinden o geldiğinde bu eve çok uğramadığından bahsetmişti ama yine de genç adam tedbiri elden bırakmamıştı. Babası değildi belki ama asıl tehlike kızın annesiydi.
Türker, pişmaniyeden yerken Başak aklına gelen şey ile “Yarın gideceğini söylemiştin ama bu çok zor,” dedi. “Hem babam hem annem evde olacaklar. Buradan nasıl çıkacaksın?”
Genç kız, bulduğu bahanede haklıydı. Bunu daha önce nasıl düşünememişlerdi. O ikisi evdeyken Türker'in bulunduğu yerden çıkması tehlike yaratabilirdi. Sanki gitmeyi çok istiyormuş gibi, “O zaman sonraki günü bekleyebilirim,” dedi. Oysaki beklemek zorunda değildi. Çok istese gece onlar uyuduktan sonra da gidebilirdi.
Türker'in bir gün daha kalacak olmasıyla genç kız, rahat bir nefes aldı. Onun yakınında olmasını istiyor, uzağına gitmesini ise hiç istemiyordu.
Akşamüzeri anne ve babası döndüklerinde yemek için balık almışlardı. Babası, balıkları kızartmaya hazırlasın diye Başak'a verdikten sonra dışarıya çıktı. O ara üzerini değiştiren annesi, kızının yanına geldi. “Balığı merdiven dairesinde küçük tüpte kızart, ev kokmasın,” dedi.
Onun sözleriyle genç kız, babasının neden dışarıya çıktığını tahmin etti. Türker'in olduğu evden küçük tüpü getirmeye gitmişti. Annesi Nihal, buzdolabından salata malzemelerini çıkartırken, “Ben babama bir bakayım, tüpü bulabilmiş mi?” diyerek peşinden gitti. Korkudan neredeyse kalbi duracaktı. Yüreği kuş gibi çarparak diğer eve gittiğinde kapıyı açık gördü. Babası görünürde yoktu. İçeriye girmek için her adım attığında yer sarsılıyormuş gibi hissetti. Türker'in yakalanması halinde, olacakları düşünmek istemiyordu. Onu seven babasının güvenini kaybetmek, isteyebileceği en son şey bile değildi. Kendine sakin olması konusunda telkinde bulunarak, “Baba!” diye seslendi.
“İçerdeyim kızım gel. Anan bu tüpü nereye koydu, yine bulamıyorum.” Babası tekrar görüş alanına girdiğinde adam doğruca buzdolabının önüne gitti. Başak soğuk terler dökerek olanları izlerken babası tüpü bulma ümidiyle önce eski beyaz eşyanın yanlarına sonra arkasına baktı. Fakat olağan dışı bir şey olmadı. Türker yoktu.
“Burada da yok,” diyen babasının sesiyle kendini toparladı. Aklı genç adamın nerede olduğuyla meşgul olmasına rağmen mutfağa yöneldi, mutfak tezgâhının altındaki dolabı açtı. “İşte burada.”
Başak'ın gözleri etrafta Türker'den biz iz ararken kapıya doğru yürüdüler. Evden çıkmadan önce babası olduğu yerde durup kızına baktı. Ardından cebinden çıkarttığı yüz lirayı Başak'ın avucuna sıkıştırdı. “Al bu parayı harçlık yaparsın kızım. Ama aramızda kalsın.”
Genç kızın gözleri hüzünle kaplandı. Bir babanın karısından gizli kızına harçlık vermesi ve bunu saklamasını istemesi ne acıydı. Yıllardır aldığı gizli harçlıklara hâlâ alışamamıştı. Başka zaman olsa belki bu durum daha çok zoruna giderdi ancak Türker kayıpken o an için bunları dert edecek halde değildi. “Teşekkür ederim babacığım.”
Eve gidip akşam yemeğini hazırladıklarında, Başak'ın içi hiç rahat değildi. O, Türker'in nerede olduğunu düşünürken annesi, “Nenen, senin neden gelmediğini sordu,” dedi. “Köye gidip hem kadıncağıza görün hem de evini temizle. “ Genç kız, konuşmadan tamam anlamında başını salladı. Babaannesi seksen yaşının üzerindeydi. Onu çok severdi. Çünkü o güne kadar yaşlı kadın bir kere bile kalbini kırmamıştı.
O gece, Başak için sabah olmak bilmedi. Gün doğup, bakkallar açıldığında ekmek alma bahanesiyle evden çıktı. Anne ve babasının uyumasından istifade ederek diğer eve gitti. Kapıyı açıp içeriye girene kadar, hep aynı duayı etti. “Allah'ım ne olur burada olsun.”
Ve duaları kabul oldu. Türker içerideydi. Kederlenen gözleri onun silueti ile gülerken heyecanla “Dün Seni göremedim,” dedi. Genç adam tebessüm ederek odanın köşeli duvarına yaslı olan yatağı işaret etti. “Onun arkasındaydım. Beni göremediğin için üzüldün mü?”
Başak başını yere eğdi. “Evet, bir an için gittin sandım.”
Genç kızın duruşu duygu yüklü, ses tonu duygularını ilk kez ele veriyordu. Türker, o an emin oldu. Hissettikleri tek taraflı değildi. O nasıl gitmek istemiyorsa Başak da kalmasını istiyordu. Bunu bilmek kalbini titretti. “Şimdilik buradayım. Konuşmuştuk. Annen ve baban evdeyken görünme ihtimalime karşılık yarın gideceğim. Seni tehlikeye atamayacağımı biliyorsun.”
Babası, abi ve kızların dışında, ilk defa birisi Başak'ı önemsiyordu. Hem bu ilk değildi. Annesi kahve ile elini yaktığında yaralı olan bölgeyi de umursamıştı. Hatta bu hayattan kurtarmayı teklif edecek kadar ona değer vermişti. Bulutlanan gözlerinin her an ağlayacağını bildiğinden, “Ekmek almak için dışarıya çıktım,” dedi. “Yarın babam yola, annem işe gidiyor. Sabah görüşürüz.”
Bakkala gidip ekmek alan Başak, babasının verdiği paradan Türker içinde atıştırmalık bir şeyler aldı. Ona yemesi için önceki gün bıraktıkları bitmek üzere olmalıydı. Eğer babasına yahut annesine yakalanırsa diye aldıklarını koyduğu poşeti evin girişinde bıraktı. Bahçeye girdiğinde etrafı kolaçan etti. Ortalarda kimse görünmüyordu. Tekrar girişe gidip, poşeti alarak doğruca Türker'in kapısını açtı. “Sana yiyecek bir şeyler aldım.”
Genç adam, onun davranışıyla buruk bir sevince kapıldı. Çünkü babasının ona para verdiğini duymuştu. Eline geçen harçlığı, onun için harcaması beklediği bir şey değildi. “Teşekkür ederim.”
Başak kaçar gibi dışarıya çıktığında, pencereye gidip arkasından baktı. Hâlâ böyle kızlar var mıydı, diye düşündü. İşte bu sebepten ötürü, bu kız özel ve değerliydi.
Aynı günün gecesi, Başak olmadığı kadar mutsuzdu. Babası işi gereği yurt dışına gidiyordu. Türker ise hayatından tamamen çıkıyordu. Yine annesiyle ve çekilmez işkenceleriyle baş başa kalacaklardı. Yatağında uyumak için çabalasa bile gözünde zerre uyku yoktu. Aklına gelen şey ile ayağa kalkıp odasının kapısını açtı. Kucağında el feneriyle sessizce salona gidip diz üstü bilgisayarını aldı. Belki güzel bir film izlemek iyi gelecek, düşünceleri dağılacaktı. Yatak odasının kapısının kapalı olmasına şükrederek aynı sessizlikle odasının kapısını kapattı. Kulaklığını komodinin çekmecesinden alıp diz üstü bilgisayarla yatağa girdi. Kendine güzel bir aşk filmi seçti. Normalde filmi izlemeden konusuna bakar, eğer sonu mutlu bitiyorsa izlerdi. Ama oyuncu kadrosu sağlam olduğundan bu sefer öyle yapmadı. Direkt izlemeye geçti. Ne yazık ki yanlış seçim yaptığını, filmin ortalarına doğru anladı. Ana karakter olan kadın hastaydı. Günleri sayılıydı ve ömrünün son günlerinde âşık oluyordu. Onu seven adamın kadını hayatta tutabilmek için verdiği çabayı gördükçe ağladı. Sanki filmdeki kadın kendisi, adam ise Türker'di. O kadar ağladı ki sesi duyulmasın diye ağzından çıkan hıçkırıkları, eliyle bastırdı. O anlarda, kadını seven adamın kadının kız kardeşine söylediği sözler beynine yer etti. Her günü, sanki onunla geçirdiğimiz son günümüzmüş gibi yaşayacağız, demişti. Hemen ekranı dondurup kalbine dokunan sözcükler yüzünden derin düşüncelere daldı. Aslında bu söz birçok şeyi ifade ediyordu. Sadece gidecek olan kişinin değil, kalacak olan kişinin de son günüymüş gibi yaşanmalıydı hayat. Hep korkarak erteledikleri bir gün pişmanlık olarak dönmemeliydi. Ömür denilen şey çok uzun görünse de aslında çok kısaydı. Acı ve kederle heba edilemeyecek kadar kıymetliydi. Peki, kendinin son nefesini verirken hatırlayacağı, mutlu olduğu küçücük bir an var mıydı? Elbette vardı. Türker'le geçirdiği şu son on günü vardı. O da eksik ve kırık bir yaşanmışlıktı. Ona dokunmak, sarılmak, sıcaklığını hissetmek... Bunların hepsi, onu tam olarak mutlu etmeye yetmemişti. Eksik bir şeyler vardı. Bu eksiğin sebebi ise yasaklar ve günahlardan ibaretti. Tüm bunları düşünürken saniyeler içinde fark ettiği gerçekler, annesinin tokadından daha fazla acı vererek yüzüne çarptı. Kızlar haklı çıkmış, bir yolcuya umutsuzca âşık olmuştu. Yüreğini yarın gidecek olan adama kaptırmıştı. Onu her gördüğünde göğüs kafesinin sıkışması, elinin ayağına dolaşması, ona bakarken utanmasının başka nedeni olamazdı. İnsan bu kadar kısa sürede, bu kadar derin bir duyguyu taşıyabilir miydi? Demek ki oluyordu. Nasıl olmuşta ona âşık olduğunu, daha önce anlamamıştı. Aklı başına o giderken mi gelmişti. Yerinden kalkıp odanın içinde çaresizce dolanmaya başladığında aklına tekrar filmdeki adamın sözleri geldi. Her günü, sanki onunla geçirdiğimiz son günümüzmüş gibi yaşayacağız. Bu cümle aklının içinde yanıp sönerken, hiç düşünmeden hayatının akışını değiştirecek olan kararı verdi.