1.Bölüm"HİLELİ ZARLAR"
Türker, kartlarını açmadan önce, göz ucuyla karşısında oturan rakibine baktı. Adamın huzursuz kıpırdanışlarından, kartları tutan ellerinin titremesinden endişeli olduğu öyle belliydi ki! Beden dili açık açık kaybetmekten korkuyorum diye bağırıyordu. Umursamadı. Onları izleyen kalabalığın gözleri önünde, en soğukkanlı hâliyle kartlarını masanın üzerine usulca serdi.
Sahip olduğu tüm serveti, kumar masalarında kazanan Koca Kazım, yine aynı serveti bu yolla kaybetmişti. Ama pes etme niyetinde değildi. Ellerini masaya vurarak ayağa kalktı. “Hile yapıyorsun çocuk!”
Onun aksine Türker, hiç olmadığı kadar sakindi. Kendinden emin, duruşunu bozmadan sırtını oturduğu sandalyeye yasladı. “Yapmadığımı sende biliyorsun. Buradaki herkes şahit.” dedi.
Salonda bulunan yaklaşık yirmi kişiden çıt çıkmıyordu. Çünkü az sonra ortalığın karışacağını tahmin edebiliyorlardı. Kaybetmeyi hazmedemeyen Koca Kazım, karşısındaki yeni yetme delikanlıyı öyle elini kolunu sallayarak bulundukları ortamdan gönderecek bir adam değildi. Ve tahmin ettikleri gibi de oldu. Bedeninin iriliğinden dolayı Koca lakabını alan Kazım, belinden çıkarttığı silahı, Türker'in yüzüne çevirdi.
Genç adam kıpırdamadı. Çünkü genç olsa da bu tür ortamlara yalnız gidilmeyeceğini bilirdi. Aynı anda silahlarını Koca Kazım’a çevirmiş olan dört adamını başıyla işaret etti. “O tetiğe basmadan önce iyi düşün. Buraya yalnız gelecek kadar aptal olduğumu mu sandın?”
Eli silahlı olan sadece Türker' in adamları değildi. Kazım'ın adamları da onlar gibi silahlarını çekmişti. Salondakiler paniğe kapılırken elli yaşlarındaki adamın omuzları, geriye düştü. Toy deyip hafife aldığı çocuğa yenilmekle kalmamış, üstüne birde silahını çekerek kendi namına leke sürmüştü. Hangisi daha kötüydü bilmiyordu. O an aklına gelen şeyle düştüğü omuzları dikleşti. Ona, kınayarak bakan insanlara aldırmadan son kozunu oynamak için harekete geçti. “Daha bitmedi,” dedi ve yüzünde oluşan sinsi sırıtışla, adamına emir verdi. “Kızı getirin!”
Türker, adamın ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu. Gitmek için ayağa kalkacakken Koca Kazım, kükreyerek konuştu. “Sana daha bitmedi dedim çocuk! Az bekle!”
“Kaybedecek neyin kaldı ki?”
Çevredekilerin şaşkın bakışları ve genç adamın sorusuyla “Az sonra görürsün,” dedi.
Türker, bıkkın bir şekilde tekrar sandalyesine oturup masanın üzerinde duran kartlardan birini aldı. Kartı, sinirle parmaklarının arasında çevirirken çevresindeki hareketlenmeyi hissetti. Merakla başını kaldırdığında, iki adamın ortasında duran genç bir kız vardı karşısında. Kızın önüne dökülen uzun saçları nedeniyle yüzü görünmese de sarsılan bedeninden ağladığı belli oluyordu. Öfkeyle, “Bu da ne demek oluyor?” dedi.
Koca Kazım, kızın halinden zevk alır gibi ona baktıktan sonra yönünü Türker'e çevirerek masaya oturdu. “Onun üzerine oynamak istiyorum. Tek oyun. Kazanırsam kaybettiğim her şeyi geri alırım. Kaybedersem kızla birlikte diğer kazandıkların senindir.”
Duydukları genç adam için delilikti. Bir insanın üzerine kumar oynandığı nerede görülmüştü? İlk defa şahit olduğu bu şey, fazlasıyla iğrençti. Kızın, korkudan titreyişi ise içler acısıydı. Kısa bir an düşündü. Adamın çirkefleşmesinden vazgeçmeyeceği belliydi. Salonda şaşkın olan herkes gibi rakibi de ne cevap vereceğini bekliyordu. Daha fazla beklemeye gerek görmeden “Tamam!“ dedi. “Ama oyun yok. Zar atacağız. Benim zarlarımla. Büyük atan kazanır.”
Kazım, kaybettiklerini geri alma şansını yakalayınca “Fincan getirin!” diye emir verdi. O an için servetini geri almak tek düşündüğü şeydi. İtibarın hiçbir önemi kalmamıştı artık. Para yoksa, saygınlıkta yoktu.
Fincan geldiğinde Türker, zarlardan birini Koca Kazım'a uzattı. “Büyük olarak önceliği size veriyorum.” Orta yaşlı adam, sırıtarak zarı alıp fincanın içine koydu. Birkaç kez sallayıp masanın üzerine fırlattı. Çevrelerindeki kalabalık, onları merakla izlerken gelen rakam beşti. Sesli bir şekilde güldü. “Sanırım kazanan belli oldu.”
Türker, ne cevap ne de tepki verdi. Fincanın ortasına yerleştirdiği zarı, birkaç kez sallayıp masanın ortasına, diğer zarın yanına yuvarladı. Gelen rakam altıydı. Önce adamlarına bakarak ayağa kalktı, sonra sandalyenin arkasına astığı ceketine uzandı. “Kızı alın, gidiyoruz!”
Koca Kazım, olduğu sandalyeye kaybetmişlikle çökerken genç adam, kapıya yöneldi. Onu takip eden adamları ve kızla birlikte dışarı çıktığında, kızın yüzüne bile bakmadan arabayı işaret etti. “Bin!”
Genç kız, ağlayarak arabaya baktı. Ne demişti içerideki adam, “Ailenin ve kendi canını düşünüyorsan denileni yap!” Döktüğü gözyaşlarını silerek açılan kapıdan girip arka koltuğa oturdu. Başına ne gelecekti bilmiyordu. Çok korkuyordu. Nasıl bu hale geldiğine inanamazken aptallıkları yüzünden, kendinden de en az bu adamlar kadar nefret ediyordu.
Araç hareket ettiğinde ne Türker ne de kız konuşuyordu. Ölüm sessizliği gibi geçen kırk beş dakikalık yolculuktan sonra araba şehir merkezinde durdu. Genç kız, ne olduğunu anlamadan ilk kez kızaran gözleriyle yanındaki adama baktı. Ancak adam ona bakmak yerine yola bakıyordu. “İn!” dedi emir verir gibi. “Özgürsün.”
Kız Şaşırdı. Duyduklarına inanamıyordu. Yüzüne bile bakmadan gidebileceğini söylemişti adam. Kurtulmuştu! Kuruyan gözyaşları bu sefer mutluluktan akarken minnetle “Teşekkür ederim,” diyerek arabadan indi.
Türker, bir sırtı dönük olarak uzaklaşan kıza bir de önünde durdukları taksi durağına baktı. Taksiye binmek yerine yolun kenardaki kaldırıma gitmiş ürkekçe çevresine bakınıyordu. Cebinden çıkarttığı iki yüz lirayı ön koltukta oturan adamına uzattı. “Bunu kıza ver, taksiye bindirmeden de geri gelme!”
Adamı, kızı taksiye bindirip geri döndüğünde genç adam uzaklaşmakta olan ticari taksiye baktı. O gün, bir kumar oynamış ve kazanmıştı. Ancak hayatının kumarını oynadığını çok yakın bir gelecekte öğrenecekti.