Yarı uykulu haldeki genç adamın dudakları, duyduklarıyla belli belirsiz kıvrıldı. Ona uzaktan fısıldanan sözcükler doğru muydu? Yoksa yine bir hayalin ya da rüyanın içinde miydi? Arafta kaldığını hissettiği o an karar vermesi çok zordu. Gerçekle hayali ayırt edemeyecek durumdaydı. İşittiklerinin aklının oynadığı bir oyun olmamasını öyle çok isterdi ki. Başak’ın korkusu, onun ise sığınağı olan karanlığın içinde, “Gerçek olması için ömrümü verirdim,” diye mırıldandı. “Ama o gitti.” “Hayır, gerçek gitmedi.” Belgin, onu gerçek olduğuna inandırmaya çalışırken odaya Şebnem girdi. “Belgin! Bu haldeki oğlana, o yanındaki şeyi çalarak işkence mi ediyorsun?” Gelin görümce birbirlerine öfkeyle baktığında, Belgin dişlerini sıkarak cevap verdi. “Onu daha çok kendine getirmeye çalışıyorum. Başak aslı