"Hocam beni çağırmışsınız."
"Hah gel canım sen voleybol kaptanıymışsın, Özgür öyle söyledi." kafamla onaylayıp elindeki dosyayı aldım.
Özgür hoca geçen sene bize veda etmişti. Çok iyiydi fakat en iyi dönemimizde bizi bıraktığı için kendisine uyuzdum.
"Maç ve antrenman programlarını sana veriyorum takımı ayarlarsın. w******p grubunuz varsa beni de alabilirsin ya da şöyle yapalım numaramı sana vereyim bir durum olursa haberleşiriz."
"Tamamdır hocam siz numaranızı yazın şuna." Masadan bir kağıt alıp uzattım. Numarasını yazdıktan sonra telefonumun arka kılıfını çıkarıp içine yerleştirdim.
Açtım şuan yazamazdım telefona.
"İyi günler kolay gelsin." odasından yine hızlıca çıkıp kantine giden yola döndüm. Merdivenlerden bir kat aşağı inerken sabah babamla arabada dinlediğimiz şarkıyı mırıldanıyordum.
Ooh why do we, (Neden biz... )
We have to be, (Neden olmalıyız..)
Enemies, enemies? (Düşman, düşman..)
Forget all the scars, (Bütün yaraları unut)
All that they are (Onların hepsi)
Memories, memories (Anılar, anılar)
I know it hurts cause I feel it too (Biliyorum acıyor çünkü bende hissediyorum)
But after all, all that we been through, yeah ( Ama bütün bu yaşadıklarımızdan sonra ... )
Kantin kapısından girmeden önce duyduğum sese döndüm.
"Ne yaşadınız lan?"
"Baha İngilizcenin bu kadar iyi olması beni korkutuyor." gülüp kolumu beline sardım. Saçlarımı karıştırıp kolunu omzuma bırakırken "Kızım dil okumaktan sizin yüzünüzden vazgeçtim zaten." dedi.
Haklıydı, hepimiz mf seçmiştik oda tek kalmak istememişti. Ki arkadaşın kafası zehir gibiydi ciddi manada istediği her dersi kolaylıkla yapıyordu. Ah onun gibi olmak için neler vermezdim.
"Hasan amca iki hamburger."
"Hayır tost istiyorum midem ağrıyor sonra."
"Tamam hamburgerlerin biri iptal." burnuma vurup gülümserken "İki tanede elmalı soda." dedi.
Telefonumun arkasından para çıkarırken "Saçmalama." demesiyle gözlerimi devirip geri koydum. Umut ve Baha böyleydi yapacak bir şey ne yazık ki yoktu..
"Balın ve Umut nerede?"
"Cetvel bırakmadı bende tuvalete çıkmıştım baktım 6 dakika var derse girmedim."
"Bir gün çok pis yakalanacağız." tostumu bana uzatan Hasan amcaya gülümseyip teşekkür ettim.
"Baha 25 kuruş yok oradan iki petito al."
"Hasan amca iki petito 50 kuruş ediyor."
"Tamam al oğlum işte."
"Yine yattı bizim 50 kuruş." gülüp masalara yöneldim. Hep böyle olurdu ezelinden beri.
Hasan amca para üstü yerine çikolata ya da sakız verirdi. Bazen ders boş olduğunda buraya gelip otururduk masamıza gelir bize çikolata hediye ederdi. Minnoş bir adamdı. Her şeyden önce yemeklerimizi asla soğuk vermezdi.
"Siz ikiniz büyük hainsiniz." Balın teneffüs zili eşliğinde kantine girdiğinde tostumdan büyük bir ısırık alıyordum.
"Biraz daha bağır müdür duymadı."
"Aman bırak o keltoşu. Baha kalk bana da tost al beni bırakıp gitmenin cezası." Yanıma oturup Bahayı kolundan dürtüklemeye başladığında henüz içeri giren Umut'u gören Baha sırıtıp "Umut kendine alırken Balına da tost al bir de soğuk çay." dedi.
Umut rotasını değiştirirken kıkırdadım. Bakışlarım kalabalıklaşan kantinde gezinirken yanımdaki Balın garip hareketlere girmeye başladı.
"Tamam kanka seninki geliyor anladık bir sakin ol."
"Ay bu çocuk 3 ayda daha mı yakışıklı olmuş tövbe yarabbim?" Ellerini yanaklarına koyup bize döndü.
Giray'a bakmamak için zor duruyordu deli.
"Sanki bu tarafa mı geliyor ne?" Baha göz kırpıp gülerken Balın kocaman gözleriyle ayağa kalktı.
"Ne! Nereye geliyor söyleyin gelmesin!" Geri geri yürüyüp bağırdığı sıra çarptığı çocuğa döndü.
Giray karşısında sırıtarak duruyordu. Köpek bizim kızı nasıl etkileyeceğini biliyordu.
"Balın?"
"Giray? Ne işin var be arkamda çek ellerini çek."
Alın işte. Bu kızın platonikliği de aşk acısıda Giray'ı görene kadardı. Şu hayatta hoşlandığı çocuğa Balın kadar kötü davrananı görmemiştim.
"Güzelim gelip çarpan sensin tutmasam daha mı iyiydi?" Gözlerimi kısıp ellerinin Balının neresinde olduğuna baktım.
Belinde..
"Giray çek ellerini abicim hadi yavaştan ikile."
"Sana da merhaba Baha." Bize selam verip uzaklaşırken Balın topukları üstünde bize döndü.
İki yana açtığı ellerine Umut aldığı tostu ve içeceği koyarken gülüp sodamdan içtim.
"Baha sen varya bir tanesin." Arkadan ona sarılıp yanaklarını mıncırırken Umut gözlerini devirip dudaklarını kıpırdattı.
"Salak bu."
"I agree with you bebeğim hatta baya baya katılıyorum." Beşlik çakıp gülerken okulda bir anda yayılan şarkıyla birbirimize baktık.
"Neden okulda Aleyna Tilki çalıyor?"
"Ulan varya Keltoş Necmi bu sefer acımaz bu alt sınıflara."
"Ay iyi oluyor işte eğlence çıkıyor." Balın sonunda yanımda yerini alıp yemeğini yerken son kez konuşup tosta odaklandı.
Yemek ve onun arasına kimse giremezdi.
Elimi sildiğim peçeteyi top haline getirip çöp kutusuna gönderdim.
"Hadi bahçeye çıkalım."
"Ya hava soğuk Umut."
"Tamam çıkmıyoruz Balın hanım."
"Teşekkürler canım." Balın gülümseyip ona öpücük atarken Giray'a döndü bakışlarım.
Bunları ağır shipliyordum. Kesinlikle Balın yüzünden değildi. Giray'da boş bakmıyordu bizimkine.
E onlar olsaydı da biraz dalga geçseydim.
"Ben kütüphaneye çıkıyorum. Geçen sene bir kitap almışım onu vereyim de Necmi odasına çağırmasın yine."
Balın ayağa kalkıp bize el sallayarak yanımızdan uzaklaştığında çenemi elime yaslayıp etrafta gezdirdim bakışlarımı.
Bu okul ne zaman bu kadar sıkıcı olmuştu yahu?
"Şu aptal televizyonu kimse izlemiyor ya açın maç izleyelim." Sanki biri Baha'nın bunu demesini bekliyormuş gibi müzik çalan ekranı kapattığında kafamı iki yana salladım.
"Siz izleyin maçınızı ben biraz hava alacağım."
"Gelem mi güzellik yanında?"
"Yok Umut sen Baha'ya sahip çık. Hadi derste görüşürüz."
Merdivenlere yönelmeden önce kendime kahve aldım.
Telefonun arkasındaki kağıdı çıkarıp hocanın numarasını yazarken banklardan birine oturmuştum.
İnstagramda gezip bir tane fotoğrafımı paylaştım. Çok kullanmazdım ama güzel oluyordu. Bütün her şeyi burada takip edebilmek güzeldi yani.
Sosyal medyanın köpeği değildik ama akıma ayak uyduruyorduk icabında.
Bildirim çubuğunda gözüken mesajla whatsappa girdim.
053....: Bu soğukta bahçede oturmanın anlamı ne Kumru?
053....: Bakma etrafına boşuna
053....: Bu zamana kadar görmedin şimdi mi göreceksin?
Kaşlarım çatılırken tek tük insan olan bahçeye baktım.
Abi okulda başka Kumru var mıydı acaba?
Ben benden başka varsa da bilmiyordum hayır onu geç ben Kumru değilim de diyemezdim okuldaki tek Kumru bendim.
Bu durum beni üzerdi biraz.
Mesaja görüldü atıp çıktım. Sınıfa gidince cevap verirdim belki. Kim olduğunu bilmiyordum sonuçta.
Kahvemi içip top oynamaya çalışan çömezleri izledim. Bunların hepsi aynı fabrikadan çıkmış gibilerdi he.
Uzun boyluydular bir de, şu yaşımda kısa kalmıştım yanlarında.
Zil çalınca bardağın dibinde kalan kahveme baktım hüzünle.
Bir Starbucks kahvesi değildi belki ama soğuk havada idare ederdi yine.
Üstümdeki kazağa şükrederek kırmızı burnumla okula girdim.
Beyaz tenli olmanın zararları;
1) Yaz kış demeden kızarırsınız
Sıcak hava sınıf kapısını açtığım an yüzüme vurunca keyifle gülümsedim.
Balın Umutun yanında oturmuş hararetle bir şeyler anlatıyordu. Umut mu? O da dinliyormuş gibi yapıyordu zavallım.
Yanıma gelen Ebruya döndüm.
"Kumru ya bir şey soracağım geçen seneki fizik notları duruyor mu sende?" Gözlerim kendiliğinden devrilmek için direnirken zorla gülümsedim.
"Yok canım ya ne arar bende not?" Ay bu kızda çok çalışkandı.
Okulun ilk günü bugün bir dur yani.
Baha'nın yanına oturup kafamı omzuna yaslarken duvara yaslanıp beni göğsüne çekti.
Siyah süveterinden parfüm kokusu genzime dolarken eteğimin küçük cebinden telefonumu çıkardım.
Baha ile abi kardeş gibiydik ve bu durumu cidden seviyordum.
Annemle çok iyi anlaşmaları da ekstra sevmemi sağlıyordu. Benim yerime izin alabiliyordu ki bu en çok bana yarıyordu kesinlikle.
"Neyin var senin Kumru'm?"
"Hiç, neyim olacak canım?" Ona dönüp sordum ama arkadan saçımın çekilmesiyle ciyaklayarak arkaya çevirdim kafamı.
"Ağzına tüküreyim Balın."
"Kız valla yanlışlıkla oldu." Hem gülüp hem yüzünü koruyordu. Cidden kesin yanlışlıkla olmuştu.
"Her neyse ." Elimi kaldırıp omzuna vurdum.
Geri yerime döndüğümde kafamı Baha'nın omzuna yaslamakla yetindim.
Telefonuma gelen mesajı açıp ekrana bakarken de çabucak cevap verdim.
Kumru: Sen kimsin yav?