bc

"NEFES"siz YILLARIM!

book_age18+
229
FOLLOW
2.7K
READ
HE
kicking
small town
childhood crush
like
intro-logo
Blurb

Hayat bazen de sevdiklerimizi bizim elimizden alıp, başkasına yar ederdi..."Senin bunca zaman sonra bu memlekette ne işin var Tahir?"

"Kendi memleketime gelirken sana mı hesap soracağım Nefes?"

"Yıllar önce hangi deliğe girdiysen, yine dön oraya git! Bu memleket ikimize fazla Tahir! Dön git!" "Bana bak inatçı keçi, benim sinirlerimle oynama!"

"Oynarsam ne olurmuş, bu sefer de başka kadınla mı gider evlenirsin?"...

16 yaşında severek nişanlandığım adam, beni parmağımda yüzükle bir başıma bıraktığında hayatın acı yüzüyle karşılaşmıştım. Ama asıl acım, evlendiğini öğrendiğim gün başlamıştı. Ben yıllarca parmağıma takılan yüzüğe sahip çıkıp, görücü olarak kimseyi kabul etmemişken, o adam evlenmiş, üstüne 2 tane de çocuk yapmıştı. Şimdi onu buraya tekrardan getiren şey neydi? Ben daha yeni yeni hayatıma alışmaya başlamışken, öfkemi harlayan bu ateş sadece beni mi yakıp kül edecekti, yoksa herkesi mi? Karısını ve çocuğunu başka yer yokmuş gibi gözümün önüne diken bu adamı artık elimden kimse alamazdı. Bu ateşin içinde ben de dahil bir sürü kişi yanacaktı ve ben bunu yapmaktan asla beri durmayacaktım... Ta ki o ateşin içinden bir el bana uzanana kadar. Tamamen kapattığım kalbimin kapılarını birisi tekrardan aralamıştı.

...

Birbirine yeni aşık bu iki gencin hayatları arkadaşlarının bir hatası yüzünden tepetaklak olacaktı. Kalpleri bir olsa da bedenleri uzun bir süre ayrı kalacaktı. Hayat onları Trabzon'dan Urfa'ya sürüklerken, onlar ordan el ele çıkacaktı. Hikâyenin sonunda kavuşmak vardı belki ama... Ama gözyaşı, hüzün ve acı da vardı...

İşte o kıvılcım ateşi Nefes'in ellerinden çıkıp tüm Karadeniz'e yayılacaktı...

chap-preview
Free preview
YILLAR SONRA YENİDEN...
Nefes kaptan miçolarına soluk vermeksizin, balık avına çıkmıştı. O denize çıktığı zaman, diğer kaptanlar geri çekilmeyi tercih ederlerdi çünkü şanslarının olmadığını çok iyi biliyorlardı. Her işte bahtı açık olan Nefes kaptanın, aşktan yana yüzü hiç gülmemişti. O bundan tam 10 yıl önce bu deftere sünger çekmiş, aşka tövbe etmişti... ... "Nefes kaptan rast gele!" "Eyvallah İdris Reis, sana da rast gele!" "Senin olduğun yerde bize balık mı kalır Nefes kaptan?" "He onu doğru dedin işte." Gülüşmeler arasında miçoların bize bakarak güldüğünü anladım. "Ula size noliy? Bizim at gibi niye kişneysınız?" Sesimin sert tonu miçoları uyarmaya yetmişti. "Sen onlara bakma Nefes kaptan. Hayde görüşürüz!" "Ula gelin çabuk buraya miçolar!" Onların bu imali gülmesi beni İdris Reis'e karşı rezil etmeye yetti. "Ne fışkı yemeye gülüyorsunuz siz? İdris benim çok yakın arkadaşımdır, hepte öyle kalacak. Bir daha bunun aksini iddia edeni duyar ya da görürsem, hepinizi denize dökerim haberiniz olsun! Şimdi geçin işinizin başına hayde! Akşama daha bir sürü var, balıklar nereye kümelenmiş bulalım." Dümenin başına geçip, işimi yapmaya koyuldum. Denize çıkmak bana iyi geliyordu. İki mavinin de buluştuğu noktayı izlemek içimde bu soğumak bilmeyen öfkeyi bir nebze de olsun dindirmeye yetiyordu. Benim işim bir değildi ki... Çalan telefonumu açtım. "He abi ne oldu?" "Senin şu köydeki evin anahtarını dışarıda nereye saklamıştın Nefes?" "Niye soruyorsun?" "Yav geçen geldiğimde şarj aletimi burda unutmuşum herhalde. Hayde de kızım daa, kapının önünde kaldım." Bu çocuğun unutkanlığı beni dellendiriyor! "Kapının kenarındaki saksının altına bak. Çıkarken tekrardan aynı yerine koy ve ayrıca evi yeni topladım, sakın karıştırma!" "Çok meraklıyım senin bu cinlere, perilere karışmış evine!" Belki ıssız bir yerde yaşıyor olabilirdim ama yazın şenlik olurdu. "İşin düşünce de böyle konuşabilecek misin bakalım!" "Heh buldum. Sen bir şey mi yaptın kız, ev mis gibi kokuyor." Sabah erkenden kalkıp, akşama gelecek olan misafirim için kek pişirmiştim. Ama şimdi bunu abime söylersem bir dilim bile bırakmadan hepsini yerdi. "Yok abi sana öyle gelmiştir. Ama canın bir şey çekiyorsa söyle de pişireyim." Benim ki de soruydu. Abimin canı yedi yirmi dört bir şeyler çekmekle meşguldü zaten. Tek duam, fazla bir şey istememesi... "Valla bacım, şöyle bir lahana sarması, lahana çorbası, geçenlerde yaptığın... Adı neydi onun? Tatlıydı, üstünde muhallebi vardı, alt kekinde de küçük küçük top gibi şeyler... Neydi kızım söylesene?" Harika yani! Abim sanki bu cümleyi kurmamı bekliyormuş gibi, bir sürü istek sıraladı bana. "Haşhaşlı revaniyi diyorsun abi?" Sesim pek bir isteksizdi. Normal bir günde isteseydi eğer, onun için döktürürdüm ama bu akşam en yakın arkadaşım Zeynep gelecekti ve muhtemelen sabahlayacaktık. Neyse artık, olmadı Zeynep ile yaparız abimin istediklerini. "Heh işte o Nefes. Geçen yaptığının tadı hâlâ damağımda bacım." "Başka istediğin bir şey yoksa yaparım tabii abicim ama Allah aşkına yok de!" "Aşk olsun Nefes! Eğer istemiyorsan yapma tamam." Her zaman uyguladığı tarifesini yürürlüğe soktu Ferit Bey! "Ya canım abim, sen ne istedin de ben yapmadım he?" Allah'ım umuyorum ki daha başka bir şey istemez! "Yok yok, bunlar yeter şimdilik bacım ama aklıma gelirse mesaj atarım sana. Anahtarı da aynı yere koydum haberin olsun. Var mı bir isteğin abiciğim?" Benim de ondan bir şeyler istemem lazımdı ama ne? Aha buldum! "Aa evet abi! Benim arabanın muayene vakti geldi. Sana zahmet onu bir götürsen." "Oo Nefes Hanım arabasını başkasına verir miydi böyle? Başına taş mı düştü kız senin?" Arabama gözüm gibi baktığım doğrudur ama kendi emeklerimle almıştım ben onu o yüzden de kıymetini biliyordum. Fakat işlerim çok yoğundu ve vaktimin kalacağını hiç sanmıyorum. "Vaktim olsa ben götürecektim ama çok işim var abi. Sen limana gel, anahtarı kahveden al. Oraya teslim etmiştim. Hadi görüşürüz abiciğim." Telefonu kapattıktan sonra kümelenmiş balıkların yerini tespit ettim ve bolca rızıkla günü tamamladık. Miçolarımla harika iş çıkarıp, limana geri dönmüştük. Arabayı abime bıraktığım için Zeynep'le beraber geri dönüyordum. Kız bana akşama oturmaya gelecekti, ben onu kendime şoför edinip, beraber erkenden çıktık köye. Zeynep daha içeri adımını atar atmaz kekin kokusunu almıştı. "Mis gibi kokuyor Nefes! En sevdiğim kekten yapmışsın yine." "He ya! Biraz daha geç kalsaydık sadece kokusu ile yetinecektik. Ben limandayken abim şarj aletini almaya geldi eve. Uşakta nasıl bir burun varsa, hemen kokuyu aldı. Neyse ki zor yırttık!" Zeynep bu laflarıma gülüşüyle karşılık verdi. Akşama kadar evden işleri hallettik ve havanın kararmasıyla kendimize mola verip, istirahate geçtik. "Bir çayı hakettik bence bacım." Kalkıp çay koydum ve karşılıklı içmeye başladık. "Kek yine harika kanka, ellerine sağlık." Hem yiyor, hem konuşuyordu. "Afiyet olsun bacım." "Kız senin haberin var mı?" Acaba benim yine neyden haberim yoktu? "Neyden bacım?" "Şu köye yeni taşınan Yılmazlar varya..." Konunun nereye gideceğini tahmin ediyordum ama anlamamazlığa vurdum. "Eee?" "Onun oğlu mühendismiş, buraya da pek güzel bir ev yapacakmış kendisi için." "Hakkında hayırlısı olsun bacım." "Kız Nefes, bu oğlanın işi de iyi, buralarda da yaşayacak gibi duruyor-..." Zeynep bana eğilerek konuşmaya başlayınca sözünü kestim. "Hiç işim olmaz Zeynep. Benim evlilik gibi bir düşüncem olmadı, olmayacakta." "Adam seni görmüş beğenmiş, haberde yollamış. Bari bununla görüşsen he bacım." O da benim iyiliğimi istiyordu, biliyorum. Ama sevemeyeceğim bir insanla aynı yastığa baş koymak sadece bencillik olurdu. "Bekarlık sultanlıktır Zeynep. Ben de keyfini çıkarıyorum." Elimdeki çay bardağımla oturduğum koltuğa doğru yayıldım. "Bir unutamadın şu herifi Nefes." Yayılmamla doğrulmam bir oldu desem yalan söylemiş olmazdım herhalde. "Hangi herif Zeynep'cim?" "Şu anda ikimizde hangi heriften bahsettiğimi çok iyi biliyoruz Nefes. Adam gideli 10 yıl oldu yeter daa! Evlendi, çoluk çocuğa karıştı, hayatına baktı. Sen de artık önüne bak, gelen güzel fırsatları kaçırma." Sinirle yerimden kalktım. "Ben o herifi unutalı çok oldu Zeynep. Bana ondan bahis bile etme!" "O yüzden mi parmağına taktığı yüzüğü hâlâ çekmecende saklıyorsun!" Bunu nerden görmüştü ki? "Ne saklaması unutmuşumdur kızım." Gözlerimi kaçırarak diğer tarafa döndüm. "Yetmedi mi kendine yaptığın bu işkence bacım? Kendini denize vererek bu işi çözemezsin. Aç şu kalbinin kapılarını, biraz da olsa başkasını sevmeyi dene." Bu o şerefsiz için bilmem kaçıncı gözlerimin dolmasıydı... Yerime oturdum ve konuşmaya devam ettim: "Denemedim mi sanıyorsun Zeynep? Ben istemez miyim hayatıma bakmayı, evlenip yuva kurmayı... Ama olmuyor, yapamıyorum. Yaptığım doğru bir şey değil ama ben hep onun hayaliyle yaşıyorum. Sanki o bu evdeymiş gibi, hatta çocuklarımız da varmış gibi hayaller kuruyorum." Zeynep titrek sesiyle ellerimi tutarak konuştu. "Bacım adam evli ve iki tane de çocuğu var. Kurban olayım bunu kendine yapma!" "Elimde değil Zeynep. Ben o kadar çok malım ki, beni parmağımda yüzükle bırakıp başkasıyla evlenen adamı hâlâ unutamıyorum!" Zeynep uzun zamandır bu konuyu benimle konuşmuyordu. Konuyu açıyorsa eğer, bir bildiği mutlaka vardır ama ben daha fazla konuşmak istemedim. "Bu akşam bu konuyu konuşmasak olur mu Zeynep? Zaten 10 yıldır millete cevap vermekten yoruldum, bari bu akşam başka konulardan konuşalım he!" Zeynep ağzını açıp bir şey diyecek oldu ki, aynı hızla geri kapattı. "Sen nasıl istersen bacım." Konunun kapanması çok güzel olmuştu. Hatta o akşam oturup abimin istediği lahana sarmasını sarmış, haşhaşlı revaniyi de yapmıştık. Sabahın ilk ışıklarıyla gözümü araladığımda Zeynep'i yatağında göremedim. Komodinin üstüne bıraktığı notu okudum. "Erkenden çıkmam lazımdı bacım, kahvaltın aşağıda hazır seni bekliyor..." Benim düşünceli dostum. Aşağıya inip güzelce kahvaltımı yaptım ve duş alarak evden çıktım. Abim arabayı kapıya getirmişti bile... O benim bebeğim, bu hayatta ki en büyük aşkımdı. Arabama atladığım gibi şehre indim. O gün de bol balıkla karaya inmiştik. Abim geleceği için akşam olmadan önce eve gitmek için yola çıktım. Köye giden yollarda arabamı hızla sürmek hoşuma gidiyordu. Yine hor kullandığım anda ansızın bir araba karşıma çıktı, çarpmamak için son anda durabildim. Yaz gelmemişti, bu yüzden köye gelen giden pek olmazdı. Bu arabayı da zaten ilk kez görüyordum. Sinirle camımı açtım ve bağırdım. "Ula ne biçim araba sürüyorsun sen köyde? Senin frenin yok mu?" Karşıdaki kişi direk dışarı çıktı. Arabadan yaklaşık 28-29 yaşlarında bir kadın indi. Buralara daha yeni geldiği belliydi. "Arabayı ayı gibi süren sensin, bana mı kulp buluyorsun?" Bu şık giyimli kadın sinirlerimi epeyce oynatmıştı. Tam aşağı inecektim ki, arabadan inen adamla kendimi topladım. Bakmak istemesem de gözüm kaydı, kaymaz olaydı! 10 yıl önce hiçbir şey demeden beni terk edip giden adam karşımda duruyordu! O da beni görünce afalladı ama pekte belli etmedi. "Arabaya bin Melek. Buralarda böyle şeyler normal, hayde arabaya." Kadın, adamın da sözünü dinleyerek arabaya bindi ve gittiler. Ben ise olduğum yere çakılı kaldım. Gerçek ve hayal arasında gidip geliyordum. Yanındaki karısı mıydı? Afallamış şekilde gaza bastım ve evimin yolunu tuttum. Arabayı bile kilitlemeden kendimi evime attım ve koltuğa uzandım. Geri mi gelmişti, hem de karısıyla... Ya ben hayal görüyorsam. Delirmeye mi başlamıştım? Ama ya gerçekse! Bu düşünceyle yattığım yerden nefesimin daralmasıyla kalkıp oturdum. Bunca sene sonra, hiçbir şey olmamış gibi karısını gözümün önüne mi dikiyordu birde? Hemen Zeynep'i arayıp, olanları anlattım. Keşke hayal görseydim, keşke deliriyor olsaydım... Meğer Zeynep geldiklerini benden önce bildiği için dün gece bu konuyu benimle konuşmuş. Beyefendi karısı ve çocuklarıyla beraber üst taraftaki evlerine gelmiş. Hiç mi utanma yoktu bu adamda? Benim gözümün önüne, benim yaşadığım köye karısını nasıl getirirdi? Bu akşam olan en güzel şey; abimin işinin çıkıp gelmemesiydi. Sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. Ben sadece onun gittiğini biliyordum, geleceğini hiç düşünmemiştim. Hem geldi de sanki bana mı geldi? Karısı gezmek istemiş, onun için gelmiş beyefendi. Sabah olduğunda kahvaltımı yapıp hemen sahile inmek istedim. Ne yaptığımı bilmiyordum ama yapmak istiyordum, burdan uzaklaşmak istiyordum. Dün arabamı bile kilitlemeden eve geçtiğimi fark ettim. Hatta farlar bile açık kalmış. Çok güzel, aküm de bitmiş. Kesin açık kalan farlardan dolayı. Sinirden arabaya tekme atmaya başladım. O sırada yukarı çıkan arabayı görmemle dün ki şokun aynısını yaşamam bir oldu. Yine aynı araba ve yine aynı kişiler... Cidden çok büyük sınanıyordum! Araba yanımdan öylece gitti, hem de hiç tarafıma bile bakmadan... Onlar gittikleri gibi tekmelemeye devam ettim. Meğer tam gitmemiş! İleride durmuş, beni izliyorlarmış. "Pokyiyen araba zamanunu mi buldun?" Ben tekme atmaya devam ederken, en son 10 yıl önce sohbet ettiğim adamın sesiyle irkildim. "Bir sorun mu var?" Yavaşça arkamı döndüm ve karısıyla beraber karşımda onu buldum. Sorun sensin demek isterdim ama cesaret edemedim. Çünkü benimle bir yabancıymış gibi konuşuyordu. "Aküm bitmiş, onunla uğraşıyorum." "Kablonuz varsa eğer bizim arabaya bağlayalım." "Olması lazımdı ama abime haber verece-..." Sözümü bitirmeden kadın arabanın yanına doğru gitti. Tahir ile baş başa kalmıştık. Gözünün içine bile bakamıyordum. Çünkü baksaydım tüm öfkemi bakışlarımla anlatabilirdim. Abimi aramak için eve doğru yönelmiştim ki, kolumdan tuttu. Yıllar sonra ilk kez temas kurmuştuk... Şaşkın bir şekilde ona döndüm ve gözlerimizin kavuşmasını sağladım. Bir şey diyeceği belliydi ama ne?

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook