Keyifli okumalar
Bilal 20 yaşında yakışıklı bir genç adını dedesi koymuştu. Bilal-i Habeşi gibi olsun diye evet sesi hz. Bilal kadar güzeldi. Fakat sesini helal olmayan yerlerde kullanıyordu. Bilal konservatuvar öğrencisi tek hayali büyük bir şarkıcı, popstar olmak ne zaman şarkı söylemeye başlarsa bütün üniversite başına toplanır onu severek dinlerdi. Bilal'in okulda çıkmadığı kız kalmamıştı. Herkes onun sesine ve karizmasına hastaydı.
Böylesine gözde olmak onun da hoşuna gidiyordu. Bir gün okulun bahçesinde arkadaşları ile birlikte oturuyordu. Yanlarından baştan başa edep timsali bir kız geçti. Aralarında bu konuşma geçiyordu.
"Ah be! Şu kızı bir tavlayamadık ne inatçı bir kız"
"İnatçı olduğu kadar güzel"
Bilal hem konuşanları dinliyor, hemde daha önce görmediği bu kızı süzüyordu. Üzerine ayağına kadar inen bir pardesü omuzlarına kadar düşmüş baş örtüsü ve edebi ile yürüyordu. Başı önünde kimseye bakmıyor göz teması kurmuyordu. Rabia birilerinin onu izlediğini hissedince huzursuz oldu.
Kumsal onun yanına gelince bir sorun olduğunu anladı. Karşı tarafa bakınca Bilal ve arkadaşlarının yiyecek gibi baktığını görünce sinirleri tepesine çıkmıştı. Yanlarına giderek birine tekme diğerine tokat atmıştı.
"Önünüze dönün yoksa gözlerinizi oyar elinize veririm"
Rabia şaşkınlık içinde sadece izlemekle kaldı. Zil çaldı herkes derse girmişti. Bilal bir anda arkadaşlarına döndü.
"Hadi iddiaya girelim ben bu kızı tavlarım"
"Yapamazsın boşuna heveslenme hiç kimseyle konuşmaz o uğraşmaya değmez"
"Olsun ben tavlarım diyorsam tavlarım"
????
Ertesi gün Bilal henüz adını bilmediği kızı takip etmeye başladı. Rabia takip edildiğinin farkındaydı. Eline aldığı kitabı okuyordu. Bilal aniden yanına oturunca, Rabia kaşını kaldırıp baktı.
"Affedersiniz biraz konuşabilir miyiz?
" Ne konuda? Sizinle konuşmam uygun değil "
Çantasını alıp ayağa kalktı. Arkasına dönüp bakmadan çekip gitmişti. Bilal bunu bir kaç kez denedi. Artık arkadaşları dalga geçiyordu. Kafasına koymuştu çünkü rezil olmak istemiyordu. Başarılı olamayınca yalan söyleme gereği duydu.
" Ben kızı tavladım gizli olsun istiyor."
Ama ona inanmadılar kanıt istediler. Bilal'in aklına bir fikir geldi. Ertesi gün kızı yine tek başına otururken yakaladı. Konuşmak için yanına gitti. Rabia artık onun bu ısrarından bunalmıştı. Tam ayağa kalktı gidiyordu ki arkasından seslendi.
" Ben namaz kılmak istiyorum bana öğretir misin?"
Rabia dönüp ona baktı. Ardından derin bir nefes alarak konuştu.
"Hiç erkek arkadaşınız yok mu? Namaz kılan ben yardımcı olamam kusura bakmayın bir imamın yanına gidin" tekrar arkasını döndü.
"Allah rızası için"
Rabia artık adım atamazdı. Çünkü rıza demişti. Bilal çay bahçesinde oturup konuşmayı teklif etti. O zaman neyin peşinde olduğunu anladı.
"Üzgünüm imama gidin"
"Lütfen yardım et bana"
Rabia derin bir nefes alarak kabul etmişti. Çay bahçesinde oturup konuşmaya başladılar. Önce adını sordu. Adı Rabia'ydı ne güzeldi ama hiç yüzüne bakmıyordu. Bilal bu durumdan rahatsız oldu.
Bilal düşündü onlarca kız peşimden gelirken benimle konuşmak için can atarken o yüzüme bile bakmıyor. Rabia'nın içinde bir sıkıntı vardı. Tuzaktan habersiz namazın farzlarını ve şartlarını tıpkı bir alim gibi anlatıyordu. Bilal ise onun için tuzaklar kuruyordu.
Rabia namazı anlatırken Bilal sıcak çayı eline dökmüş gibi yaptı. Yalandan panik numarası yapmıştı. Rabia onun halini görünce farkına varmadan eline dokundu. Tam o sırada ağaçların arkasında bir poz patladı. Ve o zaman Bilal amacına ulaştı.
????
Ertesi gün Bilal ve arkadaşları bir bankta oturmuş kahkaha atarak gülüyorlardı. Arkadaşları onun omzuna vurup tebrik etmişti. Peki neden şimdi pişmanlık duyuyordu?
"Helal olsun sana nasıl da tavladın?"
"Bizde kızı namuslu kız sanırdık el ele, göz göze"
Hayretler içinde Bilal'in elindeki fotoğrafa bakıyorlardı. Kısa sürede tüm okul duymuştu. Çoğu kişi alay ederken bazıları kızıyordu. Rabia söylentileri duyunca beyninden aşağı kaynar sular döküldü. Herkes kendisi ile dalga geçiyor küçümseyici bakışlar atıyordu.
Nasıl da inanmıştı hemen Bilal'i bulup yanına gitti. Onunla konuşmadı sadece feryad eder gibi gözünün içine baktı. Ama o bakış bile feryad etti. Bilal'in kalbi sızladı. Hata yaptığını anladı. Tam konuşacakken Rabia gözyaşlarıyla koşarak arkasına bakmadan okulu terk etti.
????
Kumsal okuldaki olayları öğrendiğinde sinirleri tepesine çıkmıştı. Rabia'nın ağladığını görünce öfkeden çıldırdı. Kumsal onun yanına gidip sımsıkı sarılıp teselli etti. Rabia kimsenin yüzüne bakamadı.
"Ben öyle bir şey yapmadım."
"Biliyorum canım lütfen ağlama hadi kalk eve git"
"Ama hoca sorarsa ne diyeceksin?"
"Ben hallederim çık hadi."
Ders zili çaldığında öğrenciler derse girerken Rabia eve gitmişti. Babası ne kadar sorsa da hasta olduğunu söyledi. Kumsal, Bilal'in sınıfını bulduktan sonra kapıyı çaldı. Öğretmen "Gir" deyince herkes ona bakıyordu.
"Kusura bakmayın hocam izninizle bir şey söylemek istiyorum."
"Tabi Kumsal bir sorun mu var?"
"Öncelikle dersinizi böldüğüm için özür dilerim ama bir şey sormak istiyorum?"
Çoğu kişi onun neden geldiğini biliyordu. Yani tahmin etmek o kadar zor değildi.
"Bilal Erdoğan hanginiz ortaya çıksın?"
İsminin söylenmesiyle ayağa kalktı. Ve onun karşısına geçip sırıtarak baktı. Kumsal bir tokat attı. Bunu çoktan hakketmişti.
"Demek arkadaşımı rezil eden sensin hiç utanmadan sırıtarak bakıyorsun. Yalanla dolanla kızın yanına gidip namaz öğrenmek istiyorum diyorsun sırf Allah rızası için dediğin için sana yardımcı olmak isteyen bir insanı rezil ediyorsun. Onu da geçtim de Allah'tan korkmadın mı? Kendi yalanına namazı katmaya "
Bilal utandı ve anında pişman oldu. Kumsal haklıydı yapmaması gereken bir hata yapmıştı. Kendini affettirmesi lazımdı. Rabia onu affedecek miydi? Hiç ümidi yoktu. Ama denemekten zarar gelmezdi. Fatih hoca duydukları karşısında şok geçirdi. Çünkü böyle bir şey beklemiyordu.
"Hocam üç kişi bunu yaptı lütfen gereğini yapar mısınız?"
Fatih hoca başını salladı. Arkadaki iki kişi saklandı.
"Bilal, Murat, Kemal üçünüz disipline gidiyorsunuz?"
Kemal, Murat ayağa kalktı kapının önüne geldikleri zaman Kumsal hocaya dönerek tekrar özür diledi.
"Kusura bakmayın hocam buraya gelip bunu yapmak istemezdim. Ama kendimi tutamadım. Bilal amacım seni rezil etmek değil hatanı fark etmeni istedim. "
Bilal hızlıca sınıftan çıktı. Rabia'yı arıyordu. Onu gören herkes öldürücü bakışlar atarken o hüzünle bakmıştı. Çok pişmandı ve çaresizdi.
⭐⭐⭐⭐
Bu olayın ardından tam üç hafta geçmişti. Rabia okula gitmek istemiyordu. Babası onun için endişe ediyordu. Bilal'in gözü her yerde onu arıyordu. Çünkü o bakışı Kumsal'ın konuşmasını hiç unutamıyordu. Her gece rüyalarına giriyordu. Onu bulup özür dilemeli ve affetmesi için yalvarmalıydı.
Onun adını ne zaman söylerse kalbi hızlanıyor nefesi tükeniyordu. Uzun uğraşlar sonucu onu bulmuştu. Rabia'nın evinin kapısını çaldı.
Rabia odasında kitap okurken kapı zili çalmasıyla ayağa kalktı. Kapıyı açtığı anda karşısında onu beklemiyordu. Soğuk bir şekilde konuştu.
"Buyurun? "
Yine yüzüne bakmıyordu. Bilal'in kalbi hiç olmadığı kadar sızlamıştı. Lafı çok uzatmadan evlenme teklifi etmişti.
"Benimle evlenir misin? "
"Bu kez ne tuzaklar kuruyorsun?"
Yüzüne bile bakmadan kapıyı suratına kapattı. Bilal üzgündü gözleri doldu. Çocukluğunda bile ağlamayan adam şimdi hüngür hüngür ağlıyordu. Ezan sesini duyunca camiye koştu. İkindi vaktiydi. İmamın yanına gidip olanları anlatınca imam kızmıştı.
"Evladım nasıl yaparsın bunu tövbe et Allah'ım affeder seni "
"Edeceğim sonra ondan af sileceğim"
Rabia namaz kılmak için ezanı bekliyordu. Bir ses yükseldi. Minareden bu nasıl bir sesti. Öyle içten ve güzel okuyordu ki cami imamı bile hayretler içinde kaldı. Sanki ezanı okuyan Bilal-i habeşti.
Rabia doymamış tekrar tekrar dinlemek istiyordu. Sonra bir ses daha gelmişti.
"Rabia her şer'de bir hayır var derler, bunlar olmasaydı ben namaza başlamış olmayacaktım. Senin o kırgın bakışın beni doğru yola iletti. Ne olur miraç'ta hediye edilen namaz hürmetine beni affet, okunan ezanlar için bağışla "
Rabia bu duyduklarına inanamadı. Bilal pişman olmuş af diliyordu. Babası ona her zaman affetmek büyük erdemdir demişti. Rabia gözyaşını tutamadı hemen ayakkabısını giyip camiye koştu. Camideki erkekler teker teker çıkarken Bilal'de arkasından çıkmıştı. Bilal onu görünce şaşırdı.
"Rabia burada ne işin var? "
"Senin için geldim ben affettim seni inşallah Rabbim'de affeder. "
"Rabia yaptığım hataydı çok pişmanım"
Rabia aklına geleni ona sormak istedi. Çünkü beyninde hala o ses tekrar ediyordu.
"Minarede söylediklerin gerçek miydi?"
Bilal'in kafası karıştı anlamazca bakmıştı.
"Ben ne söyledim sadece ezan okudum bunda ne var ki? "
Rabia şaşırdı acaba rüya mıydı? Derin bir nefes alarak duyduklarını anlatmaya başladı. Bilal öyle bir şaşırdı ki tek kelime edemedi. Rabia'nın söylediği herşey ezandan sonra ellerini açıp yüreğinden ettiği dualardı. Nasıl duymuş olabilirdi ki elbette alemlerin Rabbi olan Allah duyurmuştu. Hamd olsun alemlerin Rabbine
Bilal ellerini açıp şükretti. Artık ikiside biliyordu ki Allah onları birbirine yazmıştı.
Bilal tekrar sordu" Rabia herşeyi unutup benim helalim olur musun? Dedi. Rabia düşündü gülerek akşam bize gel babam versin cevabını dedi. Bilal eve giderek anne ve babasına olayı anlattı. Babası, abisi kızdı. Bilal de pismandı bunu nasıl yaptığını düşünüp duruyordu. Hatasını anladığı zaman iş işten çoktan geçmişti.
Bu olaydan sonra Bilal bir daha böyle şeyler yapmayacağına hem Allah'a hemde sevdiği kadına söz vermişti.
Oy ve yorumları bekliyorum..