"Hepinizle teker teker hesaplaşacağım!" Dedikten sonra bana döndü. "Senden çok şey istidiğimin farkındayım ama benimle gelir misin? Sanırım birisinin yanımda olmasına gerçekten çok ihtiyacım var."
Bu işe daha fazla bulaşmak istemesemde gözlerindeki ricayı görebiliyordum. Sadece ricayı da değil. Hüznü, kırılmışlığı, acıyı... gözleri insanın içini acıtan o kadar çok duyguyu bir arada barındırıyordu ki. "Tamam. Ama önce annemi aramam gerek." dedim ve telefonu alıp annemi aradım.
Babam tahmin ettiğim gibi evde yine terör estirmişti. Annem ne kadar iyi olduğunu söylese de, sesi tam aksini anlatıyordu. Benim yüzümden kim bilir ne kadar hırpalamıştı babam onu. Her zamanki gibi benim yaptığım hatanın ceremesini çekiyordu. Üstelik barda çalıştığımı ondan gizlediğim için haklı olarak bana çok kırgındı. Baştan beri her konuda hep yanımda olup beni destekleyen annemi hayal kırıklığına uğratmıştım. Yatacak yerim yoktu biliyordum. En kısa zamanda ne yapıp ne edip gönlünü almalıydım.
Ona kısaca Göktürk'ten bahsetmek zorunda kaldım.
Babam söylemeden önce benden duymalıydı çünkü. Yüz yüze geldiğimizde her şeyi detaylı anlatacağımı söyleyerek telefonu kapattım.
Evden çıkmadan, gece yıkayıp balkona astığım pijamaları alıp Göktürk'e uzattım. Üzerindekiler en az iki beden büyük olduğu için çok komik görünüyordu. "Sanırım kendi pijamalarını giysen iyi olacak. Kusura bakma evde bir erkeğe uygun günlük kıyafetlerimiz yok."
"Rezil görünüyorum değil mi?" dedi, espri yapmaya çalışarak.
"Rezil değil de, biraz komik."
Göktürklerin evine girerken, birazdan kopacak kıyamet nedeniyle korkudan resmen titriyordum. Bugünkü adrenalin kotamı çoktan doldursam da, yanında olacağımı söylemiş olmuştum bir kere.
Salona girdiğimizde herkes oradaydı. Senem başını Eyüp amcanın omuzuna yaslamış ağlıyordu. Bizi görünce telaşla hep birlikte ayağa kalktılar.
Tüm gözler önce benim dağılmış yüzüme kaysa da, kimse bir şey soramadan bakışlar hemen yön değiştirdi. Senem, "Abi!" diyerek sevinçle Göktürk'e doğru koştu. Ama o kardeşinin sarılmasına izin vermek yerine durması için elini kaldırdı. "Dur yaklaşma!." Halası ve Duyguyu işaret ederek, "Sende bu ikisi kadar suçlusun. Beni uyutmalarına nasıl göz yumarsın? Sen benim kardeşim değil misin?"
Senemin ağlamaktan gözleri gibi yüzü de kızarmıştı. Abisini görünce gülümsemeye başlayan yüzü tekrar soldu. "Yemin ederim haberim yoktu! Bitkisel hayatta olduğunu söylediler bize, seni hasta sanıyordum."
Eyüp amcada bize yaklaştı. "Oğlum kardeşinin günahını alıyorsun. Gerçeği bilen sadece halan ve Duyguymuş. Hepimizden saklamışlar, hatta Buğradan bile."
Leyla Hanım ve Duygu kıpırdamadan put gibi duruyorlardı. Göktürk onlara doğru yaklaştı. Korktuklarını anlamamak için kör olmak gerekirdi. "Bunu bana nasıl yaparsınız!!!"diye bağırdı.
Leyla Hanım, "Senin iyiliğin içindi oğlum!" dedi.
"İyilik, beni bitkiye çevirmenizin neresinde?!!!"
Halasının ellerinin titrediğini far kettim. Sonra ağlamaya başladı. "Lütfen Göktürk sakin ol. Bunu yapmak bizim içinde zordu ama seni korumak adına mecbur kaldık."
"Mecbur mu?"
"Evet mecbur. Kamera kayıtlarını izledik. Arabayı o hızla bilerek ağacın üzerine sürmüşsün. Polisler resmen intihar olduğunu söyleyince çok korktuk. Sibel'in ölümünü atlatamadığın için tekrar aynı şeyi yapmandan korktuk anlıyor musun? O nedenle seni bir süre uyutmaya karar verdik. Ama yakın zamanda ilaçları kesecektik zaten."
Leyla hanımın söylediklerinden sonra, Göktürk'ün yüz ifadesinden yumuşamaya başladığını anlayabiliyordum. "Benim için neyin doğru olduğuna siz kendi başınıza karar veremezsiniz."
"Sen bana babanın emanetisin. Benim sadece yeğenim değil oğlumsun. Ne olur anlamaya çalış beni."
Salondaki herkes susmuş, Göktürk'ün vereceği cevabı bekliyordu. O cevap vermek yerine kız kardeşine sarıldı. Bir süre birbirlerine sarılı kaldıktan sonra, "Benim için endişelenmenize gerek kalmadı. Evet, zor oldu ama Sibel'in yokluğunu kabullendim artık. Ve kendime yeni bir hayat arkadaşı buldum." dedi ve elimi tutmak için elini uzattı. "Nisanla evleniyoruz."
Bunu ikinci kez duymam yine irkilmeme neden oldu. Herkes şok üstüne şok yaşıyordu. İlk tepki veren Duygu oldu. "Nasıl yani?!"
"Anladığınız gibi yani. En kısa zamanda Nisanla evleneceğiz."
Hiçbir şey söylemeden çevremde olanları izliyordum. İkinci tepki Leyla hanımdan geldi. "Ama bu nasıl olur? Daha birbirinizi tanımıyorsunuz bile!"
"Biz daha önceden tanışıyorduk halacığım. Ama şimdi bunları konuşmak istemiyorum."
Eyüp amca Göktürk'e sarıldı. "Çok ani oldu, ama hayırlısı olsun oğlum."
Senem evlilik haberimizi garipsemiş gibi görünse de ters bir tepki vermedi. Bana yaklaşıp, "Tanıştığınızı bana söylemesen de abime bakışlarında bir şeyler olduğunu hissetmiştim." dedi. Göktürk'le göz göze geldik fakat bir şey söylemedi.
O ara Duygu patladı. "Ne yani, şimdi bu köylü kıza aşık olduğun hikayesine inanmamızı mı bekliyorsun? Üstelik karısının acısına dayanamayıp intihar etmiş birisi olarak, uyandığının ertesi günü böyle bir haberle gelmen saçmalık."
Leyla Hanım kızının öfkesi karşısında yatıştırmak için kolunu tuttu "Lütfen Duygu!"
Göktürk Duyguya doğru yürüyüp burnunun dibine kadar girdi. "Senin inanıp inanmaman umurumda değil! Nisanla ilgili düzgün konuş, kalbini kırarım."
Duygu dut yemiş bülbül gibi suspus olsa da, öfkeden ve içinde tutmak zorunda kaldıklarından dolayı mosmor olmuştu. O, sinirle salonu terk ederken Buğra içeriye girdi. "Kuzen!!!"diyerek Göktürk'e sarıldı. "Seni eskisi gibi sağlıklı ayakta görmek ne güzel "
"Annene ve ablana kalsa ömür boyu uyutacaklardı beni."
Leyla Hanım, "Lütfen oğlum, bizim içinde zor bir karardı ama anlattığım gibi hepsi senin iyiliğin içindi." dedi.
Bir süre sonra Göktürk'e onunla yalnız konuşmak istediğimi söyledim. Birlikte kendine ait olan çalışma odasına gittik. Daha önce bu odayı hiç fark etmediğimi ilk kez o an fark ettim. Çalışma masasının önündeki tek kişilik deri koltuğa otururken, duvardaki resim dikkatimi çekti. Resimde birbirine sevgiyle bakan çift Göktürk ve karısıydı. Kızın üzerinde gelinlik, oğlanında damatlık vardı. Düğün günü çekilmiş bu resimdeki tek gariplik ise, gelinin Duyguya benzerliğiydi