4.Bölüm

1416 Words
Lütfen, bana yardım et !" Sesi çok zayıf gelsede söylediği şey, tıpkı bir kuyunun içine attığınız taşın çıkarttığı ses gibi kulağımda yankılanıyordu. Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. "Ama siz?...."dedim ve bir süre, bana bakmakta olan gözlere odaklandım. Hayal mi görüyordum, yoksa gerçek mi önce onu idrak etmeye çalıştım. "Hemen halanıza haber vereyim." deyip cebimdeki telefonu çıkartmak istedim. "Lütfen!" dedi yalvaran gözlerle. "Kimseye haber vermeyin. Sadece beni buradan çıkartın." Sanki benden suç işlememi istiyormuş gibi söylemişti bunu. "Ama nasıl olur?" "Size sonra anlatırım ama önce bana yardım edin." Bir yandan kolundaki serumu çıkarmaya çalışırken diğer yandan da yataktan kalkmak için çabalasa da sesi gibi vücudu da çok güçsüzdü. Bir şeyler dönüyordu, ve ben anlam veremiyordum. Kafam karma karışık olmuştu, ne yapacağımı bilemez haldeydim. Günlerdir bitkisel hayatta olduğuna inandığım adam şimdi karşımda, kendisini evden çıkartmam için neredeyse yalvarıyordu. O ara koridordan gelen topuk tıkırtıları duyuldu. Büyük ihtimalle ya Leyla hanım geliyordu, yada kızı Duygu. İkimiz aynı anda korkuyla kapıya bakarken "Siz şimdi aynı şekilde uzanın, az sonra tekrar konuşacağız." dedim. Bana şüpheli gözlerle bakan adamın uyandığını söylemeli miydim, yoksa söylememeli mi? Kalbim susmamı söylerken, mantığım bu işlere karışmamam konusunda uyarıda bulunuyordu. Tabii ki her zamanki yaptığımı yaptım, kalbimi dinledim. Hemen enjektörü elime alıp kapı açılırken çöp kutusuna atıyormuş gibi yaptım. Tamda tahmin ettiğim gibi Leyla hanımdı. Bana öğrettiği gibi ilacı seruma karıştırdığımı söyledim. Göktürk hareketsiz yatarken nabzını kontrol etti. Yüzünde tuhaf bir ifade oluştuğunu fark ettim ama bir şey söylemeden çıktı. O gittikten sonra odanın içinde volta atmaya başladım. "Hasta birisini kaçırmak suç." dedim yüzümü avuçlarımın arasına alırken. Yerinden kalkmaya çalıştı. "Eğer gerçekten hasta olsaydım belki. Uzun zamandır ilaçlarla uyuşturuyorlar beni. Bazen sesler duymaya başlıyorum konuşmak istiyorum, sonra tekrar karanlığa gömülüyorum. Şimdi bana yardım etmeyeceksen ben kendi başıma da buradan çıkabilirim." dedi ve yine ayaklanmaya çalıştı. "Dur, tamam yardım edeceğim sana. "Kendi kendime söylenmeye başladım. "Allah'ım bendeki de ne kadermiş ama! Sözde hasta bakıcılığa geldim" Bileğimi tuttu. "Lütfen. Bütün bunların karmaşık olduğunu ve korkunu anlıyorum. Söz veriyorum sana zarar görmeyeceksin." Eğer evden birlikte çıkmak istiyorsak herkesin uyumasını beklememiz gerekti. Göktürk düşüncemi mantıklı bulduğu için kabul etti. Leyla Hanım gideli bir saat kadar olmuştu. Ortalığı kontrol etmek için su alma bahanesiyle mutfağa gittim. Senem iş seyahati için şehir dışındaydı ve Eyüp amcada her zamanki gibi erkenden yattığı için ortalarda görünmüyordu. Salonun önünden geçerken Leyla ve kızı Duygunun hararetli konuşmalarını işittim. Duygu annesine, "Bu yaptığın etik değil, hangi ara bu kadar canavarlaştın anne!" dedi. Leyla Hanım, "Mecbur olduğumuzu sende biliyorsun." diye cevap verdi. "O fizyoterapisti boşuna getiriyorsun. Göktürk hiçbir zaman uyanmayacak, ayağa kalkamayacak. Buna izin veremeyiz. Seninle bunları daha önce konuştuk. Farkındaysan zaman gittikçe daralıyor. Son şansımızı da kaybetmek üzereyiz." Duygu, "Bu konuyu seninle daha fazla tartışmak istemiyorum. Ben yatmaya gidiyorum." dedikten sonra kapıya yaklaşan ayak seslerini duydum. Yakalanmamak için hızla mutfağa gittim. Mutfağın kapısından koridor görünüyordu. Duygudan sonra annesi de salondan çıktı ve üst kattaki yatak odalarına çıktılar. Ev tamamen sessizliğe bürünür bürünmez Göktürk'le harekete geçmek istedik fakat yapamadı. Değil yürümek ayağa bile kalkamıyordu. Sinirden dişlerini sıkarak kendini yatağa bıraktı. Of dediğini duydum. Hemen ardından güvenlik görevlisini çağırmamı istedi. Az önce şahit olduğum konuşmadan sonra, yaptığım şeyin doğruluğunu sorgulamaktan vazgeçmiştim artık. Bu evde yanlış giden bir şeyler vardı ve ben bu yanlışın bir parçası olmak istemiyordum. Bitkisel hayatta dedikleri adam kanlı canlı karşımda benimle konuşurken düşünecek ne vardı ki. Dediği gibi kimseye görünmeden güvenlik görevlisini çağırdım. Göktürk'ü gören adam şaşırdı. "Ama siz..." dedi. "Yardımına ihtiyacım var Hasan. Beni bu yataktan kaldırıp dışarı çıkartmanı istiyorum" Göktürk'ün isteği yüzünden güvenliğin gerildiğini görebiliyordum. Adam tam "Ama Leyla hanım" dediğinde Göktürk asıl patronunun kendisi olduğunu hatırlattı. "Halamı boşver ve beni bir an önce bu yataktan çıkart.  Hasanın yardımıyla arka bahçeden dışarı çıkıp  bizi bekleyen Ahmet abinin taksisine bindik. Göktürk, şaşkınlığını henüz atamayan güvenliğe "Bizi görmedin tamam mı?" dedi. Adam ne olduğunu anlamaya çalışarak olumlu anlamda başını salladı. "Tamam efendim." Araç hareket ettiğinde Göktürk onu otele bırakmamızı istese de kabul etmedim. Çünkü üzerinde ne beş kuruş parası nede kimliği vardı. Yolda ara ara anlık dalgınlıkları oldu. Bu kadar zamandır uyutulan birisi için sanırım bunlar normaldi. "Senin ismin ne?" diye sordu. "Nisan." Gülümsedi. "Güzel isim, bahar gibi." "Teşekkür ederim." "Nisan, bugünün tarihi ne ?" Ne kadar uyuduğunu duyduğu zaman eminim delirecekti, çünkü ben olsam çıldırırdım. "Hadi söylesene tarih ne? En son hatırladığımda mevsim kıştı, şuan ki sıcaklığa bakılırsa yaz olmalı." "13 Mayıs" Eve ulaşıncaya kadar ikimizde konuşmadık. Özlem, hafta sonu ablasının düğünü olduğu için, ailesinin yanına Kahramanmaraş'a gitmişti. Zamanlama açısından ayarlasam böyle denk düşmezdi herhalde. Özlem'in merakı ve soruları Çin işkencesinden beterdi çünkü. Ahmet abinin yardımıyla Göktürk'le içeriye girer girmez onu salondaki üçlü koltuğa götürdük. Hala dengesini sağlamakta zorlanıyordu. Ayakta duramıyordu.  Ahmet abiyi yolcu ettikten sonara Göktürk'ün yanına dönüp karşısındaki üçlü koltuğa yerleştim. Ona sormak istediğim birçok şey vardı ama hangisinden başlayacağımı bilmiyordum. Sanki ne düşündüğümü fark etmiş gibi, "Şuan kafanın karışık olduğunu tahmin edebiliyorum. Eminim cevabını almak istediğin soruların vardır. Fakat sana verebileceğim bir cevap yok. En son hatırladığım arabanın kontrolünü kaybettiğim ve bir ağaca çarptığım. Sonrasını bende bilmiyorum." "Aileniz size böyle bir şeyi nasıl yapabilir, aklım almıyor." dedim. Yüzünde öfkeden çok kırgınlık belirtisi vardı. "Yakında  her şeyi öğreneceğiz " "O zaman ben size yatağınızı hazırlayayım." "Lütfen, bir daha uyuyabileceğimi sanmıyorum. İzin verirsen, kendimi daha iyi hissedebilmek için duş almaya ihtiyacım var." Daha tek başına ayakta durmayı beceremezken banyoya nasıl girecekti. "Hayır olmaz. Bu halde nasıl duş alacaksınız. Ya dengenizi kaybedip düşerseniz! Ya boynunuzu falan kırarsanız! Bu riski göze alamayız." "Lütfen Nisan. Aylardır uyuyan birisi olarak suya, temizlenmeye ihtiyacım var." "O zaman banyoya bende sizinle girerim." dedim ve kelimeler dudaklarımdan çıkar çıkmaz pişman oldum. Gözlerini kıstı. "Emin misin?" Utandım, hatta kıpkırmızı oldum ama laf ağızdan çıkmıştı bir kere. "Ev arkadaşımın babasının pijamaları olacaktı." deyip Özlemin odasına koştum. Nadiren de olsa babası bizi kontrol etmek için arada bir uğrar bir gece kalırdı. Tamda tahmin ettiğim gibi pijamalar Özlemin dolabındaydı. "Şimdi siz kıyafetlerinizle duşunuzu alıyorsunuz, sonrada bunları giyiyorsunuz. Bedeni biraz büyük olsa da idare edeceksiniz artık." Gülerek "Tamam, ama şu resmiyeti kaldırsak! Bana Göktürk diyebilirsin." dedi "Hadi o zaman duşa " Tekrar koluna girip birlikte banyoya girdik. Onu duşa kabindeki tabureye oturtup, kovayı doldurmak için şofben ve musluğu açtım. Suyun dolmasını beklerken kapının arkasındaki askıdan aşağı sarkan Özlemin iç çamaşırını fark ettim. Benimle birlikte aynı anda Göktürk de oraya bakmıştı. Yerin dibine geçerek hemen sutyeni alıp kirli sepetine attım. "Kusura bakma arkadaşım biraz dağınıktır." "Önemli değil, görmedim farz et. İkiniz birlikte mi kalıyorsunuz." "Evet. 1.sınıftan beri birlikteyiz. Yurtla alakalı problem olduğu için birlikte ev tutmak zorunda kaldık." Su dolduğu için musluğu kapattım. "Bundan sonrasını ben hallederim." dedi. "Olmaz!" "O zaman sadece pijamamın üzerini çıkartsam olmaz mı?" diye sordu. Tişörtünün etek ucundan tutup başından çıkarttım. Banyo tasıyla kovadan su aldıktan sonra başından aşağı döktüm. O saçlarını şampuanlarken gözlerim pürüzsüz tenine kaydı. Vücudu neredeyse tüysüz, kusursuz görünüyordu. İçimden kendi kendime, "Yuh artık Nisan!!!"dedim. Banyo lifiyle sırtını temizlerken ellerim titriyordu. Neden bu kadar heyecanlanıyordum sanki. "Kalan yerlerimi de lifle temizlemeyeceksin herhalde" dedi. Utançtan yerin dibine girdikçe girmiştim. Elime havluyu alıp, "O zaman ben arkamı döneyim sen pijamanın altını çıkart. İşin bitince söylersin havluyu uzatırım." "Tamam." Arkam dönük olmasına rağmen hareketlerini hissedebiliyordum. "Bunu ne yapayım." dedi. Pijamanın altını sorduğunu anlamıştım. Elimi geriye uzattım. "ver." Islak pijamayı alıp banyonun bir köşesine bıraktım ve sırtım ona dönük geri geri gelerek duşa kabinin kapısında durdum. "Bitti." dedi. Havluyu dönmeden ona uzattım. Bir dakika sonra, "Tamam mısın?" diye sordum. "Tamam." Karşımda beline sardığı küçük havluyla duruyordu. Duşa kabinden çıkarken birden sallandı. Tekrar koluna girdim. Birlikte benim odama gittik. Burada benim yatağımda uyuyabilirsin dedikten sonra çalışma masasının sandalyesinin üzerine bıraktığım pijamayı aldım. Ayaklarından pijamayı geçirirken omuzlarımdan tuttu. "Şimdi ben gözlerimi kapatırken sen de pijamayı yukarı çek tamam mı.? Gülerek, "Tamam anneciğim." dedi. Bende güldüm. "Dalga geçmeyi bırak, hadi ben gözlerimi kapatıyorum." Üzerini giyindikten sonra yatağa yatırıp üzerini örttüm. "Ben bitişikteki odada olacağım. Kapıyı açık bırakıyorum. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenirsin." Tam odanın kapısından çıkarken ,"Nisan!" diye seslendi. "Efendim." "Seni daha önce görmüştüm, barda." "Evet. Bir süre orada çalışmak zorunda kalmıştım." "Her şey için teşekkür ederim." dedi. *** Sabah 07:00 da uyandım. Hızla yataktan kalkıp Göktürk'ün uyuduğu odaya girdim. Ayakta durmuş masadaki çalışmalarıma bakıyordu. Beni fark edince, "Bu eskizler senin mi?" diye sordu. "Evet." "Sanırım yeni bir modacı doğuyor. Çok başarılı." dedi. "Teşekkür ederim. Amatör işi işte." "Bence kendine haksızlık ediyorsun. Değerlendirilebilir" diyerek çizimlerimden birisini bana gösterdi. "Ayakta tek başına durabildiğine göre kendini toparlamışsın." "Pek sayılmaz. Kaslarım hala çok zayıf. Yürümeyi yeni öğreniyormuşum gibi hissediyorum." Ona normalde bu kadarının mucize olduğunu, onca zaman yattığı halde ayağa kalkabilmesinin nedeninin Duygu hanımın getirdiği fizyoterapist olduğunu anlatırken  evin zili çaldı. Ardından da birilerinin kapıya şiddetle vurduğunu duyduk. Birbirimize baktık. "Bizi buldular."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD