6- TAHRİK

915 Words
Benim için bir kaç hafta hep aynı geçmişti. Artık burada ki hayatıma ve bu çiftlik evine iyiden iyiye alışmaya başlamıştım. Sabahları kalkıp duş alıyor, kahvaltımı edip kitabımı yazmaya koyuluyordum. Burası bana ilham kaynağı olmuştu. Romanım henüz başlarda olmama rağmen, oldukça iyi ilerliyordu. Marika'dan aldığım yardımlarla bahçemi çiçek bahçesine çevirmiştim. Birlikte bahçeyi süsleyip, geceleri yanan ışıklandırmalardan yapmıştık. Arkadaşlığımızı gittikçe ilerletiyorduk ve halimden memnundum. Kuzey'i ise hiç görmemiştim. Bana son söylediği edepsiz şeylerden sonra bir daha karşıma çıkmamıştı. Aslında her an, onun bir yerlerden çıkacak olması umudunu taşırken, bir yandan da yakınımda olmadığı için rahat hissediyordum. Ağabeyim Furkan'ı aramak istiyordum ama bir kaç kuru mesajla geçişmiştirdim. Daha fazla vakte ihtiyacım vardı. Cem'le olan ayrılığımı bildiği için şimdilik üzerime gelmiyordu. Spor ayakkabımı bağlayıp, yürüyüş yapmak üzere dışarı çıktım. Ormanı keşfedecektim. Gerçi emlakçı, ilk taşındığımda ormanın tehlikeli olduğu hakkında beni uyarmıştı ama gündüz vakti bir şey olacağını düşünmüyordum. Ormanın tepesinde Aslan Bozkurt'un evinin olduğunun farkındaydım. Ama ormanda yapacağım kısa koşu da kimse beni görmezdi. Hiç kimseye görünmeden biraz koşup sonra hızla evime dönebilirdim. Kulaklıklarımı takıp çalma listesimi oynattım. Müziğin ritmiyle, önüme gelen her açıklıktan koşup ormanın derinliklerine daldım. En sonunda yorgunluktan yere yığılmak üzere olduğum bir an da, Aslan Bozkurt'un evine kadar koştuğumu fark etmiştim. Korkuyla nefes alıp verirken, zorla kendimi döndürdüm ve buradan uzaklaşmam gerektiğine karar verdim. Kuzey, beni buralarda görmemeliydi. Tam koşacağım sıra da bir el beni yakalarken, korkuyla sıçradım. Lanet olsun, yakalanmıştım! Karşımda duran Kuzey, mavinin en sert, en koyu gözleriyle karşımda dikiliyordu. Simsiyah giyinmişti ve bu da o müthiş mavi gözbebeklerini iyice ortaya çıkarıyordu. Olduğum yerde kalakaldım. Bakışlarım hatırladığım da çarpıcı olan adamın üstünde kenetlenmişti. Hayatımda hiç böyle saf bir siyahlıkta saçlarını olan birini görmemiştim. O saçlara dokunarak gerçekten göründükleri kadar ipeksi olup olmadıklarına bakma arzumu dizginlemek için avuçlarımı kapatıp sıktım. Kadınlığımdan küloduma doğru sızan bir şeyi fark ettiğimde şaşkınlıkla irkildim. Adamı görür görmez ıslanıyordum! Ne oluyordu bana böyle? Belli ki aynı yer de oturuyorduk. Onu her gördüğüm de böyle kaçacak delik arayamazdım ya! Hem neden arayacaktım ki? Orman onun malı değildi. "Dur bakalım, Beren. Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye sordu. "Ne yapıyorsunuz?" diye çıkıştım. "Sizinle hiç uğraşamayacağım!" Ama Kuzey beni omuzlarımdan yakaladı ve delici mavi gözlerini üzerimde dolaştırdı. "Canını sıkan bir şey mi var?" Ellerinin üzerimde olması tenimi karıncalandırdı. Adam, ayaklarımın üzerinde huzursuzca kımıldama neden olan hissedilir bir enerji ve cinsel çekicilik yayıyordu. "Evet var," dedim öfkeyle. Asıl sinirlendiğim kendim ve bedenimin verdiği saçma tepkilerdi. Aramızda ki elektrik çatırdayarak canlandı. "Sizsiniz!" "Demek benim..." dedi Kuzey öfkeli gözlerinin ardından. "Madem bu kadar canını sıkıyorum Beren, evimin önünde neden koşu yapıyorsun?" "Burasının Aslan Bozkurt'a ait bir mülk olduğunu sanıyordum." "Ne fark eder! Burada ben de yaşıyorum. Anlaşılan beni çekici buluyorsun ve etrafımdan ayrılamıyorsun." "Sizinle uğraşacak havamda değilim Kuzey Bey," dedim tersçe ve gitmek için hareketlendim. Fakat Kuzey beni hızla kendine çekerek bedenimin ona yaslanmasına sebep oldu. Derin bir nefes aldım ve bedenimin ona değmesinin ben de yarattığı o keskin hisse kulak asmamaya çalıştım. "İstersen ben seni havaya sokabilirim," dedi ukala ve flörtöz bir sesle. "Sizinle ilgilenmiyorum Kuzey Bey," deyip kollarından kurtulmaya çalıştım ama nafileydi. Parmakları, tıpkı bir mengene gibi kollarıma dolanmıştı ve hareket etmek imkansızdı. "Yalancıları sevmem Beren," dedi otoriter bir şekilde. "Yalan değil zaten!" diye terslemeye çalıştım. "Hem öyle olsa ne olacak? Eminim zaten bir çok kadın sizi çekici bulup, etrafınızdan ayrılmak istemiyordur. Ama benim bu konuda bir şey yapmaya niyetim yok. Sizden olabildiğince uzakta olmak istiyorum." Aceleci olmayan bir tavırla dudaklarını bana daha da yaklaştırırken yutkundum. İnsanı yoldan çıkarabilecek ve her türlü günaha sevk edebilecek dudakları, belli belirsiz bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. "Benden olabildiğince uzakta olmak isteyen birinin koşu yaparken ormanın içinde ki evimin önüne kadar gelmesi ne kadar da büyük bir tesadüf, değil mi?" Bir an ne diyeceğimi bilemeyerek ağzım açık bir şekilde ona bakakaldım. "Buraya bilerek geldiğimi düşünmüyorsunuz herhalde?" Kuzey, kollarımda ki parmaklarını daha da sıkarak beni birkaç adım geriye gitmeye zorladı. "Aslına bakarsan aynen öyle düşünüyorum. Buraya senin gibi koşu yapma bahanesiyle gelen ve şu meşhur Aslan Bozkurt'u görmeye çalışan, paragöz ilk kız sen değilsin." Anında elimi ondan kurtararak, ona bir tokat atmaya çalışsam da nafileydi. Güçlü refleksleri ile elimi yakalayıp beni bertaraf etmişti. "Dediğin gibi Beren," dedi. "Burası özel bir mülk. Buralarda dolaşmasan iyi edersin. Bir aslana yem olmak istemezsin..." Bu da ne demekti şimdi? Beni Aslan Bozkurt hakkında uyarıyor muydu? "Beni bırakır mısınız?" diye tersledim. "Evime gitmek istiyorum." "Sana açık konuşacağım Beren," dedi bana daha da yaklaşarak. Geriye çekilmemek ve gözümü korkutmuş hazzını ona yaşatmamak içim zorladım kendimi. "Diğer erkekler gibi niyetime doğru döşediğim yolu ağır ağır flört ederek yürümeyi sevmem. Ben doğrudan söylerim. Seni doyuma ulaştıracak bin tane yol var aklımda. Göstermeme izin vermek ister misin?" "Şaka mı yapıyorsunuz!" diye bağırdım. "Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?" Cevap vermediği an kollarından kurtulup, ormanın içinden evime doğru yürümeye başladım ama Kuzey avuçlarını omuzlarımdan bastırarak beni bir ağaca yasladığında bunu hiç beklemiyordum. "Bu ne saçmalık?" diye bağırdım. Bir yandan bu kadar sinirlenirken bir yandan da üzerime bu kadar büyük bir etki yaratması başımı döndürüyordu. Sözleri karşısında buz gibi soğumam gerekirken, nasıl oluyordu da beni böyle tahrik etmeyi başarıyordu? "Bana dön Beren," diye emretti. Otoriter ses tonunun yarattığı heyecanla gözlerim kapandı. Burnuma baharatlı ve odunsu kokusu geldi. Likör ve tütün karışımı, baş döndüren bir kokuydu bu. Güçlü bedeninin yaydığı sıcaklık ve şehvet, ona karşı duyduğum vahşi arzuyu kışkırtıyordu. Bugüne kadar kimseyle değil birlikte olmak, öpüşmek de bile zorlanan ben; onu arzulamaya başlamıştım. Ama Cem'den sonra bu adam bana iyi gelmezdi. Benimle oynardı. "Beni bırak artık!" diye kükredim. Bedenimin baskıladığı ve giderek artan cinsel gerilime sonunda dayanamayıp, çıkışmıştım. "Bırakacağım," dedi. "Anladım ki, seninle uğraşmaya değmezmişsin."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD