When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Aylin, adamın dediği şeyi duyunca gözleri hala geniş omuzlarında, çelik gibi görünen kaslarında ve desenlerde dolaşmıyormuş gibi düz bir sesle “Ben öküz yemiyorum!” dedi. “Tavında dövülmüş et seviyorum.” Tek kaşını kaldırmış, adamın hafifçe kabuk tutmuş dudağı ile çürük sol gözünü işaret ediyordu. Dudağındaki ize her baktığında onu öptüğünü anımsıyordu. İçinde, orayı defalarca kez ısırmak için karşı koyamadığı, tuhaf, çarpık bir istek baş göstermişti. Isıracak, yara iyileşmeden yenisini açacak, bedenindeki onca güzel ize karşın, kendi kızıl damgasını vuracaktı. Kendisi nasıl ki, adama baktığında öpüşmelerini düşünüp duruyorsa; o da o kızıl damgaya baktığı, varlığını hissettiği her anda kendisini düşünecekti… Her aynaya baktığında, sinirlendiğinde yaptığı gibi o köşeyi her ısırdığında;