8.Bölüm

2649 Words
Hüzün koluna girerek kendisini sürükleyen adama sesini bile çıkaramadı. Arabaya binmelerini, korkulu günler geçirdiği bardan uzaklaşmalarını boş gözlerle takip ediyordu. Hâlâ kurtulduğuna inanamıyordu. Oysa daha yarım saat öncesine kadar her şeyin bittiğini düşünmüştü. Kâzım’ın mide bulandırıcı nefesini yüzünde hissettiğinde, o adamın kendine dokunduğu anda buradan kurtulmak için nedeninin kalmayacağını hissetmişti. Devran’ın birkaç gündür soğuk davranışlarının ve sessizliğinin de etkisi olmuştu böyle düşünmesinde. Devran’ın kendisini kurtarmaktan vazgeçtiğini bile düşünmüştü. Bardan iyice uzaklaşmalarıyla gerçekten kurtulduğunu anlamıştı. Elinde hissettiği baskıyla gözleri yanında oturan Aysel’e döndü ve yaşadıklarına rağmen hafifçe tebessüm etti. Devran bir kez daha gönlünü fethetmeyi başarmıştı. Bu adama olan bütün nefreti yere düşüp kırılan bir cam parçası gibi dağılmış, yüreğine hafifçe sızan minnet tohumuyla nefreti her geçen gün yok olmuştu. Ona olan kızgınlığını elinde kor gibi her an tutmak, nefretini yaşatmak istemiş fakat Devran’ın iyi niyetiyle bu mümkün olmamıştı. Ona borçlu olduğu gerçeği aklından bir saniye olsun çıkmıyor, ona bağlanmaktan deli gibi korkuyordu. Aysel’in hıçkırık sesiyle düşüncelerini ücra noktalara itip, avucundaki eli daha sıkı tuttu. Aysel bu olanlara inanamıyordu. Devran’ın ağzından adını ilk duyduğu o an her şeyin gördüğü güzel bir rüya olduğunu düşünmüştü. Birazdan yattığı yerde, sarhoş bir adamın kollarında uyanacak gibi hissetmişti kendini. Olayın gerçekçiliğini kavradığı andaysa Kâzım’ın gitmesine izin vermeyeceğine o kadar emindi ki mutlu bile olamamıştı. Oradan kurtulduğunun farkına varınca gözyaşları akmaya başlamıştı. Tek dileği Hüzün’ün sonunun kendine benzememesiydi ve bu yüzden elinden gelen her şeyi yapmıştı. Rabbinin kendine bir hediye verdiğini hissetmişti bütün kalbiyle. Hüzün’ün kendisi için gönderilen bir sınav olduğunu düşünmeye başlamıştı. Gözyaşları aklına gelen olaylarla daha fazla akmaya başlamış, dudakları arasından firar eden hıçkırığa engel olamamıştı. Hüzün’ü ilk gördüğü zaman elini ona uzatırken olayların böyle bir noktaya geleceğini asla düşünmemişti. Yaşlı gözleri sessizce araba kullanan, kendi için yeni bir hayata zemin hazırlayan genç adama döndü. “Ben ne diyeceğimi inan bilmiyorum. Sana bir hayat borçluyum, çok teşekkür ederim.” Devran gözlerini aynaya çevirip arkada oturan ikiliye baktı. Hüzün’ü kurtartma planları yaparken bir kez olsun Aysel’i göz ardı etmemişti. Onu Hüzün ile birlikte çıkarmayı kendisine yardımcı olduğu ilk akşamda Hüzün’ün odasında koymuştu kafasına. “Siz bizim için çok şey yaptınız. Kurtarma şansım varken bunu değerlendirmek istedim. Orada yaşamayı hak etmeyecek kadar iyilikle dolu bir kalbin var. Bana borçlu falan değilsin bunu aklından çıkar. Sen Hüzün’ü koruyarak zaten bize bir hayat bağışladın. Bundan sonra geçmişi düşünmeyi bırakıp, önümüze bakalım.” Devran’ın sesindeki çoğul konuşmayı bir tek Emir fark etmiş ama bir anlam verememişti. Devran dikkatini yeniden yola verdi. Biraz daha Hüzün ile göz göze kalsa araba kullandığını bile unutacaktı. O gözlerde parlayan ışığa içi gitmişti. Sırf o gözlerde o mutluluk pırıltılarını görmek için bile her şeyi sineye çekmeye, gerçekleri unutup gömmeye razı olabilirdi. O gözlerdeki ışığın söyledikleriyle kaybolacağını bilmek daha çok çıkmaza sokuyordu Devran’ı. Bir yandan hayatını kaybeden küçük Emir, diğer yanda Hüzün’ün nefretle hatırladığı öz babası. Bir gece babası hakkında ne hissettiğini sorduğunda aldığı tek cevaptı nefret. Kısa ve öz, sadece tek kelime etmişti genç kız. “Ondan nefret ediyorum.” Bu cevap yetmişti Devran’a aslında. Küçük Emir’den mi başlamalıydı anlatmaya yoksa babasından mı? Bakışları yan koltukta oturan Emir’e döndü. Dudaklarında acı bir tebessüm peyda oldu. Küçük Emir’in öldüğünü öğrendiği gün, Hüzün’ün abisinin de Emir olduğunu öğrenmişti. Hüzün bir Emir’i kaybederken yeni bir Emir hayatına giriyordu. Ne yapacağını kestiremiyordu bir türlü. Çocukluğundan beri amca bildiği adamın böyle kötü bir şey yapmış olmasını yediremiyordu kendine. Hele Hüzün’ün yaşadığı hayat aklına geldikçe daha çok kızıyordu amcası bildiği Hasan Beye. Kızını nasıl görmezden gelebilmişti anlamıyordu. Gerçekleri biliyor ama söyleyemiyordu. Bilmek söylemek için yeterli olmuyordu bazen. Bir yandan Hüzün’ün öz babasının kim olduğunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyor, diğer yandan Emir’in ve annesinin öğrendikleri anda verecekleri tepkiden korkuyordu. Çaresizliğin eşiğinde bir an nerede olduğunu unutarak, “Kahretsin!” diye bağırdı. Arabadaki herkesin kendisine bakmasıyla içinden söylenirken, “O adamı yok etmem gerekirdi,” diyerek kıvırdı. Emir “Boş ver artık! Düşünme!” dedi, Devran’a yan bir bakış attıktan sonra önüne döndü. Gözlerini iki dakikada bir aynaya çeviriyor, takip eden var mı diye kontrol ediyordu. İki dakika sonra yine aynayı kontrol etmek için dönerken ayaklarının altındaki buruşturulan kâğıt dikkatini çekti ve eğilerek elleri arasına aldı. Devran içindeki karışıklıkla o kadar çok dalgındı ki, ne eğilen Emir’i fark etti ne de elleri arasına aldığı beyaz kâğıdı. Aysel ve Hüzün beraber o cehennemden kurtulmuş olmanın mutluluğuyla kendi aralarında sohbet ediyordu. Emir’in bir anda yükselen sesiyle ne olduğunu anlamamışlardı. Emir gördüğü isimler karşısında çok şaşkındı. Babasının isminin Hüzün denen kızla aynı kâğıtta ne aradığına bir anlam verememişti. Merakla anlamadığı terimleri okurken son okuduğu satırla birlikte “Lanet olsun, bu da ne demek?” diye bağırdı. Devran Emir’in sesiyle arabayı kenara çekip durdurdu ve arkadaşına döndü. Emir, Hüzün’ün, “Ne oldu?” sorusuna cevap vermeye tenezzül etmemiş, hızla arabadan inmişti. Devran içten içe aptallığına küfrederek Emir’in peşi sıra araçtan indi. İki kadına, “Biz şimdi geliyoruz,” dedi kısaca. Emir yol kenarında öfkeyle sağa sola yürümeye başladı, karşısına dikilen Devran’a öfkeyle baktı. “Bu lanet olası test ne oluyor? Sen ne zamandan beri benden gizli işler çeviriyorsun? Lanet olsun, Devran konuş!” diye bağırdı bütün siniriyle. Elinde tuttuğu kâğıt onu yıllar öncesine götürmüştü, öfkesini kimden alacağını bilemiyor gibiydi. Kendine mi daha çok kızgındı yoksa bir gönül macerası peşine takılıp giden babasına mı? Daha dokuz yaşındayken gördüğü olaylar gözünün önünden tek tek geçerken, Hüzün’ün o kadının çocuğu olduğundan emindi sanki. Bir gün okul çıkışı babasını bir kadınla sarmaş dolaş görmüş, çocuk aklıyla gidip Kenan amcasına söylemişti. Kenan amcası, “Ben babanın kulağını çekerim, sen annene söyleyip onu üzme,” demişti. Gözlerini sımsıkı yumdu genç adam. Hüzün’ü ilk gördüğü akşam aklına geldi, ardından intihar ettiğini öğrendiği günü yaşadı zihninde yeniden ve Devran’ın anlattığı zorlu hayatını düşündü ister istemez. Kendi para içinde bir çocukluk yaşarken onun yediği dayakları hayal etti. Kapalı gözlerinden kirpiklerine takılan bir damla yaş düştü. Devran’ın üzgün sesi kulakların da yankılandı. “Özür dilerim bende bugün öğrendim. Bunu söylemek o kadar kolay değil. Zaten öğrendikten çok kısa zaman sonra telefon geldi. Önceliğim Hüzün’ü kurtarmaktı, Kâzım’ın ona sahip olmaya çalıştığını bilirken, gelip seninle konuşacak değildim. Üzgünüm gerçekten üzgünüm.” Devran da kendi kadar üzgün müydü acaba? Ya Hüzün? O da mı bilmiyordu lanet gerçeği? Yüzüne bakıp tükürmemesinin sebebi kardeş olduklarını bilmediği için miydi? Ya babası? Terk ettiği kadından çocuğu olduğunu biliyor muydu? Bile bile mi sebep olmuştu bunca şeye? İşte bunu bilmeyi delice istiyordu. Fakat önce aklındaki soruların cevabını öğrenmeliydi. Devran bu gerçeği nasıl öğrenmişti de test yaptırmaya karar vermişti. “Sen nasıl öğrendin? Herhalde aklına öylece esip ben şu Hasan amcayla Hüzün’e bir babalık testi yapayım demedin.” Devran kısaca Naciye’den öğrendiğini ve ardından emin olmak için test yaptırdığını anlattı. “O biliyor mu?” diye fısıldadı dudakları arasından. Devran hayır anlamından başını sallayıp, arkada kalan arabaya döndü. “Ona söyleyemem. Henüz hayatta tek korumak istediği küçük kardeşinin öldüğünü söyleyememişken, bunu söylemeye cesaretim yok. O daha yeni ölümün kıyısından döndü. İlk defa gözleri ışık saçıyor görmüyor musun? Onu tanıdığımdan beri dudaklarında ilk kez gerçek bir tebessüm var. Bunu kendi ellerimle yok etmemi mi istiyorsun? Şimdi değil! Hayata bu kadar küskün bakarken, böyle güçsüzken değil.” “Kardeşi?” diye fısıldadı şaşkınlıkla. “Ben o küçüğü unuttum. Yoksa o da...” diye söze başlamıştı ki Devran araya girdi. “Yok, onun seninle bir bağı yok. O kadınla Hüzün’ün üvey babasından. Biliyor musun onun adı da Emir’miş.” Emir’in bakışlar kısa bir anlığına arabaya döndü. Kelimeler dudaklarından izinsizce firar etti. “Desene bir Emir’i kaybetti diğerini buldu ama ikisinden de haberi yok.” Emir gidip söylememek, sana sahip çıkmayan baban benim babammış dememek için kendisine zorlukla engel oluyordu. Devran doğru ve mantıklı düşünüyordu. Bu yaşta yaşadıkları kolay şey değildi ve bütün gerçekleri bir anda öğrenmek onu üzmekten başka bir şeye yaramayacaktı. Hem önce gidip babasına hesap sormalıydı. Bakışları yeniden Devran’a döndü. Hüzün’le tanıştığı günden beri ilk kez geleceği için endişelenmişti. “Söylesene onu seviyor musun?” *** Aysel beş dakikadır yolun ortasında konuşan ikiliye çevirdi bakışlarını, bir süre onları süzdükten sonra yanında oturan Hüzün’e döndü. “Ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?” sorusu havada asılı kalmış, arabaya yönelen iki adamla susmayı tercih etmişti. Hüzün, şoför koltuğuna oturan Devran ile aynada göz göze geldi. “Sen iyi misin?” diye gizleyemediği bir merakla söze girdi. Devran baktığı elâ gözlerden gözlerini zorlukla çekmiş, arabayı çalıştırmıştı. Genç kızı basit bir, “ İyiyim, sorun yok!” cümlesiyle yanıtlamış, oluşan sessizlikten yararlanıp Emir’in sorduğu soruyu yeniden düşünmeye başlamıştı. Sorduğu sorudan dolayı dostuna kızgındı aslında. Yaşadıklarına kendi gözleriyle şahit olmuş olan arkadaşının bu soruyu neden sorduğuna bir türlü anlam veremiyordu. Hüzün’ün kardeşi olduğunu öğrenmesi anlaşılan ağabeylik içgüdülerini harekete geçirmişti. Kendine hâlâ bu saçma soruyu düşündüğü için küfretti. Emir ise kendi kabuğuna çekilmiş, düşünceli bir şekilde yolu izliyordu. Aslında Devran’ın aşka karşı ne kadar katı olduğunu, bir kız yüzünden bütün kadınlara gönül kapılarını kapattığını iyi biliyordu. Ama Hüzün’ün kim olduğunu öğrenmeden öncede onun için uğraşması, sırf onunla bir gece geçirdiği için evlilik kararı almasından dolayı bu sorunun cevabını merak etmişti. Bakışları aynadan kardeşine döndü. Hüzün’ün yaşadığı hayatı düşününce Devran’ın yapamadığını yapmak istiyor, geri dönüp o Kâzım denen hayvanı öldürmek istiyordu. Devran’ın verdiği cevap yeniden beyninde yankılandığı anda genç kızla göz göze geldi. Zaten zor bir hayat yaşamışken kendini sevmeyen ve asla sevmeyecek bir adamla evlenecek olması içini huzursuz ediyordu. Devran’ın sevmese bile ona iyi bir hayat sunacağını biliyordu ama sevgisiz bir evliliğin yıllarca süreceğine de inanmıyordu. Devran ile konuşması çekip giden adamla yarım kalmıştı. “Yaşadıklarımı bilmiyormuş gibi bu soruyu sorduğuna inanamıyorum. Bunu ne sen sordun, ne de ben duydum,” demiş, hışımla arabaya yönelmişti. Bu evlilik işini Devran ile yeniden konuşmaya karar verdikten sonra düşüncelerini babasının doldurmasına izin verdi. Cebindeki kâğıt sanki büyük bir ağırlık yapıyordu. Hüzün’leri bıraktıktan sonra babasından gerçekleri öğrenmeye gidecekti. Annesini üzecek bile olsa kesinlikle bu gerçeği saklamayı düşünmüyordu. Babasının bile bile kızına sahip çıkmamış olduğuna inanmıyordu. Genç olduğu dönemler de gördüğü olayı babasıyla yeniden konuşmuşlardı ve babası içkiliyken kadının barda karşısına çıktığını söylemiş, sadece o gece birlikte olduklarını yemin ederek dile getirmişti. Daha sonra neden görüştüklerini sorduğundaysa; babası kadının kendisini tehdit ettiğini söylemişti. Kadının derdinin para koparmak olduğunu anlatmıştı babası. Ne kadarı doğru bilmiyordu Emir ama bugün bütün gerçekleri öğrenmeye kararlıydı. Aysel, bir şeylerin ters gittiğini iki adamın da düşünceli hallerinden anlamıştı. Hüzün ise tamamen Devran’ın sessiz ve düşünceli hâline odaklanmıştı. Bunun kendisiyle ilgili olduğunu düşünüyor ve kahroluyordu. Duran araçla başını büyük bahçeli villaya çevirdi. Gözleri hayretle büyük evi süzerken, manzarasına hayran kalmıştı. “Burası kimin evi?” diye merakla sordu. Devran Hüzün’ün sesiyle düşüncelerinden sıyrılmış, tebessüm ederek genç kıza dönmüştü. “Ailemin ve benim yaşadığım ev ve bundan sonra sende burada yaşayacaksın,” dediği anda Emir’in söyledikleriyle istemsizce kaşları çatıldı. “Ben bunun doğru bir fikir olduğunu sanmıyorum Devran. Müsaade et Hüzün ve Aysel benim kullanmadığım dairede kalsınlar şimdilik.” Evlilik işi daha kendi aklına yatmamışken, kardeşinin aileyle tanıştırılmasını istemiyordu. Devran arabanın kapısını açtı ve “Sen benimle gelsene iki dakika!” dedi sinirle. Hüzün giden ikiliyle şaşkınlıkla Aysel’e döndü. “Bir şeyler oluyor Aysel Abla ve ben ne olduğunu anlamıyorum bir türlü!” “Bekle güzelim sabırlı ol, eminim Emir’in haklı bir sebebi vardır. Sonuçta ailesi buradaymış ve Devran daha ailesiyle konuşmamış olabilir.” Devran seslerinin duyulmayacağı kadar arabadan uzaklaştıktan sonra sinirle Emir’e döndü. “Bu da ne demek oluyor Emir?” “Bak Devran, ben ikinizin sonunda üzülebileceği bir evlilik yapmanızı onaylamıyorum. Hüzün’ün artık bir ağabeyi olduğuna göre seninle evlenmesine gerek yok. Ben ona sahip çıkabilirim. İkimizde bu evliliği Hüzün’ün kimsesi olmadığı için öne sürdüğünü biliyoruz. Bana aynen böyle söylemiştin. Yanılıyor muyum?” Devran duyduğu sözlerle bir süre Emir’in yüz ifadesini inceledi. Daha çok ciddi olup olmadığından emin olmak istiyor gibiydi. Ciddi olduğunu anlayınca onaylamayan bir ifadeyle başını salladı. Umut denen adamla bile bu kadar uğraşmasına gerek kalmamıştı. Emir’in genç kızı bu kadar çabuk kabullenmesi ayrı bir olayken, daha şimdiden abilik taslamaya başlamıştı. Huyuna gitmeye karar verdi. “Biliyorum onun yaşadığı hayatı bildiğin ve kardeşin olduğunu öğrendiğin için böyle yapıyorsun ama unuttuğun bir şey var Emir ben onunla birlikte oldum, onu yarı yolda bırakamam. Hem Hüzün bunu kabul etti.” Devran günlerdir kendini bu evlilik fikrine öylesine alıştırmıştı ki, Hüzün’den başka birini eşi olarak düşünmek istemiyordu. Onu kollayan ve koruyan kendi olmalıydı. En önemlisi Hüzün kendi kadını olmuştu ve bunun ne demek olduğunu Emir’in de iyi bildiğinin farkındaydı. Hüzün arabada oturmaktan sıkılıp Aysel’e döndü. İki adamın da geleceği yoktu. Yol ortasında dakikalarca konuşmaları yetmemişti anlaşılan. Bu kadar uzun süredir ne konuştuklarını merak etti. “Ben bir bakayım abla bunlar gelmeyecek mi?” Aysel’in onaylamasıyla arabadan indi ve Devran ile Emir’in gittiği yöne doğru yürümeye başladı. Karnı çok acıkmış, kendini iyice halsiz hissetmeye başlamıştı. Devran ve Emir’in kendine dönük sırtlarını görünce seslenmek istemiş fakat o sırada konuşan Emir’in söyledikleriyle adımlarını durdurmuştu. Gözleri dehşetle açılırken düşmemek için duvara tutundu. Emir ise o sırada zaten bildiği gerçeği yeniden duyunca dişlerini sıkmış ve öfkeyle sesini yükseltmişti. “Bunu bende biliyorum Devran! Senin arkanda olduğumu da söylemiştim ama bu Hüzün’ün öz kardeşim olduğunu öğrenmeden önceydi. Yeteri kadar cehennem gibi bir hayat yaşamışken kendisini sevmeyen biriyle evlenmesini istemiyorum. Daha ailen bile bilmiyor, sadece acelece davranma diyorum. En azından beni ve babamı öğrendikten sonra karar versin. Belki o zaman kendini korumak isteyen insanlar olduğunu bilecek ve bu evliliği istemeyecek.” Duydukları acı dolu inlemeyle ikisi de aynı anda arkalarına döndü. Hüzün bugün dayanma kotasını tamamen doldurmuştu. Destek aldığı duvar sanki düşüşe geçmiş, yer ayaklarının altından kaymaya başlamıştı. Gözlerini açık tutmaya çalışması bir işe yaramadı ve gözkapakları titreyerek kapandı. İki erkek daha neler olduğunu anlamadan Hüzün gözleri önlerinde yere yığılmıştı. “Durma öyle ayakta! Git şu lanet arabayı çalıştır,” diye endişeyle konuşan Emir, Hüzün’ü kucağına alarak hızla arabaya yöneldi. Aysel Emir’in kucağındaki kızı görünce arabadan inmek istemiş, Emir inmesine müsaade etmeden Hüzün’ün başını genç kadının kucağına yatırarak uzanması sağlamıştı. Emir’in de binmesinin ardından Devran arabayı hızla en yakın hastaneye sürmeye başladı. “Başı kanıyor. Allah aşkına neler oluyor söyler misiniz?” Devran, “Çok mu kanıyor?” diye sordu endişeli bir ses tonuyla, işlerin kontrolünden çıkmış olması daima idareci olan ruhunu rahatsız ediyordu. Emir’in öğrenmesi yetmiyormuş gibi hiç beklemediği anda Hüzün de gerçekleri öğrenmişti. “Hafif sanırım, neler oluyor? Biriniz söyleyin artık!” Emir arkasına döndü ve Hüzün’ün başını kontrol etti. “Sanırım benim kardeşim olduğunu öğrendi,” diye üzgünce mırıldandı. Babasıyla konuşmadan ve Hüzün bu kadar hassas bir dönemdeyken öğrenmiş olması hiç iyi olmamıştı. Aysel dehşetle Emir’e baktı. “Ne kardeşi?” diye fısıldadı şaşkınca. Devran arabayı acil kapısına park edip, hızla arabadan indi. Hüzün’ü kucağına aldı ve aceleyle hastane kapısından giriş yaptı. Sorulara cevap verecek kafada değildi. Aysel de susmayı tercih etmiş, sorularını sonraya bırakmıştı. Bir saat sonra odadan çıkan doktorun bakışları iki erkeğin arasında gidip geldi. “Geçmiş olsun! Başındaki yara ciddi değil ama ufak bir dikiş atıldı. Bu arada hastanın eşi kim?” diye sordu. “Eşi?” diye mırıldanan Devran anlamayan gözlerle doktora bakmıştı. “Şey… O evli değil!” diye cevaplayan Emir ile doktor bir nefes aldı. “Peki, siz nesi oluyorsunuz?” Devran Emir’den önce atıldı. “Ben nişanlısıyım.” Doktor bıyık altından bir tebessüm etti. “Genç hanım hamile ve aşırı stres altında kalmış. Ayrıca çok iyi beslenmemiş. Bundan sonra kendine dikkat etmeli. Kadın doğum doktorumuz birazdan kendisini ziyaret edecek. Tekrar geçmiş olsun!” diyerek başka hastalarla ilgilenmek için oradan ayrılırken arkasından şaşkınlıkla bakan üç kişi bırakmıştı. Odadan çıkan hemşirenin, “Hastanız kendine geldi,” demesiyle Emir ve Devran göz göze geldi. Devran ne odaya adım atabiliyor, ne de oradan uzaklaşacak gücü kendinde bulabiliyordu. Her şey üst üste, yığın yığın geliyordu sanki. Bakışları donup kalmışken, odaya giren bayan doktoru fark etmemişti bile. Hüzün hamileydi, o minicik bedeninde ikisine ait bir canlı taşıyordu. Kulakları gürültüyle uğulduyordu, kendine gelmeye çabaladı. Emir ve Aysel de Devran’dan farklı değildi aslında. Hiçbiri böyle bir haberi beklemiyordu. Emir bebekten çok Hüzün’ün vereceği tepkiye odaklanmıştı. Hem abisini ve babasını, hem de intihar etmesine sebep olan adamdan bir çocuğu olduğunu öğrenmişti. Onu bir anda benimseyen yüreği acıyla burkuldu. Kız kardeşi daha on yedi yaşında bir genç kızken, annelik kaldıramayacağı bir sorumluluktu. Endişeli gözlerini kardeşinden farklı görmediği Devran’a çevirdi. Ne hissettiğini tam olarak anlayamasa da şaşkın ve endişeli olduğunu fark etmişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD