Devran hışımla yanlarına yönelmişti ki, Hüzün’ün, “Ağabey!” diyen kısık sesini duydu. Umut kıza dolu gözlerle baktı, eline yapıştığı kızı çekiştirmeye başlamasıyla önüne çıkan koruma ordusundan dolayı durmak zorunda kaldı. Öfkeli gözlerini
adamlara çevirdi. “Çekilin!”
Kâzım adamlarının yanında yerini aldı ve tehdit dolu bakışlarını Umut’un üstüne dikti.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bırak kızı?” Olayların gidişatından hoşlanmayan Devran, öne atılarak Kâzım’a
döndü.
“Arkadaşım genç bayanı biriyle karıştırdı.” Umut’a yaklaşıp elini omzuna bastırdı ve yeniden söze girdi.
“Hüzün ve Aysel’i masamıza gönder,” diye devam etti ve cebinden parayı çıkartıp tiksinerek uzattı. Kâzım eline verilen yüklü paraya baktı. Aysel’e bir bakış fırlattıktan sonra memnunca yerine yöneldi. Umut kızgın bakışlarını Devran’a çevirdi. Omuzundaki eli hışımla savurdu. Tiksintiyle yere tükürdü.
“At pazarından at mı seçiyorsun şerefsiz herif? Öldürürüm seni!”
Devran, Hüzün’e bakarak masaya yönelmiş, Umut’u da kendiyle birlikte sürüklemeye başlamıştı.
Hüzün üzgün gözlerini yere eğdi. Aysel ile Devran’ın peşine takılıp akan gözyaşlarını sildi. Umut cezaevinden bir hafta önce çıkmış
olsaydı, şimdi burada olmazdı. Kaderi adeta kendisiyle alay ediyordu. Umut zorla oturtturulduğu masaya sıktığı yumruğunu indirdi.
“Bana bak şerefsiz, sen benim işime burnunu sokma. O kız benim bacım, sen ne yaptığını sanıyorsun?” Hüzün ile Aysel
o sırada masaya oturmuş, Aysel şaşkınlıkla ikiliyi dinlerken, genç kız başını eğmişti.
Devran Umut’un yakasına yapıştı. Resmen burnundan soluyordu. Adamı tuttuğu yakasından kendine çekti.
“Demek bacın! Peki, kardeşin böyle bir yere satılıp dayaktan komalık olurken, erkeklere pazarlanırken neredeydin adi herif? Sen buraya gelip de kime hesap soruyorsun? Sen ne boktan bir adamsın!”
Hüzün endişeyle başını yerden kaldırdı ve durması için Devran’ın eline yapıştı.
“Bırak onu! Onun bir şeyden haberi yoktu. Burada değildi,” diye inledi çaresizlikle. Umut kızın bileklerindeki bandajı yeni fark etmişti. Devran’ı kendinden itti ve kızın avuçlarını elleri arasına aldı.
“Bunlar ne? Ne oldu sana? Susma Hüzün, Salim denen herifin anlattıkları doğru mu? Beni yeniden çıktığım deliğe göndermek istemiyorsan konuş.”
Hüzün ellerini çekmeye çalıştı ama Umut buna müsaade etmedi. Derin bir iç çekip Umut’un gözlerinin içine baktı.
“Salim sana ne anlattı bilmiyorum ağabey, beni buraya kumar borcu yüzünden o sattı. Kurtulmaya çalıştım ama kaçamadım… Ve…” diye kekelediği anda Devran lafa girdi.
“Onunla ben birlikte oldum. Ben böyle bir şey olduğunu bilmiyordum ve çok içkiliydim. Öğrendiğim anda çok geç olmuştu ve Hüzün buna dayanamayıp intihara kalkıştı,” sözlerine devam edeceği sırada Umut yerinden kalkıp Devran’ın boğazına yapıştı. Adamın pişkinliği karşısında neredeyse küçük dilini yutacaktı. Adam karşısına geçmiş, marifetmiş gibi yaptıklarını anlatıyordu.
“İlk önce seni öldüreceğim adi herif, sonra gidip o Salim denen şerefsizi!” Öfkeli ses tonu Hüzün’ün telaşla yerinden kalkmasına yetti. Bu defa Umut’un koluna yapıştı.
“Lütfen ağabey o benimle evlenecek, başkası bana dokunmasın diye her gece buraya geliyor. Benim buradan kurtulmamın tek yolu o! Yeniden hapishaneye mi dönmek istiyorsun?” Umut’un delirince neler yapabileceğini iyi biliyordu. Korku dolu gözleri ikiliyi şüpheyle süzdü. Hâlâ ayrılmamışlardı.
“Hüzün doğru mu söylüyor?” diye tısladı dişlerinin arasından.
Devran kolaylıkla Umut’tan kurtulabilecek olmasına rağmen bunu yapmamıştı. Başını sallamasıyla Umut ellerini çekip, sandalyeye oturmuş başını ellerinin arasına almıştı. Dolu dolu gözleriyle genç kıza baktı.
“Seni koruyamadığım için üzgünüm,” diye fısıldadı. Cezaevinden çıkmasıyla ilk gittiği yer Hüzün’ün oturdukları ev olmuş, Salim’in
anlattıklarıyla adeta çılgına dönmüştü. Hüzün zorlukla tebessüm edip elini Umut’un eline uzattı.
“Sen burada olsan da bir şey değişmeyecekti ki, aynı evde değiliz sonuçta! O beni buraya gece getirdi ve çıkmam bir daha mümkün olmadı.”
“Siz beraber yaşamıyor musunuz?” diyerek başından beri sessizliğini koruyan Aysel söze girdi. Umut başını genç bayana çevirmiş, soruyu cevaplayan kişi olmuştu. “Ağabey dediğine bakma, biz kuzeniz. Ben uzun yıllardır cezaevindeydim.”
Hüzün gözlerini Devran’dan ayırıp Umut’a döndü, “Ne zaman çıktın ağabey?”
Bildiği kadarıyla daha bir yıla yakın zamanı vardı. “Dün çıktım ve seni görmek istedim ama Salim ve
annen evden kaçıp böyle bir yerde çalıştığını söyledi. Aslında başta söylememişti ama boğazına bıçağı dayayınca öttü her şeyi!”
Aysel ilgiyle gözlerini Umut’a dikmiş, ona bakmaktan kendini alamıyordu. Yanlış olduğunu bile bile gözlerini alamamıştı genç adamdan.
Hüzün’e söylediği doğruydu. Böyle yakışıklılar her zaman düşmezdi buralara.
“O iti öldüreceğim, bunu sana yaptığına pişman edeceğim!” Dün erken tahliye haberiyle cezaevi denen dört duvardan ayrılırken,
bir daha dönmemeye yemin etmişti ama hayat onunla adeta dalga geçiyor, o deliğe dönmesi için elinden geleni yapıyordu.
“Saçmalama ağabey, daha yeni çıktın. Ben Allah’a havale ettim ikisini de! Benim için bir delilik yapma lütfen! Benim küçüğüm nasıl iyi mi peki?” diye ekledi merakla. Buraya geldiğinden beri hiç haber alamamıştı küçük kardeşinden. Umut gelen soruyla bir an donup kalsa da çabuk toparlamıştı kendini. Hareketleri Devran’ın gözünden kaçmamıştı.
“İyi, iyi merak etme. Sadece seni özlemiş,” diyebildi acıyla.
Ses tonunun normal çıkması için uğraşmış, Hüzün’e bir şey belli etmemeye çalışmıştı. Hüzün kardeşinin iyi olduğunu duyunca rahatlamış, huzurla bir nefes çekmişti içine. Bu kadar olayı onun iyiliği için yaşamaya mahkûm olmuşken, ona bir şey olmasına dayanamazdı.
“Sen de bana söz ver ağabey lütfen, bir şey yapmayacaksın. Beni bu vicdan yükünün altına sokma,” diyerek kararlı bakışlarını Umut’a dikti. O sözü almadığı sürece pes etmeye hiç niyeti yoktu. Zaten iş işten geçmişti. Bu saatten sonra intikam alması neye yarayacaktı? Umut’un cezaevine yeniden dönmesinden başka hiçbir şeye yaramazdı.
“Ama…” diye başlayan Umut, Hüzün’ün yeniden söze karışmasıyla en sonunda tamam demek zorunda kalmıştı. Aysel yeniden söze girme ihtiyacı hissetti.
“Yukarı çıkmamız gerekiyor.” Umut yerinden kalkıp Devran’a baktı. “Seninle haberleşmek
isterim,” dedi gözlerini adamın gözlerinden ayırmadan.
Devran cebinden kartını çıkarıp adama uzattı ve ayağa kalktı. “Benim Hüzün ile konuşmam gerekenler vardı, çıktığınızda bolca görüşürsünüz zaten müsaade var mı?” diyerek Umut’tan cevap almak için bakışlarını ona çevirdi. Hüzün ile konuşacağı önemli bir şey olmasa da onunla aynı odada vakit geçirmek istiyordu. “O zaman ben gideyim,” diyen Umut’a yaklaştı ve sessizce
konuştu.
“Aysel’in ücreti zaten ödendi. En azından onunla odaya çık ki genç kadın bu akşamlık bari kurtulsun şu işten.” Umut bakışlarını kendine bakan mavi gözlere çevirdi, yavaşça başını sallamakla yetindi.
“Peki dediğin gibi olsun. Hüzün’ü en yakın zamanda buradan kurtarmanı bekliyorum. Yoksa ben her ne pahasına olursa olsun, gerekirse burayı ateşe verir yine kurtarırım,” diyerek kararlı bakışlarını Devran’ın yüzüne
dikti. Devran başını tamam anlamında eğip, elini Hüzün’ün beline koyarak kendine çekti ve yürümeye başladı. Hüzün beline temas eden elle irkilse de belli etmemeye çalıştı. Umut giden ikilinin arkasından baktı bir süre.
“Çok yakışıyorlar umarım bundan sonra bahtları çok iyi olur.” Umut bir müddet kadını dikkatle süzdü. “Umarım,” diye mırıldanıp
bakışlarını genç kadından çekmeden sözlerine devam etti. “Merak etmeyin sizinle bir şey yaşayacak değilim. Bu gece olsun rahat edin. Sanırım bunun için de beraber çıkmamız gerekiyor.”
Aysel, “Evet,” diye cevap verip Umut’u onaylamış, beraber yukarıya çıkmak için hareketlenmişlerdi.
Kazım oturduğu yerden bir saate yakındır izlediği kişilerin yukarı çıkmasıyla yanındaki korumaya döndü. “Şu Hüzün için gelen adam? Bugün üçüncü gelişi oluyor ve bu hiç hoşuma gitmedi. Şu adamı araştır bakalım neyin nesiymiş!” diyerek şüpheyle düşünceye daldı. Oldum olası böyle şüpheli adamlardan hoşlanmıyordu. Hele ki her defasında aynı kızı isteyen adamlara karşı daha
dikkatli yaklaşır, başına bela olmamaları için önlemini önceden alırdı. Adamdan gelecek bilgiler için bu gecelik ses çıkarmazken yarın neyin nesi olduğunu öğrenecek olmasının rahatlığı vardı üstünde.
Devran odaya girdikten sonra sessizce yatağın ucuna yerleşen kıza baktı. Öğrenmek istediği o kadar çok şey vardı ki onun hakkında. Bu gecesini tamamen onu yakından tanımak için kullanacaktı. Hüzün’ü ürkütmemek için köşedeki koltuğa oturmaya karar verip, oturduktan sonra yeşil gözlerini merakla Hüzün’ün üstüne çevirdi. Kırmızı elbisenin eteğini çekiştirip duran kızla dudaklarına yerleşen tebessüme engel olamadı.
“Sen bu elbiseyle rahat edemeyecek gibisin, istersen üstünü değiştir.”
Konuşmaya başlayıp rahatsız edici sessizliği sonunda bozmuştu. Hüzün eteğiyle uğraşmayı bıraktı ve bakışlarını adama çevirdi.
“Aslında iyi olur, bu kıyafet çok rahatsız!”
Yataktan kalktı, duvar dibindeki dolaba yöneldi. Devran duymak istediği sözleri duymuş, akşamdan beri kendini rahatsız eden sözleri dile getirmekte gecikmemişti.
“Madem bu kadar rahatsız oluyorsun, bir daha böyle dikkat çekici kıyafetler giyme! Bütün gece boyunca aç bakışlı heriflerin gözleri senin üstündeydi,” dedi rahatsız olduğunu vurgulayan bir ses tonuyla. Hüzün bir pijama takımı ya da ona benzer bir şey bulmak için dolapla amansız mücadeleye girmişken kızgın bir sesle başını dolaptan çıkardı ve gözlerini elini yumruk yapmış adama çevirdi. Kavisli kaşları hayretle yukarı kalktı. Alaycı ses tonuyla genç adama cevap vermekten kendini alamadı.
“Bilerek mi böyle bir şeyi giydiğimi sanıyorsun? Bu lanet dolapta düzgün hiçbir şey yok. Aysel Abla zorla giydirdi bu elbiseyi, ayrıca sen beni kıskanıyor musun?” Devran yerinden kalkıp Hüzün’ü dolaptan uzaklaştırdı ve bu defa kendi kıyafet aramaya başladı. Bu kız gözünün önünde bu şekilde durmaya devam ettikçe verdiği sözü tutamayacağından korkuyordu. Dolaptaki bütün kıyafetleri tek tek incelerken Hüzün’e de laf yetiştirmek için bir yandan da konuşmaya başladı.
“Ne münasebet seni neden kıskanayım Allah aşkına! Ben senin iyiliğin için söylüyorum.”
Dolabın en altına emanet gibi atılan pijama takımını eline aldı ve Hüzün’e uzatıp koltuğa oturmak için yerine geri döndü.
“Bu iyi! Kıskanmanı gerektirecek bir durum söz konusu değil çünkü!” diye sinirle söylenen Hüzün kıyafetini değiştirmek için banyoya yöneldi. Bir yandan elbisenin boynundaki bağını çözüyor, diğer yandan kızgınlıkla söyleniyordu. “Senin aklına uyanda kabahat Aysel Abla…”
O banyoda kendi kendine söylene dursun, Devran da içeride yerinden kalkmış sinirle odada tur atıyordu. “Kıskanmamı gerektirecek bir durum yokmuşmuş, bu kız benim değil başkasının nikâhına girecek sanki; gel de deli olma.”
Devran söylenmeye devam ettiği sırada Hüzün banyodan çıkmış, genç adamın tuhaf hareketlerini izliyordu. Ne söylediğini anlamayıp Devran’a biraz daha yaklaşmıştı ki, Devran hışımla döndüğü anda genç kızı fark etmedi ve çarpmasıyla birlikte küt diye yere düştüler. Hüzün belinde hissettiği acıyla gözlerini kapatırken Devran altındaki kıza dehşetle bakıyordu.
“İyi misin?” Hüzün üstündeki ağırlığa önce bir anlam veremedi. Kulağının dibinde duyduğu sesle gözlerini hızla açtığı gibi Devran ile burun buruna geldi.
“Hey sen üstümde ne yapıyorsun?” diyerek bağırmasıyla Devran iyi olduğuna emin olmuş, dalga geçer gibi keyifle mırıldanmıştı.
“Hiç! Buradan odanın eşsiz açısı nasıl görünüyormuş diye merak ettim. Asıl sen arkamda gizli gizli ne yapıyordun?”
Hüzün bu yakınlıktan rahatsız olmuşçasına elini Devran’ın omuzlarına koydu ve adamı itmeye çalıştı.
“Önce üstümden kalksan da, beş çayı sohbetimize öyle devam etsek, ne dersin?”
Devran yüzündeki gülümsemeye engel olamadı. Hüzün’ün yüzüne biraz daha yaklaştı.
“Bana bu kadar yakın olmak heyecanlandırıyor mu yoksa seni? Kalbinin atışlarını bedenim de hissediyorum,” diye mırıldandı.
Hüzün sinirle gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Devran’a yaptığı işkenceden habersiz, nefesini geri bıraktı. Devran kızın yakın mesafedeki dudaklarına takılı kalmıştı. Hızlanan kalp atışları Hüzün’ün dikkatini çekmişti. Bu kez genç kız tebessümüne engel olamadı. Bu yakınlık onu heyecanlandırmaktan çok o geceyi hatırlatıyor ve duygularının birbirine karışmasına sebep oluyordu.
“Kalp atışlarını bedeninde hissetmenin sebebi o hızlanan atışların senin kalbinden gelmesi olmasın sakın? Artık kalk üstümden lütfen ve dudaklarıma bakmaktan vazgeç!” diyerek ekleme yapmak zorunda kaldı.
Devran hızla kalkıp Hüzün’e kalkması için elini uzattı. Aldığı cevaba oldukça bozulmuş, tek kelime etmemişti. Hüzün uzatılan eli tuttu ve yavaşça kalktı. Bir yandan da kalbinin sakinleşmesi için yavaş yavaş nefes alıyordu. Okuldan eve her gün koşarak dönmesine, o dik merdivenleri hızla çıkmasına rağmen kalbinin bu kadar hızlı attığına hiç şahit olmamıştı. Düşünceli hâliyle yatağa yeniden oturup, sırtını başlığa dayamış hâlâ yavaşlamayan kalbiyle kaşlarını çatarak sol göğsüne bakmıştı. Koltuğa oturan Devran’ı fark edince bütün gece orada rahatsız olacağını düşündü. İki kişilik yatağın sağına doğru biraz daha kaydı.
“Orada bütün gece rahat oturamazsın, hem bütün gün çalışmışsındır. Gel buraya en azından ayaklarını uzat.”
Devran şaşkın bakışlarını kızın yüzüne dikti. Ciddi olup olmadığından emin olmak istercesine bir süre süzdü. Herhangi bir alay görmeyince hiç itiraz etmeden yatağın sol tarafına yürüdü, ayakkabılarını çıkarıp Hüzün gibi sırtını başlığa dayadı. Biraz daha yan dönüp başını Hüzün’e çevirdi. Biriyle tanışma sohbeti yapacak bir ortamı paylaşmıyorlardı belki ama ikisi de birbirini yakından tanımaya istekliydi.
“Bana kendini anlatsana, seni tanımak istiyorum.”
“Ne bilmek istiyorsun ki?”
Devran genç kızın anlatmaya pek istekli olmadığını anlayınca soru sormayı tercih etti.
“Mesela, bu Umut ne taraftan akraban oluyor, bahsettiğin küçüğüm dediğin kişi kim? Annen üvey babanın yaptıklarına neden karşı çıkmadı? Bunun gibi bir sürü daha soru sorabilirim Hüzün ama seni sıkmak ya da üzmek istemiyorum. O yüzden ne kadarını istiyorsan o kadarını anlat. Senin neler yaşadığını bilmem gerekiyor. Sonuçta buradan çıkınca evleneceğiz. Evleneceğim kadının geçmişini, hayatını bilmeliyim,” diyerek merak dolu bakışlarını genç kızın yüzünden ayırmadan bakmaya devam etti.
Hüzün, Devran’a hak verdi ve anlatmaya başladı. “Ben babamı tanımıyorum, onun hakkında tek bildiğim şey annemle ilişkisi varken başkasıyla evli olduğu ve oldukça zengin biri olduğu. Onu tanımıyorum ve adını bile öğrenemedim. Annem bana hamileyken onu terk etmiş ve annem de Salim ile evlenmiş. Umut dayımın oğlu, dayım hayatta değil onu kaybettik zaten hayatta olsa annem bu kadar kötüleşemezdi. Ve Umut yedi yıl önce eşini öldürdü,” diyerek derin bir nefes aldı ve dehşetle kendine bakan Devran ile yeniden konuşmaya devam etti.
“Öyle bakma o aslında kötü biri değil ama o gün delirmiş. Ben çok iyi hatırlamıyorum, o zaman on yaşındaydım. Eşini evde başka erkekle yakalayınca kendine hâkim olamayıp dövmeye başlamış. Kadının başı pencereye sert bir şekilde çarpınca camlar yüzünden boğazı ve damarı parçalanmış. Neyse böyle işte… Küçüğüm dediğim kişi de erkek kardeşim yani üvey, babası Salim denen o adam. Bu hayatta korumak istediğim tek varlık o, daha altı yaşında ve hasta. Aslında iyi bakılsa büyük bir hastalığı yok ama bakmıyorlar işte,” dedi gözleri dolarak, cümleleri burada kesilmiş gözyaşları usulca süzülmeye başlamıştı. Anlatmak kendisini rahatlıyordu ama hatırladığı annesiyle sesi nefretle gölgelenmişti.
“Annem yani o kadın, Salim ile birlikte çok değişti. Yani Umut öyle diyor çünkü ben bildim bileli böyle... Ne bana, ne de kardeşime annelik yaptı. Ben Salim’den dayak yerken hep sessiz kaldı. Bir kere olsun beni korumadı, çoğu gece iki kardeş aç yattık umurunda olmadı. O, Salim’den bile daha kötü biri! Ben… Ben bir gün anne olursam asla çocuğuma böyle davranmayacağım,” diyebildi kesik kesik hıçkırıkları arasında. Devran kızı kendine çekip sarılırken, Umut’tan o adresi öğrenip o kadına hesap sormaya yemin etti.
“Tamam, anlatma daha fazla,” diye fısıldadı. “Özür dilerim seni üzmek istemedim. Çok özür dilerim. Lütfen ağlama! Sana söz veriyorum bundan sonra sana kimsenin acı çektirmesine izin vermeyeceğim. Senin kılına bile zarar veremeyecekler bundan sonra!”
Hüzün başını gömdüğü göğüste gözyaşlarını akıtırken, başını kaldırıp Devran’ın gözlerine baktı.
“Biliyorum senden çok şey istiyorum ama buradan çıkabilirsem eğer, küçük kardeşimi o cehennemden kurtarıp yanımıza alır mıyız? Orada yaşamaya devam ederse, hastalığı onu benden alacak. Bakılmadıkça daha kötü oluyor.”
Devran Hüzün’ün gözyaşlarını parmaklarıyla sildi ve tebessüm ederek ona baktı. Onu bir kez olsun gülümserken görmek istiyordu ve bunun için her şeyi yapabilirdi. “Elbette. Sen daha fazla ağlama yeter ki! Hem ben küçük çocukları çok severim.”
Hüzün ellerini yüzündeki ellerin üstüne koydu. Mutluluk dolu bir sesle, “Teşekkür ederim!” diye fısıldadı. Heyecanına engel olamayıp Devran’ın boynuna sarıldı. “Çok teşekkür ederim. Rabbim iyi ki karşıma seni çıkardı. Sen böyle iyiyken sana olan nefretim yok olup gidiyor. Sen bana bu kadar iyi davranırken, senden nefret etmek imkânsız! İyi ki karşıma çıkan kişi sen oldun.”
Devran yatakta neredeyse üstüne yakın mesafede kendine sarılmış kızla ne yapacağını şaşırmıştı. Söyledikleri kalbinde yeniden bir umudun yeşermesine neden oldu. Günler önce soldurduğu umutları, bu kez birkaç cümleyle yeniden canlandırmıştı. Kendi kendine içinden söylediği sözler yüzünde bir tebessüm oluşturdu.
“Asıl ben Rabbime teşekkür ederim. Senin gibi temiz kalpli birini benim karşıma çıkardı. Seni kimsenin üzmesine asla izin vermeyeceğim. Kendimin bile...” Devran bu sözleri kendine fısıldarken kendinden çok emin konuşuyordu. Kaderin önüne çıkaracağı engellerin farkında değilken, büyük sözler vermesi ileride kendi canını da yakacaktı.