Bazen boşanmak iyidir

1342 Words
Yeni yüzlerle tanışmak Halide'ye huzurlu hissettiriyordu. Öğrencileriyle sohbet etmek şakalaşmak edebiyat hakkında uzun uzun konuşmak iyi geliyordu ona. Cemil'le yaşadığı karanlık günlerinde özlemini duyduğu gece gündüz hayalini kurdugu hayata sahipti artık. Göğsünün mutlulukla kabardığını hissetti. Bir de Ayperi onun hayatına dahil olsa ne güzel olurdu. Kızının ondan neden nefret ettiğini çözemiyordu. Ergenlik döneminde çocukların ebeveynlerinden nefret ettiklerini çeşitli makalelerden okumuştu. Hatta geçen gün bindiği otobüste anne kızın ağız tartışmasına şahit olmuştu. Kızın annesine öfkeyle el kaldırdığı sonra da küfür edip elini geri indirdiğini görmüştü. Belki Ayperi'de ergenlikten dolayı böyleydi. Kızını psikoloğa götürmek istediğini açıklamıştı Cemil'e. 'Ayperi seni dinler Cemil kızımızı ikna et birlikte psikoloğa götürelim onu' demişti. Cemil sinirle gülüp 'Ayperi deli değil çok istiyorsan kendin görün psikoloğa. Sorun kızımızda değil sende Halide' demiş telefonu kapatmıştı yüzüne. Saat dolunca sınav kağıtlarını topladı Halide. Birkaç öğrencinin yetiştiremediğini görünce geri dönüp "Sınavı bitirenler çıkabilir" dedi. Diğer çocuklar sınavı bitirene kadar çantasından Reşat Nuri Güntekinin Acımak adlı romanını çıkardı. Kendi kendine "İyi ki kitaplar var" diye mırıldandı. Mürşit Efendinin ve Zehra Öğretmenin dramatik hayatlarını düşündü. Namuslu dürüst bir baba ve babasını ölümünden sonra tanıyan Zehra Öğretmen.. Çoğu zaman içinde kanayan bir yara varmış gibi hissediyordu bu romanı okurken. Bazen 'Ayperi'de beni öldükten sonra mı anlayacak?' Derken buluyordu kendini. "Bitti hocam bize zaman tanıdığınız için teşekkür ederiz" Halide şaşkınca baktı öğrencisine. Bir iki saniye öylece baktı. Kendine gelip sınav kağıdını alıp ayaklandı birden. Telefonu çalınca "Efendim Suna" dedi. "Abla gelinlik bakmaya gidecektik ya hani unuttun mu?" Elini alnına götürüp "Bugün biraz dalgınım Suna. Bir dersim daha var çıkışta yanına gelirim" "Geç olur öyle ben yanına gelirim okulun karşısındaki kafede buluşuruz seninle." "Murat gelmeyecek mi?" "Abla adam cinayet bürodan mesai saati belli değilki. Perihan anneyle Zerda da gelecek benimle" Kardeşinin, kaynanasını anne diye benimsemesi hem çok hoşuna gitti hemde içini burktu. Suna altı yaşındayken anneleri ölmüştü. Halide o zaman Suna'yı yanına almak istemiş Cemil öfkeyle karşı çıkmıştı. Daha annelerinin kırkı çıkmadan babaları evlenmişti. Üvey annelerinin Suna'yı birkaç kez tokatladığını duyduğunda oraya nasıl gittiğini bilmiyordu Halide. Babasına bunun hesabını sormuştu. Babası da 'Rezan kötü bir anne değil Suna bir daha yaramazlık yapmasın diye tokat atmıştır. Hem iki tokattan ölecek değil ya' demiş kızını evden kovmuştu. O gün bindiği araba kaza yapmış ömrünün sonuna kadar felçli kalmıştı babaları. Rezan kocasının ömrü boyunca yatağa bağlı kalacağını duyunca açıklama yapma gereği duymadan kocasını terk etmişti. Belkide küçük Suna'nın ahını aldı diye bunları yaşamıştı babaları. Halide, babaları olarak değil insan olduğu için acımıştı ona. O yüzden Fazıl'ın karısına, babasına ve Suna'ya baksın diye her ay para yatırmıştı. "Abla orda mısın?" Halide silkinip "Tamam canım sonra görüşürüz" dedi. "Ses çıkmayınca bir şey oldu sandım" "Ben iyiyim merak etme. Hamilesin oturup kalkmana dikkat et topuklu ayakkabı giyeyim deme sakın" Suna gülüp "Murat hepsini sakladı bile valla aradım durdum yok bulamadım. Ayakkabılarımı doğumdan sonra gün yüzüne çıkaracağını söylüyor beyefendi" dedi. Halide sesli güldü "İnşallah hep mutlu olursunuz bir tanem" deyip telefonu kapattı. İkinci dersteyken "Ünlü şairimiz olan Cemal Süreya'nın 'Dostoyevski okudum. O gün bugündür huzurum yok. Biyografim bu kadar.' dediği Dostoyevski'yi okuyanlar var mı aranızda? Kimdir bu Dostoyevski?" Diye sordu Halide öğrencilerinin yüzlerine bakıp. Öğrenciler el kaldırınca, Halide "Sırasıyla anlatın çocuklar" dedi. "Suç ve Cezanın yazarı." "Kendisi Rus bir romancı" "Karakterlerinin iç dünyalarını, ruh hallerini en iyi anlatan yazar" "Sarhoş bir baba ve hasta bir annenin çocuğudur." Öğrencilerden biri "Hocam peki siz ne kadar tanıyorsunuz Dostoyevski'yi?" diye sordu. Halide masanın üstüne oturup "Cenazesinde otuz bin kişinin tabutunun arkasından gittiğini biliyorum. Bunu okuduğumda tüylerim diken diken olmuştu çocuklar. Dostoyevski'den bir alıntı yaparak kapatalım sohbetimizi" "Bir aslanı gün boyu takip etseydiniz ve aslanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız günün sonunda bu aslanın bir ceylan yakalayıp yemesi sizi mutlu ederdi..." Aynı hikayeyi ceylanı takip ederek başlasaydınız ve ceylanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız günün sonunda bu ceylanın bir aslan tarafından yenmesi sizde bir öfke uyandırırdı... Yani başlangıç noktasını farklı seçersen, aynı olay kişide iki farklı yargı oluşturabilir. Bu yüzden kişinin içindeki adalet duygusu hangi hikayeyi ne kadar süreyle takip ettiğine bağlıdır." Sessizlik çöktü bütün sınıfa. Zil çalınca bile kimse kıpırdamadan oturdu yerinde. Dostoyevski ne anlatmak istiyordu bize? Ya da biz ne anlıyorduk? "Bakın çocuklar. Hepimiz bazen eğlenceli, romantik, çerezlik dediğimiz kitapları okuyabiliriz okumalıyız da. Ama hiçbir zaman Dünya edebiyatından vazgeçmeyin. Çünkü kalıcı olan onlar. Klasikler ebedidir ve hiçbir zaman değerini yitirmezler." Dedi Halide "Yarın yine görüşürüz" ~~~~~~~~~ Suna'yla kafede buluştular. Perihan soğuk içecek ısmarladı onlara. Gelini gazlı içecek istediğinde müdahale edip "Hamilesin kızım gazlı içeceklerden uzak dur" demişti kesin bir dille. Suna dudak büküp meyve suyu içmekle yetinmişti. İlk hamileliğinden midir bilmiyordu ama hiç dikkat etmiyordu yediğine içtiğine. Daha doğrusu neyin yararlı neyin zararlı olduğunu bile bilmiyordu. Kaynanası ondan çok düşünüyordu bebeğini. Bu düşünce Suna'nın gülümsemesine yol açmıştı. Gelinlikçide on taneden fazla gelinlik giyip çıkarmıştı Suna. Halide ve Zerda onun giyinmesine yardım etmişlerdi. En son düşük omuzlu, kabarık prenses modeli gelinliği kiralamaya karar verdi Suna. Gelinliğin altına taş işlemeli sandalet ayakkabı aldı. Perihan, Suna'nın babasının evinden hiçbir şey almadan çıktığını bildiği için onu giyim mağazasına götürdü. Çeşit çeşit elbiseler, etekler, pantolonlar iç giyimler gelinine ne lazımsa almıştı. Taksiye binecekleri sırada Halide "Suna ben Esma teyzeye bir uğrayım. Hem düğüne de davet etmiş olurum" dedi. "Tamam abla" ~~~~~~~~~ Esma teyzenin evine gittiğinde Berna bebeği kucaklayıp öpücüklere boğdu Halide. "Kucağına yakıştı bebek" Halide seslice güldü. "Gülme kader bu Ayperi'den başka çocuklarında olur belki" "Neyse ben gideyim. Bu hafta düğüne gel mutlaka" "Geleceğim" Halide çıkacağı sırada, Esma "Giderken Berna'yı dayısına bırakır mısın Halide. Benim dizler koptu valla" "Olur bırakırım da dayısı evde midir sence?" "Birkaç saat sonra çıkacağını söylemişti. Berna'yı görmek istediğini söyledi sen gelmeden hemen önce" Berna'yı kucağına alıp çıktı Halide. Karşı apartmana girdi. Rıza'nın kapısının aralık olduğunu gördü. Hafifçe vurup "Kimse yok mu?" Diye seslendi. "Kapı açık" Halide gergince "Anladık kapı açık da müsait misin?" Diye soludu. Bir elin kapıyı tamamen açtığını gördü. Yüzü tıraş köpüğüyle kaplı, bir elinde de tıraş bıçağı vardı Rıza'nın. Üstünde siyah atlet vardı. Halide utanıp hışımla gözlerini yere dikti. Belinde silahı ve rozeti gördü. "Özür dilerim Esma teyze Berna'yı sana getirmemi söyledi de" Halide'nin yüzünün kıpkırmızı kesildiğini alnında minicik ter damlacıklarının belirdiğini gördü Rıza. Onu daha fazla utandırmamak için çevik bir hareketle geri dönüp "Ben tıraş olana kadar içeri geçip Berna'ya bakar mısın?" Dedi. Halide kararsızca ve birazda gönülsüzce adımını içeri attı. Az önceki görüntü kanını kaynatmıştı. Yanaklarının hâlâ yanmakta olduğunu ayrımsadı. Avuçlarının içini ter başmıştı. Ayakta ne yapacağını bilmez bir halde dururken orta sehpanın üstünde Sabahattin Ali'nin romanını gördü. Pencerenin dibindeki masada antika olduğu belli olan gramafonu yeni fark ediyordu. Masadaki plak kutusunun içini merakla inceleyip Müzeyyen Senar'ın adını okuyunca gözleri aydınlandı birden. Plağı alıp gramafonun üstüne yerleştirdi. Kimseye etmem şikayet şarkısı tüylerini ürpertti birden. Geri dönüp sehpaya eğilip romanı eline aldı. Aynı anda Rıza'nın odaya girdiğini gördü. "Senden izinsiz açtım müziği" Halide'nin mahçup yüzüne bakıp "Suç değil ya" diye konuşup Berna'yı kucağına aldı Rıza. Halide utandı birden "Ben gideyim" dedi. "Madem müziği açtın bitene kadar dinle" Koltuğa oturdu Halide. Adamın yeni tıraş olmuş kemikli yüzüne bakınca göbek çukurunda alevlenmeler boy gösterdi. Tıraş losyonun ferahlatıcı kokusu odayı doldurdu. "Sabahattin Ali'nin romanları güzeldir" dedi birdenbire. Hayatında ilk defa ne konuşacağını bilemiyordu. Dizlerinin titremesine anlam veremiyordu. Yorgun bir sesle "Zaten güzel olmasaydı Selma okumazdı. Kitaplar, gramafon ve plaklar şu pencerenin pervazındaki kaktüsler hepsi Selma'ya aitler. Bu sabah onun evinden getirdim bunları." dedi Rıza. Halide diyecek hiçbir şey bulamadı. Ölüm gidene değil ardında kalana zordu. Yıkım büyüktü. Her ölüm ardında kalını çaresiz bırakırdı. İnsan yarım yaşardı. "Kahve içer misin?" "Olur" Rıza kucağında Berna'yla mutfağa gitti. Kahve makinesine kahveyi atarken "Nasıl içersin?" Diye seslendi. "Sade" Rıza Berna'ya bakıp "Gördün mü ikimiz de sade içiyoruz" dedi. Berna keyifle kıkırdadı. Rıza başının tepesini öpüp raftan fincanları alıp tepsiye koydu. Kahvenin pişmesini beklerken "İyi ki varsın Berna. Sende olmasan ne olurdu halim" diye mırıldandı. "Eline sağlık" "Afiyet olsun" Birlikte kahvelerini yudumlarken "Esma teyze senin neyin oluyor akraba falan mısınız?" "Hiçbir akrabalığımız yok ama Esma teyze ben evliyken yalıda yanımızda çalışıyordu. Aşçıydı" Küçük bir şaşkınlık yaşadı Rıza "Evliyken derken boşandın mı?" Bir an deli bir istekle öyle olmasını diledi. "Boşandım" Nedenini bilmeden içi mutlulukla kabardı birden. Umutlu ve hevesliydi. "Bazen boşanmak iyidir" dedi "Hatta iyileştiricidir" diye ekledi. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD