Güneş her zamanki gibi yeni bir gün için saklandığı dağların arasından kendini göstermişti. Kimi için güzel bir güne, kimisi içinse kâbus gibi bir güne uyandırıyordu.
Berzan Ağa perdenin arasından sızan güneş ışınlarıyla birlikte gözlerini yeni bir güne açmıştı. Kendini yatakta esnettikten sonra komodinin üzerindeki telefonuna uzanıp saate baktı. Saatin yedi olduğunu görmesiyle yataktan çıkıp banyoya doğru ilerlemeye başladı. Banyoda ihtiyaçlarını giderdikten sonra banyodan çıkarak giyinme odasına doğru yöneldi.
Berzan Ağa giydiği takım elbiseyle aşağıya kahvaltıya inmeye başladı.
Bu konakta her şeyin saati ve zamanı vardı. Mesela herkesin tam saat sekizde kahvaltı masasında olması gerekiyordu. O saatte kahvaltıya inmeyen kişi öğlen yemeğine kadar aç kalırdı. Bu onların nezdinde gelenek hâline gelmişti. Eski atalarından beri böyle devam ediyordu.
Sofrada herkes yerini almış Berzan Ağa'yı bekliyorlardı. O gelmeden kahvaltı yapılmazdı. Çünkü Berzan Ağa evin ve Mardin'in ağasıydı. Kısacası ona karşı saygıda kusur edilmemesi gerekiyordu.
Berzan Ağa avluya kurulmuş kahvaltı masasının baş köşesine geçerek oturdu. Annesi de diğer baş köşede yerini almıştı. Diğer kardeşleri ve yengesi de yerlerine geçmişti. Üç tane kardeşi vardı: iki erkek bir kız. Her birinin isimleri sırasıyla Azat, Asaf ve Gül'dü. En küçükleri Gül'dü, evin biricik kızıydı. Aralarında Azat tek evliydi. Sevdiği kadın Rojda ile evlenmiş, şimdi de aşklarının meyvesini bekliyorlardı. Rojda iki aylık hamileydi.
Berzan Ağa "Afiyet olsun." diyerek kahvaltıya başladığı anda diğerleri de Berzan Ağa'nın komutuyla kahvaltıya başladılar.
Esma hanım elinde taşıdığı çaydanlıkla birlikte sofraya doğru ilerledi. Sofraya varınca sofrada bulunan aile üyelerinin çaylarını tazelemeye başlamasıyla Emine Hanım konuşmaya başladı. "Esma senin kızın Maria ne zaman gelecek?" diye sordu. Bilerek böyle bir soru sormuştu çünkü oğlu Berzan'ın Maria'yı daha fazla beklemesini istemiyordu.
Berzan Ağa duyduğu isimle anında bakışlarını tabaktan çekerek annesine baktı. Annesinin ne yapmaya çalıştığını az çok tahmin edebiliyordu.
Esma hanım duyduğu soruyla şaşırmıştı. Emine Hanım'ın neden böyle bir soru sorduğunu anlamamıştı çünkü daha önce kızı hakkında hiçbir soru sormamıştı. "Daha dün Maria ile konuştum Hanımım. Ne zaman geleceği belli değilmiş. Bugünlerde gelecek ama, öyle söylemişti." diyerek cümlesini bitirdi.
Berzan Ağa sözde kahvaltı yapıyordu ama kulağı pür dikkat kadının söylediklerini dinliyordu.
Emine Hanım "Anladım." diyerek Esma hanımı göndermişti. Şimdi de oğluna kara kalem çekmiş olduğu gözleriyle bakarak ima ile göz kırpmıştı.
Berzan Ağa annesinin kendisine göz kırpmasıyla sofradan kalkarak "Azat ve Asaf, ikiniz şirkete geçin. Ben geç geleceğim. Birkaç işim var." Kardeşlerinin cevap vermesini beklemeden sofradan uzaklaştı. Sofradaki herkes ne işi olduğunu gayet iyi anlamıştı ama ses etmediler. Berzan Ağa yine kader belirlemeye gidiyordu.
Emine Hanım oğlunun arkasından gururla bakarak kahvaltısına kaldığı yerden devam etti. Oğlu hak edene hak ettiği gibi davrandığını biliyordu. Ve Emine Hanım'a göre bunda hiçbir şekilde yanlış yoktu.
Berzan Ağa arabasına binerek depoya doğru sürmeye başladı. Uzun zamandır Veysel şerefsizini arıyordu ve sonunda şerefsizi bulmuştu. Bugün Veysel'in son günüydü.
Depoya varmasıyla arabasını boş bir araziye park edip arabadan indi. Depo önündeki adamlar Berzan Ağa'nın geldiğini görünce ceketlerinin önlerini iliklediler. Kosakaca Ağa'ya karşı saygıda kusur etmek istemiyorlardı. Zira Emine Hanım, oğluna saygıda kusur edenleri ağır bir şekilde cezalandırırdı. Bundan dolayı Emine Hanım'ın gazabına uğramak istemezlerdi.
Karanlık, rutubetli ve pis kokan korkunç depoda sadece iki farklı ses duyuluyordu. Biri ağzı kapatılmış Veysel'in boğuk çıkan sesi. Diğeri ise Berzan Ağa'nın yürürken ayakkabısının çıkardığı tok seslerdi.
Katil yavaş adımlarla avına doğru yaklaşıyordu. Tam önünde durarak "Sonunda seni buldum pezevenk. Demek bana ihanet edersin haa?" Sessiz ama korkunç bir ses tonuyla konuşmuştu. Veysel ise ağzına bağlanmış olduğu bezden dolayı tuhaf mırıltılar çıkarıp duruyordu. Geceden beri durmadan ağlayıp durduğu için gözleri kan çanağına bürünmüştü. Berzan Ağa'nın kendisine ne yapacağını az çok tahmin edebiliyordu. Çevresinden duyduğu ve öğrendiği kadarıyla ne kadar gaddar olduğunu biliyordu.
Berzan Ağa adamlarına dönerek "Açın pezevenkin ağzını." dedi.
Depodaki adamlardan biri Veysel'in ağzını açmaya giderken Berzan Ağa da işkence aletlerine doğru adımlamaya başlamıştı.
Veysel'in ağzı açılır açılmaz "Ağam yalvarırım af... Affedin beni. Bir hata yaptım. Mağdur görün ağam." Konuşması biter bitmez çocuk gibi ağlamaya başlamasıyla Berzan Ağa "Bir hata mı? Sence sen sadece bir hata mı yaptın?" diyerek elinde bulunduğu keskin bıçakla Veysel'e doğru yürüdü.
Veysel, Berzan Ağa'nın elinde gördüğüyle daha çok ağlamaya başlamıştı. Korku onu bu hâle getirmişti. "Sadece bir hata yapmış olsaydın, doğrudan gırtlağını keserek sana daha fazla acı çektirmeden öbür dünyaya boylatırdım." Berzan Ağa konuşurken bıçağı Veysel'in gırtlağına doğru tutmuştu.
Veysel "Ağam... Ağam yal... Yalvarırım ağam affedin, hata ettim. Çocuklarım var benim. Merhamet edin ağam." Veysel biliyordu merhamet etmeyeceğini sadece şansını denemek istiyordu.
Berzan Ağa "Demek senin çocukların var heee? Onun için mi küçük bir kız çocuğuna tecavüz ettin, şerefsiz?" diyerek suratına yumruğu geçirmişti. Durmadan yumruk atmaya devam etti. En sonunda Veysel'in bayılacak duruma geldiğini anlayınca durdu. Ayık olsun ki, üzerinde uygulayacağı işkenceleri daha fazla hissetsin diye durmuştu.
Adamlarına dönerek "Naylon poşetlerini getirin." diye emir verdi. İçlerinden biri kekelemesine engel olamadığı sesiyle "He... Hemen ağam." diyerek oradan uzaklaştı.
Naylon poşetlerin gelmesiyle Berzan Ağa'nın dudakları sinsi bir şekilde tek bir yana doğru kıvrıldı. Veysel öylece durmuş, kendine olacakları bekliyordu. Sona geldiğini anlamıştı. Kaderden kaçılmaz dedikleri bu olsa gerek diye düşünmeden edemedi.
"Naylonu eritip getirin."
Birkaç dakikanın ardından naylonlar lav gibi eritilmiş bir şekilde Berzan Ağa'nın önüne getirildi. Berzan Ağa kaptaki eritilmiş naylonu büyük demir şırınga ile çekerek "Pezevenkin ağzını aralayın." Son derece korkutucu sesiyle emrini vermişti.
Depodaki birkaç adam Veysel'e doğru ilerleyerek ağzını zorda olsa açmaya başladılar. İçeride bulunan adamların çoğu korkuyla Berzan Ağa'nın yapacaklarını bekliyorlardı. Veysel ise yarı baygın olduğu için engel olamıyor, sesini çıkaramıyordu.
Berzan Ağa elindeki eritilmiş naylon dolu demir şırıngayı beklemeden hepsini Veysel'in ağzının içine doğru akıtmaya başladı. Veysel ağzından boğazına doğru yoğun bir şekilde hissettiği acıyla büyük bir vaveyla koparmıştı. Resmen ölüp ölüp dirilmişti. Ağzından boğazına doğru akan eritilmiş naylon poşet canını fazlasıyla yakmış, âdeta bu acıdan dolayı ölmek istemişti.
"Bu ceza siktiğimin dilini kullanarak bana ihanet ettiğin içindi." Kükredikten sonra arkasına dönerek işkence aletleriyle dolu olan masanın yanına geldi ve en keskin bıçaklardan biri olan bıçağı eline aldı. Eline aldığı bıçakla birlikte yavaş bir şekilde avına doğru yaklaşmaya başlarken "Ve şimdi bu vereceğim ikinci ceza ise on yaşındaki küçük kız çocuğuna tecavüz için." Adamlarına tekrar dönerek "Onu soyun" dedi tehlike barındıran sesiyle.
Berzan Ağa karşısında tamamen çıplak kalmış ve tir tir titreyen adama bakarak "Madem bu kadar korkuyorsun neden hata yaptın sikik herif?" diye âdeta gürledi. Karşısındaki adam ise yanmış olduğu ağzından dolayı sesini çıkaramıyor, acı bir şekilde inliyordu.
Berzan Ağa kesinlikle acıma barındırmayan bir sesle "Eee ne yapalım şimdi sana?" dedi. Veysel'den cevap beklemiyordu. Sadece öylesine sorulan bir soruydu.
Berzan Ağa alay barındıran birsestonuyla "Bamya kadar olan sikini rahatlatmak için mi küçük bir kıza tecavüz etmeye kalkıştın?" Sözlerinden sonra depoda gür bir kahkaha sesi yankılandı. Veysel acıdan dolayı söylenen şeyleri anlamıyordu bile.
Berzan Ağa kaldığı yerden tekrar konuştu. "Ama sen hiç merak etme, ben senin o olmayan sikinle bir güzel ilgileneceğim." Elindeki bıçakla Veysel'e doğru ilerlerken konuşmuştu.
Berzan Ağa "Eldiveni mi getirin." dedi. Depodaki adamlar Berzan Ağa'nın ne yapacağını az çok anladıklarında kaskatı kesilmişlerdi. Daha önce böyle bir şeyi hiçbir şekilde yapmamıştı çünkü.
Berzan Ağa kendisine getirilen siyah eldivenleri eline geçirerek bıçağı tekrar eline aldı. Veysel ne olduğunu hâlâ anlamıyordu. Çünkü hâlâ bir önceki verilen cezanın etkisindeydi.
Berzan Ağa, Veysel'in bağlanmış olduğu sandalyenin önünde diz çökerek önündeki etrafı kıllı ve küçük olan cinsel organı kökten eliyle kavrayarak gözünü bile kırpmadan kökünden kesti. Veysel cinsel organında hissettiği acıyla ağzından daha önce hiç bu kadar acı dolu bir çığlık çıkarmamıştı. Âdeta depoda Veysel'in acı dolu çığlıkları yankılanıp duruyordu. Depodaki adamlar korkuyla Berzan Ağa'ya bakıyorlardı. Birçok insana işkence ettiği için tanıklık etmişlerdi. Fakat Berzan Ağa'nın bugünkü yapmış olduğu işkence fazlasıyla ağırdı.
Berzan Ağa "Ona dokunmayın, kan kaybından gebersin gitsin şerefsiz." dedi.
Deponun çıkışına yönelerek "Bana temiz bir takım elbise getirin. Hem Ahmet nerede? onu arayın çabuk gelsin." Sert bir ses tonuyla konuştuktan sonra oradan ayrıldı. Bunca saat Veysel'e işkence ederken izlendiğini bilmeden.