3.Bölüm "Burası Taranacak"
“Elis Akdağ, Pamir Karaaslan'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
Yıllarca düşünseydi evleneceği kişiyi böyle bir insan hayal edemezdi. Şuan oturduğu nikah masasında ömrü boyunca tahmin edemeyeceği türde bir canlı oturuyordu. İnsan diyebilmek onun için çok zordu. Bakışları, düşünüş tarzı; vahşi bir hayvandan farksızdı. Tüm duyguları hayatının bir bölümünde aldırılmış gibiydi.
"Evet." Dedi hafif ses tonuyla.
Pamir'in işkencelerine pes etmiş, evlilik teklifine boyun eğmek zorunda kalmıştı. Neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Neden buradaydı? Niçin bir mafya kabadayısıyla nikah masasındaydı? Ve bunun sorumlusu kimdi?
Ailesi kendi halinde insanlardı. Annesi Piramit adlı şirkette uzun zamandır sekreterlik yapıyordu. Babasıysa üniversite öğretim görevlisi bir profesördü. Böylesine sıradan hayatının içine adını dahi nikah masasında öğrendiği Pamir Karaaslan girmişti.
"Pamir Karaaslan, Elis Akdağ'ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Dedi bu kez nikah memuru Pamir'e dönerek.
"Evet." Demesiyle birlikte imzalar atıldı, evlilik cüzdanı Elis'in eline tutuşturuldu.
Pamir ayağını kaldırarak Elis'in ayağının üzerine sertçe bastırdığında bu evlilikte benim kölemsin mesajını bir kez daha Elis'e net biçimde verdi. Nikah memuru ikisini tebrik etti ve çiftlik evinden ayrıldı. Elis hışımla ayağa kalkarak evlilik cüzdanını yere fırlattı. Parmağındaki yüzüğü hışımla çıkartmak istedi, lakin yüzük parmağına adeta yapışmıştı. Tıpkı Pamir Karaaslan’ın da hayatına sülük gibi yapışmasına benziyordu.
"Yukarı çıkıp eşyalarını topla. Burada daha fazla kalmayacağız sünepe. Evimize gidiyoruz." Dediğinde umursamaz biçimde Elis'in yanından geçti. Adımlarını kapıdan dışarı çıkarttı.
"Acele et. Peşimizde adamlar var, haber verildi. Yarım saat içinde burası taranacak."
Elis'in göz bebekleri yuvalarından fırlayacak gibi oldu. Koşar adımlarla yukarı çıkarak gelinliğini değiştirdi. Yatağın üzerine hazırlanmış olan ceketli takımı giydi. Taş rengiydi. Ayna karşısında gömleğine sıkışmış olan saçlarını geriye savurdu ve alnına düşen kaküllerini düzeltti. Yüz hatları açlık ve susuzluktan solgunlaşmış, göz altları kapkara olmuştu.
Dışarıda silah seslerinin patlamasıyla hızla yere kapandı. Çığlığı tüm evini dolduruyordu. Evin içinden gelen silah sesleri ve dışarıdan eve giren kurşunlar adeta havada uçuşuyordu.
Elis'in korku dolu çığlıkları en üst katı dolduruyordu. Aklını yitirmek üzereydi. Önce evinin bahçesinden kaçırılmıştı. Sonra bir adam tarafından zorla evlendirilmeye ikna edilmişti. İki gün aç susuz bırakılmıştı ve canlı biçimde tabuta konmuştu.
Pamir üst kata koşarak çıkmasıyla kükredi.
"Kapa çeneni! Kadın sesi duyarlarsa içeri girmek içi iştahlanırlar. Sikerim böyle işi! Kes o sesini." Dediğinde cam kenarına korkusuzca giderek elindeki tabancasıyla bir şarjör kurşunu karşı tarafa boşalttı. Ardından korkusuzca yürüyerek yanına geldi. Elis’i kolundan tuttuğu gibi çift kişilik yatağın dip kısmına onu itti.
“Yerde kal, bunun ucunu dahi buradan çıkartma! Geberir gidersin!” dediğinde havada uçuşan kurşunların silah sesleri kulakları tırmalıyordu.
Elis başını iki elinin arasına alarak yerde cenin pozisyonu aldı. Dizlerini olabildiğince kendisine doğru çekti. Gözlerini sımsıkı yumduğunda korkudan bedeni zangır zangır titriyordu.
Pamir camın kenarına gitti. Cebinden bir mermi şarjör daha aşağıya boşalttığında küfür etti.
“Sikerim böyle işi!”
Merdivenlerden yukarı sağ kolu olan Tayfun geldi.
“Abi çıkmamız lazım. Arka bahçeyi güvenlik altına aldık. Seni ve yengeyi arabayla arka kapıdan çıkartıcaz.” Dedi ve hızla alt kata geri döndü.
Pamir Elis’in yanına gitti. Kolundan sertçe tutarak kaldırdı. Gözlerinin içine bakarak sert ses tonuyla emirler yağdırdı.
“Bahçeye inene kadar arkamda kalacaksın! Bahçeye çıktığımızda önümde duracaksın! Sakın sözümden çıkma pisi pisine geberir gidersin!” dedi ve kolundan tuttuğu gibi Elis’i arkasından sürükledi. Merdivenlerden aşağı hızlıca indiler, ve arka kapıya dikkatli biçimde ulaştılar…
En alt katta bir yığın adamı elleri silahlarla evin etrafını koruyordu. Pamir Elis’i kolundan tutarak önüne aldı. On tane adam grubunun ortasındalardı. Bahçede koşarak ilerlerken çevresine çember yapan korumalar kendisine silah sıkan adamlara silah sıkıyordu. Arka kapıya ulaşıldığında zırhlı büyük bir araba göründü. Kapısı açıktı.
Pamir Elis’i kolundan sertçe tutarak arabaya attı. Kendisi de arabanın içine geçerek arka koltuğa oturdu. Ön koltuğa iki adam hızla binmişti. Araba süratle hareket ederek çatışma alanını geride bıraktı. Şoför hızlı biçimde onları bu kaosun içinden orman yoluna ulaştırdı.
“Sikerim böyle işi!” dediğinde Pamir bağırarak elini sertçe koltuk kenarına vurdu. Elis gözlerini korku içinde kapatarak yüzünü öne eğdi. Sesler kafasının içinde uğulduyordu. Arabanın dışındaki ağaç görüntülerini çift adet görüyordu. Midesi bulanıyordu, bayılmakla kusmak arası bir noktadaydı.
“Onların soyunu kurutucam! Belalarını sikicem pezevenklerin!”
“Abi nereye gidiyoruz?”
“Eve.” Dedi Pamir. Sözcükler ağzından kükrer gibi çıkıyordu.
Dikiz aynasından Pamir ve Elis’e bakan tayfun konuştu. “Abi yenge kötü görünüyor.”
Elis düşen başını zorlukla kaldırmayı denedi. Kolunu havaya kaldıracak dermanı yoktu. İki gündür adam akıllı hiçbir şey yememişti. Derin bir karanlık girdabına çekilirken göz kapakları aşağı indi, bilinci kapandı.
“Yenge bayıldı.” Diye ekledi Tayfun.
“Hay böyle işin… Önünüze dönün dalyaraklar! Yolu kolaçan edin, gözünüz etrafta olsun!” dedi Pamir bağırarak.
Elindeki silahı beline koydu. Elis’in cama doğru düşen başını tuttu, dizlerine yatırdı.
“Kolonya var mı?”
“Yok abi. Eve varmak üzereyiz. İstersen hastaneye gidebiliriz.”
“Eve, yoldan sapmayın! Güvende değiliz! Nakliyatlar gerçekleşene kadar, korumaları sıkılaştırın. Evin etrafına kale örün.”
Zırhlı araba dar patikadan geçerek yol kenarına saptı. Önlerinde üst düzey korumalı kocaman bir köşk çıktı. Arazinin dönümü, ucu bucağı gözükmüyordu. Bahçenin etrafına silahlı adamlardan adeta duvar örülüydü. Yaklaşık dört metre olan uzun demir kapı sonuna kadar açıldı. Kapı kurşun geçirmez özel malzemeden yapılıydı. Bahçenin duvarları adeta kaleye benziyordu.
Araç bahçeden içeri girdi. Taş yolda uzun süre ilerledi, büyük villanın yanından geçerek yan yoldan devam etti. Yedi yüz metre kadar yukarı ilerledi. Bahçe demeye bin şahit isterdi. Kaç dönüm olduğu bilinmez büyük bir koruluğun en tepe kısmına geldiklerinde iki katlı lüks villa göründü. Tepedeki villa girişteki villaya göre oldukça küçüktü.
Zırhlı araç durdu. Pamir Elis’i kucağına alarak arabadan çıktı. Aşağıdaki villadan yürüyerek yanına gelen kız kardeşi afallamış gözlerini abisine dikti.
“Abi, bu kim?”
“Sana izin almadan buraya gelmemeni defalarca söyledim!” dedi kız kardeşini tersleyerek. “Evin etrafına duvar ördüreceksiniz bana.”
“Soruma cevap vermedin.” Dedi kız kardeşi kollarını bağlayarak.
“Çok konuşma, kapıyı aç.” Dediğinde minyon kız kapıyı açarak abisine geçmesini için yol verdi. Pamir geniş alandan geçerek merdivenlere yöneldi. Üst kata ulaştı. Dip taraftaki yatak odasına ilerledi. Aralık olan kapıyı ayağıyla iterek içeri girdi. Siyah yatak örtüsünü açması için kız kardeşine yöneldi.
“Yatağı aç.” Diye emir verdiğinde kardeşi afalladı.
“Açsana kızım, ne bakıyorsun? Dediklerimi yapmayacaksan aşağıdan Tayfun’u çağır.” Diye kızdı Pamir.
Kız kardeşi yatağı açtı. Abisinin kucağında bulunan kızı yatırmasını bekledi ve tekrar soru yöneltti. “Sorulardan hoşlanmadığını biliyorum.”
"O zaman sorma.” Dedi diklenerek.
“Kim bu abi? Yatağına yatırdın.”
“Sana ne kızım? Sen işine bak. İşlerle ilgili bir durum.”
“Sevgilin mi?”
“Hayır.” Dedi Pamir. Kaşlarını sertçe çattı, öfke dolu gözlerini kız kardeşine çevirdi. “Zamanı gelince öğrenirsin.”
“Sevgilin olmayan birini yatağına yatırıyorsun. Ve bu ilk defa oluyor. Sen buraya kız getirmezsin. Merak etmem doğal değil mi? Bizim evimizin sınırlarına yabancı bir kız soktun ve hiç soru sormamamı bekliyorsun? Çok beklersin.” Demesiyle Pamir elini alnına götürerek.
Kız kardeşinin çok konuşmasından başı şişmişti. “Çık dışarı.” Dedi Pamir bağırarak.
“Bana bağırma.”
“Başka biri bana bu kadar soru sorsaydı, onu gebertirdim. İşle ilgili dedim. Çık dışarı, buraya gelmeyeceksin. Seni görmeyecek.” Dediğinde kıpkırmızı olan suratını kardeşine dikti.
Sema abisinin suratına ifadesizce baktı. Kollarını birbirine kavuşturdu. “Kim bu?”
“Beni delirtme, çık dışarı.” Dedi böğürürcesine. Kız kardeşini kolundan tuttuğu gibi dışarı attı. Kapıyı kapatarak Elis’i daha fazla görmesini engelledi.
“Nasılsa sen buradan gideceksin, öyleyse gelir kendim tanışırım.” Dediğinde Pamir ellerini delirmiş gibi havaya kaldırarak duvara dayadı. Kardeşi olmasa ağzıyla burnu çoktan yer değiştirmişti. Yumruklarını sıktı, kardeşine dönerek kollarının iki yanını tuttu ve kendisine yaklaştırdı.
Ardından sertçe geri itti. “Siktir git. Evime habersiz girersen sana öyle şeyler yaparım ki, inim inim inlersin.”
Pamir elini yumruk yaparak sertçe duvara geçirdiğinde Sema durduğu yerde havaya zıpladı. Koşar adımlarla merdivenden aşağı indi ve kendisini dış kapıya zor attı. Abisinin sınırını fazla zorluyordu. En son işine burnunu soktuğunda kafasını dakikalarca suyun içinde sokup çıkarmıştı.